Terörle mücadelede çifte standart

TERÖRLE MÜCADELEDE ÇİFTE STANDART

11 Eylül 2001’de gerçekleştirilen korkunç saldırıların ardından NATO’nun meşhur 5. Maddesi ilk defa yürürlüğe girdi. Buna göre NATO üyesi ülkeler, yapılan bu saldırıyı kendilerine yapılmış saydılar ve birlikte mücadele kararını aldılar. O tarihe kadar çok da fazla gündeme gelmeyen terör meselesi, bu tarihten sonra NATO’nun esas konusu haline gelmişti. Artık dünyada terör grupları arasında ayırım gözetilmeyecek ve bütün terör gruplarına karşı beraber mücadele edilecekti. ABD, bu kararın ardından terör örgütlerinin isimlerini içeren listeler hazırladı. Bunların içinde dünyadaki tüm terör örgütleri, Türkiye’de kanlı eylemler gerçekleştiren PKK da vardı.

AB’nin yayınladığı liste ise farklıydı. Avrupa’daki bölücü örgütler, Ortadoğu’daki radikal gruplar bu listede vardı; olmayan ise PKK idi. PKK üyeleri hala çeşitli Avrupa başkentlerini birer üs olarak kullanabiliyor, Avrupa sokaklarında Türkiye aleyhine gösteriler düzenleyebiliyor, o ülkelerin basın yayın imkanlarını kullanabiliyorlardı. AB, bu “yanlışlığı” Türkiye’nin baskıları üzerine Nisan 2002’de düzeltti düzeltmesine ama PKK terör örgütü çeşitli kurumlar tarafından Avrupa başkentlerinden finanse edilmeye, çeşitli vesilelerle illegal olarak desteklenmeye devam etti.

Bu çifte standart, günümüzde üzeri örtülü gibi görünse de aslında açıkça devam ediyor. İşte bu nedenledir ki son birkaç aydır Türkiye’de devam eden terörle mücadele de, bir kısım basın bazı kişiler tarafından farklı gösterilmeye çalışılıyor. Buna, Türkiye’den bazı kesimler de dahil.

Şimdi Türkiye’de son zamanlarda neler oluyor bir bakalım: Terörle mücadele operasyonları Türkiye’nin güneydoğusunda 2015 Eylül ayında başladı. PKK’nın uzun zamandır güneydoğuda belli bölgelerde konuşlanmış olduğu biliniyordu; fakat bölgedeki vahim durum operasyonların başlaması ile daha net anlaşılmış oldu. Fark edildi ki, Güneydoğu’nun belli ilçeleri PKK tarafından üs haline getirilmiş, bu bölgelerde devlet adeta tüm etkisini yitirmiş, Türk bayrakları indirilmiş ve halk PKK’ya zorla bağımlı hale getirilmişti. Bölgede halkı silah baskısı altında yaşarken, onların evleri, camileri, kahvehaneleri adeta birer mühimmat deposu haline getirilmişti. PKK, aleni bir şekilde Türkiye toprakları üzerinde hakimiyet kurmaya başlamıştı.

Bu dehşetli manzara, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Türk Güvenlik Güçleri ile ortaklaşa yaptığı geniş çaplı operasyonları gerekli kıldı. Operasyonların merkez üssü Cizre, Silopi, Diyarbakır Sur, Dargeçit, Nusaybin ve İdil olmuştu. Bu bölgelerde sokağa çıkma yasakları peş peşe geldi. Fakat operasyonlar o kadar derinleşti ki, can güvenliklerinin korunması adına halk bu bölgelerden çıkarıldı ve onlara şehrin dışında barınacak yerler sağlandı. Terör örgütü, her zaman olduğu gibi, bulunduğu yerdeki yerli halka zarar vermekten çekinmedi. Evini açmayan Kürt aileleri silahla tehdit etti, kimisini öldürdü. Bazı aileleri kendi evlerinde esir aldı, kimi ailelerin evlerini mühimmat deposu olarak kullandı. İçinde öğrenciler varken ilkokul bombalamaktan, yaralıları kurtarmaya gelen ambulanslara ateş açmaktan çekinmedi. Söz konusu operasyonlarda PKK ile birlikte saldırılara dahil olan yabancı uyruklu keskin nişancıların bulunduğunu da burada hatırlatalım.

Türk askeri ve polisi, Türkiye’nin Güneydoğu’sunu Stalinist teröristlerin elinden geri almaya devam ediyor. Bunlar olurken, elbette kayıplar veriyor. Fakat terörle yaşayan bir ülke olarak bu uğurda şehitler vermek her zaman bizim için onur olmuştur.

“Gelişmeler PKK’ya karşı operasyona başlamakta ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi”. Bu sözler Başbakan Davutoğlu’na ait. Davutoğlu şöyle devam ediyor: “İlk defa asker, polis, istihbarat birlikte hareket ediyor”. Bu ifade, operasyonların hükümet nezdinde geri dönüşü olmayacak şekilde ele alındığını belirtiyor. Operasyonların sona ermesinin ardından bölgenin mükemmel bir mimariyle tekrar inşa edileceğine dair Başbakan’ın açıklamaları ise sevindirici.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dikkat çektiği konu ise oldukça önemli: “Terörle mücadeleye yönelik uluslararası işbirliği anlamında bugüne kadar üzerimize düşenleri biz yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz fakat Avrupa’nın bir ülkesinde bir terör eylemi olduğunda dünya ayağa kalkıyor da Türkiye’nin bir Ankara’sında İstanbul’unda Gaziantep’inde Suruç’unda olduğu zaman dünya neden seyrediyor bunların da cevabını bulmak gerekir. Terörle mücadele konusunda en önemli ilkelerden biri de terörle ayrım yapmadan mücadeledir.”

“Terörle ayırım yapmadan mücadele” ne acıdır ki şu anda Türkiye’nin müttefiki ülkelerde göremediğimiz bir özellik. Özellikle de konu Türkiye ve Türkiye’yi terörize eden PKK olduğunda.

Hatırlayalım, Paris’te korkunç saldırılar gerçekleştiğinde Fransız hükümeti üç aylık “olağanüstü hal” ilan etmiş, bu kapsamda 2015 sonuna kadar 2.700’den fazla operasyon düzenlenmiş ve 700 mescit kapatılmıştır. Bu operasyonların bir kısmında aşırı şiddet kullanımı, olay sırasında çekilen videolar ile sabitlenmiştir. Telefon dinlemeyi kolaylaştıran düzenlemeler yapılacağı kararlaştırılmış, ülke dışındaki 3 binden fazla kişinin takibe alınması söz konusu olmuştur. Valilere belli bölgeleri halka ve trafiğe kapama, tehlikeli buldukları kişileri belli bölgelere sokmama yetkisi verilmiş, polise, savcılık iznine gerek duymadan evlerde ve iş yerlerinde arama yapma hakkı verilmiştir. Fransa, olağanüstü hal durumunda, gazete, radyo, televizyon kanalları, tiyatro ve sinemalara da gerektiğinde sansür uygulayabilmektedir.

Sadece Fransa değil, İngiltere de, terörle mücadele tedbirleri adına polisin tüm internet verilerine ulaşabilmesini sağlayan yasa tasarısını görüşmekte, okullarda internetin filtrelenmesi tavsiyesinde bulunmaktadır. Belçika’nın da benzer tedbirler aldığı bilinmektedir.

Terörle mücadele, elbette kapsamlı tedbirlerin alınmasını gerektiren olağanüstü bir durumdur. Terör, Avrupa başkentlerine sıçradığında söz konusu önlemler normal karşılanmakta, alınan bu tedbirleri kimse fikir özgürlüğüne müdahale, özgürlük haklarına bir saldırı şeklinde yorumlamamaktadır. Fakat konu Türkiye olunca, terör konusundaki çifte standart hemen devreye girmekte, Türk devletinin kendi vatanını korumak için gerçekleştirdiği terörle mücadele eylemleri şaşılacak şekilde eleştirilebilmektedir. Neyse ki Türkiye artık, teröre karşı, söz konusu eleştirileri ciddiye almayacak kadar kararlı bir pozisyondadır.