Sohbetler (25 Mart 2017; 22:00)

OKTAR BABUNA: Yayınımıza Hocamız’la birlikte devam ediyoruz. Hocam hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Hoş bulduk, siz de hoş geldiniz. Oktar Bey nasılsınız?

OKTAR BABUNA: Elhamdülillah Hocam. Allah razı olsun. Siz nasılsınız?

ADNAN OKTAR: Allah’a hamdolsun. Sen nerelere gittin?

OKTAR BABUNA: Sizi temsilen Hocam İsrail’e gittik inşaAllah.

ADNAN OKTAR: İsrail.

OKTAR BABUNA: Evet.

ADNAN OKTAR: İyi, güzel.

OKTAR BABUNA: Size büyük bir hayranlık ve çok selam var Hocam inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Çok güzel, aleykümselam.

Ne diyelim? “Sevgide hayat var” diyelim. “Sevgide hayat var” etiket yapalım.

İngiltere Kraliçe’sinin kocası Prens Philip’in kız kardeşlerinden biri olan Prenses Sofia’nın kocası, Hitlerin iki numaralı yardımcısı olan Hermann Göring’in gizli servisinin şefi. Hepsi iç içeler. Katliamlarıyla ünlü psikopat bilinen Himmler’in de yardımcısı.

OKTAR BABUNA: Ayrıca siz delilini de sunmuştunuz Mussolini de MI6 ajanı.

ADNAN OKTAR: Tabii zaten Karl Marx, Lenin şu bu falan hepsi Troçki, Londra’da kahvehanede bir aradalar. Her gün bir arada sohbet ediyor bunlar. Aralarında bir fark yok bunların. Mussolini ajan, İngiliz ajanı belgeleri var. Dolayısıyla faşizmin kurucusu da İngiliz derin devletidir, komünizmin kurucusu da İngiliz derin devletidir. Darwinizm’i dünyaya sardıran da İngiliz derin devletidir.

Churchill, Filistinlilere devenin cinsel organını yiyen barbar yığını olarak nitelendiriyordu Filistinlilere. “Hintlilerden nefret ediyorum” diyor Churchill. “Barbar bir dine sahip hayvan gibi bir kavim” diyor. Haşa bak “Hintlilerden nefret ediyorum” diyor “barbar bir dine sahip hayvan gibi bir kavim” diyor. Churchill böyle bir adam. 1943 Bengal kıtlığında 4 milyon Hintlinin ölümüne sebep oldu Churchill. Kıtlığa sebep oldu orada. Ülkenin bütün ürününü alıp gönderdiği için halk yiyecek bulamadı, 4 milyon insan öldü. Mesela Churchill, ırk olarak bozulduğuna kanaat getirdiği yüz bin İngiliz’in zorla çalışma kamplarına götürülmesini ve kısırlaştırılmasını resmi olarak teklif etmişti hükümete. Böyle bir adam bu. Bir halk topluluğu için -ismini vermeyeceğim- “Köpek kulübesi hakkında son kararı içinde yaşayan köpekler veremez” diyor haşa. Bir kavim için bunu söylüyor. Hakaret olduğu için söylemiyorum kavmin adını. Bir millet için söylüyor, bak diyor ki: “Köpek kulübesi hakkında son kararı içinde yaşayan köpekler veremez” diyor Churchill. Dolayısıyla adamın konumu açık. Churchill diyor ki: “Kızılderililer ve Aborjinlere” bak “Kızılderililer ve Aborjinlere kötülük yapıldığını kabul etmiyorum” kitle katliamı yapılıyordu ya onlara karşı, Aborjinlere ve Kızılderililere karşı. “Kızılderililer ve Aborjinlere kötülük yapıldığını kabul etmiyorum. Yaşananlar sadece üstün ırkın, galip üstün ırkın” bak “galip olan üstün ırkın gelip her şeye el koymasıdır” diyor. Bu faşizmin diğer adı değil mi?

Churchill öjeniyi savunuyor dünyada. Dünyayı güçsüz insan ve milletlerden arındırarak insanlığın güçleneceğine inanıyor kendince. Öjeniyi savunuyor yani hastaların şunun bunun falan hepsinin yok edilmesini savunuyor Churchill. Hitler de aynısını savunuyor zaten öjeniyi savunuyor.

Churchill Karayipler’den İngiliz sömürgelerinden göçmen gelişini istemiyor. Çünkü zenci oluyorlar Karayipler’den gelenler genellikle. “İngiltere’yi beyaz tutalım” kampanyası başlatmıştı o zaman Churchill. Adamların gelişini durdurttu. “İngiltere’yi beyaz tutalım” Yani “Zenci ırkını istemiyorum” diyor. Bu ne bu? Faşizmin ana umdelerinden biri değil mi bu?

İngiliz Kraliyet ailesinin Nazilerle beraber fotoğrafları var kol kola, omuz omuza. Bak İngiliz Kraliyet ailesinin Nazilerle kucak kucağa, omuz omuza fotoğrafları var yüzlerce fotoğraf. Churchill, koyu ırkçı bir adam ve faşizmin bütün umdelerini uygulayan bir insan, savunan bir insan. Evet.

OKTAR BABUNA: İngiliz eski Başbakanı Gladstone’un da Türkler için sözünü okumuştunuz Hocam defalarca. “Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir” diyor.

ADNAN OKTAR: Zaten İngiliz siyasetinin, İngiliz derin devletinin Türk milletine olan nefreti çok şedit. Bir tane, iki tane, on tane değil çok faşizan ve çok acımasız. Dünyada bu kadar Türklerden nefret eden bir üslup hiç yoktur İngiliz derin devleti kadar.

Evet, şimdi kısa bir ara verelim. Devam edeceğiz.

VTR: Bilim Tarihinin En Büyük Skandallarından Biri Piltdown Adamı Sahtekarlığı.

ASLI HANTAL: Yayınımıza devam ediyoruz.

ADNAN OKTAR: Evet, ne güzel. Buyurun dinliyorum.

ASLI HANTAL: Bugün 25 Mart 2009’da bir suikast saldırısında şehit olan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehadetinin 8. yılı. Şehidimizi yad etmek için kendisine ait bazı fotoğrafları göstermek istiyordum.

ADNAN OKTAR: Çok sıkı pehlivanmış şehidimiz maşaAllah.

Şu anda Beyaz Saray’a gelen konukların kalması için Beyaz Saray’ın karşısında kiralanan Blair House var ünlü. Buranın peyda edilmesinin, meydana getirilmesinin sebebi Churchill’in Beyaz Saray’da sürekli anadan doğma dolaşması ve Başkan Roosevelt’in eşinin bundan çok rahatsız olması sebebiyle kiralanıyor. Adamda böyle bir anormallik var. Yani anormal bir tavır var. Her yerde çırılçıplak anadan doğma dolaşıyor. Londra’da da kendi ofisinde de öyle, Beyaz Saray’da da öyle. Bir umursamama hali, insanlara saygı duymama hali var. Evet yani bu adam övülecek birisi pek değil. Pek değil hiç değil yani bilinsin diye anlatıyorum.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Makaleleriniz hakkında bilgi vermek istiyoruz. Uluslararası ilişkiler güvenlik ve terörle mücadele konularında uzman yazarlara yer veren Rusya’nın önde gelen düşünce kuruluşu Katehon’da, İngiliz derin devletinin iç yüzünü ortaya koyduğunuz, “İngiliz derin devletinin Suriye’deki maşası: PYD, YPG” başlıklı çok önemli bir makaleniz yayınlandı. Yazınızda radikal öğretilerin en vahşi uygulamalarıyla dehşet saçan DAEŞ’in de batı medyasında ısrarla sözde özgürlük savaşçıları ve DAEŞ’in karşısındaki güç olarak lanse edilen Marksist, Leninist terör örgütü, YPG-PYD’nin de İngiliz derin devleti tarafından kullanıldığını delilleriyle anlatıyorsunuz.

Suudi Arabistan’ın önde gelen Arapça günlük gazetesi Makkah Newspaper’ın hem basılı hem internet yayınında “Teröre karşı yanlış mücadele” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda bazı kesimlerin radikalizmle mücadele adı altında şiddet ortamı körükleyerek Müslüman alemini birbirine kırdırıp yok etme amacının başarısız bir plan olduğunu anlatıyorsunuz.

1947’den beri yayın yapan Lübnan’ın haftalık siyasi gazetesi Al-Insha’da “Çaresiz çocuklara yardım için kaybedecek zaman yok” başlıklı makaleniz yayınlandı.

Merkezi Londra’da bulunan Irak’ın günlük Arapça gazetesi Az-Zaman’ın hem basılı yayınında hem internet sitesinde “Dünyada artık Guantanamolar olmamalı” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda terörü ve şiddeti ortadan kaldıracak olan asıl etkenin dünyanın değişik noktalarına saklanmış hapishaneler, akıl almaz sorgu yöntemleri, işkencelerin kaldırılması değil, terörü doğuran sebeplerin ve besleyen felsefelerin fikren ortadan kaldırılması olduğunu anlatıyorsunuz. Bunun da ancak kapsamlı bir kültürel çalışmayla mümkün olabileceğini vurguluyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Ne güzel. Rusya’nın, devlet felsefesinin işlendiği bir sitede İngiliz derin devletinin bütün vasıflarını aylardan beri anlatıyoruz. Dolayısıyla Rusya’nın resmi açıklaması olmuş oluyor. Çünkü Rus devleti kendi ideolojisine uygun olmayan bir şeyi yayınlamaz. Kabul etmediği bir şeyi de yayınlamaz. Çünkü Rus devletinin devlet ideolojisinin şekillendirildiği bir site orası. Burada sürekli İngiliz derin devletinin ne olduğu, ne mal olduğu anlatılıyor. Benim yazılarımla bu netleştirilmiş, iyice anlaşılır hale getirilmiş oluyor.

Osmanlı döneminde de İngiltere Osmanlı’yı dört bir yandan kuşattığı halde sonra son derece dost bir görüntü veriyor. ‘Aman’ diyor ‘biz sizi canımız gibi severdik.’ Bak dört bir yandan kuşatmış. Osmanlı İngiltere’yle savunma anlaşması yapıyor, anlaşmalar yapıyor bize gemi yapsın diye paralarımızı İngilizlere veriyoruz sonra gemilerimize el koyuyorlar hepsine. Yani milyarlarca dolar düşünün yani şu anın parasıyla. Dünyanın parası. 

İslam aleminin haritasını çizen de Churchill’dir. Suriye, Irak, Türkiye’nin bütün sınırlarını çizen o. Avuç kadar toprak verip bırakılmasına sebep olan da odur.

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Abdurrahman Dilipak yıllardır kıyamet üzerine araştırmalar yaptığını ancak kıyamet alametleri ve ahir zaman rivayetleri içinden bir türlü çıkmadığını söylemiş. “Kıyamete dair mahiyeti bilinmeyen üç şeyden söz edilir” diyerek şunları sıralamış “Bunlardan biri Yecüc ve Mecüc. Yecüc ve Mecüc’ün kimler olduğu bilinmiyor. İkincisi dabbet-ül arz, dabbe hakkında bilinen tek şey zuhurunda artık imana erme dönemi bitiyor. Sadece iyi ve tek kişi olduğunu biliyoruz. Diğeri ise Sekine-i Tabut’un nerede olduğudur bununla ilgili hiçbir bilgimiz yok” demiş.

ADNAN OKTAR: Tabut-u Sekine şu an emin ellerde duruyor az bir şey kaldı zamanı gelince getirip Kudüs-ü Şerif’te Mescid-i Aksa’nın önüne koyacağız. Yecüc ve Mecüc terörist ve anarşistlerdir. Her devrin terörist ve anarşistleridir. Ahir zamanda azgın bir terör olarak ortaya çıkacaktır. Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’dan sonra çıkacak. Dabbet-ül arzdan sonra da imtihan kapanıyor diye bir şey yok, o kendi düşüncesi, öyle bir ifade yok Kuran’da. “Tükellimuhum” diyor Allah; insanlara hitap eder. Minel nas; nasa halka hitap eder. İnternet, televizyon olduğu anlaşılıyor üslubundan. Yerden mamul diyor çünkü Allah yerden. Hayvan demiyor bak debbib debelenen hareketlenen varlıktır diyor. Gözle görülmeyen küçük hareketlenmelere debbib dabbabe denir. Bilmiyorsan işte anlatıyoruz.

Ahir zamanda İsa Mesih ve Mehdi (as)’nin vefatından sonra Yecüc ve Mecüc dünyayı istila edecek. Sonra da onlara karşı komünistler, komünist bir karşı hareket olacak yani 1543 gibi hicri. İki yıl kadar da onların iki-üç yıl kadar üç yıl kadar bir hakimiyeti var komünistlerin. Sonra dünya mahvolacak. Yani kıyamet kopuyor. “Kişi” diyor “annesiyle sokakta zina eder” diyor artık “merkepler gibi” diyor “o hale gelirler ve kıyamet zalimlerin başına kopar” diyor. Çok az mümin kalacak onların da canları alınacak. Kıyametten çok az önce.

“Ve izâ vakaal” şeytandan Allah’a sığınırım “kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne)” minel ard; toprak kelimesi el ard arz olarak geçiyor bu kelime dünya anlamına geliyor. Yerden, dabbe kökünden bir isim. Hafif yürüme debelenme internette var ya televizyonun üstünde küçük küçük noktalar hareketleniyor yani gözle görünmesi güç hareketlenmeler için deniyor. Ağır ağır kıpırdama yahut hızlı küçük kıpırdamalar, debelenmek hareket eden varlık. Hatta içkinin bedene yayılması için de söyleniyor. Elmanın çürüğünün yayılması için de söyleniyor. Gözle zor fark edilen yahut gözle fark edilemeyen küçük hareketlenmeler için söyleniyor. Ekran nasıl? Aynısı işte. Değil mi? İnternetin televizyonun ekranı aynı.  İnsanlara konuşur diyor zaten canlılık yürür demiyor. “İnsanlara konuşur yüzü insan yüzü gibidir” yani bir kişi çıkacak hatta “sakallı” diyor “bir şahıs çıkar insanlara Allah’a inanmadıklarını, İslam’ın varlığını, Kuran’ı, Allah’ı anlatır” diyor. Benim kanaatim oradaki sakallı varlık da Mehdi (as). Dabbet-ül arz ona yardım ediyor, dabbet-ül arz Mehdi (as)’ye yardım etmek için çıkan bir varlık. Yani televizyon ve internet. Bu, konu bu “dünyanın her tarafından duyulur” diyor. “Dünyada görülmeyen konuşulmayan hiçbir şey kalmaz” diyor. “O sakallı varlık konuştuğunda dünyanın her tarafında insanlar onu duyar” diyor. “Dabbet-ül arzın kökleri bütün dünyayı sarmıştır” diyor böyle örümcek ağı gibi. İnternet ağı öyle aynısı. “Fil kulağı gibidir” diyor açılıp kapanıyor aynı. “Bir de gözü vardır domuz gözü gibi” diyor üstünde de ufak bir göz var domuz gözü gibi tam işte aynısı. Anlamıyorsa anlasın. “İnsanların imanı zayıfladığı bir dönemde çıkacak” diyor Allah Kuran’da zaten. Tam işte ahir zaman. “Dabbet-ül arzda her türlü renk mevcuttur” diyor internete baktın mı her türlü renk var. Tam karşıtı.

Oktar’la Cihat bir yerlere gitmişler bir şeyler yapmışlar anlatın bakayım ne yapmışlar?

GÖRKEM ERDOĞAN: Evet. Sizi temsilen Kudüs’te biz dizi görüşmelerde bulundular Oktar ve Cihat. Kudüs’te bulundukları sırada sizin çalışmalarınızla ilgili bilgi vermek için IL TV’de bir televizyon programına katıldılar. Oradan bir bölüm var gösterebiliriz.

ADNAN OKTAR: İsrailliler güzel insanlar, Museviler güzel insanlar. Zalimi; zalimini al kenara o ayrı biz ona karşıyız. Biz mazlum Musevilerin güzel insan olduklarına inanıyoruz. Ve onları seviyoruz. Onlara zulmün de çok büyük günah olduğuna inanıyoruz. İsrail’le uğraşan, mazlum İsraillilerle uğraşan belasını bulur bak söyleyeyim. Hangi mazlumla uğraşırsa insan belasını bulur. Anlamazdan kimse gelmesin. Tarih içerisinde hep öyle olmuş kim mazlumla uğraştıysa Allah belasını vermiş. 

Neml Suresi, 82’de dabbet-ül arzdan Cenab-ı Allah şöyle bahsediyor: O Allah’ın verdikleri sözle karşılaştıkları zaman “O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız” yerden mamul bir dabbe çıkarırız “o da,” o cisim de, o varlık da insanlara yayın yapar, anlatır. Ne diyor? “insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” Bak, vasfı bu. Anlatım yapıyor. Bu varlığın vasfı bu. “o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” Yani “iman hakikatlerine ihtiyaç olur” diyor kesin bilgiyle inanmadıkları için kesin bilgiyle inanacakları bilgi verir, dabbet-ül arzın vasfı bu. Ama bak, “O söz, başlarına geldiği zaman” Allah’ın verdiği o sözle karşılaştıkları zaman. Allah ne söz veriyor? “Mehdi’yi çıkaracağım” diyor. Değil mi? Başka ne? O söz, Allah’ın verdiği sözle karşılaştıkları zaman. O zuhur ettiği zaman, geldiği zaman.

“Kavlu aleyhim” Allah’ın kavli, Allah’ın verdiği söz, kavl. Kavl anlaşma ya, Allah’ın yaptığı anlaşma, Allah’ın verdiği söz “Ve izâ vakaal kavlu aleyhim” El kavlu; Allah’ın sözü. Onunla karşılaştıkları zaman, “O söz, başlarına geldiği zaman” “aleyhim” onların üzerine “ahracnâ” çıkardık. Şeytandan Allah’a sığınırım “lehum” onlar için, onlara “dâbbeten” bir dabbe yani çok küçük kıpırtıları olan bir varlık, yerden mamul, topraktan mamul “minel arzı” arzdan, yerden” diyor zaten. Hiçbir canlı için Allah böyle bir şey demiyor. “Yerden mamul” diyor. Bu tamamen ayrı, bunun yaratılış şekli tamamen ayrı yani yerdeki minerallerden oluşmuş. Demir, bakır, alüminyum, çinko... Neyden oluşuyor bilgisayar? Yerdeki mamullerden oluşuyor. Madenlerden oluşuyor. Yerden bak, bir tek dabbet-ül arz için bu sözleniyor. Yani canlı bir varlık olmadığını oradan anlıyoruz. “Yerden mamul” diyor Allah. Çünkü “bütün canlıları, her şeyi Ben sudan yarattım” diyor Allah. Ama “bir tek bu topraktan mamul” diyor “topraktaki maddelerden mamul. “Kânû” insanlar oldular, kânû; oldular “bi âyâtinâ” ayetlerimize, delillerimize, mucizelerimize “lâ yûkınûn (yûkınûne)” yakin hasıl etmezler. Kesin olarak inanmazlar. İşte ahir zamanda oldu bu da. Bu inanmadıkları devrede Allah’ın verdiği söz de karşılarına geldiğinde. Bak, ilk şartı bu. İki şart koşuyor Allah. Bir; İmanın çökmesi, bütün dünyada imanın çökmesi, iki; Allah’ın verdiği o mühim ve büyük söz zuhur ettiğinde, karşılaştıklarında yani Hz. Mehdi (as) çıktığında. “Dabbet-ül arzdan konuşur” diyor. Dabbet-ül arzdan. Dabbet-ül arz, Hz. Mehdi (as)’a yardımcı çıkıyor zaten. Sakallı bir varlığın görüneceğini söylüyor. Yani sakallı bir insanın, “sakallı bir genç” diyor hadislerde. Sadece yüzünden bak büst olarak söylüyor ayrıca. İnsanlara konuşur “tukellimu-hum” diyor. Hitap eder, tam aynısı işte. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn (yûkınûne).” Arapça bilen çok fazla vatandaşımız var. Hocalar alimler de bir çoğu biliyor. Onun için özellikle Arapçasını da okuyorum ki itiraz olmasın diye.

Churchill’in bir sözü var diyor ki; “Dünyada çok kapsamlı bir olayın yaşandığını ve çok ince hesaplı bir planın yapıldığını ve bizden de bu planın sadece bir parçası olduğumuzu göremeyen kör ve ahmaktır” diyor. Tabii bu sözünün muhatabı olan kişileri biz tenzih ediyoruz yani söylediği kişileri. Kötü söz sahibinindir. Ama adam zaten söylüyor bak, derin devlet yapılanması zaten söylüyor. “Dünyada çok kapsamlı bir olayın yaşandığını” dünya çapında “ve çok ince hesaplı bir planın yapıldığını ve bizden de bu planın sadece bir parçası olduğumuzu ve buna hizmet edeceğimizi göremeyen” diyor. İşte “şöyledir, böyledir” diyor. Zaten anlatılsa herkes görür bunu. Anlatıyorsun niye görmesin? Herkes görür.

O çok manidar mesela Kuran’da ‘o sözle karşılaştıkları zaman, vaat edilenle.’ Yani zaten Mehdi-yi Mevud deniyor. Vaat edilen Mehdi.  Bak, “vaat edilen söz karşılarına geldiği zaman, zuhur ettiği zaman” diyor. Bu ne bu? Kıyamet diyemeyiz, çünkü kıyamet kopsa zaten dabbet-ül arzın bir anlamı kalmaz. O zaman bu verilen söz ne Allah’ın verdiği söz karşılarına gelen, karşılaştıkları söz ne Allah’ın verdiği söz? Ve ondan sonra da insanları imana davet ediyor. İman da geçerli. Dabbet-ül arz kanalıyla o kişi, o varlık insanları imana davet ediyor. “Mehdi yok” diyorlar. Dabbe ile ilgili ayet işte Hz. Mehdi (as)’dan bahsediyor açıkça, görülmeyecek gibi değil. Orada bir insandan bahsediliyor. Bir varlıktan yani insanları imana hizmet etmesi için çağıran bir varlıktan bahsediliyor.

Çanakkale’de şehit olan çocuklarımız için, gençlerimiz için Churchill diyor ki; “Biz de onların Çanakkale’de çiçeklerini kopardık” diyor. Orada biliyorsunuz on dört-on beş yaşında el kadar çocuk, hatta on yaşında çocuklar gitti. Hepsi şehit oldu. “Biz de onların” diyor “Türklerin çiçeklerini kopardık” diyor Churchill.

Evet, dinliyorum.

GÖRKEM ERDOĞAN: PKK’lı teröristlere nefes aldırmayan Hakkari Özel Harekat ekibinden askerlerimiz operasyonlar sırasında bir yandan zor şartlar altında ibadetlerini de yerine getiriyorlar. Son olarak altı teröristin öldürüldüğü operasyon sonrası Mehmetçik yoğun kar yağışı ve soğuk havaya aldırış etmeden şükür namazı kıldı. Bir fotoğrafı da vardı.

ADNAN OKTAR: Aslan, aslan, ağabeyinin aslanı, canı, koçyiğidi. Allah senin makamını cennet etsin. Cennette kardeş etsin, maşaAllah. Uzun ömür versin. Seni kahpe kurşunlardan korusun.

Allah Museviler için İsra Suresi 7’de diyor ki; “Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz” yani tam Tevrat’a uygun yaşarsanız. “ve eğer kötülük ederseniz o da (kendi) aleyhinizedir. Sonunda vaad geldiği zaman” yani Hz. Mehdi (as) geldiği zaman “(yine öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi 'kötü duruma soksunlar', birincisinde ona girdikleri gibi mescid (Kudüs)e girsinler ve ele geçirdiklerini 'darmadağın edip mahvetsinler.'” Diyor. Hz. Mehdi (as) devrinde Musevilere yönelik saldırı olacağını da söylüyor. Hakikaten şu an Kudüs’te var. Orada burada her yerde saldırıyorlar Musevilere. Görüyorsunuz, bıçaklı saldırılar, şunlar, bunlar, roketle, şu bu. Mescidi darmadağın ettiler gördünüz zaten. Yaktılar Mescid-i Aksa’yı, fotoğrafları var. Aynısı bak, bu vaat de aynısıyla gerçekleşmiş oldu. Ebcedi miladi 2019 tarihini veriyor, 2019. “Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz” diyor. Yani Musevilerin bir kurtuluşa ereceğine dair ayet bu. Yani “batacaksınız” demiyor Allah. “Kurtuluşa ereceksiniz” diyor. “ve eğer kötülük ederseniz o da (kendi) aleyhinizedir.” Yani “eğer kan dökerseniz, ızdırap verirseniz anarşi olur, terör olur, aleyhinize olur” diyor Allah ayette. “Sonunda vaat edilen geldiği zaman” Hz. Mehdi (as) geldiği zaman. İşte şimdi ayetin ebced dökümünü de getirecekler. O devirde teröristlerin ortaya çıkacağını söylüyor Allah yani böyle olay çıkaran insanların. Bunlar mescide girip yani Mescid-i Aksa’ya girip oraları yakıp yıkacağını söylüyorlar. Yakıp yıktılar. Ama İsrail polisi de girdi tabii. Yani orada kim mescidi yakıp yıkıyorsa hepsine işaret var. Yani teröriste de işaret var, eğer polis de yakıp yıktıysa onun da bir dahili varsa ona da işaret eder.

Şeytandan Allah’a sığınırım, İsra Suresi, 7’de, “İn ahsentum” ahsen olursanız, ahsen davranırsanız. Ahsen; iyi güzel davranan. “ahsentum” iyisi olursunuz, yani iyi insan olursunuz. Rahat edersiniz. Sizi huzur içinde yaşatırım” diyor Allah Musevilere. Ahir zaman için bu. “li enfusikum” nefsiniz için “ve in ese’tum” kötülük ederseniz, kötü davranırsanız “fe lehâ” ona aittir “fe izâ câe” geldiği zaman “va’dul” vaad edilen, yani Hz. Mehdi (as) “âhırati” sonraki “li yesûû” olması için, karartsınlar diye “vucûhekum” yüzleriniz. Yani “mutlu olmayacaksınız o zaman” diyor. “Huzursuz olacaksınız.” Yani “Tevrat’a göre hareket etmezseniz mutlu olmayacaksınız. Yüzünü karartacağım, neşeniz kaçacak” diyor Allah. “ve li yedhulûl” olsunlar girsinler “mescide” mescit “kemâ” gibi “dehalûhu” girdiler. Yani mescide girdiler. “evvele” ilk “merratin” ilk defa olduğu gibi “ve li yutebbirû” ve helak etmeleri için. Helak etsinler. Yani oraları yakıp yıksınlar. “mâ alev” geçirdikleri, üstünlük sağladıkları şeyleri “tetbîrâ (tetbîren)”mahvederek, yerle bir ederek, yani tebdil ederek. Yani İsrail’de terör çıkacağına da işaret ediyor Allah. Ama “Tevrat’a uyarsanız sizi huzurlu yaşatacağım” diyor Allah. “Uymazsanız huzursuzluk, acı ve ıstırap çekeceksiniz” diyor. Ama kurtuluş yolunda olacaklarını da gösteriyor Allah. Yani ve terör ve anarşinin çıkacağını da söylüyor.

Yani mescide saldırı olacağını söylüyor Kuran. Bu çok manidar, aynısıyla oldu. Ben söylüyorum da İsrail’e. Yani “Tevrat’a uyarsanız rahat edersiniz” diyorum. Bak, Tevrat’a uymadıkları için bela geliyor. Ben buraya geldiklerinde “nasıl yapacağız?” dediler. “Tevrat’a uyarsanız kurtulursunuz” dedim. “Tevrat’a uymazsanız bela huzursuzluk devam eder.” “Çok huzursuz yaşıyoruz” diyor. Kuran ona işaret ediyor, “yüzlerinizi bozacağım” diyor. Yani “huzursuz yaşayacaksınız” diyor. “Ama Tevrat’a uyarsanız, Allah’ın hükmüne uyarsanız sizi huzur içinde yaşatacağım” diyor. Ama kurtuluş yolunun kapalı olmadığını da söylüyor Allah. Bak ahsen davranırsanız “ahsentum” iyi olursunuz, rahat edersiniz” diyor Allah. Yani öyle olsa “hiçbir şekilde kurtuluşunuz yok” derdi. Bak, onların kurtuluşunun mümkün olduğunu söylüyor Allah. Ama ahsen olurlarsa. Nefsiniz için kötülük ederseniz, kötü davranırsanız, yani Allah’ın hükümlerine uymazsanız, zulmederseniz ki Allah’ın hükümlerine uymamak zulümdür. “O zaman felaket gelir” diyor. “Mescide girerler, yakıp yıkarlar” diyor. Hakikaten Kudüs çok huzursuz şu an.  Yani adam bıçaklamalar, şunlar, bunlar falan, nefes alamıyorlar. Yani ancak askeriye, polisiye bir sistemle ayakta durabiliyor orası. Huzur yok. Ancak Hz. Mehdi (as) devrinde Kudüs’te huzur olacaktır, İsrail’de huzur olacaktır yani Moşiyah devrinde. Bak, hepsinde o söz, o vaatten bahsediyor. Allah’ın vaat ettiği kim bu? Ve bak, eğer kıyamet desen kıyamet kopmamış zaten. Kıyamet kopsa zaten mescidin bir anlamı yok. Oraya adamların girmesinin de anlamı yok ve bu adamların düzelmesinin de anlamı yok. Onların düzelmesi ihtimalinden bahsediyor Allah. Yani iyi olmaları ihtimalinden bahsediyor. Yani kıyamet kopsa zaten iyi olmalarının hiçbir anlamı yok. Vaat edilen kim bu? Dabbet-ül arzda da bahsediyor ve ahir zamanda yine bu olaydan bahsediliyor, birisinin geleceğinden bahsediyor. Kim bu?

“Canımın için değerli yakışıklım. Bugün benim doğum günüm. 26.3.1994, senden güzel dualar istiyorum. Seni seviyorum ve özlüyorum candan ötem.” Şebnem. Allah sana uzun hayırlı, bereketli, nurlu, hidayetli ömür versin.

“Sizi düşününce yanımda olduğunuzu hissediyorum. Siz benim en yakınım, canımdan kıymetli, imanıma vesile olan en değerli varlığımsınız. Zümrüt gözlüm, Sultanımsınız. Ablamla nurlu ellerinizden hasretle öperiz Canım Sultanım” diyor Defne. Defne ben de seni çok seviyorum.

“Hocam, erkeklere ipek giymek haram değil mi? Reis için “giysin” dediniz de.” Diyor. Tayyip Hocam’a ipek de yakışır. Bir de bu gelenekçi Ortodokslara da çok iyi bir tokat olur. Cayır cayır parlasın kıyafetleri. Giyinsin ya. Diyorum en az yüz tane takımı olsun, en az. Ya sen Cumhur Reisisin mübarek. Tabii ki hakkın, istediğin gibi giyin. Kimse sana “niye giyindin?” demez. Çeşit çeşit paltoların da olsun, çeşit çeşit ayakkabıların da olsun. Bu israf değil. Türkiye’yi temsil ediyorsun, gönlün rahat olsun. Utangaç, terbiyeli bir insan, ağrına gidiyor böyle sözler. İşte “Harcıyorsun, lüks, israf” falan derler diye yanaşmıyor. Çünkü saray için de “Bu saray benim değil, milletin sarayı” dedi yani. Hakikaten de onun tapulu malı değil. Ama şimdi böyle şık kıyafetler giyse “hah derler parayı yiyor” diyecekler. Giy, helali hoş olsun. Sana öyle laf edenin cevabını ben veririm. Senin gönlün çok rahat olsun. Koskoca Türkiye’nin hatta Türklük aleminin, İslam aleminin sevdiği bir insansın. Reis-i Cumhur’sun, tabii ki giyeceksin. Niye giymeyesin? Resulullah (sav)  çok kıymetli cüppeler giyiyordu. İmam-ı Azam Ebu Hanife de öyle, bütün büyük İslam alimleri falan müceddidler, müçtehidler yani daha Türkçesi hakkın. Giyin, helal olsun. Öyle bir şey denemez. Diyene benim cevabım hazır.

Atatürk de rahmetli gıcır gıcır böyle İngiliz kumaşından ipekli muazzam güzel kıyafetler giyiyordu cayır cayır. Atatürk rahmetlinin kıyafetleri vardı, görebiliyor muyuz?

GÖRKEM ERDOĞAN: Görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Ya kardeşim şu zevke bak sen, Şu asalete bak. Ama Paşamıza bakmayı bilmediler. Biz olsak böyle olaylar hiç olmazdı. İçkisine de karışırdık, sigarasına da karışırdık. Sağlığına da dikkat ederdik. Böyle olaylar olmazdı. Dolmabahçe’ye soğuk nemli yere götürüp bıraktılar. İnanılır gibi değil, yani mucize. Akıl alacak gibi değil. Kendiniz gidip oturun Dolmabahçe’de, o soğuk nemli yerde. Acayip rüzgar alan yer, akıl almaz nemli. Oraya hasta insan bırakılır mı? Başka yer bulamadınız mı? Atatürk Orman Çiftliği mesela gayet güzel oranın havası, yeşillik, orada kalsaydı, Ankara’nın iklimi güzel. Ne gerek var Dolmabahçe’nin nemli, soğuk ortamında tutuyorsunuz? Kinin, kinin, kilo hesabıyla kinin veriyorlar. İnanılır gibi değil. Sirozdan kaşıntı oluyor. Kinin en tehlikeli madde karaciğer için, mahveder karaciğeri. Yani alenen suikast, başka bir açıklaması yok. Uzun süre mesela Savarona teknesinde yaşatıyorlar. Teknede yaşanır mı kardeşim? Akıl almaz rüzgar alıyor, sürekli sallanıyor. İnsan fıtratına aykırı. Buz gibi soğuk ve müthiş nemli. Teknenin içi de nemli. Hasta insanı oraya niye koyuyorsunuz? Niye oraya götürüyorsunuz? Mesela elli yedi yaş çok genç, elli yedi yaşında bak, müthiş yaşlanmış elli yediye göre. Bu kadar insan göremiyor musunuz bunu? İnanılır gibi değil. Neyse artık kaderi öyle tabii Allah’ın takdiri ama biz sebebe sarılmak açısından diyoruz.

Dabbet-ül ard ama Türkçede arz olarak biliniyor. Ard desek anlamaz insanlar. Ard desen adam “ne” der? Arz dedin mi adam dünya olarak anlar.

Cemsol, “Yahudilere lanetli ırk deniyor.” Öyle bir şey yok. O senin hüsnü kuruntun. Nereden çıkarıyorsun lanetli ırkı? Allah, “müşrikler ve Yahudilerden zulmedenler, imansız olanları Allah lanetledi” diyor. Halen de geçerli bu. Müşrikler zaten lanetleniyor. Allah düşmanları zaten lanetleniyor. Musevilerden de inkar edenler, zalim olanlar zaten lanetleniyor. Her zaman için geçerli bu. Ama mazlumu lanetliyor mu Allah? Sen mazlumu da lanetliyorsun. Mazluma Allah kurtuluş yolunu söylüyor ayette. Hz. Mehdi (as) devrinde kurtulacaklarına dair işaret o ayetteki. “Eğer iyi olursanız sizin için kurtuluş var” diyor Allah. Ayet açık. Ama şu an Tevrat yaşanmadığı için Allah İsrail’de müthiş bir huzursuzluk ve acı çektiriyor. Bu görülüyor. Bu Tevrat’ın da açıkladığı bir hükümdür. Bu oluyor. İsrail’i Allah cezalandıracağını söylüyor, Tevrat’a uymazlarsa. Ahir zaman için de söylüyor. Ahir zamanda da uymazsanız cezalandıracağım diyor. Şu an acı çekiyorlar. Huzurlu yaşamıyorlar. Buraya gelince işte “niye bize yardımcı olmuyorsunuz?” ben dedim “Tevrat’a dönmezseniz acı çekersiniz.” Bir tek o değil yani. Dünyayı yöneten güç, derin güç, Kuran’a, Tevrat’a, İncil’e ve hadislere bakarak hareket ediyorlar. Yani derin bir perspektifle bin yıllık, beş yüz yıllık tarihi, böyle aşağı yukarı çıkarıyorlar kendi mantıklarıyla ve ona göre olayları geliştiriyorlar. Mesela İsrail’deki olayları da o yüzden geliştiriyorlar. Mesela orman yangınları oluyor, anarşi terör oluyor, şiddet oluyor. Mesela Mısır mahvoldu. Şam, Irak mahvoldu. Tevrat’ta bunların hepsi var. Mısır’ın, Şam’ın ve Irak’ın ahir zamanda mahvolacağına dair çok detaylı bilgi var. Çok kapsamlı. Defalarca açıklıyor Tevrat.

“Duhan Suresi neyi kastediyor?” diyor. O da işte ahir zamanda müthiş bir sıkıntı olacağına dair ayettir. Duhan yani bu bildiğimiz duman anlamında değil. Yani sıkıntı, ekonomik kriz, savaşlar, terör buhran. Yani bütün dünyayı bir buhranın saracağını söylüyor. O da oluştu şu an.

Biz Ermenistan’la Türkiye’yi barıştırmak için muazzam emek vermiştik. Yani öyle güzel bir aşamaya geldik ki, Ermenistan’la kapılar açılacaktı artık. Son aşamaya gelmiştik. Bir anda, İngiliz derin devleti devreye girdi. Onların uşakları devreye girdi. Altüst ettiler, mahvettiler. İşte, her şeyin bir vakti merhunu var. O da Mehdi (as)’ye nasip olacak. Olmuyor yani. O kadar gayret etmemize rağmen olmadı.

Manolyaların şekerliğini görüyor musun? Bu sevimlilerin bir özelliği de hiç dokunulmaması gerekiyormuş. Çok nazlılarmış. Dokunulduklarında, çok rahatsız olup hemen dökülüp çürüyorlarmış. Ama dokunulmazsa bayağı sıhhatli kalıyorlar. Her biri bir alem. Gelin gibi süslenmiş her biri.

Mesela Yeşaya 17’de: “Şam’la ilgili bildiri” diyor. “İşte Şam, kent olmaktan çıkacak. Enkaz yığınına dönecek. Kentler terkedilecek. Hayvan sürüleri orada yatacak. Şam'ın egemenliği yok olacak.” Diyor. Yani Şam hükümetinin egemenliği yok olacak. “Her şeye egemen Rab böyle diyor.” Diyor. Irak için de aynı ifadeler var. Uzun uzun anlatıyor Tevrat. Mısır için de var.

Allah diyor ki Musevilere; “Sonra onlara karşı size tekrar güç ve kuvvet verdik. Size mallar ve çocuklarla yardım ettik ve topluluk olarak sizi sayıca çok kıldık.” (İsra Suresi 6) Eğer İsrail milletini Allah kabul etmese, böyle niye Allah yardım etsin? Niye koruyup kollasın? İyiliği olduğunuzda diyor, size yardım ediyorum diyor, edeceğim diyor Allah. “Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz.” (İsra Suresi 7) diyor Allah. Yani “siz kafirsiniz, battınız, lanetlisiniz” demiyor. “İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz” diyor. Lanetliye iyilik etsen de kurtuluşu olmaz. İyilik, ne kadar iyilik ederse etsin kurtulamaz.

“Uluslar duyup titreyecekler. Filistin halkını dehşet saracak.” (Mısır’dan Çıkış 15:20/14) diyor. Hakikaten onlar da çok büyük belalarla karşılaştılar. “Korku ve dehşet düşecek üzerlerine, Senin halkın geçinceye dek, ya Rab, sahip olduğun bu halk geçinceye dek.” (Mısır’dan Çıkış 15:20/20) diyor.

Mesela Babil. “Tahtın yok artık, yere otur. Bundan böyle ‘Nazik, narin’ demeyecekler sana.” (Yeşaya 47:1)

Mesela “Babil’den kaçıp kurtulun.” (Yeremya 8) Irak’tan. “Çünkü birbiriyle anlaşmış büyük uluslar” bak büyük devletleri “Kuzeydeki topraklardan kışkırtıp” yani Rusya tarafından kışkırtıp “Babil'in karşısına çıkaracağım.” Irak’ın karşısına çıkaracağım. “Babil'le savaşmak üzere karşısına dizilecek. Onu kuzeyden ele geçirecekler.” Hakikaten de öyle oluyor şu an. “Okları usta savaşçı oku gibidir. Hiçbiri boş dönmeyecek.”(Yeremya 9) Yani, ok dediği işte bombardıman. Yerle bir oluyor oralar.

“Ülkede savaş, büyük yıkım gürültüsü duyuluyor. Dünyanın balyozu nasıl da kırılıp paramparça oldu Babil uluslararasında nasıl dehşet oldu?”(Yeremya 50:23) diyor Tevrat’ta.

Mısır için de öyle, çok uzun uzun anlatıyor. “O zaman elimi Mısır’ın üzerine koyacağım ve onları ağır biçimde cezalandıracağım.” (Mısır’dan Çıkış 7. Bölüm 5. Bab) diyor.

“İşte Rab hızla yol alan buluta binmiş Mısır’a geliyor!” (Yeşaya 19:1) Yani bak, hızla yol alan buluta binmiş. Uçakla olan bombardımandan bahsediyor.

“Mısırlıları Mısırlılara karşı ayaklandıracağım.” (Yeşaya 19:2) Oldu mu bu? Oldu. Kardeş kardeşi kırdı. Gördünüz, develerle saldırdılar birbirlerine.

“Kardeş kardeşe, komşu komşuya, kent kente, ülke ülkeye karşı savaşacak.” (Yeşaya19:3) Bu aynısıyla yapıldı.

“Mısırlıları acımasız bir efendiye teslim edeceğim.” (Yeşaya 19:4) Sıkıyönetim var. Sisi nefes aldırmıyor.

“Katı yürekli bir kral onlara egemen olacak.” (Yeşaya 19:4) diyor. Aynısıyla oldu. Tabii biz böyle bir zulüm olduğunda, oturup seyretmeyiz. Yani zulme karşı mücadele ederiz. Ama bunlar Tevrat’ta da geçen hükümler. Yani Allah’a uyulmadığında, Allah’ın hükmüne uyulmadığında, Allah’a şirk koşulduğunda Allah bela getiriyor. Tabii orada vefat edenler, müminler varsa onlar şehit hükmündedir. Yaralananlar varsa gazidir. Ama Allah kendi hükmü yapılmadığında, gazap ediyor. Bunu ayette açık açık belirtiyor.

İmamı Ali (kv) buyuruyor: “Batı ülkeleri Şam’a saldırdığında” batı ülkeleri Şam’a, Suriye’ye saldırdığında, “büyük ve korkutucu bir savaş çıkararak Şam’ı işgal edecekler.” Oldu mu? Şam derken Suriye’dir. Başkent anlamında değil Şam, o bölgenin adıdır. (Gaybet-i Şeyh Tusi Sayfa 461)

İmam Bakır diyor ki: “Ey Ceber, Şam’da bir fitne çıkacak ki, bu fitneden kurtulma yolları aranacak. Ancak Kaim Mehdi gelene kadar asla bulamayacaklar.” (Gaybet-i Numani s.327) Yani Suriye’de terörü durdurmaya çalışacaklar ama Kaim Mehdi gelinceye kadar bu mümkün olmayacak diyor.

Trump’ın torunları varmış, çok sevimli. Görebiliyor muyum onları?

GÖRKEM ERDOĞAN: Evet, görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Bayağı şeker. Buruna bak, burun tam ısırmalık. Yanakları da iyi ısırılır bunun.

GÖRKEM ERDOĞAN: Başka resimler de var.

ADNAN OKTAR: Yaklaştır bakayım. Keyfi bayağı yerinde. Saçları da elektrik çarpmış gibi, çok şeker. Bayağı güzel hepsi, maşaAllah.

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Kardeşlerimizin faaliyet haberleri vardı. 20 Mart Tokat merkezde, iki yüz adet A9 broşürü dağıtmış kardeşlerimiz. Akşam da bir araya gelip, sizin kitaplarınızdan okuyup sohbet etmişler.

ADNAN OKTAR: Tokat’ta, çok güzel.

ASLI HANTAL: İstanbul’un çeşitli semtlerinde çok sayıda kitabınız dağıtılmış. Önceki gün, bir kardeşimiz eşiyle birlikte, on beş adet kitabınızı ve yirmi adet Türk İslam Birliği broşürü dağıtmış. Uşaklı kardeşlerimiz Üst Akıl İngiliz Derin Devleti kitabınızdan valilere, vali yardımcılarına, siyasi partilere ve vakıflara vermişler. Ayrıca diğer kitaplarınızdan, seksen adet halkımıza hediye etmişler. 18-20 ve 25 Mart’ta İzmir Bayraklı, Göztepe sahili ve Şirinyer Sevgi Yolu’nda, toplam beş yüz adet A9 broşürü ve kırk adet eseriniz dağıtılmış. Eskişehir’den kardeşlerimiz, 5 Mart günü Gök Meydan Mahallesi’nde bin sekiz yüz adet broşür dağıtmışlar. Kardeşlerimiz geçtiğimiz Pazar günü Kayseri Esenyurt Mahallesi’nde, halkımıza sizin yüz on adet kitabınızı hediye etmişler. Sonra imani sohbet edip, sizin sözlerinizden ve Kuran’dan ayetler okumuşlar. Tokat’ta kardeşlerimiz, iki yüz adet A9 broşürü dağıtmışlar. Sonrasında kitabınızdan okuyup sohbet etmişler. Kayseri’den kardeşlerimiz, geçen hafta bir araya geldiklerinde, kitaplarınızdan bölümler okuyup sohbet etmişler. Ankara’da 19-21 ve 24 Mart’ta Keçiören Kızlarpınarı Caddesi, Kızılay ve Danıştay bloklarında altmış adet Harun Yahya eseri ve üç yüz A9 broşürü dağıtımı yapmış kardeşlerimiz. Bugün iki kardeşimiz Adana’da, sizin birçok kitabınızı ve belgesel CD’nizi halkımıza armağan etmişler. Alanya’da 20 Mart akşamı sizin çeşitli eserlerinizden dağıtmış kardeşlerimiz apartmanlara.

ADNAN OKTAR: Bayağı şeker hepsi. Hanımlar çok şeker ve çok güzel. Beyler de çok yakışıklı, çok efendiler. Her adımlarına, her nefeslerine Allah sevap yazsın. Çok hayati. Kitap kalıcı, alim, hoca anlamına gelir. Ben mesela alim değilim ama kitaplar alim. Kitaplar hocadır ve kusursuz anlatır. Güzel anlatır o hocalar. Yani kelime eksiği olmaz. Bilgi eksiği olmaz. Kaynaklı konuşurlar. Her kitap bir hocadır. Her yere hocalar dağılıyor, alimler dağılıyor. Mahallelere, sokaklara geceli gündüzlü insanları irşad ediyorlar. Bu hocalar gece on iki, birde de ders yapar. Sabah erken de ders yaparlar. Ama diğer hocaların dinlenmesi gerekiyor. Onlar dinlenmez.

Şimdi bir resim göstereceğim. Atatürk’ün 1923 yılındaki hali. Aradan on beş yıl sonra geldiği halini bir göstereyim. O üç resmi göster.

ASLI HANTAL: On beş yıl sonraki hali.

ADNAN OKTAR: Evet, önce bunu göster. Evet, bak görüyor musun aradaki farkı? On beş yılda, yazık günah değil mi? Yani bu nasıl bir ilgi alakadır? Bu nasıl bir mantıktır? Bunu anlamak çok güç. “Sürekli hizmet etsin de, ne yaparsa yapsın” mantığında oluyor bazı insanlar. Karşındaki insan. İnsana özen gösterilecek. Kendi oğlun olduğunda dikkat ediyorsun. Kendi çocuğuna o kadar içki içirtir misin sen? O kadar sigara içirtir misin? Nemli yerde tutar mısın, soğuk yerde? Gemi Savarona, ya kardeşim zaten deniz sürekli esiyor ve muazzam bir nem var ve sürekli çalkantı var, orada yaşanır mı? Götür Ankara’ya. Mesela havası güzel Ankara’nın. Atatürk Orman Çiftliği gayet güzel, yeşillik. “Paşam biz sizi seviyoruz. İçki içirtmeyeceğiz. Sigara da içirtmeyeceğiz. Süt için, ayran için, ne yapıyorsanız yapın buna müsaade yok.” Bu kadar. “Biz sizi seviyoruz, saygı duyuyoruz.” Ne diyecek? Millet diyor. “Millet adına söylüyoruz” dedim mi bitti. Milleti kıracak bir insan değil.

Evet, şimdi kısa bir ara verelim, devam edelim.  

ASLI HANTAL: Yayınımıza videolarla devam ediyoruz.