Sohbetler (24 Ekim 2017; 12:00)

BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Adnan Bey hoş gediniz.

KARTAL GÖKTAN: Cumhurbaşkanı Erdoğan Külliye’de düzenlenen vefatının 14. Yılında Aliya İzzetbegoviç’i anma programında konuştu. “Türkiye onurundan asla taviz vermeyecektir. Biz kimsenin oyuncağı değiliz, olmayacağız. Biz birilerinin keyfine göre muamele edeceği kapıkulu değiliz, olmayacağız. Tehditlerle Türkiye’yi esir alacağını sananlar kendi geçmişlerinden bihaber gafillerdir. Yanılgı içinde olduklarını kısa sürede anlayacaklar. Ucuz ayak oyunlarına izin vermeyeceğiz. Kendini bilmez siyasetçilerin provokasyonlarına prim vermeyeceğiz.”

ADNAN OKTAR: Helal olsun Tayyip Hocam’a. Gayet güzel konuşmuş. Delikanlıca, Müslümanca, Allah’tan korkan, Allah’a inanan bir insanın üslubuyla konuşmuş. İngiliz derin devletine şamarı elinin tersiyle yapıştırmış. Osmanlı tokadı bu, iyi bir Osmanlı tokadı çakmış diyelim iyi olmuş.

Evet, dinliyorum.

VTR: Seyit Muhammed Adnan Hocam, sizi çok seviyorum. İttihad-ı İslam olduğunda bizler de Hz. Mehdi (as) ile birlikte hareket edebilecek miyiz? Onun yanında durabilecek miyiz, onunla birlikte sohbet edebilecek miyiz? Ben çünkü onun yanında olmayı çok istiyorum. Teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini. Allah senin nurunu artırsın. Hz. Mehdi (as), Hz. İsa Mesih (as) tabii bütün dünyanın konuşabileceği, görüşebileceği insanlar olacaktır. Ama ne kadar yoğunluk olabilir, ne kadar sıklık olabilir onu yaşadığında göreceğiz. Ama Hz. İsa Mesih (as)’e zaten Mesih denmesinin nedenlerinden biri de dünyayı gezmesidir. Sürekli hareketli bir bağlantı olacaktır. Asıl cennette birliktelik vardır. Cennette kesintisiz birliktelik vardır. Ama burada dünya şartlarının adetullah yöntemleri nedeniyle, Cenab-ı Allah’ın yarattığı yöntemler nedeniyle teke tek görüşme sınırlı ve kontrollü olur. O kadar fazla olmaz takdir edersiniz ki. Ama inşaAllah Allah bizi Hz. Mehdi (as)’la görüştürür, inşaAllah Hz. İsa Mesih (as)’la görüştürür. Ama görüşmesek bile biz mesela şu an Hz. Mehdi (as)’ı görmedik, Hz. İsa Mesih (as)’ı da görmedik ama yoğun faaliyet halindeyiz, yoğun gayret ediyoruz. Bütün gücümüzle bir atak halindeyiz. Kitaplar bastırıyoruz, kitaplar dağıtıyoruz, internet siteleri kuruyoruz, insanlara tek tek tebliğ yapıyoruz, münafık ataklarına karşı tavır alıyoruz. Küfri ataklara karşı, karşı cevaplar geliştiriyoruz. Allah’ı inkar eden odaklara cevaplarla mukni, güzel izahlarla set oluyoruz. Dolayısıyla bütün günümüz yoğun faaliyet halinde oluyor.

Münafık olan ne diyor? “Münafıklık ne kadar güzelmiş” diyor. “Niye ki?” falan diyoruz “çok rahat, sabah namaza kalkmıyorsun” diyor. “Oruç da tutmuyorsun, İslam için bir şey harcamana da gerek yok, İslam’ı tebliğ etmene de gerek yok, kitap okumana da gerek yok, Müslümanlarla birlikte hareket etmene de gerek yok, temiz olmana da gerek yok” hayvan gibi yaşanıyor yani diyor ve seviniyor. “İnanılmaz rahatmış” diyor. Bu kadar ahmaklık olur mu? Şimdi mesela bir asker düşün cephede, sen silahını atar elbiseni çıkarır kaçarsan tabii ki rahat edersin. Ama soysuz ve haysiyetsiz, şerefsiz, namussuz hale düşersin, kahpe ve kalleş olursun. Allah belanı verir. Cepheden kaçarsan dünyanın en haysiyetsiz adamı olmuş olursun. Veyahut mesela doktor, acil hasta gelmiş adam kan kaybediyor, doktor diyor ki “Ben vurup kafayı yatacağım, uyuyacağım, acilde hasta ölürse ölsün” diyor. Adam da arkasından diyorsa ki “Oh ne rahatmış” bu bir ahmaklık, katillik, haysiyetsizlik ve şerefsizlik. Şimdi öyle bir bakış açısını hayatın diğer yönlerine de yaysa insan berbat bir durum olur. Mesela bir anne düşün, çocuğun altını temizliyor, yemek veriyor yiyecek veriyor. Çocuğu bırakıp tatile gitse “oh ne rahatmış” dese bu bir ahlaksızlık, çocuk ölür ve acı çeker. Münafığın ahmaklığını tarif etmek için münafığın bir kere hayvan olmaması gerekiyor. Şimdi hayvana neyi açıklayacaksın? Hayvan. Ayette diyor ki “konuşsan da dilini sarkıtıp solur” diyor “kızsan da ne yaparsan yap dilini çıkartıp solu” diyor. Anlamaz hayvan çünkü. Bunlar hayvandan aşağı yani ahmak. “Oh ne iyiymiş münafıklık” diyor. Bu kadar ahmak açıklama olur mu? Sen Allah’a, dine karşı sorumluluklarını bırakırsan, eğer askersen cepheden kaçıyorsan, doktorsan ameliyatta hastayı bırakıp tatile gidiyorsan kahpelik yapıyorsun kalleşlik yapıyorsun cinayet işliyorsun. Dünyanın en şerefsiz adamısın demektir. Mesela bir öğretmen düşün, öğrenciler sınıfta bekliyor diyor adam “sabah sabah ne gideceğim okula onlarla mı uğraşacağım vurur kafayı yatarım” diyor “oh ne rahatmış gitmemek” diyor. Öğrenciler ne olacak, eğitim ne olacak? “Boş ver bana ne” diyor “ben keyfime bakarım” diyor “ama çok rahatmış bayağı iyiymiş bu” diyor. Bunu hayvan yapmaz hayvan. Hayvanda bile yok, hayvan bile yavrularına titiz. Mesela yiyecek bulup-götürüyor, onlara bakıyor, temizliyor, koruyup-kolluyor, hayvanda bile yoktur. Münafığın karaktersizliğini açıklayacak kelime bulamayız.

Evet, dinliyorum.

VTR: Said Nursi Hz. Mehdi (as)’ın öğretmeni mi oluyor?

ADNAN OKTAR: Said Nursi diyor ki “hiçbir cihette” bak “hiçbir cihette” yani belirli bir cihette değil “hiçbir cihette hiçbir yönde o ahir zamanın acip şahsı gibi olamam” diyor hiçbir cihette. “Ancak onun pişdar bir neferiyim, öncü bir askeriyim, ona yer hazır eden bir dümdarıyım” diyor. Bak “hiçbir cihette” diyor “ahir zamanın o acip şahsı gibi olamam” diyor, acip diyor. Sungur Ağabey’e ben sormuştum “Sungur Ağabey, Nur talebesi mi olacak Mehdi?” dedim. Bediüzzaman’ın talebesi olduğu için tabii ben doğal olarak “tabii ki Nur talebesi olacak” diye bekliyordum. “Yok, Nur talebesi olmayacak dedi Bediüzzaman, Nur talebesi olmayacağını söyledi” dedi. “Peki nasıl olacak ağabey?” dedim ben şaşırdım, şöyle elini açtı “bambaşka olacak dedi” dedi, “bambaşka.” Benim de huyum böyle şeylerde ayıp olur diye üstüne gitmiyorum. Halbuki istesem birkaç soru daha sorsam anlatacaktı yani o şeydeydi, modu çok iyiydi. Ama o kadarla bıraktı. Yalnız neyin ebced hesabını yaptı onu anlayamadım. İlk geldi, “Selamun Aleyküm” dedi “Aleyküm Selam Hocam” dedim ben “senin adın ne kardeş?” dedi “Adnan Hocam” dedim “Adnan Oktar” dedim. Hemen cebinden bir bloknot çıkarttı bir de kalemini çıkarttı, “memleketin nere?” dedi “Ankara” dedim. Hemen adımı soyadımı yazdı bir ebced hesabı yaptı. Bizim çocuklar da gülmeye başladılar tabii çok heyecanlandılar, anladılar onun ne amaçla yaptığını anladılar yani ebced hesabını. Cahil çocuklar daha yeni geldikleri için saygıyı, edebi, adabı o kadar bilmiyorlar. Heyecanlanınca güler ya bazı insanlar ama çocuksu bir mantıkla bunu yaparlar. Ben de ayıp olmasın diye Sungur Ağabey’i ileriye doğru alıp-götürdüm, hiç bağlantı kuramayacakları bir yere doğru götürdüm, orada sordum bu soruları. İşte “bambaşka olacak”ı orada söyledi. Bir de Nur talebesi olmayacağını da orada söyledi.

Barla Lahikası, sayfa 162’de “Fakat o ileride gelecek acip şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanın pişdar bir neferi olduğumu zannediyorum” diyor. Hz. Mehdi (as) için Bediüzzaman diyor ki “Ben bir mezhep mukallidiyim Şafiyim” diyor “Şafi mezhebine tabiyim” yani “İmam-ı Şafi benim mürşidimdir benden üstündür” diyor. “İlim yönünden, müceddidlik, müçtehitlik yönünden benden üstündür dolayısıyla ben ona tabiyim diyor. “Ama ileride gelecek o acip şahıs hem en büyük bir müceddid” en büyük müceddid ne demektir biliyor musun? Bütün mezhep imamlarından daha büyük. “Hem en büyük bir müçtehit” yani gelmiş-geçmiş bütün müfessir ve mezhep imamlarından daha büyük, “hem hakim, hem Mehdi, hem mürşit” mürşit yani dünyaya mürşit “hem kutb-u azam olarak” yani dünyanın kutb*u olarak “bir zat-ı nuraniyi gönderecek” diyor. Bak gönderecek, “o da Ehli Beyt-i Nebevi’den olacaktır” yani “seyit olacaktır” diyor. “Ben kendimi seyit bilemiyorum seyit değilim” diyor “Kürt’üm” diyor zaten Said-i Kürdi de deniyordu Bediüzzaman’a. Kürt alimidir, Kürt’tür Bediüzzaman iftihar ediyoruz Kürt olmasıyla da. Fakat bunu bazı kişiler bir türlü hazmedemiyorlar. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as)’ın tarihini açıkça veriyor “1400 yıl sonra gelecek bir hakikati” bak Hz. Mehdi (as) için “1400 yıl sonra gelecek bir hakikat” diyor. 1400, harflerini tek tek yazmış 1400. Kendisi 1300’lerde, Mehdi (as) 1400’lerde. “Mehdi geldiğinde ben mezarımda olacağım ve onu mezarımdan izleyeceğim” diyor Bediüzzaman “mezarımda olacağım” diyor. Hz. Mehdi (as)’ın faaliyet dönemini olarak kendi dönemini değil 1981-91-2001-2011 ve 2021 tarihlerini veriyor Bediüzzaman. Hiçbir zaman için o tarihi vermemiş. Hep “ileride gelecek” diyor. Ve “Darwinizm’i, materyalizmi” bak “Darwinizm’i, materyalizmi tam susturacak tarzda beşere ders verecek” diyor. Bediüzzaman Darwinizm’in D’sinden bahsetmedi, tamamını Hz. Mehdi (as)’a bırakmıştır Darwinizm’i hiç karışmadı. Tek kelime ağzına almamıştır Darwinizm’i. “Mehdi bu üç vazifeyi aynı anda yapacak” diyor Bediüzzaman “muhtelif Mehdiler gelmiş” diyor “bu üç vazifeyi ayı ayrı yapmaya çalışmışlar kısmen yapmışlar. Mehdi tam muntazam, mükemmel, eksiksiz olarak üç vazifeyi de kendi hayattayken üçünü birden yapacak” diyor. “Üç vazifenin de üçünü de yapacak” diyor. Hatta diyor ki Bediüzzaman “Şeddeli lamlar ve mim ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar Mehdi ve şakirtleri olabilir” diyor. Bunu 1910 için söylüyor, 1910’dan 100 yıl sonra ne oluyor? 2010. Bunu gördüğünüz halde anladığınız halde neye istinaden kurtulmaya çalışıyorsunuz, niye Mehdiyet’ten kaçmaya çalışıyorsunuz? Anlaşılır gibi değil.

VTR: Psikolojik hastalık diye bir şey var mı yoksa bu insanların zaafı mıdır?

ADNAN OKTAR: Sen çok güzelsin çok, Allah senin güzelliğini kat kat artırsın. Harikulade güzel kızsın, maşaAllah. Allah seni hidayetiyle sarsın, nuruyla sarsın, sana bereketli uzun ömür versin cennet nasip etsin. Cennette seni dostum, arkadaşım olarak Allah’tan istiyorum, inşaAllah. Çok güzelsin. Şu panikatak falan var ya bunların hepsi hikaye, sinirim bozuk demeler, asabım bozuk demeler, yok işte depresyona girdim falan bunların hepsi hikaye. Ama şizofreni hakikaten hastalıktır. Adam çünkü başka boyutta yaşıyor. Şizofren demek başka boyutta yaşayan insan demektir. Bir kutu düşün, o kutunun dışında bir dünya var, o kutunun dışına çıkamaz o şizofren. En fazla o kutunun en son kenarlarına kadar gelebilir. Onda işte insanlara yakın olduğu için normal gibi davranmaya başlıyor. O kutunun en kenarına kadar gelir ama dışına asla çıkamaz. Şizofren demek ölmüş insan demektir ölüdür yani. Şuuru tam kapalıdır şizofrenin. Ama konuşur, hal-hatır sorarsın cevap verir normal insani tavır. Ama bir gün mesela durduk yere “babamı boğma emri geldi” diyor adamı yatırıp boğuyor aniden. Aynı o şuurla hiçbir değişiklik olmaz. Bu doğru mesela paranoya, şizofreni bunlar hastalıktır. Ama onlar laf, işte direkt iman zafiyetinden Allah’a tevekkül etmemekten kaynaklanan, kendi kendilerini telkin ederek elde ettikleri bir durum. Mesela diyor “aman ilaç içmezsem ben duramıyorum” yok kardeşim öyle bir şey yok. Ye yemeğini çık ortaya kalk oyna bir neşelen. Sevgisizlikten, muhabbetsizlikten, gelecek korkusundan, içe kapanmadan, meseleleri çok girift ve olumsuz düşünmekten vücutları bitap oluyor, buna diyorlar. Yoksa ne alakası var? Şirk koşmazsan hiç bir şey olmaz.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Amerikan Hava Kuvvetleri nükleer silah kapasiteli B-52 bombardıman uçaklarını soğuk savaştan bu yana ilk kez 24 saat esasına göre teyakkuza geçirmeye hazırlanıyor. Hava Kuvvetleri Komutanı Goldfein “Dünya artık tehlikeli bir yer ve nükleer silah kullanımından açık açık bahseden insanlar var. Artık sadece Sovyetler Birliği ve bizim olduğumuz çift kutuplu dünyada yaşamıyoruz. Nükleer kapasitesi olan başka oyuncular da var” dedi.

ADNAN OKTAR: Ne yapacak? Uçağını kabuk gibi vurup indirirler aşağı. B-52 zaten yaban kazı gibi, uçak çok büyük, ta göbeğinden vurur-patlatırlar. Sen ona niye o kadar güveniyorsun? Allah’a güven ve sevgiyle halletmeye çalış. Hep böyle kabadayılıkla, -kabadayılıkla demeyeyim de yani işte diklenmeyle, kabadayılık ayrı bir şeydir- meseleleri halletmeye çalışıyorlar. Sevgiyi hiç düşünmüyorlar. İncil size hep sevgiyi anlatıyor, merhameti anlatıyor. Dostlukla halledin. Hep işte asarak keserek kovboy zihniyeti, kovboy mantığı, kovboy elbiseleri, kovboy şapkası, kovboy kültürü, bundan bir türlü kurtulamadılar. Bir şey oldu mu hemen gider silahla basarız kurşunlarız konu hallolur. Öyle bir şey yok. Senin B-52’ni adam yerden roketle alır küçük bir roketle kabak gibi indirir aşağı. Balıklama da aşağı düşersin. Münasebetsizliği bırak. Böyle olmaz. Allah’a sığınarak, Allah’ı severek, Allah korkusuyla halledeceksin. Sevgi, muhabbet, dostluk, insanlara güven vererek, herkese böyle diklenerek falan netice alınmaz.

İnsanlarda iman zayıf oluyor, o çok hayati. Biz bazı konuları anlatıyoruz ama bazen bakıyoruz mesela yeni gelen arkadaşlarımızda falan da ben bunu görüyorum imanları zayıf oluyor. Onun için her gördüğünüzde yeni gelen arkadaşlara kısa kısa Kuran mucizeleri, kısa kısa iman hakikatleri. Uzun anlatımlarda şeytan onları sıkar, bunaltır, dinlemelerini istemez. Şeytana oyun oynamak lazım, kısa anlatımlarla şeytanın atağını durdurmak lazım. Çünkü uzun anlatımlarda dikkati tamamen kapanabilir. Mesela diyorsun ki “Bir proteinin meydana gelmesi için başka bir proteine ihtiyaç vardır” bu çok iyi aklında kalır. Ama uzun uzun kofulları, mitokondriyi şunu bunu anlatmaya kalkarsan kafası ambale olur gider yani.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ben Samsun’dan Berkay. 2018 yılına gelmek üzereyiz fakat buna rağmen insanlık ve ülkemiz gelişeceğine bazı yönlerde çok geri gidiyor. Buna sebep olarak, erkeklerin bayanlara olan sözlü ve bakış tacizlerinden ben bir erkek olarak çok rahatsız oluyorum. Bu konuyla ilgili artık nasıl bir çevresel çalışma yapılabilir bilmiyorum. Ama en büyük şikayetim bu ve insanların çevreye olan saygısızlığı. Hocam sizleri çok seviyoruz, izliyoruz, takipteyiz.

ADNAN OKTAR: Severim ben senin nurunu, güzelliğini, samimiyetini, maşaAllah. Evet, benim güzel yüzlüm haklı. Zaten bu hanımları sözle taciz edenler, bakışlarıyla taciz edenler genelde de kadınlara karşı tavırlı olan tipler. Dekolte giymelerini istemiyorlar, bakımlı olmalarını istemiyorlar, güzel olmalarını istemiyorlar. Çünkü neden, onlara ulaşamayacaklarından eminler. O da onları çok öfkelendiriyor. Öfkelendikleri için de kadınları etkisi hale getirmeye çalışıyorlar. Yani güzelliğini bozmak, hürriyetini ortadan kaldırmak, çekiciliğini yok etmek, böylece kadın ortadan kaldırılmış oluyor. Veya o da öfkelenecek bir şey bulamamış oluyor. Çünkü ulaşamamak onu öfkelendiriyor. Ulaşamayacağı bir şeyi de ortadan kaldırırsa öfkeleneceği şey de ortadan kalkmış oluyor. Ana nedeni bu. Çünkü bunlar zaten genellikle transseksüellerle, homoseksüellerle iç içe hareket eden tipler. Mesela bazen bunlar öyle konuşma yapıyorlar, bakıyorsun hakikaten sabahtan akşama kadar o tiplerle beraber olan insanlar. Güzel, afif, kaliteli kızlar bunları kızdırıyor. Bunlar genç kız olmasın mantığında. Yani nasıl olmasın? Onun iffeti bir kere onu kızdırıyor, onuru kızdırıyor, kalitesi, temizliği ve değerli olması. Onlar kadını mahvetmek istiyor. Bulsun, bulduğu anda da mahvetsin istiyor. Kadınlar da tabii haklı olarak böyle pislik tiplerden uzak duruyorlar. Haklı olarak bir savunma refleksi geliştiriyorlar. Bu sefer de bunlarda kin gelişiyor. Ondan sonra ya vurmaya kalkıyorlar silahla yahut işte silahlı tecavüze kalkıyorlar. Orada amaç o genç kızın onurunu kirletmeye çalışmak, gururunu kırmak, onun yüceliğini, temizliğini imha etmek. Böylece o içindeki aşağılık kompleksini yeneceğini zannediyor. Onun için bu pislik heriflere karşı bütün aydın delikanlılar, aklı başında delikanlılar, kişilikli insanlar genç kızlara delikanlı kızlara büyük bir destek sağlasınlar her yerde. Hiç çekinmesinler çok cesur olsunlar ve ani atak yapsınlar. Böyle alçaklar genellikle çok korkak ve cibilliyetsiz, şahsiyetsiz olurlar. Cibilliyetsiz demeyelim de şahsiyetsiz olurlar. Hemen gereğini yapmak lazım ve her yerde cesur, kararlı olarak genç kızları korumak her delikanlının, her kabadayının boynunun borcudur. Çok özen gösterelim. Genç kızları, bu güzel varlıkları, Allah’ın bize sunduğu bu muazzam güzelliği, bu nimeti büyük bir titizlikle koruyalım. Onlara laf getirttirmeyelim, haysiyetlerine şereflerine söz getirtmeyelim. Sağlıklarına sıhhatlerine, mutluluklarına sevinçlerine, dinlerine imanlarına hep yardımcı olup destek olalım. Aferin benim delikanlıma.  

Evet, dinliyorum.

VTR: Müslüman kıskanmaz mı yoksa kıskanma duygusunu terbiye mi eder?

ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım da hem aklı başında bir delikanlı hem çok güzel, bir de bayağı yakışıklı, maşaAllah. Kıskanma şöyle; sen sevdiğin bir kadının onurunu şerefini korursun, o da senin onurunu şerefini korur. Dinin şerefini korursun, İslam’ın şerefini korursun. Bir kere dini kıskanırsın en başta sen, değil mi, dini kıskanırsın. Dinin hükümlerine zarar getirttirmezsin. Allah kulunu kıskanır, kul da Allah’ı kıskanır, Allah’a laf getirtmez, dine laf getirtmez. Allah da kuluna laf getirttirmez korur onu, Peygamberimiz (sav)’i korumuştur kollamıştır. Koruma ve kollanmaya kıskanma tabir ediyoruz. Ama bir de bir kadını potansiyel fahişe olarak görmek vardır. Erkeği de aynı şekilde potansiyel günahkar fahişe gibi görmek vardır. Adam ne yapıyor? Kadını telefonla takip ediyor “şu an neredesin?” diyor “şuradayım” diyor “ne yapıyorsun?” diyor “alışveriş yapıyorum” diyor. “İnanmıyorum. Aç telefonu” diyor “şöyle bir etrafında dön” diyor. Çünkü birisinin yatak odasında olduğuna inanıyor ve fuhuş yaptığına inanıyor. Kadın da aynısını ona yapıyor. Diyor ki “ben şuradayım” “hayır” diyor adam “aç telefonu şöyle bir etrafında dön göreceğim” diyor. Her yarım saatte bir, on dakikada bir kontrol. Ne yapıyorsun? “Kıskanıyorum” kıskanma falan yok ikiniz de birbirinizi aşağılıyorsunuz. Birbirinize yağmur gibi hakaret yağdırıyorsunuz. Birbirinizi karakterinden haysiyet, şeref, namus ve iffetinden ciddi şüphedesiniz, değer vermiyorsunuz, güvenmiyorsunuz konu bu. Kıskanma değildir bu. Allah için sevdiğinde Allah’ın tecellisi olarak seversin, Allah’ın ruhu olarak seversin. O zaman Allah seni ona tutkuyla bağlar o güzelliğe bir mucize meydana gelir. Ete bağlandığında etten insan hemen tiksinir. Ona sevgi denmez, o hevestir Allah hemen peşin belasını verir. Nitekim böyle vakalara bakın daha ilk seferinde tiksinir. Çünkü Allah’ın tecellisi olarak sevmiyor, tutkuyla sevmiyor. Allah’ın tecellisi olarak seven her geçen gün sevgisi daha artar katlamalı, artar artar artar durmaz sonsuza kadar artar sevgisi.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ben size bir türkü söylemek istiyorum.

ADNAN OKTAR: Ne güzel. MaşaAllah, içi sevinç dolu maşaAllah çok güzel. Allah kalbine ferahlık versin cennet nasip etsin, Allah cennette müminlerle birlikte olmayı nasip etsin. Allah onu Hz. Mehdi (as)’a, Hz. İsa Mesih (as)’a talebe etsin, hepimizi de onu da.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD’nin Eski Eş Başkanı Salih Müslim, Türkiye’nin İdlib’e girmesiyle ilgili tehditvari açıklamalarda bulundu. Rusya, Türkiye ve İran’ın Astana’daki uzlaşmasıyla ortaya çıkan Türk askerinin İdlib’e müdahalesine karşı çıkan Müslim, İdlib yüzünden Türkiye’nin başının çok ağrıyacağını iddia etti.

ADNAN OKTAR: Üst perdeden konuşmuş. Başınız ağrıyacak diyorsun. Biz PKK’nın başını koparacağız. Baş ağrıması önemli değil. Biz mevcut başını koparacağız kanunla hukukla.

ASLI HANTAL: Ayrıca PYD Lideri Salih Müslim, “İdlib operasyonunun ardından bize saldırmayın” açıklamaları yaptı. Müslim yaptığı açıklamada da “Türkiye bizi çok iyi tanıyor. Terörist olmadığımızı çok iyi biliyor” dedi.

ADNAN OKTAR: Terörist nasıl olmuyorsun kardeşim? Bir kere orada kullanılan silahlar olduğu gibi Türkiye’ye geliyor Türkiye’de kullanıyorsunuz askere karşı. İkincisi, orada kullandığınız elemanlar Türkiye’de yine asker vuruyorlar gelip burada asker vuruyorlar, buradan da kaçıp orada barışçıl asker ayaklarına yatıyorlar. Bu sefer yine Türkiye’ye gelip asker vuruyorlar yine oraya kaçıyorlar. PYD’li, YPG’li çok fazla katil yakalandı ve birçoğu da itlaf edildi. Dolayısıyla çok samimiyetsiz çirkin bir üslup. Sen komünist Stalinist’sin ve terörle o neticeyi almışsın ve terörden başka bir yol da kabul etmiyorsun niye inkar ediyorsun? Hadi söyle, Stalinist olmadığını söyle. Şimdi laf mı yani, sen PKK’lı adamları oraya götürüyorsun, gittiklerinde “bunlar kim?” diyoruz “bunlar PYD’li” diyorsun “PKK’lı değil.” Sonra Türkiye’ye geliyor asker vuruyor yakalanıyor adamlar, bu nedir? “PKK’lı” diyor. Böyle münasebetsizlik olmaz. Gereğini yapacağız.

Evet, dinliyorum.

VTR: Allah Kuran’da insanların neden nankör olduğundan bahsediyor?

ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım bir kere çok çok güzel ve bayağı yakışıklı, maşaAllah. Allah nuruyla sarsın, hidayetiyle sarsın, cennette de kardeş etsin, inşaAllah. “İnsanlar zalim, cahil ve nankördür” diyor Allah yani nimete şükretmez. Tarih boyunca büyük bir kitle öyle yaratılmıştır. İnsanların büyük bölümü ölüdür. Yani görüntüde yaşıyor gibi görünüyorlar beynimizin içinde baktığımızda canlı gibi görünüyorlar. Filme de baktığımızda filmdeki insanların hepsi canlı görünür. Mesela bir kovboy filmine giriyor insan, orada çatışmalar oluyor insanlar ölüyor, kalanlar var ama hepsi ölü. Görüntüdekilerin tamamı ölüdür. Bizim de bu seyrettiğimiz filmdeki görüntüdeki insanların büyük bir bölümü ölüdür. Ölü oldukları için onlar zalim, nankör olarak yaratılmıştır özel olarak Allah tarafından, imtihan edilmemiz için zombi olarak yaratılmışlardır. Biz onlarla imtihan ediliriz, o görüntüdeki ölü varlıklarla imtihan ediliriz. Allah’ı ayette kastettiği onlardır yani zombilerdir, ölü olan görüntüde canlı gibi görünen varlıklar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Erkekler mi yoksa kadınlar mı daha samimi dostluk kurar?

ADNAN OKTAR: Yüzü çok temiz, bayağı nurlu, dürüst. Mesela diyor ki çocuklar soruyor “İffet nuru nasıl anlaşılır?” diye, bak yüzünden anlaşılıyor. Pırıl pırıl tertemiz bir kız. İffet nuru olmadığında böyle olmaz yüz, bu şekilde olmuyor. Bu Allah’tan özel bir nur damgasıdır, oradan bakar bakmaz anlaşılır. O müminler için büyük bir nimet güzellik. Kadınların kurduğu samimi dostluk kıyas olmaz erkeklerle. Kıyası kabil değil. Kadınlar çok ince ve detaylı düşünür, tutkuyla bağlanır. Bir kere çok şefkatli merhametlidir kadın. Güzellikleri çok iyi görür, sanatçı ruhludur kadınlar. Sabırlıdır, tahammüllü olur ayrıca kadınlar. Vefa hissi yüksektir hayret edecek bir vefa gösterir. Erkekler daha düz düşünürler, daha kısa düşünürler yani sanatçı yönü kadına kıyasla daha azdır. Kadının mesela temizlik yönü, temizliğe titizliği, girift detayları görme yeteneği çok yüksektir ve bunu herkes görüyor bilinir. Bu bir iltifat falan değil, teknik bir üstünlük var görülüyor o yönde. Ama tabii erkeklerin de kendine has yönleri vardır ayrı mesele ama kadın hakikaten mübarek bir varlıktır. Sevmek ve sevilmekten çok hoşlanır kadınlar, çok yüksek bir hazdır onda yani çok şiddetli bir hazdır, bilinçaltında güçlüdür. Ama kadında gelecek korkusu çok şiddetlidir. Erkeklerde gelecek içgüdüsü o kadar şiddetli olmaz ama kadında çok yüksektir. O da kadının adale gücünün daha zayıf olması ve savunmasız olması, daha az savunma gücü olmasıdır. Erkeğin savunma gücü daha yüksek olduğu için onlarda gelecek duygusu daha azalmıştır daha azdır. O yüzden kadınlar bazen vicdanıyla değil de mantığıyla hareket ederler, o yönde bir kayıp gelişir. Çünkü öyle bir durum olduğunda kayıp şiddetli olur Allah Katında. Ama genelde kadın manevi yönden birçok yönden üstün meziyetler taşıyan bir varlıktır.

ADNAN OKTAR: Kadın manevi yönden birçok yönden üstün meziyetler taşıyan bir varlıktır.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Kardeşlerimizin faaliyetlerinden bilgiler vermek istiyoruz. Bursa’dan kardeşlerimiz çeşitli günlerde ev sohbetinde bir araya gelip sizin kitaplarınızdan bölümler okumuşlar. Eylül ve Ekim aylarında Gemlik ilçesi İhsaniye Mahallesi, Kütahya Evliya Çelebi Mahallesi’nde yüz otuz beş kitap ve beş bin yüz broşür dağıtımı gerçekleştirmişler. Ayrıca Cumhuriyet Caddesi’nde ve Mudanya Sahili’nde düzenledikleri fosil sergilerinde halkımızın yoğun ilgisiyle karşılaşmışlar. İstanbul’dan bazı kardeşlerimiz iki ayrı günde Küçükbakkalköy ve Suadiye’de sizin toplam dört yüz doksan kitabınızı mahalle halkına hediye etmişler. Ek olarak Ümraniye Bulgurlu Mahallesi’nde bin iki yüz adet Mehdi broşürü dağıtmışlar. Pazar günü Hisarcık’ta sizin altmış adet eseriniz dağıtılmış. Şanlıurfa’da yirmi yedi tane kitabınızın dağıtımını yapmış bir kardeşimiz. Adanalı kardeşlerimiz Çukurova ilçesinde altı yüz on dokuz Harun Yahya kitabını halkımıza armağan etmişler. Kardeşlerimiz Batman, Tokat ve Çorum’da sizin kitaplarınızdan dağıtmışlar. İstanbul Gelişim Üniversitesi Genel Kütüphanesi’ndeki yetkili memura Yaratılış Atlası bırakmış bir kardeşimiz.

GÜLEN BATURALP: Ayrıca 12 Ekim’de Burdur Gölhisar’da Meslek Yüksekokulu öğrencilerine Harun Yahya eserlerinden hediye etmiş kardeşlerimiz. Kardeşlerimiz son haftalarda Ankara’nın çok sayıda bölgesinde kitaplarınızın dağıtımını yapmışlar. İki yüz elli kitap ve dört bin beş yüz elli broşürün dağıtıldığı yerler şu şekilde: Çankaya Birlik Mahallesi, Etlik Ayvalı, Çankaya Botanik Park çevresi, Farabi, Eryaman Göksu Park çevresi, Çankaya Birlik Mahallesi, Sıhhiye, Bahçelievler, Kızılay, Keçiören, Yıldız, İncirli Danişment ve Ayrancı.

ADNAN OKTAR: Ne güzel Ankara’ya nur yağıyor. Mesela münafık için bu gereksiz, kitap dağıtmak. “Ya” diyor “o kadar rahat ki” diyor münafık, “eskiden sabah erkenden kalkar kitap dağıtırdım” diyor. Şimdi eşek gibi yatıyormuş, ona seviniyor. “Bayağı rahatmış ya” diyor. Yani münafık ahmaklığını, münafığın o ahmak düşüncesini açıklayacak kelime insan bulamıyor, yani zırvasını.

Gelenekçi Ortodoks İslam şeytanın ifasıyla oluşturulan bir sistem oldu. Ama yıkılışı için Allah uzun bir süre tanıdı. Bir de teknolojinin gelişmemesi ve halkın korku içinde olması, baskıcı rejimler gelenekçi İslam’ın uzun süre ayakta kalmasına sebep oldu. Yani Kuran Müslümanlığına, Kuran’a dayalı sahabe Müslümanlığına müsaade etmeyen bir sistem oldu. Ama Osmanlı döneminde Allah bunu yıktı bu sistemi yani gelenekçi Ortodoks sistemin bütün kalelerini yıktı. Sonra ona ait ülkeleri de Allah yıkmaya başladı. Mesela Irak, Suriye, Afganistan, Libya, Mısır, gelenekçi İslam’ın en yüksek kaleleriydi bunlar. Allah bunları da yıktı. Allah’ın istediği Kuran Müslümanlığı, Kuran Müslümanlığı olduğunda bunun yıkılması mümkün değil. Yani ne zaman şirke dönülürse Allah mutlaka belaya dönüyor ve belayı mutlaka insanlara musallat ediyor. Şu an gelenekçi Müslümanlar gelenekçi sisteme sarılarak kurtulacaklarını zannediyorlar. Daha da yıkılışı hızlandırırlar. Belayı daha da hızlandırırlar. Yani şu an ayakta kalmalarının nedeni Kuran Müslümanlığının atakta olmasıdır yoksa çoktan yıkılacaklardı, yani yerle bir olacaklardı. Kuran Müslümanlığı nedeniyle ayakta kalıyorlar. Çünkü gelenekçi İslam anlayışında sanat, estetik, kültür, kalite, sevgi, klaslık, hiçbiri yoktur. Yani yıkılışın bütün zemini hazırdır yani yıkmak son derece kolaydır, sadece iteceksin bu kadar. Onun için İngiliz derin devleti hep Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışını iki yüz-üç yüz yıldan beri hep teşvik etti. Mesela Abdülaziz’i çok tehlikeli buldular, o Kuran Müslümanlığına yönelmişti, onu hemen şehit ettiler. Kim Kuran Müslümanlığına yöneldiyse hemen onu şehit ederek ekarte ettiler. Çünkü gelenekçi Ortodoks Müslümanlık zaten kendi içinde doğal olarak yıkılıyor. Yani ellemelerine bile gerek kalmıyor. Hatta birbirine iki tarafı kışkırtmak çok kolay oluyor. Sünni-Şii kavgası, hatta tarikatların bile birbiriyle kavgası son derece kolaydır. Çünkü sevgi, şefkat, merhamet duyguları gelişmiyor bu sistemde. Hasetlik, kin, nefret ve öfke zemin buluyor. Bunun sosyolojik kökenini anlatan bir kitap hazırlıyorum. Orada daha iyi anlaşılacak.  

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin TBMM grup toplantısında konuştu Adnan Bey. Erdoğan İdlib’deki operasyona yönelik “İdlib operasyon büyük oranda neticelendi. Önümüzde Afrin konumuz var. Daha önce ne dedik? Bir gece ansızın gelebiliriz, bir gece ansızın vurabiliriz” diye konuştu.

ADNAN OKTAR: İşte deccal muhasara ettiği için deccala karşı ahir zamanda fiili klasik atak başladı. Bu hiç görülmemiş bir şey. Deccalın atakları daha da artacaktır bir dahaki sene. Fiili çatışma daha da genişleyebilir. Biz olayın ciddiyetini anlatıyoruz ama birçok insan anlamıyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Cennet düşündüklerimizden daha fazlası mı?

ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlümü bana bir yaklaştır bakayım. Kaşları çok güzel, bayağı güzel, gözü güzel, burnu güzel, dudakları, her yeri güzel. Çok nurlu, temiz, kaliteli, efendi bir kız. Gözlüğü de çok yakışmış.

Evet, dinliyorum. O güzel yüzlü kızı, hanımefendiyi bir daha gönder göreyim.

VTR: Cennet düşündüklerimizden daha fazlası mı?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm çok nurlusun. Allah seni cennetle şereflendirsin. Cenneti düşünüyor olman cenneti istediğini gösteriyor. Allah cennetin güzellikleriyle seni şereflendirsin, seni cennet kızı yapsın. Cennette de seni bana arkadaş etsin inşaAllah. Cennet, tabii uzun eğitim alıyoruz burada. Dünyanın yaşantısı asıl karmaşık olandır. Çok detay vardır dünyada. Cennette detay yoktur. Mesela burada elektrik gerekiyor bu ışıkların çalışması için, elektrik için kablo falan, öyle bir şey yok. Her cihaz elektriksiz çalışır, her şey, yani hiçbir iç aksama ihtiyaç olmaz. Mesela bilgisayarda aksam gerekiyor. Telefonda aksam gerekir, her şeyde bir aksam gerekir. Ahirette öyle değildir. Yani bir sevdiğine bir şey duyurmak istediğinde zaten direkt söylediğinde o duyar. Mesela “Ahmet neredesin, ne yapıyorsun?” desen, “iyiyim” der tak gelir. Yani ama burada telefonla açacaksın, arayacaksın, konuşacaksın. Orada arabaya bineceksin, gideceksin uzun uzun falan. Ama istersen öyle de olur yani, ama istediğinde de hemen görüşürsün, derhal.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ben Samsun’dan Hilal. Çevremdeki insanlar neden bu kadar mutsuz?

ADNAN OKTAR: Hilal bu ne güzellik böyle canımın içi, çok güzelsin. Sesin de güzel, kendin de güzel ve çok asil kızsın. Arkadaşın da çok güzeldi. Allah sizleri muhafaza etsin. Sizleri korkusuz yaşatsın, bir tek Allah korkusuyla yaşayın, Allah cennetle şereflendirsin seni. Bir daha dinleyeyim.

VTR: Ben Samsun’dan Hilal. Çevremdeki insanlar neden bu kadar mutsuz?

ADNAN OKTAR: Çünkü bizi iki belanın arasına soktular. Biri Darwinist, materyalist sistem devlet eliyle yapılıyor bu zaten Darwinist, materyalist eğitim. İkincisi de gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı, kadınlardan nefret eden tipler var. Kadınları hayvan gibi görüyor, yarım görüyor. Onların yüzde doksan dokuzunun cehenneme gideceğine inanıyor. Ne denirse dediklerinin tersinin yapılması gerektiğine inanıyorlar. Böyle bir ortamda aşağılamanın en şiddetlisinin olduğu bir ortamda, ki Darwinizm de insanların hayvandan geldiğini söylüyor, kadınların da insan olma aşamasında olan hayvanlar olduğuna inanıyor. Böyle dehşet verici bir ortamda insanlar tabii ki mutlu olmaz. Gelenekçi Ortodoks sisteme Müslümanlar yakayı kaptırdılar, cesurca karşı koyamıyorlar. Karşı koyanları da linç ettikleri için çok korkuyorlar insanlar. Müslümanlar bir de İslam’ı anlatırken münafık çetesiyle de karşılaşıyor, çünkü münafıklar da ayrı bir dert.

GÜLEN BATURALP: Allah ayette şeytandan Allah’a sığınırım. “Oysa onlar bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır.” (Cuma Suresi, 11)

ADNAN OKTAR: Onlar da gaflet içinde olan Müslümanlar, onların hepsi münafık da değil. Peygamber (sav) toplamış İslami anlatımda bulunuyor, cihadın önemini anlatıyor, gayretin önemini. “Kervan geldi” diyorlar, “hadi hep beraber oraya koşalım.” Peygamber (sav)’i ayakta bırakıyorlar. Yani çok zorlu dönemlerden geçti Peygamber (sav). Şu anda da münafıklar kendi keyfinde kendi derdindeler.

Akdeniz boydan boya mezarlık oldu, Müslüman Mezarlığı oldu, denizin dibi Müslüman cesetleriyle doldu boydan boya. Her yer Müslüman cesedi doldu. Kafatasları denizin dibinde yuvarlanıyor. Din, iman, mukaddesat adamları ilgilendirmiyor.

AYŞE KOÇ: Şeytandan Allah’a sığınırım “Allah Kendi yolunda sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever.”

ADNAN OKTAR: Kardeşim şimdi Müslümanlık demek karışık anlaşılıyor. Badem bıyıklı adamlar anlaşılıyor veyahut işte göbeğine kadar sakal bırakmış ve ekşimik yoğurt kokan, sanattan estetikten anlamayan, sakalını keseni doğrayan, namaz kılmayanı biçen, elinden kan damlayan adamlar olarak biliyor. Müslüman demek en kaliteli, en vicdanlı, en dengeli yani dünyadaki iyi olan her şeyi en iyi yapan insan demektir bu kadar. Müslümanın anlamı bu, Kuran’da anlatılan da budur. Makul, dengeli, tutarlı, sevecen, yardımsever, dünya hırsı olmayan, her şeyin en güzelini yapan en iyi insan. Müslümanlık bu. Çok fazla kuralı da yoktur İslam’ın kuralı çok azdır. İbadetleri de çok azdır sadece normal güzel insan olmayı hedefler İslam. Onu bizden ister başka bir şey yok.

EBRU ALTAN: Şeytandan Allah’a sığınırım Allah ayette “Onlar dünya hayatından dışta olanını bilirler ahirettense gafil olanlardır.” diye bildiriyor Allah.

ADNAN OKTAR: Şimdi ahireti çocuk olsa anlar. “Bu görüntüyü devam ettiren güç bu görüntüyü devam ettirebilir mi?” diyor kardeşim halen devam ettiriyor işte görüyorsun akıyor görüntü. Diyor “bu görüntü kesilirse bir daha devam edemez” kardeşim kesiliyor uyuyorsun kalkıyorsun yine devam ettiriyor. Allah onun için diyor ayette “Daha önce yapan bir daha niye yapamasın?” diyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Güzel ve hoş kelimelerle konuşmak için daha mı fazla kitap okumalıyız?

ADNAN OKTAR: Şu tatlılığa, güzelliğe bak. Okka gibi acayip güzel. Bakışların tatlılığına bak sen. Kuzu gibi. Bak hepsinde iffet nuru açık açık görülüyor. Bazı kahpeler alçaklar bu güzel varlıkların temiz bedenlerine, nurlu bedenlerine kafayı takıyorlar. Bir şey de yapamayınca bu sefer işi zalimliğe dökmeye kalkıyorlar. Onun için bu güzel varlıkları, Allah’ın bu muhteşem varlılarını çok titiz korumamız lazım çok özen göstermemiz lazım. Çok büyük nimet bu varlıklar. Bu güzel insanlar. Evet canımın içi doğal olarak ezberler insan daha rahat cümle kurar. Ama bir de çok okuduğu halde konuşamayan tipler vardı bu rahmetli Çetin Altan bir türlü konuşamazdı. Akıl almaz kültürlüydü ‘e, e’ der dururdu, bir türlü. Öyle çok fazla yazar var, bir türlü konuşamıyor. Konuşkanlık biraz da Allah vergisi özel bir yetenektir. Akıcı konuşmak, nüktedanlık da ayrı bir yetenektir. Hızlı cümle kurabilmek kolay değildir. Nükteli hikmetli konuşmak da çok zordur herkese bu kolay geliyor ama zordur.

Evet, dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Rusya, Amerika liderliğindeki koalisyonu Amerika ve İngiltere’nin 1945 yılında Almanya’nın Dresden kentine yaptıkları gibi Rakka’yı yoğun şekilde bombalayarak yeryüzünden silmekle suçladı. Rakka’dan gelen görüntüler kenti enkaz yığını şeklinde gösteriyor. Birleşmiş Milletler araştırmacıları geçen hafta yaptıkları açıklamada Rakka’da çok fazla sivil kayıp olduğunu belirtmişlerdi.

ADNAN OKTAR: Bunun sebebi işte İncil’de öyle geçiyor bu Irak ve Suriye’nin yerle bir olacağı sonra yeniden şehrin kurulacağı sonra yeniden yerle bir olacağı işte ondan sonra da Mesih’in geleceğine inanıyorlar. Doğru bu olaylar olacak Peygamberimiz de (sav) söylüyor. Olayı ben açılamayayım neden olduğunu da düşünen kendi bulmaya çalışsın. Ama doğru bu hadislerde de var.

ASLI HANTAL: Rakka’da son durumu gösteren bir video var.

ADNAN OKTAR: İşin doğrusu Rakka gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının hakim olduğu bir yerdir. Boydan boya şirk hakim olduğu bir bölge. Allah şirki istemiyor. Şirk olan her bölge yerle bir oluyor. Amerika yaptı, Rusya yaptı, işte Çin yaptı şu yaptı bu yaptı hiçbirinin yaptığı yok yapan doğrudan Allah’tır. Kullarını vesile eder. Şirk olan bütün beldeleri Allah yerle bir edeceğini Kuran’da belirtiyor. Şirkten kaçınmak lazım. Kuran’a dönülmesi gerekiyor bak bunun dışında felaket kol gezer. Bunun dışında bir yol yok. Kuran’a dönülmesi gerekiyor. Defalarca söyleyeceğim.

Evet, dinliyorum.

VTR: Güzellik anlayışımızı nasıl geliştirebiliriz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi hayret bu kadar güzel olması maşaAllah. Bir de çok şık güzel giyiniyorlar. Gözlüğü mesela nefis çok güzel olmuş. Takıları falan her şeyi çok güzel. Allah sana uzun ömür versin, hidayet versin, sağlık sıhhat versin. Sevinçle yaşamanı Allah nasip etsin. Çok çok güzel bir insansın maşaAllah. Güzel yüzlüm ben mesela güzelliğe aşık bir insanım güzelliği çok severim. Ama Allah’tan korkan bir insanım. Allah’tan korkmadan güzellik ne ifade edecek insan için? Hiçbir şey ifade etmez. Bir de insan egoistse güzelliğin hiçbir anlamı kalmaz. Bencilse hiçbir anlamı kalmaz. Önce egoistlikten bencillikten kurtulmak lazım. Sadece Allah için yaşamak lazım. Sevdikleri için yaşamak lazım. Egoist bir insanın ne kendi mutlu olur ne sevgiden anlar ne sevilmek bir şey ifade eder onun için. Egoist açıkça söyleyeyim bir nevi vahşi hayvandır. Hayvana döner egoist bir insan. Çok korkunç olur. Hepsi için demesek de büyük bölümü böyledir.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsanın kendisini olumsuz eleştirmesinde sınır ne olmalıdır?

ADNAN OKTAR: Senin bu şekerliğinde tatlılığında bizim seni takdir etmemizde sınır ne olmalı? Çok güzel maşaAllah. Bakışları da çok güzel nur gibi eli yüzü. Genç kızlarda o büyük bir bela şeklinde bayağı tehlikeli ve çok yanlış. Birbirlerinden öğreniyorlar bunu işte yok burnunun ortası sola doğru eğikmiş o söyleyince insanın dikkatini çekiyor. Hakikaten insanın aklı takılıyor bu sefer. Ne zorun kardeşim? Yok dişlekmiş yok çenesi uzunmuş yok sol omuzu daha kısa. Sol kolum sağ kolumdan daha kısa diyor. Ben diyorum “nerden çıkarttın?” ispat etmeye uğraşıyor. Ne zorun ne gerek var? Her insan kusurlu yaratılır. “İnsan” Allah “aciz yaratıldı” diyor “zayıf yaratıldı” diyor. Ne zorun ne istiyorsun Süpermen mi olacaksın ne yapacaksın? Bedenini eleştirmek hiç olmaz, ruhunu eleştirmek, ahlakını eleştirmek o olur. Egoistse egoistliğini söylüyorsa ona karşı arkadaşı da uyarır yardımcı olur. Kendi kendine yardımcı olabilir. Onda fayda var. Ama çok acımasız kelimelerle değil de makul eleştirebilir kendini.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Adnan Bey sizin otuz, otuz beş yıldır yanınızda olan arkadaşlarınızla iki yıla kadar tüm sizi seven arkadaşlarınızın sadece bir kısmıyla güzel bir öğlen yemeği yediniz.

GÜLEN BATURALP: Özenle süslenmiş Osmanlı sofrasında kaftanlı peçetelikler ve birçok Osmanlı sanatını yansıtan süsleme vardı masada. Güzel bir sohbet eşliğinde neşeli bir yemek olduğunu aktardı arkadaşlarınız. Kuzu ve oğlak çevirme, bademli iç pilav, safranlı pilavlı bıldırcın kebabı, çeşitli mezeler ve kebap çeşitleriyle birlikte. Çeşitli mezeler ve kebap çeşitleriyle birlikte cevizli, fıstıklı baklava çeşitleri ve daha çok ikram mevcuttu. Kuru yemişler, börekler, meyveler, lokum çeşitleri, zeytinyağlı dolma çeşitleri. Aşure, çok bereketli ve özenli bir sofra maşaAllah.

ASLI HANTAL: Yanınızda otuz, otuz beş yıldır birlikte olduğunuz arkadaşlarınız.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Hakikaten dile kolay otuz yıl, otuz beş yıl çok uzun bir müddet.

İşte bu gelenekçi Ortodoks sistemde bu olmaz. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışında bu kaliteyi elde edemezsin. Ancak Kuran Müslümanlığında bu kaliteyi elde edebilirsin. Bu temizliği elde edebilirsin. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışında sefalet, perişanlık, kalitesizlik, sanatsızlık, nezaketsizlik, kabalık her türlü kötü olan şey olur. Genel anlamda hepsinde demesek de genelinde olur. Osmanlı nezaketi Osmanlı güzelliği.

GÜLEN BATURALP: Adnan Bey bir de havuz başında hanım arkadaşlarınızla resimlerinizi görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Allah Allah işte münafıkları balon balığı gibi şişiren bu.

GÜLEN BATURALP: Aslı Sultan Kadın Efendi. Yine Ayşe Sultan Kadın Efendi. Daniella Sultan Kadın Efendi ve sizin heybetiniz. Dilem Sultan Kadın Efendi ve Gizem Sultan Kadın Efendi. Mehtap Sultan Kadın Efendi. Nadia Sultan Kadın Efendi. Pınar Sultan Kadın Efendi ve Sibel Sultan Kadın Efendi. Tuğba Sultan Kadın Efendi. Yine Saliha Sultan Kadın Efendi, Tuğba Sultan Kadın Efendi, Beril Sultan Kadın Efendi ve Gülşah Sultan Kadın Efendi.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah, ne güzel. Şimdi münafıklar Çatladıkapı’ya gidecekler. Oradan dolmuşa binsinler. Topkapı istikametine. Canım imalı konuşmuyoruz, bir şey yok.

Sırf Ispartalı kardeşlerimiz değil Cüneyt Hocamız da unutulmuş. Cüneyt Hocam da inşaAllah pala, hep beraber resim çektireceğiz inşaAllah.

Mesela bak Nadia Sultan Kadın Efendi Osmanlı’daki gibi sonradan. Evlad-ı Fatihan’dır. Sonradan Müslüman oldu. Daniella Sultan Kadın Efendi, o da sonradan Müslüman oldu. Ortodoks Hristiyan’dı. Dilem ve Gizem Sultan Kadın Efendiler de Musevi’ydiler. Onlar da sonradan Müslümanlıkla şereflendiler. Yani şöyle oldu; gerçek Musevi olmuş oldular. Muhammedi Musevi. Kardeşlerimiz de Muhammedi Hristiyan. İşte tamam şimdi gerçek Hristiyan olmuş oluyor. Hristiyanlıktan çıkmıyor, gerçek Hristiyan oluyor. Muhammedi Hristiyan.

GÜLEN BATURALP: Yine havuz başındaki soframızı da görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Vay, vay, vay, vay…

GÜLEN BATURALP: Çok estetik, çok sanatlı. Sizin bulunduğunuz her yerde muhakkak hem Osmanlı detayları hem de birbirinden güzel, ayrı detaylar bulunuyor.

ADNAN OKTAR: Bakın, gelenekçi Ortodoks İslam anlayışında böyle bir temizlik, böyle bir kalite, böyle bir asalet, böyle bir sanat anlayışı, böyle bir estetik anlayışı olmaz. Olmuyor, hiçbir zaman için olmamıştır. O yüzden İslam ülkelerini teker teker yıktılar. Böyle güzel sanat anlayışı olan hiçbir ülke yıkılmaz. Yani Kuran’a dayalı İslam’ın olduğu bir ülkenin yıkılması mümkün değil. Şirkin olduğu her beldeyi Allah yıkar. Allah vermesin, yıkar. Ve yıktı da, yıkmaya da devam ediyor.

GÜLŞAH GÜÇYETMEZ: Müslümanların kaliteli olabileceğini siz gösterdiniz.

ADNAN OKTAR: Evet, maşaAllah.

VTR: Merhaba ben Samsun’dan Bürge. İnsanlar neden menfaatleri uğruna toplumu veya en yakınındakileri harcıyor?

ADNAN OKTAR: İşte güzel yüzlüm, egoistlik, bencillik insanı mahveden çok büyük bir beladır. Diyor ki; “Ne var egoistlikte?” Egoist olduğunda deccala döner o adam. Sevgiyi unutur, merhameti unutur, şefkati unutur, vefayı unutur. Her türlü güzel duyguyu unutur. Egoistlikten kurtulan adamın özelliği ne? Kendi için yaşamıyor. Kim için? Allah için ve sevdikleri için yaşıyor. Bu insana biz kabadayı deriz. Bu asil insandır. Bu tutkuyu da yaşar, sevgiyi de yaşar. Güzel insandır, her yerde güzeldir. Ama egoist her türlü ahlaksızlığı yapar. Küser, darılır, kızar, bağırır, çağırır, Müslümanları rahatsız etmeye çalışır. Çünkü egoisttir. Kendi çıkarıyla çatışıldığı için her türlü adiliği yapar. Ama mümin öyle değildir. Allah için yaşadığı için her şeyi Kuran’a ve Kuran’daki düzene göre yapar. Allah’ın rızasıdır onun tek amacı. Tek ülküsü, inancı Allah’ın rızası olur.

EBRU ALTAN: Münafıklar da çok az bir menfaat için her şeyi gözden çıkarıyorlar.

ADNAN OKTAR: Tabii. Mesela geçenlerde öyle üç-beş münafık bir yere yazmış. Diyor ki; “Ne kadar güzelmiş her şey. Keşfettim hayatı. Hayret ettim. Size de tavsiye ederim. Bayağı güzel oluyor” diyor. Yani böyle bir ahmaklık inanılır gibi değil. Namaza kalkmıyor, uyuyor; “çok güzel” diyor. Kitap dağıtmıyor, istediği gibi fuhuş yapıyor, istediği gibi şarap içiyor. “Bayağı güzelmiş” diyor. Egoistlik yapıyor, bencillik yapıyor, küfrediyor, ahlaksızlık yapıyor, hırsızlık yapıyor, soygun yapıyor. “Çok güzelmiş” diyor. Sana güzeli anlatacaklar biraz beklersen. Allah diyor “bir parça beklesinler” diyor. “Az bir şey” diyor.

Evet dinliyorum.

VTR: Kadın cazibeli mi doğar, yoksa sonradan mı kazanır?

ADNAN OKTAR: Tabii geniş çaplı sonradan kazanabilir. Ama cazibeli doğan kadın vardır tabii. Görünüşü çok çekici olabilir. Ama kadın cazibeyi aklı ile kazanır. İstediği kadar kadın çekici olsun. Ama aklı yoksa aklını kullanamıyorsa, sesini kullanamıyorsa, bakışlarını kullanamıyorsa. Mesela kadının en etkileyici yönü bakışlarıdır. Boş boş koyun gibi bakıyorsa istediği kadar cazibeli olsun biter. Egoist ve bencil ise istediği kadar güzel olsun hiçbir anlamı olmaz. Yani et yığını olur. Onun için kadın aklı ile çok güzel olur, çok çekici olur. Etkileme gücü müthiş yükselir aklı ile. Aklının olması için de imanının olması lazım. İmanının olması için Allah’tan korkması ve Allah’ı sevmesi lazım. Dolayısıyla Allah’tan korkan ve Allah’ı seven egoistlikten ve bencillikten kurtulan bir kadın nefis bir varlıktır. Çok çok güzeldir. Ama bencil ise egoistse istediği kadar güzel olsun hiçbir şey ifade etmez. Et yığını gibidir. Erkek olsun kadın olsun bu fark etmez.

“Kızım Meryem Ensare ‘Adnan Hocamız’ın hanım kız arkadaşları gibi resmimin çekilmesini istiyorum’ dedi” diyor. Ve bu resmi çektirmiş. Yaklaştır bakayım. Senin o burnunu kırt diye yerim senin o burnunu.

Evet dinliyorum.

VTR: Ben Samsun’dan Gizem. İnsanlar neden aza kanaat etmek zorunda bırakılıyor? Daha iyi yaşayabilecekken neden aza kanaat ederek yaşamayı tercih ediyoruz? Bence herkes daha fazlasını hak ederek yaşamalı.

ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlümü yaklaştır. Bayağı güzel kızsın, bir tanem bayağı hoş olmuş saçların. Yüzün bir kere çok güzel, burnun, kaşların, ağız yapın çok güzel. Gözlüğün de çok yakışmış. Konuşman da çok makul. Doğru söylüyorsun. Güzel yüzlüm şimdi bak gelenekçi İslam anlayışının en büyük hatalı yönlerinden biri de kanaatkârlık müessesi. “Ben” diyor “kanaatkârım” Ee? İşte “kırk yıldan beri yerde yemek yeriz” diyor. “Benim bir sofram vardır” diyor. “Bir yarım ekmek gelir. Hanım ile beraber akşamları tarhana çorbası yapar yeriz, öyle yaşarız” diyor. Kardeşim sen bütün sebeplere sarılırsın. Buna rağmen Allah sana onu veriyorsa sen o yiyeceğe kanaat edersin. Yoksa öyle bir yaşantı kalitesizlik demektir. Ve zevksizlik demektir. Ve akılsızlık demektir. Kanaatkâr olmanın anlamı o değil. Doğru söylüyor benim güzelim. Yani en yükseği, en iyiyi, en değerliyi elde etmeye çalışması lazım Müslümanın. En güzel ev, en güzel araba, en güzel yiyecek. Ama herkes için kendi için değil. Egoistlik anlamında değil. Herkes için en güzel yollar, en güzel bahçeler, en güzel meyve ağaçları, en güzel hayvanlar. Her şeyin en güzeli. Sofranın en güzeli. Yiyeceklerin en güzeli, kıyafetin en güzeli, ayakkabının en güzeli. Gayret edersin ama fakir milletsindir az kalır ve ona kanat edersin. Bu doğru. Ama her şeyin en çoğunu, en hayırlısını, en fazlasını elde etmeye çalışması Müslüman için farzdır. Dünyanın en güçlü ordusu Müslümanlar için farzdır. En yüksek kalite farz olur. Çünkü en yüksek kalite en iyi şekilde hizmet demektir İslam’a, Kuran’a. Allah’ın rızasına en uygun ortam sağlamış oluyorsun. Dolayısıyla benim güzel yüzlüm önemli bir konuyu vurgulamış doğru söylüyor.

VTR: Kadınlara dar giyinmeyi yakıştırıyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Çok çok güzelsin. Alnın, kaşın, burnun, dudakların, elmacık kemiğin, çenen, saçlarının biçimi ve ses tonun çok güzel. Çok kibar, kaliteli bir kızsın. Allah sana da arkadaşlarına da hidayet, uzun ömür versin. Cennette Allah kardeş etsin. Dost etsin. Senin ile görüşmeyi nasip etsin. Tabii son derece güzel oluyor. Çünkü kadın hatları çok güzeldir. Çok estetik varlık. Dar giyinir çok da yakışır ama çok saygı göstereceksin. Hürmet göstereceksin. İffetine, hasiyetine, şerefine, namusuna özen göstereceksin. Dinine imanına mukaddesatına özen göstereceksin. Onun zengin ve güzel yaşaması için gayret edeceksin. Mutluluğunu, sevincini sağlamaya çalışacaksın. Ve öyle bir ortamda o dar giyinirse ona çok yakışır. Vücut hatları belli olduğunda o güzellik bütün ihtişamı ile ortaya çıkıyor. Dolayısıyla çok hoş görünüyor. Blue jeans de olsun başka kıyafetler de olsun. Streç kıyafet giyiniyor çok çok güzel oluyor. Ama itin kopuğun, aşağılık adamların hırlayarak, kanlı gözlerle aşağılık ataklar yapacağı bir ortam varsa bu olmaz. Derin hürmet ve saygı görecekse haysiyetine, şerefine, namusuna çok yüksek saygı gösterilecekse olur. Onun dışında pislik adamlara, aşağılık adamlara, ahlaksız adamlara o tarzda yaklaşmak çok büyük bir hata olur hanımlar için. Çünkü bir kere layık değil. Pislik, onun pis nazarlarına o layık değil bir kere. Onun iğrenç gözü onun o güzel naif bedenine dokunmaması lazım. Pis salyası, pis kokusu, pis nefesi ona dokunmaması lazım. Çünkü çok naif bir varlık o. Ancak onu kutsal gören, değerli gören, asil gören, ona hayran olan insanlar yanında öyle giyine bilir.

Münafıkların bir ahmaklığı da insanlara mantıklarını kullanmaları konusunda tavsiyede bulunmaları.  Yani Kuran, din, iman, Allah, Kitap bir yana gidiyor, mantık münafıkta. Hayretler içerisinde kalıyor. “Ya” diyor “ne gerek bir araya geliyorsunuz. Nereden çıktı?” diyor. “Sen evinde Müslümanlığı yaşayamaz mısın?” diyor. “Git yaşa evinde” diyor. Ee? Beraber Müslümanların Allah namaz kılmasından bahsediyor. “Yo fark etmez hiçbir şey olmaz” diyor. Peki, Müslüman Müslümana yardım edecek o nasıl olacak? “Gerek yok” diyor “sen kendi kendine yardım et” diyor. Bak mantık çıkarıyor. Müslüman Müslümana zekât veriyor. “Yok, kendine ver. Niye başkasına veriyorsun?” diyor. “Ben mantıken düşünüyorum kendimden mantıken düşündüğümde artıkın” diyor. Müslümanlar bir araya gelip birini başlarına baş ilan ediyorlar. Lider ediyorlar. “Ne gerek var?” diyor, “kendi kendinin lideri ol kardeşim” diyor. Neye göre? “Benim mantığıma göre böyle düşünüyorum” diyor. Kuran? “Kuran ayrı” diyor. “Bende bir de mantık da var hani biliyor musun” diyor. Münafık ahmaklığının karşısında duracak güç olmaz. Çünkü münafık sana her an her saat değişen bir din ile gelmiş oluyor. Münafığın dini her yarım saatte bir değişir. Her on beş dakikada bir değişir. Duruma göre şekil alır. Şekle göre durum alır. Oynak bir dindir. Hareketli bir dindir. İnkara gider, kabul eder, bazen reddeder. Ama mantığını kullanır, çıkarına göre sürekli şekil alacaktır. Dolayısıyla münafık ile tartışma olmaz. Münafığa sadece Allah’ın ayetlerini, doğruyu anlatırsın dinlerse dinler dinlemezse dinlemez. Makul bir insan ile konuşulabilir. Münafıkta oynak mantık sürekli hareket halindedir. O oynak mantığını da şeytan idare ettiği için münafık ile baş etmek mümkün değildir. Onun için mesela  Peygamberimiz (sav) münafıklara tebliğ yapıyor. Allah diyor ki “neredeyse kendini helak edeceksin” diyor. Cenab-ı Allah “onlar ölü” diyor. “ölü sırtını dönmüş gidiyor” diyor. “Sen onlara lafı işittiremezsin” diyor. “Sen Allah’tan korkanlara lafı işittirebilirsin. Onlar da teslim olmuşlardır” diyor Allah ayette.

AYŞE KOÇ: “Sen onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de Allah onları affetmez” diye bildiriyor Allah ayette.

ADNAN OKTAR: Tabii. Mesela münafık “Peygamber” diyor Hz. Muhammed (sav) “savaşa çıkın dedi değil mi size?” diyor. “Yalnız arkadaşlar hava sıcak farkında mısınız?” diyor. Ee? “Bu sıcakta savaşa çıkılır mı mantık açısından diyorum hani?” diyor. Bak ahmağa bak din iman onu ilgilendirmiyor o mantık. Mesela diyor ki Peygamberimiz (sav) “hadi tebliğe gidiyoruz, hadi cihada gidiyoruz.” “Gidelim de” diyor “ev ne olacak? Ev açıkta kalacak. Mantık açısından diyorum anlıyor musun?” diyor. Kardeşim senin karşında vahiy alan Peygamber var. Ve bu yapılmadığında Müslümanlar imha olacak yok olacak. Evin başına göçsün. Sen evini bırak Peygamber (sav)’in dediğini yap. Ama ahmak dinlemez yani.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhaba, buradan tüm dünyadaki kadınlara sesleniyorum; lütfen bakımlı ve güzel olun.

ADNAN OKTAR: Canım benim ruhundaki o güzelliği Allah daha da artırsın. Allah seni daha da güzelleştirsin. Seni cennet kuzusu yapsın. Cennette de bana kardeş etsin. Ne güzel bütün kadınlar için bunu düşünüyor. Hakikaten dünyanın en güzel varlıkları kadınlar. Çok bakımlı olduklarında çok daha güzel olurlar tabii. Ama kadınların bakımlı olması için bütün dünyada erkeklerin kadınlara yardımcı olması lazım. Ailesinin destekliyor olması lazım. Çünkü bakımlı olmak kolay değildir kadınlar için. Zordur, emek verirler. Onlara her konuda yardım etmek lazım. Her yerde o bakımlarını koruyacak imkan sağlamak lazım. Mesela onların rahat yaşayabilmeleri için farz edelim bir lokanta, kadınların bakın yapması için bir bakım salonu olması lazım ayrı. Değil mi kadınlar oraya gidip kendilerine bakım yapacak. Çünkü oraya gitmiş saçı bozulmuş olabilir. Makyajı bozulmuş olabilir. O canlarım oralarda küçük aynalardan kendilerini düzeltmek durumunda kalıyorlar. Onlara çok zor oluyor. Halkın içinde çok zor oluyor. Bazen de utanıyorlar. Mesela orada değil mi saçını tarayacak, kaşını düzeltecek, makyajını düzeltecek. Belki elbise değiştirmesi gerekecek değil mi? Onun böyle kaliteli olduğunu iddia eden yerler mutlaka kadınlara bakım salonları da ayırması lazım. Mesela mescit ve bakım salonu. Çünkü mesela abdest alıyor geliyor kadın kendini düzeltmesi lazım. Düzeltecek nasıl yapsın çocuk? Nerede kendine bakım yapsın değil mi?

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Başsavcılık Gezi ve 17 ve 25 Aralık kumpasları ile 15 Temmuz darbe girişiminde talimatları kimlerin verdiğini soruşturuyor. Bu kapsamda gözaltına alınan Soros’un Açık Toplum Vakfı Danışman Üyesi Osman Kavala ile casusluktan tutuklanan Amerika İstanbul Başkonsolosluk Görevlisi Metin Topuz aynı dosyada şüpheli olarak yer aldı.

ADNAN OKTAR: Şimdi kardeşim bu konudan ayrı olarak ben bizim topluluğumuz içerisinde nitelikli münafıkları tespit etmiştim. Nitelikli, ilk defa. Bizim daha önceki münafıklarımız nitelikli olmuyordu. Yani adi münafık oluyordu. Ama nitelikli münafık ilk defa gördük. Ve ondan sonra münafıklığın aleyhinde kitap yazabildik kapsamlı. Fakat o nitelikli münafıklar sayesinde derin devleti, İngiliz derin devletini bulduk. Bulamazdık yoksa. Homoseksüel atağın organize olduğunu öğrendik. Rumiliğin İslam dinine karşı bir din olarak çıkarıldığını gördük. Darwinist, materyalist sistemin İngiliz derin devleti tarafından din olarak ayrıca Rumilik ile ilave dinin bir bölümü olarak aktarıldığını ve savunulduğunu gördük. Bir de münafık sistemin züppe, haysiyetsiz, kevaşe insanları, böyle bilmiş millete tepeden bakan karaktersiz köprü altı itlerini hedeflediğini gördük. Yani hakikaten vatan haini nereden bulsun adam? Normal vatandaş vatan haini olmaz. Ancak kahpe olması lazım. Kalleş, züppe, saldırgan ve pislik olması lazım. Baktık böyle tipleri toplamaya başlamışlar. Az ama buluyorlar yine. Az da olsa buluyor. Böyle ruhunu şeytana satan aşağılıklar. Bunlardan küçük de olsa gruplar oluşturuyorlar. Ama bunlar halka mantık kullanarak zayıf insanları düşürebiliyorlar. Mantık kullanarak. Şeytani mantık kullanarak. Bunun için kitapla, dergiyle, CD ile bu alçaklara karşı halkı uyarmak çok önemli. Mesela FETÖ hareketi aslında ilk başta bunlar klasik Nurcuydu. Ben biliyorum bizim mahallede de vardı. Camiye gelirdi bacaklarını ayırarak namaz kılarlardı onlar, bayağı ayırarak. Kimseye bakmaz başı yerde zayıf insanlardı genellikle çelimsiz oluyorlardı. Sararmış yüzleri oluyorlardı. Pek beslenme alışkanlıkları yoktu. Daha çok Risale-i Nur okuyup işte sarıkla namaz kılan kendi halinde adamlardı. Sonra bunlar bir atak yapma kararı aldı dünya çapında, bence ilk başta iyi niyetle başladılar. İyi niyet ile gidiyorlardı. Ama başları en başta olaya karar vermiş. O bilinmiyordu. Sonradan bunlara İngiliz derin devleti dünya çapında bir hareket olma talebinde bulundu. Mesela “Şuraya gidin buraya gidin” bunların da çok hoşuna gitti dünyanın her tarafına gitmek. Dünyanın her tarafına gittiklerinde bunlara çok korkunç bir plan uygulanmaya başladı. Önce Müslümanlığın kan ve kılıç dini olduğu ve Hristiyanlığın da şefkat ve merhamet dini olduğu düşüncesi aktarıldı. Dolayısıyla “Müslüman olun ama Hristiyan ağırlıklı Müslüman olun.” Yani aslında Hristiyan olun işin doğrusu ama Müslümanlığı da kabul edin gibi bir inanç ile yaklaştılar. Bu onların hoşuna gitti ilk planda ilk aşamada. Sonra dediler ki “Hristiyanlığı da Müslümanlığı da siz bırakın daha iyi bir şey bulduk biz size” dediler. “Rumilik” dediler. Bak geçiş aşamalarına bak. “Mevlana Celalettin Rumi; bu adam hem Hristiyan gibi hem Müslüman gibi ne güzel işte ona uyun” dediler. Bir de baktılar ki Rumi Peygamber (sav)’in getirdiği dini kökten reddediyor. “Bizim yolumuzda Müslümanlık diye bir şey yok.” Bunlara dediler “Ya artık bir insanlık dini olsun bu.” Yani “Rumilik bunu adam keşfetmiş zamanında insanlık dini ortaya çıkarmış. Bu dinde Rumilikte Hristiyanlık da yok, Musevilik de yok, Müslümanlık da yok. Tek bir din var. Rumilik var. Bu dine geçelim” dediler. Çünkü Rumilikte hiçbir din kabul edilmiyor. Dinsizlik de kabul edilmiyor. “Kâfirlik de yok bizde, Müslümanlık da yok. Hiçbir şey yok” diyor. “Bu din işte benim kitaplarımı okuyun adamlık dini gibi yani insanlara iyi davranın.” Sonra? “Homoseksüel de olsa bir insan bir şey olmaz” diyor. Uzun uzun homoseksüel hikâyeleri ama İngiliz Rumiliğinde var bu dikkat edin. Sonra “Hz. Âdem (as)’den yaratılma deniyor ama böyle bir şey yok. İnsan evrim ile yaratılmıştır” diyor. Zaten anlatıyor Rumi uzun uzun. Evrimin safhalarını da anlatıyor. Başka? Şimdi “Allah benim” diyor. Mevlana Celalettin “Allah benim” diyor. O zaman “Allah da yok” diyor. Allah yok din yok Rumi “ben Allah’ım” diyor. Haşa. Ee? “Aynı zamanda Darwinizm var” diyor. Başka? “Şarap, canım bütün haramlar helal” diyor. “Bizim ekibe” diyor “Rumi olanlara bütün haramlar helaldir” diyor. “Ama haram kime olur biliyor musun? Kafası çalışmayan” hakaret ediyor ben onları söylemeyim. “Adamlara vardır haram” diyor. Müslümanlara hakaret ediyor. Adamlara bu dini kabul ettirdiler. Rumiliği, homoseksüelliği savunmayı kabul ettirdiler. Darwinizm’i kabul ettirdiler. Ve faciaya bak dikkat et Rumi’nin Türklük aleyhine sözleri vardır. Türkler aleyhine çok aşağılayan bir sözü vardır, sözleri vardır. Onu da kabul ettirdiler. O zaman “bu millet Türk milletini yok etmek gerekiyor.” Darwin diyor “yok edelim” diyor. Mevlana Celalettin; nefret dolu üslubu var. Yani İngiliz Rumiliğine göre. Bilmiyorum kitaba birileri mi koydu başkası mı koydu? Bizim gördüğümüz üç yüz yıllık kitaplarda bu yazıyor. Ee? “İngiliz devleti Türk milletinden nefret ediyor.” O zaman dediler ki FETÖ’nün bu alçaklarına “ya Türkler hakkında meseleyi siz anladınız mı?” dediler. Bakın ben açıkça ilk defa şimdi söylüyorum. Türk milletini Yecüc ve Mecüc ilan ettiler. İngiliz derin devleti Türk milletini Yecüc ve Mecüc ilan etti. Ve yeryüzünden yok edilmeleri gerektiğini bunlara anlattılar. Ama Allahsız bir inanç içerisinde bunun olması gerektiğini ve hepsini aşağı yukarı büyük bir bölümünü manyak hale getirdiler. Türk milletinin aleyhine casusluk yapmayı en yüksek erdem olarak gösterdiler. Türk milletinden herhangi bir insanı şehit etmeyi büyük bir vazife ve kahramanlık olarak gösterdiler. Zaten kahraman diyor baksana.  Uçakla halkı bombalayanlara kahraman diyor. Ne kadar Türk milletinden insan varsa şehit ederlerse, halbuki kendi de Türk. Ahmak kendi milletini kendi eliyle yok ettiriyorlar. Ahmak bunu akıl edemiyor. Sen Türk değil misin? Türk’sün. Kendi milletini yok ediyorsun be hey ahmak. Onu sevinç ile yapıyor. Türk milletini Yecüc, Mecüc ilan ettiler. Evanjelik bazı Hristiyanlarla birlikte onlarla ittifak ederek İngiliz derin devleti bu ahmak FETÖ’cüleri de kullanarak FETÖ’cülerin emrine de PKK’yı verdiler ve IŞİD’i verdiler. Ve bu rezalete başladılar. Ama şu an devlet bunun tam anlamı ile farkında. Sayın Bahçeli’nin konuşmasına baktım tam farkında net. Olayı biliyor. Tayyip Hoca’ya baktım net biliyor. Milli istihbarat Teşkilatı biliyor. Polis biliyor. Asker biliyor. Deccalın işli bitti ben söyleyeyim. Rezil kepaze olacaklar. Ve Mehdiyet’in zıl ve gölgesi altında bizim milletimiz şu an. Hiçbir şey yapamazlar. Ne Tayyip Hoca’ya bir şey yapabilirler ne başkasına.  Mehdiyet’in zıl ve gölgesi altında ilerleyeceğiz. Ve yerle bir edeceğiz bu alçakları Allah’ın izni ile. Bu FETÖ’cü denilen alçaklar İngiliz derin devletinin bir koludur. Yoksa bunlar ana kol değil.

“Bir gün” diyor Şeyh Selahattin Hazretleri bağını yapmak için Türk rençberler tutmuştu. Bunu gören Mevlana Hazretleri: Efendi, (yani Bey Selahattin) bağ yapımında Rum rençberler, bozumunda da Türk rençberler tutmak lazımdır. Çünkü dünyayı imar etmek Rumlara yıkmak ise Türklere mahsustur.” Bak ta o zamanlar Avrupa hayranlığı var adamların görüyor musun? Rumlara hayran Türkleri de aşağı görüyor. Bak “dünyayı yıkmak ise Türklere mahsustur. Bunları yıkmak için Türkleri yarattı.” Bak “Bunları yıkmak için Türkleri yarattı. Onlar da çekinmeden ve acımadan gördükleri her imareti yıktılar. Harabeye çevirdiler. Ve hala da yapıyorlar. Ve kıyamete kadar da böyle yapacaklar. Konya şehri de yine merhametsiz Türk zalimlerin eli ile harap olacaktır” diyor. “Bu durumda ne yapmak gerekir? diyor adam, bunu okuyan “Türk milletini yok edeceksin” diyor. Ve cayır cayır Türk milletinin eli ile de Rumilik propagandası devam ediyor. Ama Anadolu Rumiliğinin tabii bundan haberleri yok. İngiliz Rumiliği bunu biliyor. 

FETÖ’cülerin arasında Türk milleti Yecüc ve Mecüc olarak biliniyor. Yecüc ve Mecüc yani yok edilmesi gerek kavim olarak biliniyor. Onun için bu kahpeler böyle acımasızca saldırdılar, çoluğa çocuğa yaşlı kadınlara, el kadar çocuklara. Tanklarla ezdiler. İçinden de adamlar çıktı adamın sakalı neredeyse göbeğine değiyor. Ne diyor? “Ben askerim ya” diyor. Adam Türkçe bilmiyor İngilizce konuşuyor. “Ben de Türk askeriyim” diyor “I am Turkish asker” diyor adam. Yani bu oyuna karşı Milliyetçi Hareket Partisi, AK Parti ittifak halinde. Bu çok doğru, güzel yapıyorlar. Allah razı olsun. Büyük Birlik Partisi de bu ittifakı tam desteklesin. Saadet’le de konuşalım onlar da desteklesinler. Tayyip Hoca’nın şahsını. AK Parti’yi bıraksınlar. AK Parti ile bizim şeyimiz yok. Derdimiz yok. Tayyip Hoca’nın şahsını. Çünkü milli alenen milli. Ve belanın farkına vardı o ve de cesareti de çok iyi. Sayın Bahçeli’ye saygısı güzel Tayyip Hoca’nın. Ben biliyorum Tayyip Hoca da onu kendi evladı gibi koruyup kolluyor. Çok saygı gösteriyor. Güzle gidiyor yani. Büyük Birlik Partisi de sahip çıksın. Tayyip Hoca samimi delikanlı. Mazlum bir delikanlı. Anlatılanlar İngiliz derin devletinin züppelerinin, çakallarının, onlara itlik yapan bazı karaktersizlerin kininden kaynaklanıyor. Bazı kişiler için söylüyorum bunu.

GÜLŞAH GÜÇYETMEZ: Siz söylemiştiniz, Cumhurbaşkanımız “kimler olduğunu biliyoruz söylesek uluslararası kriz çıkar “demişti.

ADNAN OKTAR: Tabii “Ben kim olduğunu söylerim bunun” dedi. “Başının da kim olduğunu söylerim. Ama uluslararası kriz çıkar söyleyemem” dedi. Bak mesela daha önce Amerika falan deniyordu. Diyemiyorlar, İngiliz derin devleti diyemiyor. İngiltere dese adamlar hakikaten “ne alaka?” falan der İngiltere. “İngiliz derin devleti” de deyince diyecekler ki “o zaman ispat et nerede İngiliz derin devleti?” diyecekler. Beş ciltlik kitabı getireceğiz. Beş cilt.

“Selam Hocam ben kanser tedavisi görüyorum. Bana iki kür kemoterapi vereceklerdi. Siz bana yayında üç kürde tamamdır dediniz. Sonra da bana üç kür verdiler. Çok şaşırdım sizi çok seviyorum” diyor. Göstersene yakışıklıyı.

GÜLEN BATURALP: Hazırlayalım.

EBRU ALTAN: Daha önce bilinmeyen bir güç vardı bütün bu olayları organize eden. Siz ilk defa münafıkları iz sürerek takip ederek İngiliz derin devletini ortaya çıkardınız.

ADNAN OKTAR: İyi ki de aramıza ajan sokmuşlar.

EBRU ALTAN: Bir de nasıl kirli oyunlar oynadıklarını da ilk defa siz deşifre ettiniz.

ADNAN OKTAR: Biz nitelikli ajan, nitelikli münafık aramıza göndermeseler nereden anlayacaktık? Şimdi köprü altı çakalları organize diyorlar. İt, çakal, görgüsüz, kültürsüz, pislik. Homoseksüellerden oluşmuş, hırsızlardan oluşmuş bir çete. İnsan gülsün mü kızsın mı yani iki lafı bir araya getiremeyen bir de tipsiz ve iğrenç tipler. Hepsi katil kılıklı ve alayı homoseksüel ve alayı hırsız. Ve böyle yiyecek çalan, elbise çalan böyle klasik hırsızlar. Bunlara gönül bağlamış İngiliz derin devleti artık düşünün.

ASLI HANTAL: Bu hastanede tedavi gören kardeşimizi görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Allah sana şifa versin aslan. Üçüncü dozda bitecek dedim hastalığın bak tamamdır inşaAllah. Bu iki doz dedi yok üç doz olacaksın dedim. Hakikaten de doktorlar da üç doz vermişler.

Münafığın iz sürülmesi tabii akılla olur. Akıl kullanılarak yoksa onun pis bedenini takip ederek olmaz. Akılla onu çözersin.

AYLİN KOCAMAN: Allah sizin aklınızı vesile etti. Hemen çözdünüz.

ADNAN OKTAR: Evet yani mantık değildir bu. Kuran’ın ölçüsü ile yakalarsın.

AYLİN KOCAMAN: Akıl feraset gerekiyor. Allah size bahşetmiş onu maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii. İnşaAllah.

Evet dinliyorum.

GÜNLEN BATURALP: ingilizderindevleti. net sitesini tanıtmak istiyorum. Bu sitede Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İç Yüzü kitabının birinci cildinin ve yakın zamanda çıkan ikinci cildinin tam metinlerini bulabilir ve okuyabilir kardeşlerimiz. Ayrıca Word ve PDF olarak bilgisayarlarına da indirebilirler. Ayrıca siteye sizin bu konuda yazdığınız makaleler ve sizin eserlerinizden ve konuşmalarınızdan faydalanılarak hazırlanmış filmler de eklenmiş. Yine bu makale ve filmleri de ingilizderindevleti.net sitesinden okuyabilir ve izleyebilir kardeşlerimiz.

ADNAN OKTAR: Güzel.

Şimdi yemeğe çağırmadıklarımız var dört grup olarak onları ayrıca çağıracağız. Acele etmesinler şimdi bu birinci grup sonra ikinci grup kardeşlerimizi çağıracağız aynı yerde sonra üçüncü sonra dördüncü grup sonra bir grup daha var onları da çağıracağız beş grup. Ve böylece yemeğe çağrılmadım diyen kişi kalmayacak inşaAllah.

VTR: Kibirli insana nasıl davranmalıyız?

ADNAN OKTAR: Benim canım sen çok güzel olmuşsun maşaAllah. Her şeyi çok güzel, tertemiz çok bakımlı bayağı güzelsin. Kibirli insana; göz göze bile gelmemek lazım. Bakıp kendi haline bırakmak lazım, yalnızlaştırmak lazım. Çünkü ne konuşacaksın onunla? O anlar o zaman, öbür türlü yaşayamayacağını anlar. Kibirli insanla oturup muhatap oluyorlar oradan sorun çıkıyor, muhatap olmamak çok iyi olur. Ama sen çok çok güzel kızsın güzel yüzlüm biraz da çok da bayağı var kibirli insan egoist bencil oluyorlar. En yamuk yumuk olan bile bayağı kibirli olabiliyor bazen. Ne yapacaksın? Konuşmamak lazım tabii sert bir üslupla değil de nezaketiyle uzaklaşmak başka çözüm olmaz herhalde.

Evet dinliyorum.

VTR: Kötü karakterli bir çocuğa annesi babası nasıl davranmalı?

ADNAN OKTAR: Bayağı güzel çok çok güzel maşaAllah. Bembeyaz çok güzel burnu, kaş, göz, dudakları, çenesi çok güzel. Saçları da çok güzel. Çocuğu eğer delirttilerse tabii onun yeniden düzeltilmesi biraz vakit alabilir. Çünkü çocuğa deli muamelesi yaparsa, saygı duymazsa bir kişi onunla dalga geçerse, terslerse, her yaptığı harekette dövmeye sövmeye kalkarsa çocuk dengesiz olabilir. Çocuğa iman hakikatleri anlatmak lazım. Allah’ın varlığını anlatmak lazım ölümden sonraki hayatta canlanacağını yeniden hayat bulacağını ve sonsuza kadar yaşayacağını anlatmak lazım. Çocuk o zaman naif hale gelir. Öbür türlü şeytan musallat olur çocuğa, şeytan ruhunu kaplar, çocuk demez şeytan, üzerine çöker çocuğun ve çocuk ufak bir şeytana dönüşür ve çok büyük bela haline gelebilir. Yere yatar tepinir bağırır çağırır kendini atmaya kalkar çok tehlikeli olabilir. Çocuğa saygı göstermek, şefkat göstermek, değer vermek lazım ve dini akılcı bir şekilde anlatmak lazım. Allah’ı sevdirmek, Allah’ın varlığına iyice kanaatini getirmek lazım. Allah’a sığınmasını sağlamak lazım.

EBRU ALTAN: Doğuştan kötü karakterli çocuk olur mu?

ADNAN OKTAR: Doğuştan hiç olmaz öyle bir şey olmaz. Yaratılıştan öyle bir vaka olmaz. Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğuyor. Her çocuk öyle doğar yani efendi, kibar olmaya müsaittir. Eğitim sonucu bozulurlar. Yanlış eğitim sonucu bozulur.

Evet dinliyorum.

VTR: Mutluluk sevdikçe çoğalır mı?

ADNAN OKTAR: Kardeşim bilmiyorum ne diyeyim ben? Bu kadar bu rastlantı değil şu güzelliğe bak. Aman Allah’ım şu beyazlığına bak şu burun, gözleri, dudaklar nasıl güzelsin sen böyle? Saçların da çok güzel hakikaten çok efendi görünüşü. Gözlerindeki anlam ne kadar güven verici. Allah sana da arkadaşlarına da uzun ömür versin, sağlık versin. O kadar seviniyorum ki ne kadar güzel genç kız var. Çok fazla güzel genç kız var. Delikanlılar da bayağı güzeller, bayağı yakışıklılar çok sevinç verici maşaAllah. Ahlakları çok güzel hepsi böyle sevgiyi, barışı, kardeşliği, dürüstlüğü ve hep egoist de değiller hep başkasının iyiliğini düşünen. Güzel yüzlüm tabii ki mutluluk ana kaynağı sevgidir, ana kaynak. Ne kadar çok seviyorsan o kadar mutlu olursun. Allah’ı ne kadar çok seviyorsan Allah’ın tecellisini ne kadar çok seviyorsan o kadar mutlu olursun. Sevdiklerimizin sayısını çoğaltalım çok fazla olsun sevdiklerimiz. Ama ahlaksız deli insanlar olabilir, egoist olabilir, kıskanç olabilir, dengesiz olabilir onları da Allah korkusuyla, Allah sevgisiyle düzeltmeye çalışalım. Ama düzelmiyorsa da zorla sündürmek doğru olmaz belli bir noktada bırakmak lazım zorlamamak gerekiyor yani o öyle yaratılmış olabilir. Fıtratı, kaderi öyle olabilir zorlamamak lazım çünkü biz mecbur değiliz iman ettirmeye ama elimizden gelen gayreti samimi olarak yapmamız gerekiyor öfkelenmeden.

Evet dinliyorum.

VTR: Müzik ve ritim insan ruhuna neden bu kadar hitap ediyor?

ADNAN OKTAR: Sen de niye bu kadar tatlısın, niye bu kadar şekersin? Onu bana bir söyle bakayım. Bu gerçekten mucize başka açıklaması yok. Huyları çok tatlı, şekerlikleri, hepsinin huyu güzel. Allah öyle yaratmış, her yerde ritim var, atomda ritim var, kainatta ritim var. Ritmi duyduğumuzda ruh müthiş heyecanlanıyor, müzikteki mesela o ritim akıl almaz etkiliyor. Bir mucize olarak ruhumuza verilmiş bir gıda bu, heyecanlanıyoruz ritim duyduğumuzda. Mesela darbukanın ritmi nefes kesiyor çok hoşumuza gidiyor. Herhangi bir müzik aletinin ritmi çok hoşumuza gidiyor. Zaten simetri hoşumuza gidiyor, geometrik düzgünlük hoşumuza gidiyor. Mimaride hep ona dikkat ederler simetri, altın oran, ahenk hep ruhumuza zevk verir. Allah’ın bize verdiği gizli nimetlerdendir bunlar gizli nimetlerdendir bunlar, tarifi olmayan nimetler.

VTR: Sevdiğimiz kişiyi herkesten ayrı tutmak doğru mu sizce?

ADNAN OKTAR: Benim aslanım bayağı yakışıklı çok düzgün Avrupai görünümü bayağı güzel delikanlı. Allah hidayet nimetiyle onu nimetlendirsin, cennet nimetiyle nimetlendirsin. Sevdiğimiz kişiyi herkesten ayrı tutmak doğru mu? Tabii ki herkese olmaz. Ama pislik adamlardan, zarar verecek adamlardan tabii ki uzak tutmak lazım, o güvenliktir. Belli zarar verecek onuruna, şerefine, namusuna zarar verecek veyahut aklını bozacak, dinini bozacak bozmaya azmedecek veyahut. Yahut onu üzecek eğer bunu hissedersek tabii kendimiz de dikkat etmemiz gerekiyor çevremizdekiler için de buna dikkat etmemiz gerekir. Tehlikeli insan dünyanın en şiddetli mahlukudur, en tehlikeli mahlukudur. Yılandan, timsahtan, akrepten çok daha tehlikelidir. İnsanın vicdansızı, zalimi en azgın hayvandan daha tehlikelidir tabii ki uzak tutmamız gerekir.

Evet dinliyorum.

VTR: Size de sürekli güler yüzlü olmak yapmacık geliyor mu?

ADNAN OKTAR: Canım benim nasıl güzelsin sen böyle bayağı güzel. İşte Allah’ın sanatı bak hiçbiri birbirine benzemiyor her biri ayrı. Ufacık, Allah tek bir hücreden nasıl mükemmel bu güzel varlıkları yaratıyor. Her şeyi güzel kaş, göz, burnu, dudakları, dişleri, yanaklar, çenesi çok tatlı. Güzel yüzlüm senin bunu öyle küçük yaşında fark etmiş olman senin erdemli, hikmetli, akıllı bir kız olduğunu gösteriyor tabii çok çirkin. Sürekli güler yüz yüzünü maskelemek isteyen insanlara mahsustur. Çok kızdırıcı bir şey lafa başlarken güler yüzle başlamak, sürekli gülerek konuşmak. Çünkü insanın gerçek kişiliği ciddiyetinde belli olur derinliği de orada ortaya çıkar. Yüz güler yüzlü olduğunda bütün karakter kaybolur yüzdeki anlam kaybolur sahte bir görüntü meydana gelir eğer suni olarak yapıyorsa. Ama neşelenir bir şeye güler konuşurken, samimi olarak güler o ayrı mesele ama daha lafa başlarken gülerek başlaması çok itici ve o kişinin benim kanaatimce pek güvenilir biri olmadığı imajını verir. Doğru bir şey değil. Doğru söylüyor benim güzel yüzlüm.

Evet.

VTR: Ben Samsun’dan Kader. Kadınlar dünyanın süsüdür. Daha çok özgürlük istiyoruz, kırmayın onları.

ADNAN OKTAR: Yalnız tatlığın senin biraz çok fazla hakikaten insanı çok zorluyor. Şu bakışların şekerliğine bak sen, şu güzelliğe bak sen. Ah kurban olayım ben seni Yaratan’a, tatlılığını, ballığını, şekerliğini Yaratan’a. Doğru, tabii özgürlük kadınların süsüdür. Özgürlüğü kadınlara vermezsen o süsü yok etmiş olursun. Onların özgürlüğüyle o güzellik ahenk ortaya çıkar. Odanın içine kapanmış bir kadında nasıl özgürlük olsun? Nasıl güzellik temaşa edilsin? Olmaz, bütün dünyada kadınların güvenliğini tam sağlamamız lazım. Dövülen, öldürülen kadın hiç olmaması gerekiyor. Özellikle bu öldürme ve yaralamanın asla olmaması gerekiyor. Bütün delikanlılar, gençler, kabadayılar bu konuda devlete, hükümete yardımcı olarak bu dünyanın en muhteşem varlıklarını, en güzel varlıklarını titizlikle korumalıyız ve onlara her yerde özgürlük sağlamalıyız. Mesela gece parklara, bahçelere çıksınlar, dekolte de çıksın istediği gibi. Niye karışıyorsunuz? O güzelliğinin görünmesinden çok zevk alır kadınlar hoşlarına gider. Bakımlı, güzel çıksın, arkadaşlarıyla gezsin tertemiz de gelsin evine. Mesela babası tedirgin olmasın, annesi tedirgin olmasın. Genç kız evinden gittiğinde mesela gece 12.00’de, 01.00’de bile gelmiş olsa sağlam, sıhhatli bir toplum düzeyi içerisinde mutlulukla, sevinçle evine dönmesi gerekir, güvenle dönmesi lazım. Tek bir kötü söz, tek bir kötü bakış, tek bir rahatsız edici olay hiçbir şekilde olmaması lazım. Bu Mehdiyet döneminde olacak onu söyleyeyim. Mehdiyet döneminin bir vasfıdır bu ama şu an tabii deccal azgın pençelemelere devam ettiği için pençesini koparmaya devam ediyoruz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Hataları unutalım mı ezikliğini mi yaşayalım?

ADNAN OKTAR: Şimdi güzel yüzlüm istesen de zaten hatayı unutamazsın hata derken yani kötülükler ama affetmiş olursun. Ama gayriihtiyari tabii aklında durur ama affettiğin için de sana bir zararı olmaz. Ezikliğini niye yaşayasın? Onun ibadet zevkini yaşarsın, onun ibadet mutluluğunu yaşarsın. Çünkü affettiğin için sevap kazanmışsın. O af da devam ettiği için af devam ettiği müddetçe de sürekli sevabını kazanıyorsun. Çünkü af bir kereye mahsus değil. Sürekli affetmiş oluyorsun. Çünkü af, irade kullanıyorsun ya irade kullanırken o af devam ettiği için geceli gündüzlü sevabını almış oluyorsun. Dolayısıyla bu eziklik olmaz sen ondan sevinç duy, yanlış değerlendirmişsin.

Evet, dinliyorum.

VTR: Cehennemdeki insanların şuuru kapalı mıdır?

ADNAN OKTAR: Çok kibar yüzün bayağı güzel, gözlerin renkli olduğu ta uzaktan bile belli oluyor. Hatların çok düzgün güzel bir kızsın. Tarzında çok güzel olmuş yakışmış sana iyi olmuşsun. Evet, güzel yüzlüm cehennem ehlinin tamamının şuuru kapalıdır. Bize bir görüntü gösteriliyor geçen de anlattım, dün de anlattım, bugün de anlatıyorum bu konuyu. Mesela biz bir film seyrediyoruz filmde kötü adamlar var, iyi adamlar da var. Şimdi biz bu filmi şu anda da üç boyutlu aynı filmi seyrediyoruz. Bu filmde de kötü adamlar ve iyi adamlar var. O filmdeki kötü adamların tamamı ölüdür, cehennem ehlinin tamamı ölüdür. İyi adamların da hepsi değil de bir kısmı canlıdır onların da. İyilerin de hepsi canlı olmaz. Onların mesela bir kısmı görevli olur. Mesela melek olur bilemezsin, bir kısmı cin olur fark edemezsin. Ama büyük bölümünün ekseriyeti canlıdır ve ruh sahibidir. Ama tamamı istisnasız öyle değildir. Bir kısmı melek olur bilemezsin, insanların içinde gezerler. Hızır (as)’ın ekibi olur onları da bilemezsin.

Evet, dinliyorum.

VTR: Hocam, heykele inanmak veyahut da heykel dikmek put gibi bunlar haram mıdır?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım sen orada sanat kastıyla, güzellik kastıyla yapıyorsun. Peygamberimiz (sav) zamanında put olanlar yani gerçekten ibadet edilen putları kırdı Peygamberimiz (sav). Heykel, süs olarak olan heykelin hiçbir mahsuru olmaz. Bunun bir mantığı da yok. Neden öyle bir şey olsun? Hatta örnek olarak veriyorum Kabe’de Peygamberimiz (sav) bütün putları kırdı ama Hz. İsa (as)’nın boydan resimleri vardı onlara dokundurtmadı. Peygamberimiz (sav)’den çok çok sonra o resimler imha edildi. Eğer öyle bir şey olsaydı Peygamberimiz (sav) o resimlerin hepsini indirtirdi. Hz. İsa (as)’ya ait heykelleri onu temsil eden heykellerin ve resimlerin hiçbirini ellemedi Peygamberimiz (sav). Çünkü put kastıyla değil o, o peygamberi sevdiği için yapmış. Ona tapmıyor Allah’a tapıyor. Onun için öyle bir şey olmadı. Ama doğrudan puta tapanların putlarını kırdı Peygamber (sav). Dolayısıyla yanlış o inanç.

Evet, şimdi kısa bir ara verelim, devam edelim.

ASLI HANTAL: Yayınımıza kısa videolarla devam ediyoruz.