Münafık Güçlü Sandığı Taraftan Yana Tavır Alır

Münafıkların önemli bir özelliği, Allah'ın rızasının değil, şahsi çıkarlarının peşinde olmalarıdır. Herhangi bir konuda kendilerine bir yol çizecekleri zaman, "Hangi tarafta ya da kimin yanında olursam daha fazla çıkar ve imkan elde edebilirim?" diye düşünürler. Ve bu hesapları doğrultusunda, her zaman kendilerince daha fazla güç ve itibar sahibi olduğunu sandıkları taraftan yana bir tavır alırlar.

Bir ayette Allah'ın, şeytandan Allah’a sığınırım, "Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla..." (Nisa Suresi, 143) sözleriyle bildirdiği gibi, kuvvet hangi tarafa geçerse, münafık da ondan yana tavır alır. O devirde küfür kimse, kim güçlüyse, münafık ona hizmet etmek ister. Firavun devrinde olsa Firavun'a, Nemrut devrinde olsa Nemrut'a yanaşır. Başka bir deyişle, 'o devrin Firavun'u ve Firavun devleti hangisiyse, münafık onun yüceliğine inanır ve gücü orada sanarak oraya sığınır'. Günümüzde de 'hangi dünya derin devletleri, hangi kirli yapılanmalar ve hangi şeytani güç odakları daha güçlüyse', münafıklar hemen onlarla bağlantıya geçerler. Basit bir ruha ve alçak bir karaktere sahip olan münafıklar, 'bu karanlık güç odaklarının kendileri için bir nevi kurtarıcı olduğuna inanır' ve onlarla şeytani bir işbirliği içine girerler.

Ancak Müslümanlar bir başarı kazanırsa, o zaman da hayasızca, Hadid Suresi’nde bildirildiği gibi, şeytandan Allah’a sığınırım, "...Sizlerle birlikte değil miydik?" (Hadid Suresi, 14) diyerek onlara yanaşırlar. Çıkarları için bir süre daha sinsice Müslüman taklidi yapmaya devam ederler. Tekrar küfrün güçlü olduğuna kanaat getirdiklerinde de, Müslümanlar aleyhinde onlarla ittifak kurmaya yönelirler. Bir başka ayette, şeytandan Allah’a sığınırım, "...Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı." (Al-i İmran Suresi, 154) sözleriyle bildirildiği gibi, münafıklar her zaman önce enine boyuna bir 'menfaat hesabı' yaparlar. Eğer Müslümanlardan bir çıkar elde edebileceklerini düşünürlerse onlardan yana, küfürde bir imkan bulduklarını zannederlerse de, hemen inkarcılardan yana dönerler.  

Münafığın bu 'oynak karakteri' ve 'güç kimdeyse ona yanaşmaya çalışan tavrı' ayrıca Kuran'ın, şeytandan Allah’a sığınırım , "...Kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" (Nisa Suresi, 141) ayetiyle de tarif edilmiştir. Ayette ayrıca münafıkların Müslümanların aleyhinde sinsice ve kalleşçe harcadıkları onca çabanın karşılığı olarak, küfrün elde ettiği güçten bir pay talep ettikleri de belirtilmektedir.

Bir başka ayette ise Allah Şuayb Peygamber (as)'ın kavminden örnek vermiş ve halkının ona, şeytandan Allah’a sığınırım, "Ey Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz." "Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz." "Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin" dediklerini haber vermiştir:

Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin. (Hud Suresi, 91)

Şuayb Peygamber (as)'ın kavmindeki inkarcıların bu sözleri, münafıkların inananlara bakış açılarını anlamak açısından oldukça dikkat çekicidir. Bu kişiler, 'Peygamberin sözlerinin çoğunu kavrayıp anlamadıklarını'; yani 'anlattıklarının kendilerini ilgilendirmediğini bu yüzden de söylediklerinin sadece işlerine gelen kısımlarını kavradıklarını" ifade etmişlerdir. Ayrıca Peygambere -Peygamberi tenzih ederiz- kendisini küfrün arasında 'güçsüz biri olarak gördüklerini' belirtmişlerdir. 

Münafıkların bu çarpık kanaatlerinin tek sebebi, küfrün Allah'tan bağımsız bir güç olduğunu sanmalarıdır. Allah'ın sonsuz gücünü takdir edemedikleri için, zahiren 'gördükleri şartlara göre' bir değerlendirme yaparlar. Küfri sistemler, derin devletler, maddi yönden, çevre ve itibar yönünden onlara daha güçlü gibi görünür. Müslümanların ise, dünyaya hakim olan tüm bu güç odakları içerisinde, sadece küçük bir topluluk olarak yer aldığını düşünürler.

Oysaki küfrün çoğunlukta, Müslümanların ise az sayıda olması Allah'ın özel olarak yarattığı bir kanunudur. Ve Müslümanların sayıca küçük göründükleri yerde, Allah'ın sonsuz gücü tecelli etmektedir. Çünkü Allah, elçilerini ve Kendisi'nden yana olan inanan kullarını sonsuz gücüyle desteklemektedir. Küfürdeki güçlü gibi görünen tüm şeytani yapılanmaları yaratan ve onların her attıkları adımı kontrol eden Allah'tır. Onlar gibi dünyadaki tüm insanları, toplumları, kuruluşları, ülke yöneticilerini yaratan ve adım adım her yaptıkları işi, her söyledikleri sözü yönlendiren tek güç de, yine yalnızca Allah'tır. Tarih boyunca Allah'ın Adetullahı ve imtihan ortamının bir gereği olarak inkar edenler her dönemde inananlardan sayıca fazla olmuştur. Ancak işte Allah'ın sonsuz gücü ve kudreti her zaman, bu sayıca az olan, samimi iman eden insanlardan yana olmuştur.

Tüm bu gerçeklerden gafil olan münafıklar ise, güçlü gördükleri küfürdeki dostlarına kendilerini beğendirebilmek ve onların biraz olsun dikkatlerini çekebilmek için inanılmaz bir efor sarf ederler. Her fırsatta onların dünya görüşlerini, ideallerini, fikirlerini ne kadar iyi benimsediklerini ve ne kadar iyi bir taraftar olduklarını ispatlayıp bu insanların gözüne girmeye çalışırlar. 

Ancak bilindiği gibi, samimiyetsizlik üzerine kurulu hiçbir yakınlık asla kalıcı olamaz ve yıkılmaya mahkumdur. Nitekim, Müslümanlar bu güçlü görünen şeytani yapılanmaların oyunlarını bozup, onların şeytani düzenlerini deşifre ettiklerinde, münafıklar da hemen taraf değiştirirler. Hatta menfaatleri açısından gerekli görürlerse, onların ciddi birer muhalifi konumuna dahi gelebilirler. Ve sonrasında da, kendilerine menfaat elde edebilecekleri başka odaklar aramaya başlarlar. Çünkü kim güçlüyse o tarafa dönen münafığın yandaşlığı, taraftarlığı, dostluğu, yakınlığı sadece göstermelik, samimiyetsiz ve ikiyüzlü bir oyundan ibarettir.

 

………………………………………

 

ADNAN OKTAR: "Eğer düşmanları güçlü değilse, onları da terk ediyorlar, ayette belirtilmiş. Mesela Müslümanlar, küfrü fikren ezerse, o zaman bir şekilde onlardan da kopuyorlar. Güçlüden yana olur münafıklar. Sonra arsızca müminlere, "Sizlerle birlikte değil miydik?" diyorlar. Bu da, deliliklerinin bir yansıması işte… Diyor ki Allah Münafikun Suresi, 8'de; "And olsun" diyor, yemin ediyorlar bir de, "Medine'ye bir dönecek olursak," o şehre yeniden gelecek olursak, "gücü ve onuru çok olan," bak kimden yanalar görüyor musunuz? Gücü ve onuru çok olan. Mesela dünya derin devleti veya herhangi bir dinsiz topluluk ama güçlü görünen, saldırgan ve Müslümanlara düşman olan bir topluluk mesela terörist bir topluluk. "Gücü ve onuru çok olan", güçten kasıt her türlü manevi ve fiziki güç. "Ve onuru çok olan" yani cahil onuru, küfür onuru. Küfür süksesi. "Düşkün ve zayıf olanı", Müslümanları nasıl görüyor? Düşkün ve zayıf. "Elbette oradan sürüp-çıkaracaktır" yani darmadağın edecektir Müslümanları diyor. Onların bilinç altında hep bir gün Müslümanlara saldırılacağı ve onların darmadağın edileceği fikri vardır. Münafıklar hep bu özlem içinde yaşarlar. Onun için de sürekli küfürle irtibat halinde olurlar." (A9 TV, 22 Ocak 2016)