Düşündüren Gerçekler 07 / Önemli Bir Tavır Bozukluğu Söylenme Üslubu

'Söylenmek' önemli bir tavır bozukluğudur

Merhaba, bugün Düşündüren Gerçekler Programında yine bir başka çok önemli konudan, insanların çoğunda rastladığımız bir tavır bozukluğu olan “söylenme alışkanlığı”ndan bahsedeceğiz.

Bu aslında, hepimizin günlük hayatımızın hemen hemen her aşamasında, her ortamda, her çevreden, her kültürden, her yaştan insanlarda sık sık rastladığımız bir alışkanlık. Ve daha da önemlisi, bu alışkanlık o kadar doğal ve olağan karşılanır hale gelmiş ki, bunun yanlış bir üslup olduğu ne bunu yapan ne de duyan insanlar tarafından yadırganmıyor. Herkes bunu hayatın doğal akışı, insani ve doğal bir refleks, doğal bir tepki olarak kabul etmiş durumda. Hatta pek çok insan da, bunu psikolojik açıdan rahatlamanın, stres atmanın önemli bir yolu ve hatta mutlaka yapılması gereken bir eylem olarak değerlendiriyor.

İşte bu bakış açısı nedeniyle, insanlar gün boyunca, sabah uyandıkları andan, gün sonuna kadar kendilerini rahatsız eden, aksilik ya da aksaklık sandıkları her olayda, her konuda tepkilerini ve düşüncelerini ya kendi kendilerine konuşarak ya da çevrelerindeki insanlara anlatarak dile getirirler.

Peki burada yanlış olan nedir? İnsan eksik gördüğü bir şeyi, yanlış ilerleyen bir olayı, hatalı bir tavrı, yapılan bir haksızlığı, insanlarda gördüğü umursuzlukları, vicdansızlıkları, unutkanlıkları ve bunlar gibi daha pek çok yanlışı dile getiremez mi? Bunları hiç konuşmayıp gizli mi tutması gerekir? Anlatmasının kime ne zararı olabilir?

İşte bu soruların cevapları gerçekten çok önemli ve “söylenme alışkanlığı”nın neden yanlış olduğunu anlamamızda kesinlikle yol gösterici.

Bu konuda ilk olarak şunu söyleyebiliriz: Gün boyunca karşılaştıkları konular hakkındaki düşüncelerini, sürekli olarak ‘kendi kendilerine söylenerek’ dile getiren insanlar, bunu, sohbetimizin başında da belirttiğimiz gibi “düşünmeden” ve “amaçsız” olarak yaparlar. İşte bu alışkanlığı yanlış hale getiren en önemli detaylar da bunlardır.  

Yoksa insanın hatalı olduğunu gördüğü bir şeyi dile getirmesi elbette ki yanlış değildir. Ama, bu konuşmanın yanlış olmaması için, mutlaka pozitif bir amacı olması ve bu amacın mutlaka -Allah rızası için- ‘o yanlışı düzeltmeye’ yönelik olması gerekir.

İkincisi de, eğer ortada hatalı bir tavır, söz ya da olay varsa, o zaman bunun mutlaka konuyu halledebilecek olan ilgili kişilere iletilmesi gerekir. Eğer konunun muhatapları o ortamda yoksa, çok açıktır ki bu konuda bir düzeltmeye gidebilmeleri, hatayı ya da yanlışı telafi edebilmeleri ve kendilerini eksik oldukları o konuda eğitebilmeleri mümkün olmayacaktır.

Üçüncüsü de, eğer ortada yanlış bir şey varsa, ve amaç bunun düzelmesini sağlamaksa, o zaman bu konunun en mükemmel şekilde çözümlenebilmesi için, ilgili kişiye, yapılan yanlışın olabilecek en güzel, en hikmetli en isabetli sözlerle açıklanması gerekir.

İşte ‘söylenme’ alışkanlığında, bu sayılan hedeflerin hiçbiri yoktur. Amaç, yalnızca kişinin aklına gelenleri söyleyerek, ‘sinirini ve öfkesini dışa vurarak gidermesi’dir. Bu da, söylenmenin ne kadar boş ve yanlış bir tavır olduğunu çok net bir şekilde ortaya koyar.

Eğer evde, işyerinizde ya da sokakta rastladığınız insanlarda kulak misafiri olduğunuz konuşmaları şöyle dikkatlice bir gözden geçirirseniz, söylenme alışkanlığının hayata ne kadar hakim ve ne kadar sık kullanılan üsluplar olduğunu görürsünüz. Hatta bunların çoğu, hiç düşünmeden ağız alışkanlığıyla gün boyu tekrarlanan, toplumun tamamı tarafından bilinen kalıplaşmış cümlelerdir.

Bazen de söz konusu insanlar, başkalarına yönelik değil de, kendi yaşadıkları olaylar hakkında sürekli olarak söylenirler.“Acıktım.”, “Uykusuzum.”, “Hiç halim yok”, “hastayım.”, “Bıktım artık bunlardan” “Yeter artık” “Canım hiçbir şey yapmak istemiyor.” gibi hemen her konudaki olumsuz düşüncelerini kimi zaman yalnızken kimi zaman da kalabalık içerisinde sürekli olarak anlatırlar.

Tüm bu konuşmaların ortak noktası ise, az önce bahsettiğimiz gibi, ortada, söyenilen konulara bir “çözüm bulma hedefinin olmaması”dır. Amaç, sadece duyulan rahatsızlığı dile getirmektir. Nitekim çözüme yönelik tedbirler alınmadığı ve bu yönde girişimde bulunulmadığı için de, rahatsız edici durumlar da sürekli devam eder. Dolayısıyla söylenen kişi de, alıştığı şekilde bunlardan yakınmayı sürdürür.

Oysa Kuran ahlakına göre, bir insan çevresinde gördüğü her şeyden, duyduğu her sesten, şahit olduğu her olaydan sorumludur. Eğer ortada yanlış bir şey varsa, ‘bunu düzeltmek ya da bunun düzelmesi için çaba harcamak’, Müslümanın sorumluluğudur. Dolayısıyla inançlı bir insanın, rahatsız edici bir konuya bakış açısı, öncelikle ‘bunu çözüme kavuşturmak’ yönünde olmalıdır.

Bunun yanı sıra kişiler, söylenmelerine ve yakınmalarına şahit olan insanların bu durumdan duyabilecekleri rahatsızlığı da gözardı ederler. Oysa ki bir insanın yanında, yaşadığı hemen her şeyden şikayet eden bir kişi olması, hem manen hem de fiziksel açıdan çok yorucu ve yıpratıcıdır.

En başta, söylenen kişinin içerisinde bulunduğu ruh halinin Kuran'a uygun olmaması ve tümüyle cahiliyeye ait bir ahlak yaşaması, bunu gören Müslümanlarda ciddi bir yadırgamaya ve rahatsızlığa sebep olur. Çünkü söylenen insan çevresine, ‘her şeyi Allah'ın yarattığını, her olayda hayır ve hikmet olduğunu, her şeyin bir kader dahilinde ve insanların imtihanları için özel yaratılan olaylar olduğunu unuttuğu’ izlenimini verir. Sürekli söylenmekle, zorluklara ve aksaklık gibi görünen, sabır gösterilmesi, fedakarlıkta bulunulması beklenen olaylara, Kuran ahlakıyla karşılık vermesi gerektiğini hiç düşünmediğini göstermiş olur.

Kuran'da bildirilen,  ‘öfkelenilecek bir şeyle karşılaştığında, öfkesini yenmek; sözün en güzelini söylemek; insanlara en güzel şekilde öğüt verip, iyiliği emredip kötülükten men etmek’ gibi ahlak özelliklerini yaşamakla sorumlu iken, bunun yerine, kendisini iradesizce cahiliye ahlakına bırakması, bu insanın samimi iman edip etmediği konusunda da şüphe oluşturur.

Oysa Müslüman vicdanını kullanan insandır. Allah'tan korkup her an Kuran ahlakına uygun bir tavır göstermekle; ve her sözünü, Kuran'a uygun olup olmadığını düşünerek konuşmakla sorumludur.

İman eden bir insan, söylenme alışkanlığının, Allah'a inanan, kaderi, dünya hayatının imtihan yeri olduğunu ve ahireti bilen bir insanın ahlakıyla bağdaşmayacağını bilir.

Söylenmek, mümin asaletine, Müslüman şuuruna ve müminin vicdanına yakışmayan bir tavırdır. Müslüman gerekirse gördüğü her aksaklığı tek başına ve kendi imkanlarıyla telafi eder, ama yine de bunlardan şikayet eden bir üslupla konuşmaz. Zahiren ne kadar mağdur oluyormuş gibi görünse de, bunu hiçbir zaman için yakınarak dile getirmez. İlgili kişilerle konuşarak ya da gerekli tedbirleri alarak bu durumu ortadan kaldırmaya çalışır; ama asla basit bir cahiliye üslubuyla bunları anlatmaz. Öfkelenecek bir durumla karşılaşsa bile öfkesini yener. Hiçbir zaman sırf sinirlendiği için, bunu amaçsız bir şekilde dışa vurup amaçsız konuşmalar yapmaz. İnsanın öfkesinden kurtulmasının yolunun söylenmek olmadığını bilir. Öfkenin ancak Allah'a tevekkül etmekle ve Kuran ahlakına uymakla ortadan kalkacağının bilincindedir.

Allah Kuran’da İsra Suresi’nin 53. ayetinde Müslümanlara, “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle.” şeklinde buyurmuştur. İşte bu nedenle, her ne zorlukla karşılaşılırsa karşılaşılsın ‘söylenmemek’ , Müslümanlar ile cahiliye insanlarını ayıran önemli ahlak özelliklerinden biridir. Dolayısıyla Müslümanların, bu konuya bu bakış açısıyla yaklaşmaları ve Kuran ahlakını en mükemmel şekilde yaşamak için akıllarını, vicdanlarını ve iradelerini en güzel şekilde kullanarak bahsettiğimiz “söylenme alışkanlığı’nı tümüyle terk etmeleri, imanın onlara yüklediği önemli bir sorumluluktur.

Allah Zariyat Suresi 55. Ayette, Şeytandan Allah’a sığınırım: “Sen öğüt verip hatırlat; çünkü gerçekten öğütle hatırlatma, müminlere yarar sağlar” diye bildirmiştir. İşte bu nedenle biz de bu programda, tüm inananları Kuran ahlakını daha mükemmel şekilde anlayıp yaşamaya çağırıyoruz ve Allah’ı gönülden seven insanların da, bu hatırlatmalardan en güzel sonuçlara ulaşacaklarını umuyoruz.

Bugün yine sohbetimizin sonuna geldik. Bir başka Düşündüren Gerçekler programında yine ahlakımızı, hayatımızı daha da güzelleştirecek; Allah’ın, dünyada bizim için yarattığı güzelliklerden çok daha fazla zevk alarak, çok daha mutlu bir hayat yaşamamıza vesile olacak önemli gerçekleri konuşmaya devam edeceğiz. Sorularınız olursa dusundurengercekler@a9.com.tr mail adresimize gönderebilirsiniz. Yeniden görüşmek üzere, hoşçakalın...

 

 


A9TV Televizyonu Adnan Oktar Harun Yahya Sohbetler Belgeseller A9 TV Yeni Frekansımız: Türksat 3A Uydusu FREKANS: 12524 Dikey Batı Sembol Oranı: 22500