Dünyadaki esas imani sorun; fıkıh bilgisi eksikliği değil iman zafiyetidir

Televizyonlarda hergün milyonlarca Müslümana İslam dinini anlatan, fıkıhi konularda bilgiler veren kimi hocalar bazı konuşmalarında hem kendilerinin hem de karşılarındaki Müslümanların iman zafiyeti içinde olduklarını sürekli olarak dile getirmektedirler.

Örneğin Cübbeli çok fazla fıkhi bilgisi olmasına, Arapçayı çok iyi bilmesine, hadisleri ezberden söyleyebilmesine rağmen yaptığı birçok konuşmasında İslam dinini fiili olarak yaşama konusunda nefsani zorluklar yaşadığını yani zaaf içinde olduğunu, karşısındakilerin de zaaf içinde olduklarını açık bir şekilde ifade etmektedir.

Görüldüğü gibi din konusunda çok derin bir bilgiye sahip olduğunu ifade eden Cübbeli, İslam dininin farzlarını ve ahlaki prensiplerini uygulamak söz konusu olduğunda buna iman gücünün yetmediğini bu nedenle de zorlandığını açık açık söylemektedir. Bir insanın Allah’a samimi olarak iman etmesi, Allah’ın büyüklüğünü iyi kavraması, Allah’tan samimi olarak korkması için; Allah’ın Kuran’da da önemle dikkat çektiği iman hakikatlerini iyi anlaması ve anlatabilmesi önemlidir.

Kuran’da Allah, iman hakikatlerinin insanların derin düşünerek samimi iman edebilmesi için ne derece önemli olduğunu şöyle bildirmektedir:

Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. BAKARA SURESİ, 164

 

Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Ra’d Suresi, 4)

Hicri 13. Asın müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de Allah’ın yaratış delilleri olan bu hakikatlerin insanın dünya ve ahiret hayatındaki saadeti için olan önemini şöyle ifade etmiştir:

Ey zevk ve lezzete mübtela insan! Ben yetmiş yaşımda binler tecrübelerle ve delillerle ve hâdiselerle Gözle görür derecede bildim ki: HAKİKÎ ZEVK VE ELEMSİZ LEZZET VE KEDERSİZ SEVİNÇ VE HAYATTAKİ SAADET YALNIZ İMANDADIR VE İMAN HAKİKATLERİ dairesinde bulunur. Yoksa dünyevî bir lezzette çok elemler var. Şualar, s. 481

Nakşi şeceresi kahramanı ve bir güneşi olan İmâm-ı Rabbânî (R.A) Mektubât'ında demiş ki: " bir konunun iman hakikatleriyle açığa çıkmasının, binler zevkler ve kalbe zevk veren hallere ve kerametlere tercih ederim." Hem demiş ki: "Bütün yolların son noktası, iman hakikatlerinin açılması ve meydana çıkmasıdır."... Öyle ise Nakşi yolunun üç perdesi var: Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya iman hakikatlerine hizmettir ki, İmâm-ı Rabbânî de (R.A.) son döneminde o yolu takip etmiştir... Mâdem hakikat böyledir; ben tahmin ediyorum ki: Eğer Şeyh Abdülkadir-i Geylânî (R.A.) ve Şâh-ı Nakşibend (R.A.) ve İmâm-ı Rabbânî (R.A.) gibi zâtlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, iman hakikatlerinin ve İslam esaslarının güclendirilmesine sarf edeceklerdi. ÇÜNKİ EBEDİ SAADETİN DAYANAK NOKTASI ONLARDIR. ONLARDA KUSUR EDİLSE, EBEDİ SIKINTIYA, BELAYA SEBEBİYET VERİR... Mektubat, 5. Mektup, sf. 26-27

Bediüzzaman’ın anlatımlarından da anlaşılacağı gibi; dünyadaki iman zafiyetinin esas nedeni; Allah’ın yaratış delilleri olan iman hakikatlerinin görmezden gelinmesi, bu büyük delillerin güya birer tesadüf eseriymiş gibi insanlara algılatılmaya çalışılmasıdır. Oysa Allah Kuran'da insanların dünya ve ahiret hayatı için en büyük tehlikelerden birinin çoğunluğun içinde bulunduğu gafil dünya görüşüne uymak, yaşadığı dünyadaki yaratılış delillerinden habersiz olmak ve bu hakikatlerin taşıdığı derin anlamları hiç düşünmeden gafil bir şekilde yaşamak olduğunu bildirmektedir:

YERYÜZÜNDE OLANLARIN ÇOĞUNLUĞUNA UYACAK OLURSAN, SENİ ALLAH'IN YOLUNDAN ŞAŞIRTIP-SAPTIRIRLAR. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' En’am Suresi, 116

 

Şüphesiz kıyamet-saati, yaklaşarak gelmektedir; bunda hiçbir kuşku yok. ANCAK İNSANLARIN ÇOĞU İMAN ETMİYORLAR. Mü’min Suresi, 59

 

Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan, onu yine ondan bir şahid izleyen ve ondan önce bir önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı (kendisini doğrulamakta) bulunan kimse, (artık onlar) gibi midir? İşte onlar, buna (Kur'an'a) inanırlar. Gruplardan biri onu inkar ederse, ateş ona vaadedilen yerdir. Öyleyse, bundan kuşkuda olma, çünkü o, Rabbinden olan bir haktır. ANCAK İNSANLARIN ÇOĞUNLUĞU İNANMAZLAR. Hud Suresi, 17

Bu nedenledir ki insanların kafasındaki bu şeytani büyünün kalkması için çözüm güçlü bir iman hakikati anlatımıdır. Sayın Adnan Oktar da, 30 yılı aşkın bir süredir yazdığı yüzlerce kitap ile Allah’ın yaratış delillerini tek tek ve tüm ayrıntılarıyla anlatarak insanlar üzerindeki bu büyüyü bozup, yerine Allah korkusunu, iman derinliğini, Allah sevgisini ve samimi imanı kalplere yerleştirme amacı içinde olmuştur.