Görünmeyen Dünya - 5

GÖRÜNMEYEN DÜNYA- 5

 

       Dünya üzerinde hiç kimse çevresindeki her şeyi tam anlamıyla gördüğünü iddia edemez. Gözümüz ne bir elektron mikroskobu gücünde, ne de dev bir teleskop kadar uzağı görebilir. Tüm insanlara özgü belirli bir algı sınırımız var. Biz sadece bu sınır içerisinde gerçekleşenleri görebiliriz. Hatta gözümüzü kırparken bile çok şey gözümüzün önünden kaçar. Bazı olaylar çok hızlı gerçekleşir, bazıları ise çok yavaş... Her şeyi görmemiz, her görüntüyü yakalamamız mümkün değil...

 

Göremediklerimizde de en az gördüklerimiz kadar hatta çok daha büyük olağanüstü olaylar olur. Göremediğimiz dünyanın bir kısmını belirli teknolojik araçlar sayesinde öğrenebiliriz. Mikroskoplar görüntüleri binlerce kez büyüterek bize hiç göremeyeceğimiz dünyaların kapılarını aralarlar. Şimdi biraz mikroskoplardan ve bu önemli buluşun tarihsel gelişiminden bahsedelim.

 

MİKRO DÜNYAYI BİZE TANITAN  MİKROSKOPLAR

       Bilimde ilerleme kaydedebilmek  ve kayda değer sonuçlar elde edebilmek için her zaman önce çok küçük boyutlardaki şeylerle çalışmanız gerekir. Bunun için geliştirilen en hayati buluşlardan birisi de ışık mikroskobudur.

Mikroskopta bütün görüntü incelenen örnekten çıkan ve göze giren ışık ışınları olarak oluşur. Mikroskop ışık ışınlarının yolunu değiştirerek gözün ışınların çok daha büyük bir şeyden geldiğini sanmasını sağlar. Gözümüzü incelenen nesnenin büyük olduğuna inandırır. Bu, aslında tam anlamıyla bir illüzyondur.

       Eğer mikroskoplar olmasaydı, çocuk felci için aşı bulunamayacak, mikroçipler keşfedilemeyecek, hatta ışığın temel özellikleri ya da hücrenin varlığı ve detayları bile bilinmeyecekti. Tüm bunlar yüzlerce yıldır kullanılan bir teknoloji sayesinde keşfedildi. Teleskoptan yola çıkarak... İzliyoruz....

 

Mikroskopların Tarihi

       Mikroskop dediğimiz zaman tarih sayfalarında 1590’lı yıllara kadar geri gitmemiz gerekiyor. O yıllarda Hollandalı bilim adamı Zacharias Janssen gözlük camı üretimi ile geçimini sağlıyordu. Kendi yaşadığı dönemden çok önce keşfedilmiş olan teleskobu onarmak için yaptığı çalışmaları sırasında aklına ilginç fikir geldi. Teleskobundaki, uzak cisimleri görmeyi sağlayan bir ucunda konkav diğer ucunda konveks lensler bulunan yapıya, iki adet neredeyse yuvarlak lens takılırsa ne olur diye düşündü. Ve bu tersine çevrilmiş teleskop küçük cisimleri 10 kat büyütmeyi sağladı. Böylece mikroskopun ilk temelleri atıldı.

       Ancak bu görüntüyü büyütme miktarı bilimsel araştırmalar için yeterli değildi. Bugünkü mikroskobun ana prensiplerini ise 17. asırda Hollandalı Anton van Leeuwenhoek ve İngiliz Robert Hooke bulmuşlardır. Jansenn’den 70 yıl sonra Robert Hooke kendi tasarımı olan ve cisimleri 270 kez büyüterek incelemesini sağlayan el yapımı mikroskobu ile dünyayı araştırmaya başladı. 

       Elde edilen her yeni bilgi bilim dünyası için çok büyük önem taşıyordu ve mikroskop birden bilimin merkezine oturdu. Böylece insanlar için bir çok bilinmeyenin keşfedileceği yeni bir dönem başladı. Bilim adamları ilk defa sineklerin gözlerini, kuş tüylerinin yapısını ve kara mantarların ince kesitlerini incelediler. Leeuwenhoek yağmur suyunda bakteriler bulunduğunu, insan tükürüğünde canlılar olduğunu ortaya koydu. Bu canlılara mikroskobik canlılar adını verdi. Robert Hooke ise cisimlerin içerisinde gördüğü en küçük yapıları hücre olarak isimlendirdi. Bir damla suyun içinde bildiklerinden bambaşka dünyalar olduğunu ilk defa öğrendiler. İlerleyen bilim ve zaman bu dünyaların tahmin edilenden daha kompleks olduğunu ortaya koyacaktı...

Bu keşiften sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı ve her yeni nesilde daha keskin, daha net, daha güçlü görüş sağlayan modelleri ile mikroskop gelişmeye devam etti. 1800’lerde bugün bildiğimize çok yakın bir modele kavuşmuştuk bile...

 

Elektron Mikroskobunun Keşfi

1600’lü yıllardan bugüne geçen neredeyse 500 yıllık bir zaman diliminde her alanda olduğu gibi mikroskopların geliştirilmesi de bilimin bir çok dalında elde edilen bilgilere büyük bir ivme kazandı. Öyle ki bilim insanlarının mikroskop ile bulabildikleri onları         Nobel ödüllerine kadar taşıdı.

         Elektron mikroskobun teknoloji ile desteklenmesi ile görüntülemede 10 milyon kat büyüme sağlanabildi. ve bu alandaki gelişmeler ile mikroskopların gelişiminde doruğa ulaştı. Hatta çeşitli yöntemlerle ile yüzeyler atomik seviyelerine kadar gözlenebilir oldu.

Evrenin yaratılışındaki sanatın detaylarını görmek için gözlerimizi sadece gökyüzündeki uçsuz bucaksız derinliklere değil, aynı zamanda yerdeki en küçük şeylere de çevirdik. Bilim, Allah’ın yaratma sanatının muhteşemliğini gözler önüne serdi .... ve bu görünmez olan dünyanın daha görünür hale gelmesiyle mümkün oldu. Yani, mikroskop  teknolojisinin gelişmesiyle... Görünmeyeni görebilmek için ne kadar ileri gittiğimizi bilmek isterseniz görüntüleri izleyin...

 

EN ESKİ MİKROSKOPLAR

17, 18 ve 19. Yüzyıldan kalma 100 adet antika mikroskobun sergilendiği Lawrence Berkeley’deki GOLUB koleksiyonu...

Çok güzeller, el yapımı olmaları dikkat çekici, her biri kişisel mikroskoplar... Bazıları balık derisi ile kaplanmış, bazısının üzerinde özel desenler var. Bu antik cihazlar bilim adamlarının net sonuçlar elde etmeleri için yeterli değildi. Buna rağmen  başlangıçta insanlar meraklarını gidermek için bu mikroskoplarla her şeye baktılar... Su, Böcekler, bitkiler, taşlar...

Mikroskopların incelediği diğer bir şey de sperm hücreleriydi. Ama görüntüleme çok sınırlıydı. Bilim adamları o yıllarda spermin üreme ile ilgili bir özelliği olduğunu keşfettiler ama detayları bilemiyorlardı. Öyle ki spermin içinde küçük insanlar var olduğunu zannediyorlardı.

Bugünkü bilgi ve teknolojiyle oldukça gülünç gelen bu düşünceden  300 yıl sonra artık en küçük mikro canlıları, hücreleri hatta kromozomları görebiliyoruz. Yakın bir tarihte bilim adamları artık atomları ve elektronları gözlemlemeye başladılar

 

DÜNYANIN EN GÜÇLÜ MİKROSKOBU

Elektron mikroskopları nesneleri milyon kez büyüten görüntüler oluşturan elektronları ateşler. Bu yolla elde edilen detaylı bilgiler tıp, sanayi, genetik, jeoloji, arkeoloji ve Kriminoloji (suç bilimi) alalarında da büyük oranda kullanılır.

Şimdi dünyadaki en güçlü elektron mikroskobunu ve aldığı görüntülerin sonuçlarını izliyoruz.

Dünyanın en güçlü mikroskobu ile tanışın... Lawrence Berkeley Laboratuvarlarında bulunan 27 milyon dolarlık bu özel cihaz....

         Hidrojen atomunun yarısı kalınlığında bir ölçekte dahi görüntüleme yapabilen dünyanın en güçlü elektron mikroskobu... En gelişmiş mikroskoplardan iki kat daha küçük yapıları gösterebiliyor.

         300.000 volt gibi yüksek elektrik akımı bu gördüğünüz kalın borulardan geçerek cihaza geliyor. Elektron hızlandırılıyor ve neredeyse ışık hızına çıkıyorlar, bu hızda elektronlar dalga gibi hareket etmeye başlıyor ve çok kısa dalga boyunda titreşiyorlar. Elektron mikroskobu ışık mikroskobundan çok daha küçük şeyleri gösterebiliyor, çünkü elektronların dalga boyu çok daha kısa.

 

HİÇ ATOM GÖRDÜNÜZ MÜ?

Ondan oluşan her şey etrafımızda. Görüyoruz... Kokularını alıyoruz... Duyuyoruz.. Tadıyoruz... Dokunuyoruz.. Ama şimdiye kadar hiç atomları görmemiştik. Son yıllarda yapılan araştırmalarla, güçlü bir mikroskop ile, atomları gerçekten görebiliyoruz. Hatta onları mikroskobun ucuyla, hareket bile ettirebiliyoruz. Nasıl mı? İzleyin ve kendi gözlerinizle görün...

Elektron mikroskobu ile çekilmiş bu çok özel fotoğraflar Lawrence Berkeley laboratuvarının duvarlarını süslüyor. Bu güçlü mikroskop cisimlerin saçın kalınlığından 100’lerce hatta binlerce kat küçük olduğu nano boyuttaki dünyasını bize tanıttı.

Ünlü bir bilgisayar firması geçtiğimiz yıllarda atomları hareket ettirerek kısa bir video film bile oluşturmayı başardı.

 

BİLİM İLERLEDİ...

EVRİM TEORİSİ ÇÖKTÜ....

Charles Darwin’in yaşamını sürdürdüğü 1800’lü yıllarda mikroskop kullanılsa da sınırları azdı, çok kaba bir görüntü elde ediliyordu ve bilinen bilgi de sınırlıydı. Bırakın atomların mükemmel yapısını o yıllarda hücrenin  yapısı dahi çok kaba ve cahil bir anlayışla değerlendiriliyordu.

1800’lerin bilim anlayışı son derece gerideydi. Bilim adamları ilkel koşullardaki laboratuvar ortamlarında çalışıyorlardı. Canlılığın basit bir yapıya sahip olduğu yanılgısı hakimdi. Darwin’in yanılgısına göre cansız maddeler tesadüflerle yan yana gelerek canlılığı oluşturmuştu.

Darwin’in  Almanya’daki en büyük destekçisi olan Earnst Haeckel, o dönemin mikroskoplarında sadece koyu bir leke olarak izlenebilen hücrenin çok basit bir yapıya sahip olduğunu düşündü. Hatta bir yazısında bu düşüncesini hücre için ‘jöle dolu basit bir baloncuk’ diyerek ifade etti.

Darwin’in ve o dönemki yandaşlarının hücrenin içindeki kapsamlı yapılardan, kofuldan, mitokondriden, hücre zarının geçirgenliğinden, genetik biliminden, Dna’nın kompleks yapısından hiç bir haberi yoktu. İşte evrim teorisi bu derece ilkel bir bilim anlayışından yola çıkarak öne sürüldü.

Mikroskop teknolojisinin gelişmesi, bilim ve teknolojide dev adımlar atılması ile birlikte  Darwin’in öne sürdüğü iddiaların bilimsel hiçbir değeri olmadığı açıkça görüldü. Gerçekler ortaya çıktı ve tüm insanları ‘jöle dolu basit bir baloncuk’ zannedilen hücrenin tüm organelleri ile ileri derecede kompleks ve kusursuz bir yapıya sahip olduğunu gördüler.

Hücrenin içinde Darwin zamanında hayal bile edilemeyecek kadar kompleks bir sistem olduğu ortaya çıktı. Ünlü moleküler biyolog olan Profesör Michael Denton, hücrenin nasıl bir yapıya sahip olduğunu anlatmak için şöyle bir benzetme yapar.

‘Moleküler biyoloji tarafından ortaya çıkarılan yaşam gerçeğini kavrayabilmek için, bir hücreyi yaklaşık 1 milyon kez büyütmemiz gerekir. Bu durumda hücre, New York ya da Londra gibi büyük bir şehri kaplayacak boyutta dev bir uzay gemisine benzeyecektir. Hücrenin yakınına gelip onu incelediğimizde, üzerinde milyonlarca küçük yapıyla karşılaşırız. Ve eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek, olağanüstü bir teknoloji ve bizi şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle yüz yüze geliriz. (Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis. London: Burnet Books, 1985,s.242)

Canlılık tesadüfler zinciri ile oluşamayacak kadar kompleks ve detaylı bir yapıya sahip... Tüm canlıların üstün bir aklın eseri yani Yüce Allah’ın yoktan yaratması ile olduğu bilimin de ortaya koyduğu önemli bir gerçek... Bilim ilerledikçe canlılardaki muhteşem yaratılış delillerini öğrenme imkanımız daha da arttı. Ve tesadüflerin bu detaylı dengeyi meydana getiremeyeceği net ve açık bir şekilde anlaşıldı.

 

MİKRO DÜNYADA SANAT

Şimdi mikroskoplar aracılığıyla büyütülerek elde edilmiş bazı ilgi çekici fotoğrafları izliyoruz...

       Ekranda izledikleriniz, bir bilim kurgu filminden fırlamış gibi görünse de aslında sadece bilimin ta kendisi.... Gözün görebileceği oranın çok ötesinde büyütülmüş harika fotoğraflar .....

  • Bu sanatsal bir çalışma veya süsleme değil. Mikro fotoğraf tekniği ile 40 kere büyütülerek çekilmiş 20 milyon yıllık bir alg fosilinin fotoğrafı... Ne kadar simetrik ve kusursuz görünüyor değil mi?
  • Bahçıvanlar ortancaların yapraklarını çok iyi bilirler, ama çok azı onları mikroskop altında bu kadar yakından görmüştür. Gördüğünüz mikroskobik görüntüde yıldıza benzeyen silisyumlu iğneler yaprağın yüzeyini kaplıyor. Ve ortaya  Van Gogh'un Yıldızlı Gece tablosundaki görüntüye benzer mükemmel bir sanat eseri çıkıyor.
  • Bu gördüğünüz küçük çapalar ise denizci temalı bir kumaş değil... Deniz salatalığı isimli canlının derisinin mikroskop altındaki görünüşü...
  • Bu bir kelebeğin yumurtası...
  • Bunun ne olduğunu tahmin edebiliyor musunuz? İpek insan saçından 100 kat daha incedir. Onun yanında bakteriler var. Ve bakterilerin yanında 10 kat küçük bir virüs. Onun içinde 10 kat daha küçük, 3 sarmallı DNA ve en güçlü mikroskoplarımızın sınırlarına dayanan karbon atomları.....

Mikroskoplar ile keşfettiklerimiz, kompleks, muhteşem ve bizi şaşırtacak kadar harikalar... Allah’ın yaratma sanatının damgasını her yerde görüyoruz....

Allah Kuran’da şöyle buyurmuştur. Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.

... Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir. (Araf Suresi,54)

 

SONUÇ

Allah, uzaydan atom altı parçacıklara kadar uzanan sistemde mükemmel bir düzen yaratmıştır. Devasa büyüklükteki galaksilerde de, mikroskobik boyutlardaki hücrede de çok ince hesaplar hakimdir.

Evrendeki her şeyi kusursuz bir yaratılışla var eden Rabbimiz’in sanatı bedenimizde de, atomlarda da, yıldızlarda da en mükemmel şekilde görülüyor. Bize düşen sorumluluk ise, yaşam için böylesine kusursuz bir evren yaratan Allah’a şükretmek ve sonsuz sanatını dile getirerek O’nu yüceltmektir.

Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır.

Kovulmuş şeytandan Allah’ sığınırım...

Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan (Gani)dır, övülmeye layık olandır. (Hac Suresi, 64)