Sohbetler (2 Ocak 2018; 23:00)

KARTAL GÖKTAN: İyi akşamlar değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Ne güzel, ne güzel.

Dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Alman Haber Ajansı DPA’nın sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, PKK ile olası bir barış sürecinin ancak örgütün silah bırakmasıyla yeniden gündeme gelebileceğini söyledi. Çavuşoğlu, “Barış sürecine başlamak için muazzam riskler aldık” diyerek o dönemin kendi seçmenleri tarafından dahi eleştirildiklerini belirtti. PKK’nın barış sürecini kullandığını ve o süreçte silahları kent merkezlerine indirdiğini ifade eden Çavuşoğlu, bundan sonra barış süreci başlatmanın mümkün olabilmesi için öncelikle silahların bırakılması gerektiğini söyledi.

ADNAN OKTAR: Kardeşim Allah aşkına Mevlüt Hoca aklı başında bir adam bunu nasıl konuşuyor ben anlamıyorum. Bir kere adamlarla ne konuşacaksın? Adam senden Güneydoğu’yu istiyor, verecek misin Güneydoğu’yu? Vermeyeceğine göre neyin konuşmasını yapıyorsun. Adama silah bırak diyorsun, ne karşılığı bırakacak adam? Adam 40 yıldan beri mücadele ediyor. Senin ona bir teklif götürmen lazım, diyeceksin ki “arkadaş, silahı bırak.” Tamam bıraksın, “ben de sana şunu sunacağım” demen lazım. Ne sunacaksın? “Hiç” diyorsun. Adam silahı niye bıraksın? “Güneydoğu’yu ver” diyor adam, “Güneydoğu’yu verirsen silahı bırakırım” diyor zaten. Vermeyeceğine göre bu laf tamamen havada boş bir laf. Ve gereksiz yere PKK’ya bu imaj kazandırır. Yani devletin PKK’dan yıldığı, çekindiği imajını oluşturur. Son derece gereksiz boş bir laf bir anlamı yok.

KARTAL GÖKTAN: Daha sonra Twitter hesabından bir açıklama yaptı Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu. Alman Haber Ajansı’nın yaptığı açıklamaları saptırdığını ve terör örgütü PKK’yla pazarlık yapmak için ön şart ortaya koyduğu yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını söyledi. “Milletimize verdiğimiz söz, terör örgütünün kökünü kazıyana kadar hiçbir gücün bizi durduramayacağıdır” dedi.

ADNAN OKTAR: Durduramayacak ama nasıl durduramayacak? Önce PKK’yla ideolojik mücadele gerekir. İdeolojik mücadeleye devlet hiç yanaşmıyor hiç. Yani bir kere bu örgüt bir inanç örgütü. Yani bir din üzerine kurulu bunlar. Komünizm dini, Darwinizm dinine tabi bunlar. Ve bu inancın etkisi altındalar. Adamın dinini yok edersen adamı yok edersin. Adamın dinine destek sağlarsan Darwinizm’le adam senin başına bela olur. Devletin ilk yapacağı iş, hükümetin ilk yapacağı iş Darwinizm dinini yok etmektir. Materyalizm dinini yok etmektir. Materyalist-Darwinist sistem devam ettiği müddetçe adamlar 10 bin de olur, 100 bin de olur bilmem ne kadar da olur Allah esirgesin. Çünkü adam devletin kitabını örnek gösteriyor. Açıyor ortaokul kitabını, lise kitabını, üniversite kitabını, “bak” diyor “Darwinizm doğru, biz Adem ile Havva’dan gelmedik” diyor. “Bizim atamız maymun buyur” diyor. “Beraber gidelim Tabiat Tarihi Müzesi’ne devletin müzesine gidelim, bak bu kafatasları maymundan itibaren gelişiyor görüyorsun” diyor. “Adem’le alakası yok, Adem ile Havva bir masal” diyor, yani “din bir masal” diyor din. Din masal olunca onun kafasına göre, o zaman “biz” diyor “şimdi bir bakalım müzede” diyor “şimdi bak atalarımızın resmi var burada” diyor. Ellerinde balta, herkesin elinde balta var. Kadınlar falan da var ortada. Burada aile var mı? Yok. Açıklama yapıyor zaten orada müzede, aile yok. Din var mı? Din de yok. Devlet var mı? Devlet de yok. Kadın ortak, yiyecek ortak. Buna ne deniyor? Komün, komün hayat. Yani komünizm. “Bizim” diyor “ilk hayatımız komünist sistemdi. Şimdi ne oldu? Tarih evriliyor, tarih bir evrim geçiriyor. Bu evrim daire şeklinde” diyor. “Şimdi canlıda evrim olunca hayatta da evrim olmaz mı?” diyor. “Tarihte de evrim var tarihin evrimi var, doğanın evrimi var ve canlıların evrimi var” diyor. “Şimdi canlıların evrimini sana devlet anlatıyor” diyor “doğanın evrimini de anlatıyor” diyor. Doğanın evrimini de o şekilde anlatıyor çünkü. “Şimdi tarihin evrimini anlatmada ne mahsur var?” diyor “zaten bunu devlet anlatıyor bak görüyorsun. İlk komünal toplum, sonra feodal toplum” diyor “sonra kapitalist toplum” diyor. İşte ballandıra ballandıra en hoşlarına giden kelimelerden biri de sanayi devrimi “sanayi devrimi oldu” diyor “kapitalizm başladı. Şimdi kapitalizm döndü nereye gidiyor?” diyor “komüne” diyor “komün toplumuna, bu bilimsel gerçek, bunu Marks söylüyor” diyor. İşte “bütün adamları söylüyor” diyor. “Şimdi komünizme dönünce ne olacak?” diyor “devlet yok olacak. O zaman biz Türk devletini niye başta tutuyoruz?” diyor “devleti yok edelim. İlk komünizmde var mıydı devlet? Yoktu, yok edelim. Din var mıydı? Dini de yok edelim” diyor. “Çünkü evrimi görüyorsun burada bilimsel açıklamada Adem, Havva bunlar masal” diyor. “Dini de yok edelim, ahlak” bunu da din uydurmuş” diyor haşa “onu da kaldıralım” diyor. Peki ahlak, din, aile, devlet hepsi kalktı onların kafasına göre. Bu ne diyoruz bunun adı ne? “Buna komünizm derler” diyor. “PKK’nın yüce ideolojisi” diyor bak buna yüce ideolojisi. “Komünizm dünyada kalkmış falan değil bilimsel bir gerçek. Biz bölgede yeniden komünizmi kuracağız” diyor. Amerika da bütün gücüyle destekliyor.

PKK’nın elebaşlarından Siyabend Velad var azılı katil. “Ele geçirdiğimiz topraklardan bizi hiçbir güç çıkaramaz” diyor. Suriye ve Irak bölgesinde biliyorsunuz yapılandılar. Pentagon’un kendilerine “Türkiye sınır boyunda 100 bin kişilik ordu kurun, tüm gücümüzle yanınızdayız” talimatı verdiğini söylüyor. Bu, SDG, YPG, YPJ gibi oluşumları tek çatıda birleştireceğini anlatıyor bu terörist. “Yeni ordu çalışmaları yakın bir zamanda tamamlanmış olacak” diyor. Bu Velad denilen velet mi Velad mı neyse de bu azılı pislik terörist, bu “Washington’un 2018 yılı için örgüte 400 milyon dolarlık yardım sözü verdiğini dile getirdi” diyor. Ve veriyor Amerika da hakikaten silahları. “Bu aşamadan sonra hiçbir güç bize saldıramayacak ve bölgemizdeki varlığımızı herkes kabullenmek zorunda kalacak” diyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin kendilerine her konuda güvence verdiğini, “ele geçirdiğiniz bölgelerde hiçbir güç size müdahale edemeyecek” mesajı yolladığını vurgulayan Velad “DEAŞ karşısında kazandığımız tecrübeyi Türkiye’ye karşı kullanacağız” diyor. “Türkiye’ye saldıracağız” diyor. Böyle bir konumda Darwinist propagandaya devletin devam etmesinin anlamı ne? Materyalist propagandaya devletin devam etmesinin anlamı ne? “2019 yılında durduracağız” diyor Darwinist-materyalist eğitimi. Nerede? “Sadece ortaokullarda yani anlamıyorlar ya çocuklar onun için” diyor. Üniversitede? “Üniversitede devam edeceğiz tabii ki” diyor. Bakan, “bir gerçektir Darwinizm” diyor. Talim Terbiye Kurulu Başkanı çıkıyor “Darwinizm’e ne söz edilebilir tabii ki bir gerçektir” diyor. O zaman, PKK da diyor ki “PKK da bir gerçektir” diyor adam, “komünizm de bir gerçektir” diyor. Sen ne diyorsun? “Materyalizm-Darwinizm yani doğanın diyalektiği, tarihin diyalektiği” bak tarihin diyalektiği, “canlıların diyalektiği doğrudur” diyorsun. Marks ne diyor? Aynısını söylüyor. Komünizm ne peki o zaman? Komünizm nedir? Diyalektik felsefenin üzerine oturmuş komünizm. Zaten Tabiat Tarihi Müzesi git Gaziantep’te var, hangi ile gitsen var Tabiat Tarihi Müzesi. Yani devlet eliyle yapılıyor. Baltalı adamlar tarih dersinde, bak görüyorsun. “Atanız bu” diyor. Bak anadan doğma görüyor musun? Din iman yok, din iman falan yok. Aile de yok, ahlak da yok, namus da yok hiçbir şey yok. Orada sen ya farkına varıyorsun ya farkına varmıyorsun bilmiyorum. Komünizmin propagandasını yapmış oluyorsun, orada komünizmi anlatmış oluyorsun. Nerede gördün baltalı adam, nerede yanında mı yaşadın? Adamlar atıyor öyle bir şey yok. 12 bin yıllık Göbeklitepe’de gördünüz, medeniyet yaşanmış. Adamlar medeniyet yaşamışlar. Sen baltalardan falan bahsediyorsun. Önce bu fitnenin durdurulması lazım.

OKTAR BABUNA: Siz hep hatırlatıyorsunuz Abdullah Öcalan’ın bir sözünü “ben liseye gelene kadar dindardım” diyor. “Lisede” evrim teorisini kastederek “felsefik bunalım yaşadım yarı tanrı oldum Abdullah Öcalan oldum” diyor “lisede.”

ADNAN OKTAR: Bak. “Lisede aldığım Darwinist eğitimle ben Abdullah Öcalan oldum” diyor, “PKK’lı ondan sonra oldum” diyor. Yani “Darwinizm’i, materyalizmi öğrenince komünist oldum ben” diyor. “Darwinist-materyalist olmasaydım olmazdım” diyor “dindardım ben” diyor. Devlet eliyle çocukları Darwinist-materyalist yapıyorlar. “Bize 2019’a kadar müsaade edin” diyor. Kardeşim, 2019’a kadar niye müsaade istiyorsun? Vur beline komünizmin, Darwinizm’in, materyalizmin, Allahsız felsefeyi patlat.

OKTAR BABUNA: Siz zaten belini kırdınız.

ADNAN OKTAR: Kırdık zaten bilimsel destek istiyorsanız verelim. Mesela Caner Taslaman çıkıyor, Caner Taslaman’ın derdi günü şöhret olmak tanınmak, adamın başka bir derdi yok. Adı-sanı duyulsun. Gitti İngiltere’ye adama orada Darwinist felsefeyi dayattılar “Darwinist olursan seni ünlü de yaparız, senin yanında da oluruz, destekleriz de” dediler. Bak bu CCN falan hepsi yanında Darwinist olduğu için Darwinizm’i bir reddetsin bitti, adım attırmazlar. Okuldan falan da çıkar Allahualem, okulda falan da okutturmazlar, öğretmenliği falan da kalmaz.

KARTAL GÖKTAN: Adı geçenlerin cevap hakkı vardır.

OKTAR BABUNA: Sizin talebenizken Darwinizm’in geçersizliğini anlatıyordu ama.

ADNAN OKTAR: Benim talebemken Darwinizm’in geçersizliğini o kadar mükemmel anlatıyordu ki çok kapsamlı anlatıyordu, gayet emin çok iyi biliyor. “Olacak iş değil” diyordu “tesadüflerle böyle bir şey olur mu” diyordu. Şimdi de milleti kafalama tarzında bir üslup kullanıyor. İşte “tesadüfsel imgeselliğin rastlantısal rastlantısı.” Tesadüften bahsediyorsun ne lafı uzatıyorsun? “İn nation onu demek istedim” diyor tesadüf diyorsun uzatma. Bırak kafalamayı yani.

SEMİH MERİÇ: “Salatalık olmaktan rahatsız olan var mı?” diyor.

ADNAN OKTAR: “Mercimek, salatalık” bilmem ne falan. Evet.

KARTAL GÖKTAN: İzmir’de bu sene açılan bir müzede de evrim propagandası yapılıyor Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: Her yerde var.

KARTAL GÖKTAN: İzmir Karşıyaka Belediyesi tarafından bu sene açılan Evrensel Çocuk Müzesi’nde çocuklara hayvanları tanıtmak için hazırlanan maketlerin önündeki yazılarda evrim propagandası var. Örneğin dinozor maketi önünde şu yazıyor: “Dört ayağı üzerinde yürüyen diğer dinozorların aksine ön ayakları daha uzun olarak evrilmiştir. Bu da dinozorun ağır yüklere dayanmak için evrildiğini göstermektedir.”

ADNAN OKTAR: Halbuki böyle bir olay yok. Hayvan ilk başta da böyle sonunda da böyle bu bir tür. Mesela bu Peygamber Devesi denen böcek en başında da böyle halen de böyle. Milyonlarca seneden beri böyle hiçbir değişikliğe uğramamış. Ama cayır cayır devlet eliyle Darwinizm propagandası yapılıyor. Ondan sonra “komünizm nereden geldi?” diyor geliyor işte komünizm. Komünizm Darwinizm’e dayanıyor.

OKTAR BABUNA: Richard Dawkins de söylüyor. “Yaratılış Atlası’nda Adnan Bey fosilin ilk halini gösteriyor” diyor “ilk çıktığı andaki halini, sonra modern günümüzdeki halini gösteriyor” diyor “bakın hiç değişmemiştir diyor” diyor, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: En akılcı metot budur. Senin de yapman gereken bu. Ona şaşırıyor, aksi anormal zaten. Bilimselliğin gereği bu değil midir? Hayvanın orijinalini gösterirsin, 30 milyon yıllık halini gösterirsin fosilinin, kıyas yaptırırsın bu laboratuvar çalışmasıdır. Aynısıyla evrim geçirmemiş işte. Bundan daha akılcı ne olabilir?

EYÜP KARA: Darwinist Propaganda Yöntemleri kitabında yazmıştınız Hocam. Mizraim Mason Locası’nda karar alıyorlar “akademisyenlerimiz de bu inanılmayacak olan teoriyi insanlar arasında medya yoluyla inanılır hale getireceğiz” diye. Mizraim Mason Locası’nda karar alıyorlar.

ADNAN OKTAR: Yani bir de buna gülüyorlar da, insanların buna inanmasına hayretler içinde kalıyorlar. Adamlar kendi başarılarına gülüyorlar. Nasıl inanıyor insanlar diye hayret ediyorlar. Kafalıyor ve inanıyor adam.

Abdullah Öcalan diyor ki: “Bir gün yatağımın ucunda bulduğum Sosyalizmin Alfabesi kitabını bitirince adeta şöyle mırıldandığımı hatırlıyorum ‘Muhammed kaybetti Marks kazandı.’” Sen orada sözü şöyle düzeltmen lazım; “Öcalan sen kaybettin şeytan kazandı” değil mi? Sen gidip şeytana teslim olmuşsun.

OKTAR BABUNA: Yılbaşı gecesi bütün dünya bir kez daha size hayran oldu, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Kardeşim, şimdi gelenekçi Müslüman imajını dünya çapında yıktık. “Müslümanlar yılbaşı kutlamaz.” Niye kutlamasın? Hz. İsa Mesih (as)’ın doğum günüyse sevinçle kutlarız niye kutlamayalım? İçkisiz, harama girmeden yılbaşı nasıl kutlanır insanlara onu gösterdik. Ve bütün dünya yıkıldı adeta. Müslümanın estetik anlayışını, sanat anlayışını, kalite anlayışını, güzellik anlayışını, sevgi anlayışını, dostluk anlayışını, temizlik anlayışını, düzen tertip anlayışını, düzenli olmak çok önemlidir Müslüman için. Her şey düzgün, her şey tertipli, her şey yerli yerinde dağınıklık yok.

SEMİH MERİÇ: “İslam’ın gülen yüzü olduk” demiştiniz Hocam, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii, IŞİD falan gösteriliyor, Taliban, El-Kaide falan, Pakistan’daki gelenekçiler gösteriliyordu, orada Müslümanlara karşı muazzam avantaj elde etmişlerdi. Bizim resimlerimizden sonra İslam aleminin gülen, kaliteli, güzel yüzü olduk, kaliteli yüzü olduk. Bizi aşıp geçemiyorlar artık, maşaAllah.

BÜLENT SEZGİN: Yılbaşı gecesinden bazı resimler vardı Adnan Bey. Şereflendirdiniz toplantımızı, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bakayım.

OKTAR BABUNA: Her şey sizinle güzel, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah.

BÜLENT SEZGİN: Çok heybetlisiniz Hocam, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Her şey birbirinden güzel. İnsanlara gerçek Müslümanlık nasıl olur onu gösteriyoruz. Sözle olmaz fiille olur. Adamlar IŞİD’in falan halini görüyor kendilerinden utanıyorlar. Ama bizim kalitemizi görünce iftihar ediyorlar, onur duyuyorlar.

SEMİH MERİÇ: Hocam, her şey güzel ama siz geldikten sonra daha farklı oluyor, elhamdülillah.

ADNAN OKTAR: Kambersiz düğün olmaz derler, meşhur yani. Baksana şu kaliteye, şu güzelliğe, şu düzene, tertibe.

BÜLENT SEZGİN: Vesile oldunuz Hocam bizim her türlü yetişmemize, gelişmemize, maşaAllah. Allah razı olsun Hocam, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Orada muazzam bir düzenleme var, muazzam bir tertip var. Müslümanın o temizlik ve kalite anlayışı onunla da ayrıca yansır. Her şey oranlı, her şey güzel, her şey dengeli, her şey tutarlı.

SEMİH MERİÇ: Hocam, her bir detayı siz özenle tarif edip öyle gösteriyorsunuz insanlara.

ADNAN OKTAR: Yani evet. Bunların hazırlanmasında tek tek emeğimiz geçti.

OKTAR BABUNA: Çiftliğe hiç gitmeden tarif etmiştiniz. Hala anlata anlata bitiremiyorlar. Cennet ortamıydı, maşaAllah

ADNAN OKTAR: Bu sofra tarifleri falan hep bu fakire aittir, inşaAllah.

BÜLENT SEZGİN: Allah aşkıyla yapıldığı belli oluyor Hocam, maşaAllah. Her detay ince ince düzenlenmiş, her şey yerli yerinde, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii.

KARTAL GÖKTAN: Bütün nimetlere, eşyalara Allah’ın tecellisi olarak bakıp zevk almak da yine sizden öğrendiğimiz, Kuran’dan öğrendiğimiz güzellik oldu, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah.

KARTAL GÖKTAN: Cennet sofraları gibi Hocam, maşaAllah.

BÜLENT SEZGİN: Duanız karşılığında Allah cennet gibi ortam size sunuyor, maşaAllah. Her zaman.

ADNAN OKTAR: İşte Cenab-ı Allah onu kaderde daha kainat yaratılmadan bunlar vardı, bu güzellikler vardı. Allah sanki biz yapıyormuşuz gibi gösterip böyle bir nimet sunuyor.

BÜLENT SEZGİN: Kuran’daki İslam yaşandığında dünyanın nasıl cennet gibi bir yer olacağını gösteriyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Tabii, bu en azı olarak düşünün en azı yani. İslam dünyaya hakim olduğunda da dünyanın nasıl olacağına dair en mütevazi örneklerden bir tanesi.

SEMİH MERİÇ: Hocam, Allah ayette “dünyada sizin için, ahirette yalnızca sizin için” diye bildiriyor.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah.

AHMET BÜRKE: Hocam, başka ayette de, cennetteki nimetlerin bir benzerinin verildiği söyleniyor müminlere.

Evet, buyurun.

ASLI HANTAL: İran’daki protestoların beşinci gününde çatışmalar şiddetlendi. Sadece dün gece 9 protestocu öldü. İsfahan Eyaleti’ne bağlı Kehderican’da silah sesleri yükseldi. Yerel medya ilçe kaymakamlığına girmeye çalışan göstericilere ateş açıldığını ve 5 protestocunun öldüğünü duyurdu. Son 9 yılın en büyük protestolarının gerçekleştiği ülkede hayatını kaybedenlerin sayısı 27’ye çıktı. Devlet televizyonu yaşamını yitirenler arasında 11 yaşında bir çocuğun da bulunduğunu izleyicilerine duyurdu. Ruhani azınlık diye nitelediği eylemcilere karşı cevabı bizzat İran halkının vereceğini söyledi.

ADNAN OKTAR: Yok, konuşarak böyle dostane bir üslupla halletsinler. Sert karşılık vermesinler. Zaten lokal bir olay. Fakat Türkiye ve Rusya tetikte durursa o içeride kargaşa çıkaranlara caydırıcı etki yapar. Rus tankları İran sınırına yığılırsa ama İran’ın davet etme ihtimalini bildirmesi lazım. “Her an çağırabiliriz, hazırda beklerseniz işte teşekkür ederiz” ona benzer artık neyse. Türkiye için de aynı şekilde “her an müdahale etmek üzere hazırda beklerseniz memnun oluruz. Dost ülkesiniz bekliyoruz” gibi bir şey olabilir. O kargaşa çıkarmak isteyenleri çok ciddi şekilde caydırır bu. Çünkü muazzam bir şey, kendilerini çok güçsüz hissederler. İran halkı da izole ederek falan sakinleştirmeye çalışsınlar kan dökülmesin. Mesela sararak, ablukaya alarak, abluka iyi olur. Bir de istedikleri nedir ona da bir bakmak lazım. Tabii ayrılmak, bölünmek falan istiyorlarsa çok samimiyetsiz çirkin bir ifade. Onun bir açıklaması olmaz o zaman. Ne konuşacaksın? Mantıklı bir açıklama değil.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kendini sevmeyen insan başkasını sevebilir mi?

ADNAN OKTAR: Kendini sevmeme acaba neden kaynaklanır? Yani imanlıysa Allah’ın yarattığı bir kul olarak kendisine Allah’ın ruhu olarak saygı duyması lazım. Mümin nihayetinde. Tipini beğenmiyor olabilir. Tipini beğenmiyorsa ne mutlu ona cennet alameti işte. Allah dünyadan onu uzaklaştırmış, dünya hırsından uzaklaştırmış. Ne mutlu ona ki durduk yere sevap alıyor. Ama huyunu beğenmiyorsa huy değiştirilecek bir şey gayet kolay. Neyse ters olan beynine emir verdi mi düzünü yapar insan, düz hareket eder. Dolayısıyla kendini beğenmeyen insan ama oluyor hakikaten genellikle tipini beğenmiyorlar. Tipini beğenmediği için huzursuz oluyor. Yani insanların kendisini beğenmediği, sevmediğini düşünüyor. Tip beğenmeme bir hastalık çok yaygın o. Mutlu olmuyorlar o yüzden de. Halbuki Allah zaten dünyayı acz içinde yaratmış. Özellikle öyle yaratıyor. Allah’ın imtihan için yarattığı bir güzelliği, üstünlüğü kendi aleyhine görürse bir insan olmaz. İnsanı Allah acz içinde kusurlarla, hastalıklarla, eksikliklerle yaratması onu cennete hazırlamak içindir, cenneti arzu etmesi içindir. Dolayısıyla ondan rahatsız olmak çok büyük bir hata. Ama toplumun epey bir kesimi bu konuda yanlış eğitildiği için kusurlu insanlara tavır alıyorlar. Mesela güzel olmayan bir kadına tavır alıyorlar, güzel olmayan bir delikanlıya tavır alıyorlar. Bu çok büyük bir vicdansızlık ve zulüm. Böyle olmaz. Bilakis, aksine o insanlara daha çok sevgi saygı göstermek lazım. Çünkü güçlü bir imtihandan geçiyorlar, değerli bir imtihan içerisinde oluyorlar. İslam, Kuran ahlakıyla o aşılabilir, onun dışında zor. Yani İslam, Kuran ahlakıyla her şeye çözüm geliyor, her şeye şifa geliyor, her şeyin şifası olduğu da açıkça anlaşılıyor. Kuran kalplere bir şifa, insana bir şifa, hayata bir şifa.

Evet, dinliyorum.

VTR: Levh-i Mahfuz nasıl bir kitaptır?

ADNAN OKTAR: Levh-i Mahfuz bir hafıza benim güzel yüzlüm. Yani Allah’ın sonsuz hafızası. Levh-i Mahfuz denilen Allah’ın sonsuz hafızasıdır. Şimdi hafıza denilince insanın beynindeki düşünce gibi zannediliyor. Hafıza derken, hayatın sonsuz tecellilerinin Allah’ın karşısındaki görünümü, yaşanma şekli ve yaşanışı, buna denir. Yani Levh-i Mahfuz sadece bir bilgisayar bilgisi gibi bir şey değildir. Mesela Fatih Sultan Mehmet şu an daha yeni İstanbul kapılarında. Mesela ikinci bir şuur baktığında Hz. Hızır (as) surlarda oturmuş vaziyette. Napolyon ordularıyla daha yeni ilerliyor mesela bir başka hafızaya göre. Bir başka hafızaya göre Alparslan, Malazgirt Meydan Muharebesi için askerlerini yeni hazırlıyor. Yani her şey Allah’ın Katında hazır durur, o an olarak hazır durur. An an hepsi bütününde yaşanır halde hazırdır Allah’ın karşısında. Mesela Hitler daha yeni doğmuş oluyor. Veyahut Paris’e daha yeni girmiş oluyor Alman orduları Allah Katında. Aynısıyla o durur yani hiç milim santim görüntüde kayıp olmaz, yaşantıda kayıp olmaz. Her şey hazırdır Allah Katında. Ona Levh-i Mahfuz denir. Gelmiş ve gelecek bütün bilginin Allah Katında hazır olması.

ASLI HANTAL: Türkiye Dışişleri Bakanlığı İran’daki olaylara yönelik şu açıklamayı yaptı: “Türkiye dost ve kardeş İran’ın toplumsal huzur ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Ruhani’nin, halkın barışçıl gösteri yapmaya hakkı olduğu ancak kanunların çiğnenmemesi ve kamu malına zarar verilmemesi gerektiği yolundaki açıklaması dikkate alınarak şiddetten kaçınılması ve provokasyonlara kapılınmaması lazım geldiğine inanıyoruz. Bir an önce ülkede sükunetin sağlanmasını ve sağduyunun hakim kılınarak olayların tırmanmasının önüne geçilmesini, gelişmeleri kışkırtıcı söylem ve dış müdahalelerden kaçınılmasını temenni ediyoruz” dedi.

ADNAN OKTAR: Evet. Ama dikkatli takip etmek lazım. Eğer tırmanma istidadı gösteriyorsa Rusya ve Türkiye’nin müdahale etmesi çok önemli. Çünkü olur olur yani. Otuz kere söyledim ben onlara, böyle hurafelerle falan ortaya çıkmayın. “Kuyudan Hz. Mehdi (as) çıkacak” falan, üniversite mezunu çocuk ona inanır mı? Hayır, kimse de zaten kuyunun başında da beklemiyor yani. Bütün ülke de geniş çapta ona inanıyor ama kuyu terk edilmiş vaziyette. Kuyuyu görüyorsunuz fotoğrafta bomboş başı. Dolayısıyla öyle olmaz. Üniversite öğrencisine iman hakikatleri, Kuran mucizeleri anlatılması lazım, imanının güçlendirilmesi lazım. En çok ateist orada İran’da. Olmaz. Bir de İslam’ın modern yüzünün, Kuran Müslümanlığının anlatılması lazım. Hep gelenekçi kafaya gitme eğilimi var. İşte “İsrail’i yok edelim” işte “kadınlar başlarını örtsün” zorla. Böyle bir şey var mı? İsteyen örter isteyen örtmez. Asker, polis zoruyla olmaz. Bu sefer de “eğitime alacağız” diyorlar. Neyini eğitime alacaksın? Herkes biliyor onu, açar internetten bakar. Eğitim almak çok aşağılayıcı bir şey. Sokaktan yakalayacak “gel bakalım senin başın açık, senin bir şey bildiğin yok gel bakalım seni okula götürüyoruz eğitim okuluna.” Mecburi gidip orada okuyacak. Öyle şey olmaz. Bunlar gurur kırıcı yakışmaz yani.

Evet, dinliyorum.

VTR: Eşyaların ruhu olduğuna inanır mısınız?

ADNAN OKTAR: Tabii, eşya her şey canlıdır, canlı olmayan hiçbir şey yoktur. Allah’ın varlığı her yerde hakimdir. Bitkiler, eşya her şey. Yani hareketlenme emrini veren, bunu şuradan görüyoruz; Cenab-ı Allah soruyor “elindeki ne ey Musa?” diyor “Ya Rabbi benim asam” diyor. “Neye yarar o?” diyor, özellikle soruyor Allah “davarlarıma ot silkeliyorum” diyor “ona dayanıyorum, birçok işimde bana yarıyor” diyor o kadar. “Asamdır” diyor halbuki asa değil. Nitekim hemen bir anda yılana dönüşüyor, yeniden yine asaya dönüşüyor, yine yılana dönüşüyor, yine asaya dönüşüyor. Eşyanın ruhu olduğunu, her yerde Allah’ın ruhunun olduğunu görmüş oluyor. Mesela çalı yanmaya başlıyor ama yanmıyor. Yanıyor ama yanmıyor. Alev var çalıda ama çalı duruyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Güzellik sadece yüzde midir?

ADNAN OKTAR: Hanımlar için soruyor tahmin ediyorum. Hanımların fiziğinde de tabii çok önemlidir güzellik. Bazı hanımların yüzü güzel olmaz ama fiziği çok güzel olur. Yüzü de düzeltilebilir makyajla, bakımla ve bakışlarıyla, tavrıyla düzelebilir. O kadar çirkin bir yüz çok zordur. Allah vermesin kaza neticesinde belki bozulabilir yüz. Öyle de olsa zaten şu an tıbben bu imkan var, müdahale edilebilir düzeltilebilir. Ben güzel olmayan kadın düşünemiyorum. Güzel olur kadınlar. Ama bedendeki güzellik de o yüzün dezavantajını ortadan kaldırır onu da söyleyeyim.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Hocam. Bir ülkede basın sorunu nasıl çözülebilir acaba?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzel huyunu, severim ben senin tatlı huyunu. Ne kadar insancıl güzel yetiştirmişler. Ailelerin tavrı çok önemli oluyor çocuğa o olduğu gibi yansıyor. Çok güzel yetiştiği anlaşılıyor bu sevimlinin. Yakışıklım, şu an ben bakıyorum Cumhuriyet yargılanıyor, hükümete demediklerini bırakmıyorlar acayip özgürler. Mahkemeleri eleştiriyorlar, savcıları eleştiriyorlar, hükümete her şeyi söylüyorlar. Yani Cumhuriyet Gazetesi’nden bunu anlayabiliriz. Sözcü’den de anlayabiliriz her şeyi konuşuyorlar. Yani o belirgin somut bir delil bence, yeterli delildir. Türkiye’nin özgürlük anlayışı Avrupa’ya göre iyi bence. Ortadoğu ülkelerine göre süper.

Evet, dinliyorum.

VTR: Benim ismim Mert. Adnan Bey, sokak röportajları sizin için neden bu kadar önemli?

ADNAN OKTAR: Mert süper yakışıklı delikanlı. Allah nimetini artırsın onu cennetle ödüllendirsin. Demin o konuşan sevimli de çok efendi, Allah onu da cennetle ve Cemalullah’la şereflendirsin. Allah cennette kardeş etsin. Yakışıklım bir kere bu toplum tabanının, Türkiye ortalamasının görüşleri açısından, dünyayı değerlendirmeleri açısından, İslam’a bakış açıları açısından çok hayati bir sosyal test gibi bir şey. Ama bu ikinci planda düşündüğümüz. Ama birinci planda düşündüğümüz kendi insanlarımızla tanışmak, konuşmak, sizlerle tanışıp dost oluyoruz, arkadaş oluyoruz, sizi görmüş konuşmuş oluyorum, sohbet etmiş oluyorum, fikrinizi anlamış oluyorum. Siz beni tanıyorsunuz ben sizi tanıyorum. Aslında tanışma toplantıları bunlar. Ama aynı zamanda bir Türkiye analizi, Türkiye’deki bir zemin analizidir. Baktığımızda, gençliğin çok müspet, olumlu bir bakış açısına sahip olduğunu görüyoruz. Küfrün bu mübarek nesli dejenere edemediğini görüyoruz bozamamışlar. Dejenere edilmiş bir gençlik yok. Negatif düşünmenin ortadan kalktığını görüyoruz, pozitif ve olumlu. Egoist ve bencil bakış açısının hemen hemen tamamen ortadan kalktığını görüyoruz. Diğergam, fedakar, yüksek gayeleri hedef edinen soylu insanlardan oluştuklarını görüyoruz. Hemen tamamında Allah inancının oturmuş olduğunu ve Kuran Müslümanlığının dışında gelenekçi Ortodoks sistemi kabul etmediklerini görüyoruz. Hepsinin aydın, sevecen, sevgi dolu, güzelliği kaliteyi arayan insanlar olduklarını görüyoruz. Fizik olarak da güzel insanlar, temiz ve bakımlı insanlar. Bunu gördükçe Mehdiyet’in gücünü, İslam’ın gücünü, Allah’ın lütfunu, Allah’ın her şeye güç yetirdiğini bütün insanlar ve bizler görmüş oluyoruz. Mehdiyet’e hikaye gözüyle bakanların uğraşmalarına rağmen kendi kafalarında bir nesil yetiştiremediklerini, gelenekçi Ortodoks bir yapının oluşmadığını, buna karşılık aydın, aklı başında, kültürlü, görgülü, sevgi dolu, savaştan kavgadan hiç hoşlanmayan, iyiliğin güzelliğin hakim olmasını isteyen çok olumlu nezih bir neslin yetiştiğini görüyoruz. O yönden bu çok sevinç verici, büyük bir nimet, Allah’tan bir işaret. Allah’ın Türk milletinin ne kadar güzel olduğunu Türk milletine göstermesi.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey, ben Murat. Sakarya’da Çalışma Ekonomisi okuyorum. Sizce insanlar mükemmellik derecesine ulaşabilir mi?

ADNAN OKTAR: Nur yüzlüm bayağı temiz yüzlüsün sen, yüzün ışıklı, temiz. Dürüst bir delikanlı olduğun belli oluyor. Allah seni iyilerle, güzellerle, doğru insanlarla birlikte yaşatsın. Tabii, eğer kendisini sıkmazsa, özel olarak kötü yönlendirmezse, egoist bencil olmazsa bayağı mükemmel olur, çok çok mükemmel olur. Ama mükemmel olduğunun farkına varmayabilir. Allah bilir o kendi farkına varmayabilir. İyi olmanın, güzel olmanın, doğru olmanın önü açık. Alabildiğine insan yükselebilir. En iyi olmak için gece-gündüz gayret etmek lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Stresin hastalıkları tetikleyen yönü var mıdır?

ADNAN OKTAR: Stres her şeye sebep olur. Baş ağrısına sebep olur, mide ağrılarına sebep olur yani olur da olur. Cilt bozukluklarına, eklem bozukluklarına sebep olur. Yani tıpta sayılıyor yok yok. Hafızayı da etkiler tabii beyin kasılır, insan unutkan olur sıkıntıdan dolayı. Cümle kuramaz, konuşamaz yani konuşma kabiliyeti bozulur. Hatta görmeyi bile bozar. Görme kabiliyeti bile bozulur insanın. Yani akla hayale gelmeyecek hastalıklara neden olabilir stres.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Tacikistan vatandaşıyım. Adnan Bey biz bir an önce Türk Birliği istiyoruz. Allah buna sizi vesile etsin. Teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Severim ben senin yakışıklılığını, güzelliğini sen ne güzel insansın sen. Ne vicdanlı insansın sen. Canımın içi Türk Birliği için aslında görüşmeler yapıldı ben onu biliyorum. Ve Türki devletlerin hepsi de kabul ettiler. Ama bir şey bekliyorlar ne bekliyorlar bilmiyorum. Yani ani bir kararla hepsi birleşebilecek durumdalar şu an. Çünkü her yönden yetiştiler, görgüleri, bilgileri çok iyi. Bütün devletler klâs Türk devletlerinin hepsi zengin. Hepsi çok nezaketli, kişilikli, Türklük bilinci de var. Türklükten kasıt yani güzel insan, iyi insan, sevecen insan. Yoksa mesela Tacikistan’da çok fazla Rus vardır. Başka dinlerden insan ırklık şeklinde değildir. Yani Türki devletlerde yabancı unsurlar yani yabancı ırklar, yabancı kavimler yani Türk olmayan kavimler çok fazla. Hatta bazı ülkelerde Türk nüfusundan daha fazla. Ama biz onları Türk kabul ediyoruz yani adıdır Türk. Bir sevecenlik ruhudur Türk demek yani. Koruyup kollayan, şefkatli, merhametli iyi insanlar topluluğu anlamına geliyor. Yoksa ırk olarak biz zaten bulamayız öyle bir şey. Mesela benim canım Tacik genetik bak birçok ırktan insan vardır kanında. Dolayısıyla ırk hırsıyla yaklaşmadığımız için, Türk Birliği’nin de oluşması an meselesidir. Herhalde Üstad’ın izin vermesi gerekiyor. Ondan sonra mesele hallolur. Bir toplantı gerekiyor önce. Üstad’dan da olur almak gerekiyor. Üstad’a da Allah’ın vahyetmesi gerekir.

Evet.

VTR: Propaganda oluşturma teknikleriyle topluma yön verilebilir mi?

ADNAN OKTAR: Yani bazı toplumlar tabii çok müsait oluyor. Eskiden mesela Türkiye müsaitti ama şu an değil. Yani internetle çok iyi eğitildiler. Bir de aydın, aklı başında, analist insanlarımız var. Eskiden çok rahat yönlendirebiliyorlardı. Bir yerde bir adam vurup her yeri ayağa kaldırabiliyorlardı. Bir yerde bomba patlatıp her yeri birbirine katabiliyorlardı. Şimdi hiç kimse böyle bir şeyden etkilenmiyor. Propagandayla tabii ki etki meydana getirebilir ama propagandası güçlü olan kesim gücünü kaybetti yani hükümetin o konuda akılcı politikası iyi oldu. Türkiye’de negatif propaganda yapan bir kesim vardı çok çok negatif. Sevgisiz, millete tepeden bakan, İngiliz ekolüne yatkın Darwinist, materyalist, dine karşı soğuk, Müslümanlara karşı soğuk, üst perdeden halkı beğenmeyen bir ekol vardı. Bunlar Türkiye’yi eskiden yönlendirirdi. Halk da bir nevi korku içerisinde onlara uyardı ve tabi olurdu. İster istemez. Ama şu an onların konumu halk tarafından öğrenildi. Mesela çok gözlerinde büyüttükleri yazarlara baktık çok alelade adamlar.

Herkesi görebiliyor muyum ben? Herkes nur gibi bayağı güzeller maşaAllah. Benim canım nasıl? Sevgisi anlaşılıyor mu? Bak daha yeni tanıştık. Allah’ın onun kalbine verdiği sevgiyi görüyor musun? Üç-beş kelime konuştuk maşaAllah. Bayağı sevgisi güzel. Derinliği çok güzel, tutkusu çok güzel. İşte kadın böyle olacak çok çok güzel. Ruhundaki o derin hazza kadın denir. Etten kemikten sırf o şekilde olmaz. Et kemik bir yönüdür. Tamam, güzel bir nimettir ama ruh çok hayatidir.

Evet dinliyorum.

VTR: Tövbe kapısı her zaman açık mıdır?

ADNAN OKTAR: Ne kadar güzel bu hayret. Ama çok güzel hayret bu kadar güzel olması. MaşaAllah canımın içi Allah seni koruyup kollasın. Hep iyilerle, iyi insanlarla birlikte yaşatsın. Seni cennetiyle şereflendirsin, nimetlendirsin. Cennette de kardeş etsin Allah. Allah hidayetiyle sarsın seni, melekleriyle korusun. Hep iyi, güzel bir hayat sürmeni Allah nasip etsin. Tabii ki güzel yüzlüm yani bazıları var Allah benim tövbemi kabul etmez falan çok çılgınca ifadeler. Olur mu öyle şey? Yani sen hataları yaptıysan o senin kaderinde olan hatalardır Allah sana tövbe ilham ediyorsa zaten bir hayırla onu sana yaptırıyor demektir. Bir güzel amaç vardır ki Allah sana tövbe ettiriyor. Dolayısıyla tövbe çok önemli. Yani mümin her zaman Allah’tan rahmet bekleyecek. Allah’ın her zaman güzel bir karşılıkla ona karşılık vereceğini umacak. Nahl Suresi 119. ayette Allah “Sonra gerçekten Rabbin” Şeytandan Allah’a sığınırım “cehalet sonucu kötülük işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar(la beraberdir). Şüphesiz Rabbin bundan sonra bağışlayandır, esirgeyendir.”(Nahl Suresi, 119)

Furkan Suresi 71’de “Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa,” yani samimi yaşarsa “gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner.” (Furkan Suresi, 71) Bak Allah net söylüyor görüyorsunuz. “Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa,” Samimi ise “gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner.” (Furkan Suresi, 71) Allah kabul edeceğim diyor açık işte. Hayır zaten Allah sonsuz akıldır yani. Samimi candan bir insanı mutlaka affedeceğim diyor Allah.

Evet dinliyorum.

VTR: İnfakı toplumda nasıl yaygınlaştırabiliriz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım şu aşamada pek olmaz yani olur da çok flu olur. Belli yerlerde olur belki. Bunun aslında toplum çapında uygulanmasına velayet sistemi deniliyor biliyorsunuz. Kuran’ın mühim emirlerinden bir tanesidir. Çok fazla ayetle açıklanmış. İslam’ın ana omurgalarından biridir bu hüküm, velayet sistemi. Velayet sisteminde bütün toplum birbirini garantiye alır, bütün toplum birbirini sigortalar. Herkes herkesin annesi, babası gibidir. Herkes herkesin kardeşi gibidir. Mesela birisi hastalandı. Bak, Anadolu’da o flu olarak kalmıştır. Mesela derler ki, “Necmi Amca hastalanmış haberiniz var mı?” Hemen oraya koşarlar. Biri araba hazırlar, biri bilmem ne hazırlar, biri telefon eder. Arabaya hep beraber biniyorlar. Alıp mesela şehre götürüyorlar. Böyledir yani. Mesela birisi ev yapıyor. Ben köyde onu görüyordum. Binlerce yıllık bir gelenek, İslam’dan gelen bir gelenek. Bütün köylüler çalışırdı o evin yapılmasında ve hazırlanmasında. İlgili ilgisiz, yaşlı insanlar, tavanda falan tavan ağaçlarını ip sararak çekerek falan. Kısa sürede koskoca evi yaparlardı. Hiçbir çıkarları yok, sadece ev sahibi yemek yediriyor onlara, o kadar ki onlar kendileri de yemek getirtiyorlardı. Hiçbir çıkarları yok.

Mesela Müslüman yemek yiyor. Peygamberimiz (sav) hiç yalnız yemek yemiyor. Hiç yalnız yemek yenmez İslam’da. Komşu mutlaka çağırılır. Öyle bir olay yok. Herkes herkesin evine gider. Mesela akşam vakti oluyor. Gidiyor arkadaşının evine, dostunun evine oturuyor. Sohbet ediyorlar, namaz kılıyorlar. “Hadi yemek vakti” diyor. Hep beraber oturup yemek yiyorlar. Öyle bir sorgu sual de yok. “Geç oldu, sen kal gitme.” diyorlar. Gitmiyor. Her yerde bilinir bu. “Geç oldu, kal sen” diyorlar. Velayet sisteminden kalma adetlerdir bunlar. Hep velayet sisteminden kalmadır. Hasta olduğunda bütün mahalle ayaklanır, bir hasta varmış diye. Bizim Ankara’da öyleydi, duyulurdu. Herkes yoğurt alan eve gider. Yemek alan eve gider. Başında dururlar, hal hatır sorarlar. Tanıdıkları doktorlar var mı? Onu hep beraber alır götürürler. Hastaneye ziyaretine gidilir. Öyle bırakılmaz, yalnız bırakılmaz. Herkes imeceyle bakarlardı. Hastaysa başucunda dururlardı. Dolayısıyla velayet sistemi olmadan yaşanmaz. Allah bizi velayet sistemiyle yaşayacak şekilde yarattı ama bu şu an kaldırıldı. Şeytan bunu kaldırdı, velayet sistemini. Ve insanlar yalnız kaldılar ve yalnızlığın dehşetini yaşıyorlar. İnsanların büyük bir bölümü gelecek korkusu içerisinde, dehşet içindeler. Bu şeytanın oyununu bozduk ve bozacağız. Yeniden velayet sistemi inşaAllah gelecek.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhabalar ben Ezgi. 2018 yılında kadınların daha özgür ve mutlu olmasını istiyoruz.

ADNAN OKTAR: Ezgi, bu güzellik ne canımın içi? Nasıl güzelsin sen, nasıl. Çok keskin güzelliği maşaAllah. Balım benim bir kere alnın çok güzel, kaşların güzel, gözlerin nefis, burun muhteşem. Aferin benim canıma, sesin de çok güzel. Daha özgür ve mutlu, doğru. Çünkü özgürlük yok. Temiz giyinemiyorlar, süslü giyinemiyorlar. İstediği gibi gülemiyor, istediği gibi gezemiyor. Esir gibiler. Dünyanın her yerinde hemen hemen, her yerde esir gibiler. Sanki böyle hapishaneye düşmüş gibi. Evden dışarı çıkamıyor. Dışarı çıkması yasak. Hapisteki adam ancak makyaj yapamaz ki onlar bile yapabiliyorlar. Makyaj yasak, her yerde kontrol altındalar. Her yerde gardiyanlar var, sokak gardiyanları var. Ev gardiyanları var, mahalle gardiyanları var. Gardiyanlar nefes aldırmıyor ki çocuklar rahat yaşasınlar. İşte o gardiyanları ortadan kaldırıyoruz, şeytanın etkisindeki gardiyanları. Kadın gardiyanlarını, kadınların üzerinden çekiyoruz Allah’ın dilemesiyle.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, İran’daki son gelişmeleri değerlendirirken, “İran’daki olaylarla ilgili oluşturulan hashtagler ABD, İngiltere ve Suudi Arabistan tarafından yönetiliyor” dedi. Ayrıca İran Lideri Ayetullah Ali Hamaney de şunları söyledi; Hamaney İran düşmanlarının ülkesine darbe vurmak için fırsat kolladığını söyledi. “Düşman, İran halkına darbe vurmak için fırsat kolluyor. Düşmanlar son günlerdeki olaylarda para, silah, politika ve istihbarat teşkilatları gibi ellerindeki çeşitli araçlarla İslam cumhuriyetinde sorunlar çıkarmak için İran’a karşı bir ittifak oluşturdu.” diye konuştu.

ADNAN OKTAR: Tamam da çözümünü söylesinler. Zaten teşhis net. İngiliz derin devleti devrede dedik zaten söyledim. Başladılar zaten Birleşik Arap Emirlikleri falan. Kuveyt, Suudi Arabistan hepsinde bir atağa geçtiler. Türkiye’deki ataklarını sürekli bozduk. Hep tepelerine geçti. Buraya gönderdikleri ajanlarını falan tepetaklak geri gönderdik. Rezil, kepaze oldular. Dolayısıyla burada dikiş tutturamıyorlar. Şimdi İran’a el attılar ama bence güçlü bir gövde gösterisi gerekir. Rus ordusu İran’da çepeçevre sarsa ama İran “Rusya’yı her an çağırabiliriz” demesi lazım. Bu çok muhteşem olur, çok güzel olur. Bir de ordu devreye girebilir İran’da. Uzatmaya gerek yok. “Sonuna kadar bekleyelim” son anda o zaman çok güç olur. Bu belli ki 2, 4, 8, 16 gelişecek gibi görünüyor. Çünkü dış destek var. Dış destek olunca bu organize edilmiş, hazırlanmış demektir. Bu kendinden gelişen bir sistem değil. Buna aylarca, yıllarca çalışmışlardır, hazırlanmışlardır. Aylarca, yıllarca hazırlık olduğu için neticede atak çok acımasız olur.

İran’ın modern olması lazım, iman hakikatlerine açık olması lazım. Katılığı kaldırması gerekiyor. Kuran’a dönmesi lazım. Tayyip Hocam çok akıllı hareket etti. Çok çok basiretli hareket etti. Ne yaptı? “Ben” dedi, “Şii’yi, Sünni’yi kabul etmiyorum. Müslüman kabul ediyorum. Ben ne Şii’yim, ne Sünni’yim.” Türkiye’de hazırlanacak büyük oyunu bu kelime bozdu, bu cümle bozdu. Şeytanın oyununu bu üslubuyla Tayyip Hocam bozdu. Belki farkında, belki farkında değil ama bu kilit açıklamaydı. Ama bak İran’da bu kilit açıklama yok. Bunu yapmaları lazım, şeytanın oyununu bozmaları lazım. “İran ne Sünni’dir ne Şii. İran Müslümandır.” demesi lazım. Bunu dediklerinde adamların oyunu tepelerine geçer. Bir de bu katı anlayış değil de, biraz daha elastiki, hanımlara karşı daha modern bakış açısıyla yaklaşan daha özgürlükçü bir tavır İslam’ın daha güçlenmesine neden olur. İslamiyet daha güçlenir o zaman ve İran da daha güçlenir. Tabii bunu nezaketiyle bir açıklasak iyi olur. Katı bir düşünce İran’ı boğar. Katı Şii düşünce boğar. Hepimiz Hz. Ali (kv)’ye deli gibi aşığız, çok seviyoruz. Dedem muhteşem bir insan hepimiz ehl-i beyt aşığıyız ama bu katılığa gerek yok.

Kadınların üstündeki bu baskının kalkması lazım. İnsanların üzerindeki bu baskının kalkması lazım. Bir de Mehdiyet inancının bu hurafe görüntüsünden çıkarılması gerekiyor. Mübarek insanlar, temiz insanlar, güzel insanlar ama bak bu kendi kendilerini de boğuyor. Hiçbiri inanmaz kuyunun içinden Mehdi (as)’nin çıkacağına. Hiçbiriniz inanmıyorsunuz, neden üstünde duruyorsunuz bunun? Ne işi var Mehdi (as)’nin kuyunun içinde? Neden oradan çıksın yani? Yapmayın, etmeyin. Tamam, “Mehdi (as) çıkacak” de, Mehdi (as)’yi bekleyelim ama kuyuyu bırak. Kuyuyla alakası yok.

İran’ın akılcı tavırlarından bir tanesi de devrim muhafızları oldu. Onu kanunla, hukukla legal hale getirdiler. Mesela bak şimdi, polis lakaytmış, ordu da lakaytmış ama devrim muhafızları devreye girince çok güçlü bir yapı. Daha önce de devreye girmişlerdi. Çok olumlu etki yapıyor. Ama bunlarla bu çözüm olmaz. Asıl çözüm; İran gençliğini özgür dünyanın özgür ruhuyla tanıştırmak. Onlara sevgiyi, dostluğu ve kardeşliği anlatmak, Şii-Sünni kardeşliğini çok iyi vurgulayıp, Şii de Sünni de aynıdır, aynı görüştedir imajını iyi vurgulamak lazım. Ve kuyudan çıkacak Mehdi inancını da bırakıp, Mehdi inancını güçlendirmeleri gerekir. Hurafe Mehdilikten gerçek, akılcı Mehdiliğe dönüş yapılması lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Cennette Allah insanlara nasıl hitap eder?

ADNAN OKTAR: İsmiyle. Mesela ismin neyse isminle hitap eder. Onlar da “Ya Rabbi, Allah’ım” diye hitap ediyorlar. Allah tokalaşır, el sıkışır insan şeklinde. İnsan görünümünde “ben Allah’ım” diyor sarılıyor, sever, konuşur. “Benden bir isteğin var mı, Benden razı mısın?” diyor Allah. “Razıyım Ya Rabbi” diyor. Çünkü müminlerin hep aklında bu var ya. Çünkü o tecelliyi ister insanlar hep. İnsana göre alıştığı için insan. Allah da insan görünümünde mesela orada çalıda tecelli ediyor ama çalının tecellisindense Hz. Musa (as)’ya sorsan “hangi tecelli?” Tabii ki insan şeklindeki tecelliyi ister. Çünkü orada dokunabiliyor, sarılabiliyor, koklayabiliyor. O yüzden insan olarak tecelli ediyor Allah. “Ben senden razıyım” diyor Allah. Müthiş bir nimet, çok güzel. “Burada cennette sonsuza kadar kalacaksın” diyor. “Ben senin bütün hayatını biliyorum, her şeyini biliyorum biliyorsun” diyor Allah. Allah olduğu için bilir. “Çok iyi bir insansın” diyor. “Senden razıyım” diyor. “Ya Rabbi ben de Sen’den razıyım” diyor. “Bütün nimetleri Sen verdin. Sonsuz aklın var Ya Rabbi.” diyor. Konu bu, bu şekilde. Secde biliyorsunuz yaptırmıyor Allah. Bir kere secde yapmaya kalkıyorlar. Hemen kaldırtıyor Allah. “Sakın” diyor. “Secde tamam” diyor ve kesin garanti veriyor Allah. Mesela Adem (as)’de öyle değildi. Sadece geldi orada yaşıyordu. Allah hiçbir garanti, hiçbir şey söylemedi. “Ben sizi sonsuza kadar tutacağım” falan hiçbir şey demedi. Sadece cennetteydiler. Ama şeytan öyle ifade edince, Allah “yapma” dediği halde yapınca Allah aldı. Şeytan aklına o fikri sokuyor. Halbuki Allah’tan istemesi lazım. “Ya Rabbi ben cennette sonsuza kadar kalmak istiyorum” dese tamam. Demiyor. Elma yiyince, oradaki meyveyi yiyince olacak zannediyor. Çok korkunç bir şey bu, şirk bu. Çok yanlış, Allah affetsin.

EBRU ALTAN: Cennette haram olacak mı?

ADNAN OKTAR: Haram işte homoseksüellik haramdır, başkasının hanımıyla ilişki haramdır. Öyle bir şey olmaz. Zaten öyle bir isteği olmaz ama haramdır. Herkes kendi helaliyle. Çünkü mesela kadın eşi var. Eşi, beyi mesela bin ayrı erkek şeklinde görünüyor. Eşi isterse beş bin ayrı erkek şeklinde de görülür. Çeşit çeşit görünür. Tek ruh, aynısı. Hepsi o, konuştuğunda o. Ama hepsinde ayrı bir insan şeklinde. O da karısını istediği şekilde de görür, ne kadar istiyorsa. Vücuduna da baktığında 7 kat elbisesiyle ve çırılçıplak da görebiliyor isterse. Tamamen çıplak, 7 kat elbisesiyle de görebiliyor ayrı ayrı. Her elbisesi ayrı. Sürekli elbise değiştiriyor kadınlar. Elbisenin doyuma ulaşacağı yerdir cennet. Hanımlar burada elbiseye doymazlar. Ne ayakkabıya doyar, ne elbiseye doyar, ne takıya doyarlar. Cennette doyuyorlar. Zibil gibi takı var, sonsuza kadar takı takıyorlar, sonsuza kadar elbise değiştiriyorlar. Koku da cennete ait. Ucu bucağı yok, bitmiyor koku. Bir o, bir o Allah’ın sonsuz ikramıyla, nimetiyle sürekli devam ediyor. Artık Allah’ın ruhu yaşıyor yani sonsuza kadar yaşıyor. Zaten yaşayan ruhu yaşıyor öyle diyeyim. Şimdi tam açıklayacaktım ama değiştirdim sonra. Allah insanlarda tecelli ederek, sonsuza kadar o güzelliği bize ve Kendine gösteriyor. Bizim gördüğümüzün aynısını kendi görür. Bizim aldığımız hazzın aynısını Kendisi de alır Allah. Hepsini bilir. Acı çektiğimizde acıyı da biliyor buradaki. Aynısını alır Allah ama biz önem veriyoruz, Allah önem vermez. Aradaki fark bu.

Bazı rivayetlerde Peygamberimiz (sav) hurilerin 70 kat elbise giydiklerini söylüyor. 70 elbisesi ayrı ayrı görülüyor. Bak, elbiseyi nasıl Allah doyuma ulaştırıyor görüyor musunuz? Bir de o 70 katı da sürekli değiştiriyor. Doymuyor yani ama en sonunda da çıplak olarak görünüyor. Hatta onu vurgulamak için “ilikleri dahi görülür” diyor Peygamberimiz (sav). Hani derler ya, iliklerine kadar derler ya onun için söyleniyor. Arapçada o bir vurgu. Çırılçıplak görülür anlamında.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Amsterdam’dan. Benim bir sorum vardı. Bizim orada yaşadığımız ülkede eşcinsel evlilikler onaylanıyor ama biz buna karşıyız. Biz buna karşı olduğumuzu nasıl gösterebiliriz onlara?

ADNAN OKTAR: Ah benim canım, ah benim güzel yüzlüm, benim nurlum. Allah seni imanla nasıl güzelleştirmiş canımın içi. Şu kaş, göz, burun, dudaklar, dişler ne kadar güzel insan. Çok dindarsın, o çok hoşuma gitti. Tesettürün de çok yakışmış canımın içi. Allah’ın emrini yerine getirmişsin ibadet olarak. Her an ondan sevap alıyorsun ama muhteşem güzelsin, muhteşem. Ahlakını da çok beğendim. Çok güvenilir, temiz, güzel bir hanımsın. Allah cennette dost, arkadaş etsin seni bana. Dişlerin güzelliğine bak maşaAllah. Canımın içi o şeytanın bir oyunuydu. Onu götürüyorlardı kendi kafalarına göre. Biz onu yakaladık. Şu an dünya çapında utanmaya başladılar. Mesela bak, Türkiye’de felç oldu adeta. Gıkları çıkmıyor. Şimdi Avrupa çapında da çok muazzam küçük düştüler. Orada da şiddetle geri çekilmeye başladılar. Nezaketiyle, yırtıcı, yıkıcı bir üslup kullanmadan ne kadar korkunç bir eylem ve ne kadar tiksindirici bir eylem yaptıklarını anlatmak lazım. Bunu ayetle, Kuran’la anlatmak hem Tevrat’a hem İncil’e hem Kuran’a dayandırmak çok önemli. Çünkü Kuran’da da, Tevrat’ta da, İncil’de de iğrenç ve tiksinti verici, aşağılayıcı bir eylem olarak Allah belirtiyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Allah’ın sevgisini dünyaya yaymak için neler yapılabilir?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bak seni Allah ne güzel görevlendirmiş canımın içi, kimin ne olduğu belli olmuyor. Bak sen mesela dışarda normal bir genç gibi görünüyorsun ama Allah sana güzel bir söz ettirmiş kaderinde. Ne mutlu sana. Allah seni cennetiyle ödüllendirsin. Allah sevgisini dünyaya şu an yayıyor zaten. Ama çok büyük bir hata yapılmış; yani Allah'ı insanlar unutmuş Darwinizm'e inanmışlar ama alabildiğine Allah'a tavır almışlar. Bu çok korkunç, çılgınlık bu. Bu nasıl oldu acaba? İnanılır gibi değil metafizik bu. Başka açıklanacak bir yönü yok bunun. Kimse de gıkını çıkartmamış. Yani insanlar sesini çıkartmıyorlar bu bir facia. Bir de Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edememek var, asıl konu o. Şimdi ben onu kitap olarak hazırlıyorum. Burada bir vahamet var. Allah'ın büyüklüğü bir dereceye kadar anlaşılıyor. Ben insanlara sorduğumda, yazılara da baktığımda, kitaplara baktığımda, Allah'ın gücü hep sınırlı olarak biliniyor. Çok sınırlı biliniyor. Birçok kişiyle de konuşuyorum şunları şunları yapabilir; ama şunu yapamaz diyor. “Tamam, içimden geçeni bilebilir, beni tanıyabilir ama mesela halının tüylerini tek tek onu yapamaz” diyor. “O kadar tüyü nasıl ayırsın ki?” diyor. “Ama ben somut bir varlık olduğum için beni görebilir” diyor. Allahualem anlamamışlar Allah'ı. Allah da sadece “düşünüp bulun” diyor. Detay örnekler vermesine gerek yok, zaten görülüyor.

EBRU ALTAN: Siz daha önce örnek vermiştiniz “Amerika, İsrail izin verir mi İslam Birliği olmasına? Müslümanlar böyle düşünüyorlar onları bağımsız bir güç gibi düşünüyorlar” diye.

ADNAN OKTAR: Hayret ettim. İran'da Molla, asla müsaade etmez diyor. Önce İsrail'i parçalamaktan falan bahsediyordu, bu seferde “İslam birliğine müsaade etmez Amerika” diyor. O zaman niye kabadayılık yapıyorsun?  Dayılanıyor, “İsrail'i yok edeceğim” diyor. Amerika'nın senin birliğine müsaade etmeyeceğini iddia ettiğine göre sen zaten mağlup olmuşsun, bitmişsin, yani kendi kafana göre.

Sonra Allah'ın gücünü anlattım, Allah'ın büyüklüğünü anlattım ama yine aklı almadı. Amerika’yı kontrol edemeyeceğini düşünüyorlar Allah’ın. Rusya'yı kontrol edemeyeceğini düşünüyor, hükümetlere etki edemeyeceğini düşünüyor, yani akıl almaz flu bir Allah anlayışı var, akıl almaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Beni yakışıklı buluyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Sen yanımda olsan ben sana biliyorum yapacağımı. Annesi bunu yiyordur kıtır kıtır. Bayağı şeker, bayağı tatlı, canımın içi. Sen cennet kuzususun sen cennet. Tabii ki çok güzelsin, yüzün muhteşem güzel, çok çok güzel, zaten büyüdüğünde de mükemmel yakışıklı bir delikanlı olacağın açıkça anlaşılıyor. Aslan gibi olacaksın, böyle enli boylu koskoca bir delikanlı olacaksın. Allah seni koruyup gözetsin, seni hayırla, bereketle, iyilikle, güzellikle sarsın; cenneti ile ödüllendirsin inşaAllah.

Nasıl oldu bu? Bu çok büyük bir olay. Bunun üstüne önümüzdeki yıllarda müthiş bir hızla gidelim. Allah’ı anlayamamaları çok korkunç, çok ürkütücü yani. Ama takdir tabii Allah'ın takdiri. Biz istemiş olsak da bu öyle olurdu zaten kader böyleymiş.

Evet, dinliyorum.

VTR: Nankörlüğün ortadan kaldırılması için ne yapılmalı?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin sevimliliğini. Nankörlük kalktığında imtihan da kalkar. Nankör olacak, zalim olacak, gaddar olacak, iyi olacak, güzel olacak, doğru olacak, dürüst olacak ikisi karşılaşacak. Nankör yenilecek, dürüst galip olacak. Nankör cehenneme gidecek, dürüst cennete gidecek. Bu Allah'ın kanunu o zaman güzellik ortaya çıkıyor. Yoksa güzellik olmaz, hayat olmaz. Ama dürüstlük nasıl olur? Tabii ki Kuran'la, tabii ki akılla, samimiyetle.

Evet, dinliyorum.

VTR: Boksörlerin birbirlerini komaya sokması hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım o çok korkunç bir şey ona nasıl müsaade ediyorlar ben ona şaşıyorum. Her maçta evire çevire feci şekilde dövüyor. Adam yere düşüyor, yere düştüğünde alkışlıyorlar ve en güzel netice oluyor. Sevinçten herkes birbirine sarılıyor. Adam komaya giriyor, yatıyor, bayılıyor, hastanelik oluyor. Bütün salon sevinçten ayağa kalkıyor ve istenen o olmuş oluyor. En makbul, en mükemmeli onun komaya sokulması oluyor. Nakavt adı üstünde koma yani. Adam kendinden geçiyor, bayılıyor, hastaneye kaldırıyorlar. “Helal olsun” diyor. Böyle şey olur mu kardeşim? Bunun kesin yasaklanması lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kadınlar saçlarını çok renkli boyasa çok dikkat çekici olur mu?

ADNAN OKTAR: Canımın içi bayağı güzel oluyor, çok yakışıyor. Dikkat çekici olsun zaten güzel olan yönü o. Dikkat çekici olması. Çok baskı var sizin üzerinizde bir tanem bu çok korkunç bir şey. Bir neden yok istediğiniz gibi süslenin ya çok güzel varlıklarsınız. Dünyanın en güzel varlığı sizsiniz. Dünyanın en güzel süsü de kadındır. Her yer gardiyan dolu ya. Adam durumdan vazife çıkarıyor. Babası, anası, atası, dayısı, eniştesi, sokaktaki haytalar yani önüne gelen. Bazı vakalar, bazı kişiler için bunu söylüyorum tabii, bu dehşet verici. Her şeyine karışıyor “oo gözüne kalem çekmişsin” diyor “nereye hayırdır” diyor “birini mi buldun?” diyor. Bak ahlaksıza bak ya. Sana mı soracak her şeyi? “Bu etek neyin nesi?” diyor. “Bu nasıl saç böyle git derhal saçı değiştir” diyor. Mesela çocuk güzel bir saç yapıyor yahut rengini değiştiriyor mesela “derhal rengini değiştir” diyor. Bu çok korkunç kardeşim. Bu nedir böyle? Bunun derhal ortadan kaldırılması lazım. Gayret ediyoruz. Aslında çok iyi netice de aldık ama devam da edeceğiz daha. Türkiye çapında da başka bölgelerde de Suudi Arabistan'da da çok güzel netice aldık, her yerde netice aldık.

Evet, dinliyorum.

VTR: Anneniz torun sahibi olmak istedi mi?

ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım çok hayati bir konuya el atmış oldu. Allah seni nuruyla sarsın çok güzel yakışıklı delikanlısın. Yüzün bayağı güzel maşaAllah. Saçların da çok güzel. Allah seni sağlık sıhhat içinde yaşatsın, cennetiyle seni ödüllendirsin. Cennet arkadaşı etsin Allah inşaAllah. Annem kafayı taktı bir süreden beri “illaki torun istiyorum.” Her gün oyalıyorum her konuşma geçince. Ne yapacağım bilmiyorum yani acayip bastırıyor. Muntazam intizamlı bir şekilde bir propaganda politikası izliyor.

ASLI HANTAL: Yayınımıza devam ediyoruz arkadaşlarımızla sohbet edeceğiz. Hocamız da birazdan bizimle birlikte olacak inşaAllah.

Evet dinliyorum.

VTR: Ateist olmak havalı bir şey mi?

ADNAN OKTAR: Ateist olmak; ateistten genellikle tedirgin olur Türk milleti öyle zannedildiği gibi olmaz. Ben bilmiyorum yani belki üniversitelerde falan enteller arasında falan olabilir yani daha rahat ediyor olabilirler öyle şeyde ama belirsizlik var demektir ateistlikte zannetmiyorum öyle rahatlık verileceğini. Yani bir kahvehanede dese bir yerde, sokakta, hiçbir yerde olmaz ama bazı semtlerde ve bazı ortamlarda belki. Havası falan olmaz çünkü ufuk darlığını gösterir yani zannetmiyorum olumlu etki yapacağını.

Evet dinliyorum.

VTR: Türk Halk Müziğini sever misiniz, bir parça çalar mısınız?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm Türk Halk Müziği tabii ki çok çok güzel. Çok hoş, neşeli güzel bir kızsın ama herhalde bir saz eşliğinde herhangi bir enstrüman mı kastediyor yahut burada yayında canlı yayında. Evet elektronik olarak, o zaten bizim konumuz. O bizim işimiz. Tamam çalacağım söz.

Dinliyorum.

VTR: Samimiyetsiz insanlar kimlerdir?

ADNAN OKTAR: Şimdi yani canımın içi o kadar güzelsin ki şimdi insanın dili lal oluyor seni görünce, çok çok güzelsin. Gözler bir kere şahane çok çok güzel, kaşlar mükemmel, burun süper, dudaklar çok güzel, elmacık kemikleri, çene. Bir de tarzı şapkası falan çok şahane olmuş. Bayağı güzel olmuş. Bir de yüzündeki o zeki ifade, o canlı, dolu dolu insancıl ifade sana çok yakışıyor bayağı güzelsin. Canımın içi samimiyetsiz olmak için tabii aklının olmaması gerekiyor bir insanın yani ruhunun da olmaması gerekiyor. Çünkü samimiyet vücudun en büyük ihtiyacıdır. Samimiyet eksikliğinde insanın zaten canı yanmaya başlar yani vücut ona çok şiddetli tepki verir yani susuzluk gibi falan gelir. Açlık susuzluk gibi vücut gerilmeye başlar yani kasları falan gerilir insanın, eli yüzü gerilir, çok bunalır. Mecburdur insan samimi olmaya ancak samimiyetle insan ferahlık bulabilir, rahatlık olabilir. Onun dışında rahat edemez.

VTR: Allah'a nasıl şükretmeliyiz?

ADNAN OKTAR: Benim canım da çok güzel maşaAllah. Bu nesil bak ispat ettiğimiz gibi bak 150 bin kişinin üstünde yaptık görüşme hepsi güzel, hepsi akıllı, hepsi Kuran Müslümanı, hepsi sevecen ve sevgi dolu, hepsi makul ve tutarlı insanlar. Bu büyük bir mucize bu elle tutulur harika bir durum tarifi yok bunun. Canımın içi her yerde nimet görüyoruz. Bir içten edebiliriz yani Allah'a teşekkür içimizden Allah'ın ne güzel yarattığını düşünmek şükretmektir zaten ama bir de sözlü olarak “Ya Rabbi sana şükür “diyebiliriz “Allah'ım sana şükür” yahut “Elhamdülillah” diyebiliriz Arapça ama “Allah'ım sana şükürler olsun” denebilir yani genellikle “Allah'a çok şükür olsun” denilir hepsi geçerlidir, hepsi ibadettir. Teşekkür etmemek zaten çok büyük bir kabalık ve münasebetsizliktir. Bir insanın bir nimete teşekkür etmemesi çok anormal bir şey fakat imtihan çok incedir tabii dünyada. Çok detaylı bir imtihan vardır, zorluklar da vardır. O arada nimetler de vardır. Bazı insanlar zorluklarla uğraşırken şükretmeyi unuturlar. Halbuki o zaten imanının derinliğini kendisinin görmesi için ve sevgiyi daha iyi bulması için verilmiş bir nimetken onu bir bela gibi görür. Yani Allah'tan aleyhine bir fiil olarak görür. Bu sefer şükretmeyi bırakır başka şeylere doğru gider yani şükretmeyi şeytan engeller ona çok dikkat etmek lazım yani şeytan nerede engelliyorsa orada üstüne gitmek lazım. Mesela kolu kırılıyor ama mesela iyi bir doktora gitmiş, hastaneye gitmiş, akrabaları gelmiş sevecenler herkes ilgileniyor Şükretmiyor kolu kırıldığı için öfkeleniyor. Halbuki bir hayır var, bu kaderinde olan yani yüz kere dünyaya gelse o kolu kırılır yani imtihanın bir gereği bu. Dolayısıyla bir zorluk anında Allah'a şükretmeyi unutmak bir ahlak bozukluğudur, vicdan bozukluğudur. Allah “her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” diyor ayette “yine her zorlukla beraber” şeytandan Allah'a sığınırım “bir kolaylık vardır” diyor bak “her zorlukla beraber bir kolaylık” işte kolaylıkta şükredip de zorlukta şükretmemek çok ayıp. Allah diyor “Biz onlara bir nimet tattırırsak sevince kapılırlar ama onlara bir zorluk gösterdin mi hemen ümitsiz olmuşlardır, umutsuz olmuşlardır” diyor yani şükrü bırakmışlardır. Bu şükrü bırakma hatası dünyada insanların eline nimet geçmesini engelleyen Allah ile aralarını açan mühim bir hatadır. Bundan şiddetle kaçınmak lazım. Mesela diyor ki Cenab-ı Allah İbrahim Suresi 34’te “Size her istediğiniz şeyi (Allah) verdi.” Dünyada her şey var “Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür.”(İbrahim Suresi, 34) O kadar verdiğim nimeti görmüyor diyor imtihan için en ufak bir burnu kanasa bütün o milyonlarca nimeti inkar ediyor, bak nankörlüğü görüyor musun ufacık bir burnu kanasa yani. Bundan şiddetle kaçınmak lazım. Hac Suresi 74’te Cenab-ı Allah “Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir.” (Hac Suresi, 74) diyor. Hac Suresi 66. ayette “Sizi diri tutan,” bak diri tutan hemen çekse hemen ölürüz ışığımızı söndürse bittik hemen ölürüz. Bak her an sizi diri tutan diyor an an, saniye saniye diri tutan “sonra öldürecek, sonra da diriltecek olan O'dur. Gerçekten insan pek nankördür.”(Hac Suresi, 66) diyor Allah nankördür demiyor pek nankördür. Nankör olmaktan Allah'a sığınmak lazım.

Evet dinliyorum.

VTR: Çok şık giyinmenizin bir sebebi var mı ya da bir stil danışmanınız var mı?

ADNAN OKTAR: Ah benim güzel yüzlüm İrlandalı kızlara benziyor çok güzel, çok insancıl yüzün canımın içi. Allah bu güzel yüzünle, bu güzel bakışlarınla, yüzündeki bu insancıl ifade ile seni uzun yaşatsın, sürekli sevap kazan ve inşaAllah sonunda Allah sana cennet nasip etsin, hayırla bereketle seni sarsın, nuruyla sarsın. Yüzün, bakışların çok dinlendirici elinden yüzünden nur akıyor. Allah sana her istediğin hayrı, bereketi nasip etsin. Bir daha dinleyeyim.

VTR: Çok şık giyinmenizin bir sebebi var mı ya da bir stil danışmanınız var mı?

ADNAN OKTAR: Peygamberimiz (sav) ve bütün peygamberler şık girmişlerdir. Hz. Süleyman (as)'ın elbiselerinin sayısı bilinmiyor. Kıyafetler, ayakkabılar en muhteşeminden çok fazla. Resulullah (sav) da öyle çok şık giyiniyordu, altınlı, gümüşlü, gerçek altınla süslenmiş bezenmiş Bizans cübbeleri giyiyordu. Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) de çok çok şık giyiniyorlardı bayağı temiz ve güzel giyiniyorlardı. Hatta ayette Cenab-ı Allah “Mescitlere giderken ziynetlerinizi giyinin” diyor yani “Toplantıya giderken, Müslümanların yanına giderken çok şık ve temiz olun” diyor. “Allah nimetini kulunun üstünde görmeyi sever” diyor Peygamberimiz (sav) de. Dolayısıyla Müslüman çok şık ve temiz olacak. Ben de tabii güzel giyinmekten zevk alıyorum. Lise yıllarımdan beri öyledir benim lise sonda da öyleydi resimlerim vardır bayağı şık temiz giyinirdim. Hatta sorarlardı “Nerede çalışıyorsunuz? Ne iş yapıyorsunuz?” falan gibisinden böyle.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Rusya, İran'da yaşanan gelişmelerin ülkenin iç meselesi olduğunu vurgulayarak “İran'daki durumu istikrarsızlaştırabilecek dış müdahaleler kabul edilemez” açıklamasında bulundu. Rusya Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada İran'da yaşanan gelişmelerin kan dökülerek veya şiddet yoluyla tırmanmasının umulduğu kaydedildi.

ADNAN OKTAR: Çok soğukkanlı açıklamalar araya girsinler de durdursunlar bu kavgayı. Belli ki kötüye gidecek bu yani bunu uzatmanın bir alemi yok. Yani çok ortalı ve soğuk açıklamalar yapıyorlar. Kavga var. Allah ayette diyor “Müslümanların arası açıldığında hemen başka Müslümanlar araya girsinler kavgayı yatıştırsınlar” diyor. İslam ülkeleri çok soğuk böyle şey olmaz. Tayyip Hocam devreye girsin bunu yatıralım. Bu kavga kötüye gidecek belli yani yatışmaz da zannedildiği gibi olmaz. Eğer araya girilmezse bu gelişir.

Evet dinliyorum.

VTR: Kadınlara neden bu kadar çok iftira atılıyor?

ADNAN OKTAR: Şeytanın bir numaralı hedefidir kadınlar. Çünkü kadın, homoseksüellerle karşıt olarak değerlendiriliyor. Yani şeytan için bu böyledir. Homoseksüel karşıtı olarak görürler. Onun için şeytanın bir numaralı hedefi kadındır. Onu her yönüyle ezmek ister, rahatsız etmek ister. Gelenekçi İslam anlayışıyla ayrı ezmeye kalkıyor; Darwinist, materyalist sistemle ayrı ezmeye çalışıyor. Komünist kadınların falan halini görüyorsunuz. PKK'lı kadınların falan. Aynı şekilde gelenekçi Ortodoks Müslüman kadınların bir kısmı için diyelim. Yani kadınları çok zor bir ortama sokacak her türlü şeytani tedbiri almışlar. Ne diyor: “Cehennemin yüzde 99'unu kadınlar dolduracak.” Bu zaten nefret için yeterli. “Kadın uğursuzdur” diyor. Bu da yeterli. Ee başka?

EBRU ALTAN: “Namazı bozar” diyor.

ADNAN OKTAR: “Namazı bozar” diyor. Bak diyor: “Domuz, kara köpek ve kadın” diyor. Bak, sıralamaya bak. “Bunlar namazı bozar” diyor. Bir de Yahudi ekliyorlar. İşin ilginç yanı, bir Musevi Haham tanıdığım var. “Ya” dedim “bak böyle ne kadar anormal.” “Yok” diyor “Bu doğru hadis” diyor. İnanılır gibi değil. Yani senin de aleyhine konuşuyor. Teker teker açıklıyor. “Gayet makul bu hadis” diyor. Niyeyse sahip çıkıyorlar öyle bir şeye. İnanılır gibi değil yani. Dolayısıyla, kadına yapılan oyunu biz açıkladık. Şeytanın en korktuğu şey, oyununun açıklanmasıdır. Oyunu açıklandı mı, şeytan oturur. Münafıklarda da öyledir. Oyununu açıkladın mı oturur aşağı. Rezil, kepaze ettik. Bundan sonra oyun oynayacak hali kalmadı şeytanın. Bak; “Kadınları dövüp deşarz olalım” falan diyorlardı. Kimse gıkını çıkartmıyordu. Ben açıkladıktan sonra utanıyorlar, şu an yapamıyorlar. Sıkıysa çıksın, söylesin.

Evet dinliyorum.

VTR: Yayına çıkarttığınız birini neye göre çıkarıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, güzeller güzelim yayına çıkan kardeşlerim ibadet kastıyla çıkıyorlar, Allah rızası için çıkıyorlar. Hiçbir çıkarları yok. Bak, akşam 9:00'dan beri buradalar. Yani artık düşün. Saat kaça geldi. Bunun karşısında kimse maaş falan almıyor. Burada bir olağanüstülük var. Temiz, dürüst, aklı başında, samimi her Müslüman burada yayına çıkar. Tabii burada imkan olduğu kadar. Çünkü burada fazla bir insan alacak kadar yer yok. Ama olduğu kadarıyla gelen kardeşlerimizi çıkartıyoruz. İbadet olarak, Allah rızası için, İslam’ı anlatmak için, Müslümanların temizliğini, özgürlük anlayışını, sevecenliğini, yüzündeki nuru, vefa ve sadakat anlayışını özellikle, cesaretini, azmini, sabrını, İslam’ın tebliği için ne kadar fedakarane gayret edileceğini gösteren güzel bir örnek. Benim kardeşlerimin fedakarlıkları öyle saymakla bitmez. Bir kısmını görüyor insanlar, sadece bir kısmını görüyorlar.

EBRU ALTAN: Başta sizin tabii bütün hayatınız, fedakarlıklarınız.

GÜLEN BATURALP: Başından itibaren.

YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Kırk yıldır bir gün ara vermedin.

GÜLEN BATURALP: Hiç tatil yapmadın.

ADNAN OKTAR: Hayatta, mümkün değil tatil yani. Düşünemem dahi. Hatta gelirken çiçeklere bakayım diyorum biraz. Oraya bile 10 dakika vakit ayırmayı ben israf olarak görüyorum ben. Hemen gideyim diyorum. Yoksa benim çok hoşuma gidiyor çiçeklere falan, bahçeye bakmak. Yani gidip orda balıklara falan da bakabilirim vakit ayırıp. Hemen yıldırım gibi gideyim diyorum. Bekliyorlar diyorum. Kimseyi bekletmeyeyim. Hızla gideyim diyorum. Tabii öyle sürekli vicdanımı kullanıyorum.

Evet dinliyorum.

VTR: Selam Hocam. Av avlamak günah mıdır?

ADNAN OKTAR: Canımın içi tabii günah değil ama acıyorum ben hayvanlara. Yazık mesela; tavşan hoplaya zıplaya giderken hayvanın kafasına kurşun geliyor yahut göbüşüne geliyor. Hayvan tepetaklak gidiyor. Kan, revan içinde kalıyor. Görünüşü çok korkunç. Canlıyken o çok güzel, kan revan içinde. Eti içinse, onun ne eti çıkacak yani? Bırak hoplayıp zıplasın hayvan yani, neyine avlıyorsun? Ama haram değildir tabii. Allah'ın helal kıldığı bir şey. Yani haram olmaz. Ama çok fazla olsa av hayvanı, aklım alabilir. Ama zaten azlar, çok az. Onları da böyle tüketmek doğru değil diye düşünüyorum. Yani çok az. Dağa çıktığında insan bir yerde, tavşan görünce müthiş heyecanlanır. Niye öldürüyorsun onu ya? Koşsun, oynasın, hoplasın, zıplasın yani.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Sevimli bir köpek var.

ADNAN OKTAR: Bu kadar uslu nasıl olabiliyor bu peki? Bir de makas çok tehlikeli değil mi? Hayvanın kulağına falan gelebilir, bir şey olabilir. Kuzu gibi ya. Ama bir yerini doğrarlar diye hayvanın insan bayağı tedirgin oluyor.

Evet dinliyorum.

VTR: Ben lisede okuyorum. Hangi mesleği seçeceğime karar veremedim. Karar vermeme yardımcı olabilir misiniz?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm ne olabilir bilmiyorum ki. Şimdi öğretmen ol desem, çok zor olur ona. Çünkü bekleyecek, falan feşmekan. Değil mi o zor oluyor?

GÜLEN BATURALP: Evet.

ADNAN OKTAR: Öğretmen olsa rahat eder ama güç. Mühendis ol, mimar ol mimar. Daha rahat edersin. Evet, mimar ol. Hem büroda rahat çalışma imkanın olur. Mimarlık daha kolay. Bakayım ben güzel yüzlüme. Doktor ol diyeceğim ama yorulur diye düşünüyorum. Yapabilirsen doktor ol, o çok çok iyi olur ama bilmiyorum çok zorlanırsın gibi geliyor bana. Ne diyorsunuz, ne diyeyim?

ASLI HANTAL: Mimar da dediğiniz gibi.

ADNAN OKTAR: Çok kazanmaz ama rahat eder yani. İyi yani iyi geliştirirse kendini. Mimar ol, mimar inşaAllah.

VTR: Dizilerde neden kavgalara, şiddete, ölümlere bu kadar çok yer veriliyor?

ADNAN OKTAR: Bu burun niye bu kadar minik? Önce onu bana bir söyle. Çok güzelsin sen, çok tatlısın. Bayağı güzel insansın. Tarzın da çok güzel olmuş. Bayağı hoşsun. Vicdanından dolayı da tebrik ediyorum seni, maşaAllah. Tabii gereksiz yere insanlara zulmü, vahşeti, adam öldürmeyi öğretiyorlar. İnsanın kanı, iliği çekilir. Sevgiyi, barışı, güzelliği öğretsene. Zaten dünyada kan gövdeyi götürüyor. Kan dökmek teşvik edilmesi haram, çok korkunç ve ürkütücü. Şiddetle karşı olunması lazım. Asla kabul edilmemesi gerekiyor. Doğru söylüyor benim güzel yüzlüm.

VTR: Allah'ı her an aklımızda tutmak nasıl olur?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bir kere ben sana yakından bir bakayım. Bu yakışıklılık, nedir bu böyle? Hayrettir peki bu çocuklar, bunların güzelliği nedir ya? Hayır, bir değil, iki değil, on değil, yirmi, otuz, elli, yüz. Şu gözlerin güzelliğine bak sen, maşaAllah. Aslan gibisin. Allah sana sağlık, sıhhat versin, uzun ömür versin. Cennet nasip etsin. Süper yakışıklısın. Allah kötü insanlardan seni korusun. İyi insanlarla beraber olmanı nasip etsin. Çok nurlu yüzün, bayağı temiz, efendi delikanlısın. Bu sokak, okul çeteleri falan beni çok tedirgin ediyor. Çocuklar adına çok rahatsız oluyorum. Mesela, efendi oluyor çocuk, gelip abuk sabuk hareketler, çakallık. Bu çok riskli bir şey. Bunu kendi haline bırakmamaları lazım. Teşvik gibi olur. Mutlaka durdurulması lazım. Güzel yüzlüm, o çok önemli bir konu, çok hayati bir konu. Ne yapıp yapıp, mümin onu yapacak. Aksi zaten çok ayıp bir kere, çok çirkin. Yani zulüm, başka açıklaması yok. Bir de Allah'ı kaliteli bir derinlikle akılda tutmak gerekiyor. Mesela, adam işkembe çorbası içiyor, “Oh, Allah'a şükür” diyor. Parayı sayıp çıkıyor. Öyle değil yani. Adamın haberi bile yok. Öyle olmaz. Allah'ın bir derinliği var ve büyüklüğü var. Ve olağanüstü büyüklüğü var. Bunu çok iyi kavramak lazım. Çok iyi gündemde tutmak lazım. Zaten bak, benim canlarım bunu fark ettiler. Soruların büyük bir bölümü bu ağırlıkta oluyor, dikkat ediyor musunuz? Çok büyük bölümü bu ağırlıkta oluyor. Burada bir fevkaladelik olduğunu gördüler. Yani şimdi Allah orta büyüklükte biliniyor, anlatıyorum birkaç günden beri. Bu çok vahim bir şey.  Çok tehlikeli bir şey bu. Öyle bir şey yok. Yani çok büyük Allah. Çok büyük denince yine anlaşılmıyor. Yani mesela düşünün, bakın şu halının deseni. Alelade bir ev mesela, herhangi bir ev burası. Burada da herhangi bir halı bu. Bunun bütün ipliklerini, atomlarını, hepsini, nötronunu, protonunu hepsini biliyor Allah. Yani bu amansız bir güç demektir, amansız bir akıl demektir. Böyle bir aklın kendisine yardım edemeyeceğini, işte dişinin ağrısından haberinin olmadığını, dizinin ağrısından haberinin olmadığını düşünüyor. Halbuki dişini ağrıtan Allah, dizini ağrıtan da Allah. Özellikle yapıyor yani aczini anlasın diye Allah. Çünkü o bir sanatla yapılıyor, çok zordur. Yani dişin ağrımasını meydana getirmek için milyonlarca özellik gerekiyor. Çok büyük bir sanattır o. Bayağı güçtür. Orada mesela odak meydana getirecek, sinirlere emir verecek, sinirler onu alıp beyne götürecek, karmakarışık sistemler. Yani muazzam sistemler bunlar. Ve bu Allah'ın emriyle olması gerekiyor, kendiliğinden olmaz. Ve bunu algılatıyor Allah. Bunu çözen de Allah. Mesela, eczanelere bakıyorum çaka çaka ilaç dolu. O ne demektir? Bir o kadar hastalık var, demektir. Bak hepsinde prospektüs var, her ilacın. İçinde yazıyor, mesela şöyle şöyle kullanacaksınız. Yazan kim? Allah. Harfleri dizen kim? Allah. Hastalığı da yaratıyor, tedavisini de yaratmış. İşte bunu çok düşünmeyi, araştırmayı ve ince ince kavramayı bizden istiyor Allah. Yani eğer bu olmazsa, kafamız düz oluyor. Yani cenneti anlayamayacak durumda oluyoruz, sevgiyi anlayamayacak durumda oluyoruz. Ve o sevgi derinliğini vermiyor Allah o zaman. İnsan küt oluyor. Mesela, Peygamberimiz (sav)'in zamanını düşünüyorum. Akıl almaz karmaşık olaylar. Bir tane, iki tane değil. Ama Peygamber (sav)'e kimse bir şey yapamamış. Bir kişi yani, bir kişi. Hiçbir yerde, hiç kimse bir şey yapamamış. Allah esirgesin, mesela, biri bir taş alıp kafasına atsa şehit olur, bitti. Odunla başına vursa, şehit olur. Çok kolay yani. Hiç kimse hiçbir şey yapamamış. Zaten herkesin belinde kılıç var, ok var. Uzaktan birisi ok atsa, şehit eder. Hayret, hiçbir şey yapamamışlar. Dini gayet güzel anlatmış. Hatta soruyor da. Diyor ki: “Dini anlattım mı ben size, İslam’ı anlattım mı, siz de kabul ettiniz mi?” “Evet” diyorlar “Tamam” diyor. “Benim bu, son haccım” diyor mesela, söylüyor. “Ben öleceğim” diyor, “Gidiyorum ben” diyor. Kızına da söylüyor: “Yakında gideceğim” diyor. Hz. Ebubekir (ra)'e, herkese söylüyor “Öleceğim” diye. Dakikası, saniyesini de biliyor. Kolunu havaya kaldırıyor; “Yüce Dost’a” diyor, kolu düşüyor. Böyle bir imtihan. Aslında düşünmeyi teşvik çok önemli. Düşünmeye teşvikle ilgili bir kitap yapılabilir. Yani düşünme yolu, “nasıl düşünülebilir?” diye yol gösterebiliriz bu olabilir. Onu hazırlayayım yani düşünme sanatı diye olabilir. Düşünme sanatı, nasıl derin düşünülür, nasıl girift konulara bakılabilir? Çünkü çok zeki insanlar, çok akıllılar ama düşünmeyi elde edemiyorlar. Mesela gözle görülmeyen bir hücre şimdi bu yer var ya her yer canlı dolu her yerde bakteriler var her yer. Sokak, cadde arabaların geçtiği her yer bakteri dolu. Şimdi küçük küçük otlar çiçekler var kayaların taşların arasından çıkmış o ottan ufacık bir yeri alıyoruz her otun hücresinde bilgi bankası yerleştirilmiş ortasına o otun bütün detayları yedi ceddi ceddine ait bilgi, geleceğine dair bilgi hepsi içine konmuş. Bu nasıl bir ilimdir? Bu nasıl bir bilgi, nasıl bir detaydır, nasıl bir güzelliktir? Bunu düşünelim istiyor Allah ama insanlar başka şey düşünüyor. “Dönerin üzerine karabiber serptin?” mi diyor “benim borcunu ne zaman ödeyeceksin?” diye telefon ediyor Yani garip bir durum oluşmuş durumda.

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: İsrail Meclisi Kudüs'ün statüsünü değiştiren skandal yasayı onayladı. Kudüs tek bir şehir ve İsrail'e ait olarak tanındı İsrail Meclisinde.

ADNAN OKTAR: O nasıl oluyor zaten Doğu Kudüs Filistinlilerin değil mi?

EBRU ALTAN: Evet fakat yerleşim alanı olarak oraya da yerleşmeye başlamışlar.

ADNAN OKTAR: Anlaşma neyse ona göre olur. Doğu Kudüs onlara verildiğine göre onlara ait olması lazım. Başkent olarak kendi bulundukları kısmı kabul edebilir onda bir şey yok. Ora onların ora da onların yani pratik çözüm çok önemli yani bu konular yüzünden kargaşa çıkması hoş bir şey değil. Yalnız İran'a yapılan operasyonu diğer Müslüman ülkeler sakin karşılıyorlar. Aslında olay büyük görünüyor. Soğukkanlı karşılamasınlar başlangıçta durduralım yani beklemenin bir alemi yok. Bir de İran hükümeti de soğukkanlı bir tavır içerisinde onlar da isteseler müdahale edebilirler. Neyi bekliyorlar ben anlamadım. Riskli bir durum olması iç açıcı olmaz. Bilgi de alamadığımız için pek bir şey de diyemiyorum.

Evet dinliyorum.

VTR: Adnan Bey selamun aleyküm. Öncelikle yeni yılınızı kutlarım. Sağlık sıhhat afiyetler dilerim. Kediciklere de selam ve saygılarımı sunuyorum. Ciddi bir hayranınızım. Sizi devamlı takip ediyorum.

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini, ah severim ben senin iyiliğini Aleykümselam. Allah sana sağlık sıhhat, afiyet versin, Allah seni imanla, Kuran'la yaşatsın cennette de Allah kardeş etsin inşaAllah bütün kardeşlerime ve seni de dahil.

Evet dinliyorum.

VTR: Kadınlara en çok neyi yakıştırıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Ah benim canım çok güzel. Yüzlerindeki nur çok güzel oluyor, çok ışıklı. O yüzündeki efendi ifade var ya o suni elde edilecek bir şey değildir. O ayrı Allah'ın bir damgası o. Bak yüzündeki çok tatlı bir efendi ifade görüyorsunuz değil mi yüzünde? Bir daha dinleyeyim.

VTR: Kadınlara en çok neyi yakıştırıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi biraz geniş bir soru gibi geldi bana ama yani kıyafet olarak mı, tavır olarak mı, makyaj olarak mı acaba neyi kastediyordur?

EBRU ALTAN: Görünüm olarak mı?

ADNAN OKTAR: Benim anladığımı söyleyeyim kadına en yakışan şey samimiyettir yani muhteşem olur samimi bir kadın. Allah onu çok güzel hale getirir. Her şeyi güzel olur samimi ise. Ama tek bir şey söylemem gerekirse bunu söyleyebilirim. Allah, sana uzun ömür versin. Sen çok güzelsin sen. Allah, seni cennetiyle, Cemalullah’ıyla şereflendirsin. Cennette seni bana kardeş etsin. Çünkü biraz tatlılığın fazla senin. Bir daha göreyim.

VTR: Kadınlara en çok neyi yakıştırıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Çok nurlu efendi yüzü maşaAllah.

Evet dinliyorum.

VTR: Konuşma bozukluğu olan insan konuşmasını nasıl düzeltebilir?

ADNAN OKTAR: Bak acarlığa, şekerliğe, tatlığa bak sen. Biraz Sibel Can’ı andırıyor değil mi? Çok güzel maşaAllah. Bir daha dinleyeyim.

VTR: Konuşma bozukluğu olan insan konuşmasını nasıl düzeltebilir?

ADNAN OKTAR: VAlla biraz zor bir iş herhalde o. Uzman gerektiriyor değil mi? Bol çalışma, gayret gerektiriyor. Egzersiz yapılması gerekiyor. Kolay bir şey değil diye biliyorum. Yani dil bozukluğu falan değil mi? Pelteklik falan gibi ona benzer evet. Uzman nezaretinde çalışması gerekiyor.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Kediyle uğraşan bir civciv var.

ADNAN OKTAR: Yalnız ahbaplıkları şahane. O hayvanların sabrı, şekerliği çok güzel oluyor. Sıcakça yeri de buluyor. Çok iyi arkadaş olmuşlar. Bu aslında tipik bir ahir zaman alameti. Çünkü ahir zamanda olacak diyor bunu Peygamberimiz (sav) yani “vahşi hayvanlar parçalayabilecekken hayvanlara şefkat , sevgi gösterecekler” diyor. “Mesela parsla, oğlak yan yana duracak” diyor. İşte bu tarz örnekler veriyor.

GÜLEN BATURALP: Kurt ve kuzu.

ADNAN OKTAR: Kurt ve kuzu evet. Ve “birbirlerine zarar vermeyecekler” diyor. Bu ahir zamanda on binlerce, yüz binlerce vakayla oluştu. Daha önce böyle bir şey mümkün değil. Kediler böyle bir şey gördüğünde hemen parçalar. Yani ahir zamanın bir özelliği olarak, bir ahir zaman alameti olarak tam anlamıyla tahakkuk etti.

Evet.

VTR: En çok ne için dua edersiniz?

ADNAN OKTAR: Allah’a en çok Allah’ı aşkla sevmek en önemli odur. En derin aşkla Allah’ı sevmek. İman etmek değil. İman etmenin üstünde bu. Zaten iman etmiş oluyorsun. En derin aşkla Allah’ı sevmek. En mühim budur. Çünkü Allah’ın tek gayesi en derin aşkla sevilmektir. Her şeyde gayesi budur.

GÜLEN BATURALP: Sizi tanımadan önce de biz duymamıştık. Allah’ın aşkla sevilebileceğini inşaAllah. Sizin vesilenizle öğrendik.

 ADNAN OKTAR: Bu hayret edilecek bir şey tabii. Çok şaşırtıcı ama önümüzdeki birkaç yıl içerisinde biz bu konuyu Allah’ın izniyle bitiririz.

VTR: Şaka yapmak insanı incitir mi, her şakanın altında kötülük var mıdır?

ADNAN OKTAR: Yani iyi şaka pek yapamıyor insanlar ben görüyorum. Yani yüzde 95 kötü yapıyorlar şakayı. Güzel olmuyor yani rahatsız edici oluyor. Şaka şöyle olabilir. Onore edicidir. Zemininde onore etme yatıyorsa olur. Şaka bir sanattır. Öyle kolay iş değildir. Yani önüne gelen şaka yapmaması lazım. Peygamberimiz (sav) çok şakacıydı ama çok zeki ve akıllıydı. Şakaları güzel oluyordu. Hz. Ali (kv) de şakacıydı, Hz. Süleyman (as) da çok şakacı. Diyor ki, “Mehdi (as) bana benzer” diyor. “Çünkü çok şakacıdır” diyor. “Bana bir tek o yönüyle benzer” diyor. “Diğer yönleriyle Musa’ya benzer” diyor. Diğer yönleriyle çünkü çile ve zorluk yönleri onları kastediyor. Bir daha dinleyeyim.

 VTR: Şaka yapmak insanı incitir mi, her şakanın altında kötülük var mıdır?

ADNAN OKTAR: Olabilir güzel yüzlüm, yakışıklım. Çok yaygın gençler birbirlerini çok üzüyorlar öyle. Acı sebebi oluyor şaka. Bir de çok kötü el şakaları özellikle rezalet çok tehlikelidir. El şakasından şiddetle kaçınmak lazım yüzde 99 densiz oluyor. Çok riskli ve gereksiz ve hep acı veriyor insanlara. Sakatlanmalara falan da neden olabiliyor. Sözlü şakalar da çoğu kırıcı oluyor, üzücü oluyor. Bence çok özen göstermek lazım. Mutlaka motive edici ve onu onore edici olması lazım. Onore edici değilse hiç yanaşmamak lazım.

EBRU ALTAN: Bir de internette insanları korkutan şey şakalar oluyor. O da canlarını yakabilecek gibi olabiliyor.

ADNAN OKTAR: Mesela.

EBRU ALTAN: Maske takıp eve hırsız girmiş gibi insanları korkutuyorlar. Bu sefer kaçarken başka yere takılıp yere düşebiliyor insan.

ADNAN OKTAR: O hukuki sorumluluk getirmesi gereken bir şey. Onlar suç kapsamına alınması lazım. Öyle şaka olur mu? Yani mesela adam yerde ölü taklidi yapıyor falan. Aniden bağırarak kalkıyor. Adam enfarktüs falan geçirebilir. Beyin kanaması geçirebilir. Onun şakası olur mu? Bayağı tehlikeli bir şey. O densizliktir, münasebetsizliktir. Öyle şakalar olmaz.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Suudi Arabistan’da KDV düzenlemesi ve benzin fiyatlarına yapılan zamlara büyük tepki gösteren halk Twitter üzerinden Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın 2030 vizyonuna karşı örgütlenmeye başladı. BBC İzleme Servisi’nin haberine göre Suudi Arabistan halkı, KDV’nin devreye girmesi ile elektrik ve benzine zam yapılmasına tepki gösterdi.

ADNAN OKTAR: Suudi Arabistan’ı karıştırmak istiyorlar. İran’ı karıştırmak birbirine düşürmek, orayı kan gölüne çevirmek istiyorlar. İngiliz derin devletinin azgınlığı, deccalin azgınlığı bu, yine bir ahlaksızlık peşinde. Türkiye’ye dişi yetmedi. Dişi kırıldı. Şimdi oraya saldırmak istiyor. Prens, çok iyi bir delikanlı, modern bir insan ona destekçi olmak lazım. Bu münasebetsizlerin de ne yapacakları belli değil benim gördüğüm. Bir münafık örgütlenmesi olabilir. Çok dikkatli olmak gerekiyor. Daha iyi yakından takip etmeye çalışalım. Daha iyi bilgi almaya çalışalım. Koruyup, kollayıcı olmak lazım.

Evet dinliyorum.

VTR: Modacılar neden genelde eşcinsel oluyor?

ADNAN OKTAR: Benim güzelim çok güzel tarz yapmış yakışmış. Bayağı da güzel. Aklı başında bir kız. Homoseksüelliğe tavır almış olması onun ne kadar değerli, önemli insan olduğunu da gösteriyor. Ve akılcı bir üslubu var. Modacılar başıboş bırakılmıyor tabii. İngiliz derin devleti böyle bir sektörü başıboş bırakmıyor. Bunu dünya çapında kilitlemiş. Bütün kilit noktalara kendi adamlarını getirmiş. Kendi adamı derken yani destekledikleri adamları getirttirmişler. Dolayısıyla onlarla bağlantı kurması için diğerleri de homoseksüelliğin şart olduğunu düşünerek modayla ilgili gelişmelere ışık tutmak amacıyla güya kendi kafalarınca her yere homoseksüel yerleştiriyorlar. Dolayısıyla homoseksüellerin dışında moda dünyasında yaşama imkansız hale getirilmiş durumda. Yani modacı olması için mutlaka homoseksüel olması gerekiyor görünümü var. Dolayısıyla başka insanlara hayat hakkı tanımadıkları için, imkan vermedikleri için sadece homoseksüellere kapıyı araladıkları için geniş çapta o sektör homoseksüellerin kontrolüne girdi. Böylece genç kızları, genç delikanlıları kendi çizgilerinde yönlendirmeye çalışıyorlar. İngiliz derin devleti mesela gençlerin zayıf olmasını istiyor, vücutlarının kadınsı olmasını istiyor, kıyafetlerinin kadınsı, makyajlarının kadınsı olmasını istiyor. Kadınları da geniş omuzlu, dar kalçalı, erkek kıyafetleri giyen, erkeksi görünümlü, erkeksi yüzlü kadınlar olarak lanse ediyorlar böylece dünyada modayı yönlendiriyorlar. Gençlere kötü örnek olarak onları bozmada onu ve o ekolü çok önemli görüyorlar dolayısıyla buna karşı da özenli bir politikayı her devlet yapması gerekir.

Evet, dinliyorum.             

GÜLEN BATURALP: Işıltı kanatlı sinek hakkında bilgi vermek istiyorum. Common Flashwing diye de adlandırılan ışıltı kanatlı sinek yusufçuk türüne çok benzeyen bir canlıdır. Işıltılı parlak kanatları en göze çarpan özelliklerindendir. Özellikle ışık kanatlarına vurduğunda tüm ihtişamı ortaya çıkar. Gövdesi metalik yeşil renkte olan bu canlının boyutu elli ila elli altı milimetredir. Allah’ın bizim hoşumuza gidecek şekilde bu canlının kanatlarındaki renk çeşitliliğini yaratması yaratma sanatının en güzel örneklerinden biridir. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp- düşünmez misiniz?” (Nahl Suresi 17)

ADNAN OKTAR: İşte modanın en güzelini o yapmış. Allah onu nasıl süslemiş bak. En gelişmiş modacı olsa böyle bir güzellik meydana getiremez. Moda böceklerde, kelebeklerde asıl orda. En mükemmel süsleme onlarda.

Modacılar derken tabii modacıların tamamı homoseksüel değil yani ekalliyet çoğunlukla homoseksüellerden oluşuyor yoksa tabii ki homoseksüel olmayan, dindar olan modacılar da var yahut dindar değil ama homoseksüel değil. Ama ekser yani ana hakimiyet onların kontrolünde.

Evet, dinliyorum.

VTR: İmtihanda zorlanmak iman zafiyeti midir?

ADNAN OKTAR: Tabii ki iman zafiyeti yakışıklım yoksa Allah’ın sanatını insan tam anlasa hiçbir şey olmaz. Bütün karmaşanın, acıların nedeni iman zafiyetidir. Onun sebebi de Allah’ın sanatını düşünürken üşenmektir. Az düşünüyor geçiyor, az düşünüyor geçiyor yoksa herkes görüyor. “Derin derin düşünmezler mi?” Diyor Allah. Allah derin düşünülmesini istiyor insanlar az düşünüyorlar. Onun için derin düşünmeyi sağlamak için kolaylık meydana getirmek lazım. O kolaylığı nasıl sağlayabiliriz? İşte kitaplarla ve çok kısa özet. İnsan çabuk sıkılabilir, çabuk dikkati dağılabilir. Sıkılmaması ve dikkatinin dağılmaması için kısa ve özlü bilgiler verilmesi gerekiyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: TV başında vakit geçirmek insanı rahatlatır mı?

ADNAN OKTAR: Senin güzelliğine bakayım önce onu bana bir anlat. Bayağı güzel saçın da çok güzel olmuş yakışmış. Allah seni nurlandırsın, ilmini artırsın, bilgini artırsın. Seni kötülüklerin her türünden korusun. Kötü insanlardan da Allah seni korusun. TV yorucu yakışıklım çünkü anlatılanlar falan iç açıcı şeyler olmuyor yani böyle insanı rahatlatan, ferahlatan bir program pek olmaz olmuyor da, görmedim de. Genellikle insanları sıkıyor programlar yani hemen hemen her programda huzursuz oluyorlar. Ya biri çıkıyor bilmişlik yapıyor, ya biri böyle uzayla ilgili ilginç şeyler anlatıyor. Türkiye genellikle akıl veren, Türkiye’nin süperleri var yani televizyonda. Türkiye’nin en büyük ve en akıllı ve toplumun üstünde olan hatta Cumhurbaşkanı, Başbakan hükümetten de akıllı olan, bütün profesörlerin tamamından akıllı olan çok akıllı adamlar var genellikle onlarla muhatap oluyoruz. Onların fışkıran aklı bütün cümle alemin alması gerektiği inancında oluyorlar. Dolayısıyla sıkıcı oluyor tabii insanlar sıkılıyor yani dinlendirici olmaz, çoğu dinlendirici değildir. Çok nadirdir dinlendirici televizyon programları, faydalı insanı açan programlar.

Evet, dinliyorum.

VTR: “Üzümünü ye bağını sorma” diyorlar bu sorumsuzluk değil mi? 

ADNAN OKTAR: Tipik bir nur, tipik bir ışık, tipik bir temiz insan. İşte diyorlar ki “alnında secde izi vardır” diyor. İşte bu kastediliyor yüzünde bu temizlik yani said yüz said. Mesela şaki bir kadın anlaşılır yüzünden. Benim canım said ama bir hayli güzel yani bayağı güzel maşaAllah. Baksana burnu, dudaklar, dişler çok güzel, kaşları çok güzel. Üzümü ye bağını sorma; güzel yüzlüm bu bazen şöyle oluyor. Halkın kullanış şekli şöyle oluyor mesela geliyor evde bir ziyafet var güzel. “Yok bunu nerden buldunuz” diyor “bu üzümler gelmiş” falan diyor. İşte yahut “yemek gelmiş” diyor “et gelmiş” diyor Allah bir şekilde göndermiştir. O da diyor ki “üzümü ye bağını sorma” yani geçiştirmek için. Çünkü sorunun şekli berbat oluyor yani sanki soygundan ele geçirmiş gibi. O berbat ifadeye karşı yatıştırıcı bir ifade genellikle kullanılır. Ama tabii olumsuz bir zeminde de kullanma ihtimali var ama benim gördüğüm Anadolu’da genellikle şaka kastıyla kullanılan bir sözdür bu. Üzümü ye bağını sorma yani bir zenginlik, rahatlık varsa oturup kurcalama yani ona kuşku gözüyle bakma, şüpheci gözle bakma helaliyle gelmiş bir nimet. Ama şimdi oturup onu uzun uzun anlatmaya gerek yok anlamında oluyor ama benim canımın demek istediğini ben anlıyorum ona ait başka atasözleri de var. İşte “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”dan başlayan birçok abuk sabuk şeyler.

Evet, dinliyorum.      

VTR: “Sebep olan yapan gibidir” sözünü açıklar mısınız?

ADNAN OKTAR: Sebep olan yapan gibidir; tabii bir şeye sebep olmak kötü mesela Allah esirgesin cinayete sebep oluyor, tahrik ediyor, teşvik ediyor mesela silah almasını sağlıyor adamı da kızdırıyor onu da ona karşı tahrik ediyor azmettirici oluyor yani sebep demek azmettirici demektir. Azmettirme de zaten hukukta da öyledir. Suç işleyenle aynıdır hükmü. Cinayet işleyenle cinayete teşvik eden aynıdır. Orada da haklılar tabii, ki kanunlaştırılmış bir konu.

Evet, dinliyorum.         

VTR: İnsanın kendini ilahlaştırması nasıl olur?

ADNAN OKTAR: Canımın içi o aslında normal bir insanda olmuyor yani aklını kaybetmiş oluyor yani ölü olmuş oluyor. Ölü çok insan vardır öyle olunca mekanik olarak o kendini ilah gibi görür. Çok büyük, çok yüce görür, insanların en akıllısı görür münafıklarda olur bu. Kendini ilahlaştırır, Allah’ı eleştirir, peygamberi eleştirir, müminlerin ileri gelenlerini eleştirir, Müslümanları dağıtmak ister, İslam’ı durdurmak ister ve bunun için de çok şeytani örnekler vermeye başlar. Allah onun için diyor. Bak “onların” diyor “nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak” diyor Allah. Onun için böyle tipler sürekli örnekler ve misaller vererek, zırvalayarak o aşağılık ve ahlaksız felsefelerini muhafazaya çalışırlar ama şuuru açık olmaz kapalı şuurla bunu yaparlar. Müminler o kapalı şuurla ama şeytani yetenekli olan kişilere karşı akıl geliştirince mükemmel bir akıl, mükemmel bir analiz gücü meydana gelir. İşte o zaman Müslümanın o üstün zekası, üstün aklı küfre galebe eder, münafıklara galebe eder yoksa öbür türlü Müslümanda bir atıllık ve atalet olabilir, durgunluk olabilir onu kırar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Takım elbisede hangi renk daha iyi?

ADNAN OKTAR: Bu güzellik canımın içi ne kadar güzel insansın sen. Bir de tarz yapmışsın o çok yakışmış piercing, burun minicik çok güzel, gözler çok güzel, kaş çok güzel, piercingi de çok yakışmış. Şapkası falan süper beresi bayağı hoş duruyor. Bir daha dinleyeyim. 

VTR: Takım elbisede hangi renk daha iyi?

ADNAN OKTAR: Canımın içi tabii klasik olarak laciverttir ama çok iyi bir kumaş olması lazım. Benim tercihim ipeklidir en güzeli o olur ama siyah da asil bir renktir. Bir de beyaz süt beyaz, tam anlamıyla beyaz o da çok güzel. Bu üç renkten biri beyaz, siyah veyahut lacivert.

VTR: Tanımadığımız insanlarla sizli bizli konuşmak araya soğukluk katmaz mı?

ADNAN OKTAR: Çok akıllı ve güzel görünüyorsun çok kişiliklisin, güzelliğin mükemmel. Allah arkadaşını da seni de cennette bana dost etsin. Benim canım da çok güzel, benim güzelim de çok güzel her ikisi de çok güzeller. Ama güzel yüzlüm eğer tanımadığın insanla mesafeliysen ve riskli görüyorsan sizli bizli daha iyi olur öbür türlü o dengesizleşebilir yani samimi konuşmak onu dengesizleştirebilir. Ama bir samimiyet varsa yani bir akılcı arkadaşlık oluştuysa, güven oluştuysa siz biz komik durur tabii bir garip durur. Ama resmiyet varsa yani risk devam ediyor o anlamına gelir bu o zaman siz biz daha koruyucu olur, daha dikkatli olmayı sağlar. Ama bazen de siz biz nezaket olarak iyi olabilir. Mesela bir devlet görevlisidir efendimli konuşursun, sizli bizli konuşursun bu bir nezakettir yani devlet terbiyesi olarak olabilir. Kendinden büyük bir insan için olabilir ama samimiyet aşkın, dostluğun, sevginin dilinde siz biz pek olmaz.

Evet, dinliyorum.          

VTR: İnsanlardan korkmalı mıyız yoksa korkumuz sadece Allah’tan mı olmalı?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım tabii ki Allah’tan olmalı ama insandan korkma demek o refleksi güçlü tutma anlamına geliyor çünkü adam mesela psikopat eli yüzünden akıyor bela pislik. Şimdi adam diyor ki mesela “ben sizin evinize geleceğim size bir şey anlatmak istiyorum” diyor. “Müsaade ederseniz” diyor. Şimdi sen refleks olarak ondan imtina etmen lazım bu bir korunma refleksidir ve dolayısıyla korku gibi görünmekle beraber adam diyor ki “korkuyor musun?” “Evet korkuyorum” dersin Allah Allah. Ama adı korku değildir yani bir savunma refleksidir. Savunma refleksiyle korku karıştırılıyor. Adam mesela silah çıkartır sen irkilirsin adrenalin kazanırsın mesela rengin falan atar o silahı onun elinden alacak güce bile erişirsin. “Ne o korktun mu?” Derse “evet korktum” diyebilir adam. Ama korkma değildir o yani o reflekstir savunma refleksidir. Dolayısıyla korkmayla savunma refleksini karıştırmamak gerekiyor. Ama korkulacak olan tabii ki Allah’tır. Fakat bazı hareketler klasik korkma olarak görülür. Mesela yüksek sesle bağırır kendini savunmak için mesela yüksek sesle saldırır, korktuğu için değildir o, o bir cesaret gösterisi ve savunmadır, savunma refleksidir karıştırmamak gerekiyor.

Evet, dinliyorum.    

VTR: Yanınızdaki arkadaşlarınızla dostluğunuzu nasıl sağlayabiliyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi eğer dindar olursa bir insan sürekli Allah’la konuşursa, sevgide temel yapı Allah üzerine kuruluysa o zaman o iletişim, o sevgi, o muhabbet çok kolay olur ve çok güzel olur çünkü Allah onu yaratır. Ama Allah’tan kopuk şirke dayalı sevgi arayışı olursa Allah’la bağlantı kesildiği için Allah ceza olarak o bağlantıyı meydana getirmez çok uğraşsan da elde edemezsin. Sadece aksilik, gerilim, huzursuzluk, münasebetsizlik ve acılar olur. Ama herkesi Allah’ın tecellisi olarak görürsen, Allah için seversen çok güzel bir akıcılık meydana getirir Allah. Allah’a güvenmek lazım.      

Evet şimdi bitirelim. Akşam devam edelim.

ASLI HANTAL: Yayınımız sona erdi, akşam görüşmek üzere inşaAllah.