Sohbetler (18 Ekim 2017; 12:00)

BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Evet dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Mersin’de bir polis servis aracına dün 17:20 sıralarında bombalı saldırı düzenlendi. Saldırıda 12 polis yaralandı. Mersin Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Ercan Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada merkez Yenişehir İlçesi’nde polis servis aracının geçişi sırasında patlama meydana geldiğini söyledi.

ADNAN OKTAR: Onların hep kalleşlik yöntemi bu, bu konunun önlenmesi için bütün vatandaşların kuşkuyu şüpheyi esas edinerek bu kahpelerin bir şey yapmasına karşı en ufak bir kıpırtıyı takip etmeleri lazım. Şüpheli şey hemen hissedilir. Bombalı araç, araca binen, inen, anormal, dikkat çeken kişiler falan bunları polise bildirmek lazım. Polisle vatandaş iç içe olması lazım ve yoğun bir işbirliği içinde olmaları gerekiyor. Polisle vatandaş ayrı olursa olmaz. Polisle vatandaş kelimenin tam anlamıyla iç içe olması lazım.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Peşmerge’nin Irak’ın kuzeyinden çekilmesi ve terör örgütü PKK’nın Zap Vadisi’nde hareketlenmesine karşı TSK Zap harekatı başlattı. Bugüne kadar Irak’ın kuzeyinde Türk askerinin bulunduğu üs bölgelerine ulaşan geçiş yollarının güvenliğini Peşmerge sağlıyordu. Peşmerge’nin sahadan çekilmesiyle boşluğu gidermeye yönelik harekat başlatıldı. Harekat hem Kuzey Irak’ta bulunan Türk askeri üslerinin güvenliğinin sağlanmasını hem de güvenlikli bir alan yaratılmasını amaçlıyor Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: Gayet güzel, gayet güzel. Türk ordusu bereket getirir, hayır getirir. Mehmetçik demek bereket demektir, kutsallık demektir. Mehmetçiğin ayak bastığı yere nur gelir nur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Müslümanlar için hangisi tehlikeli; kafirler mi yoksa münafıklar mı?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, tabii ki münafıklar. Kafirler mesela müşrikler, Allah diyor ki “onları bir yerden bir yere güvenlik içinde götürün.” Kafirler çünkü inkar etmiyor söylüyor “ben şöyleyim, böyleyim” diyor durumunu söylüyor. Ama münafık öyle değil, müminlerin içine giriyor, müminlerin içinde haber topluyor, ayrılıyor bu sefer de müminlerle yine Kuran’la mücadele ediyor. Bak ahlaksızlığını görüyor musun, alçaklığını görüyor musun? Münafığın karaktersizliği Cenab-ı Allah’ın ayetlerde belirttiği tarzdadır. Çok vahim bir ahlaksızlık tablosu görülür. Ama müşrik, kafir bunlar söylüyor yani kim oldukları belli. Ama münafık her yerde kendini gizler. Mesela Kuran ayetiyle konuşuyor, Kuran’a inanmadığı halde Kuran’la konuşur. Ayrıldığında da yine Kuran’la konuşur. Yani müminleri kandırmak, müminleri doğru yoldan çıkartmak için şeytanın kuyruğu gibi hareket eder. O yüzden Cenab-ı Allah en şiddetli sözleri onlar için kullanmıştır. Mesela yüzde 80-90 hep münafıklaradır, yüzde 80-90. Kafirler çok daha geridedir yani.

GÖKALP BARLAN: Cehennemde de onları Yüce Rabbimiz, şeytandan Allah’a sığınırım: “Münafıklar ateşin en alçak tabakasındadırlar.” (Nisa Suresi, 145) diye buyuruyor.

ADNAN OKTAR: Tabii çok çok kahpedirler. Mesela bir münafık farz edelim bir zaman içinde diyor ki “Allah yakında intikam alıcıdır.” Sen dersin ki “Herhalde bunu din karşıtları için söylüyor, İslam karşıtları için söylüyor, herhalde İslam’ın hakimiyetini kastediyor ve küfrün de yeryüzünden kalkacağını kastediyor” zannedersin. Bakarsın ki en iyi hizmet yapan Müslümanlara yapılması tasarlanan bir oyunu özlemle beklemeyi kastettiği anlaşılır. Bak münafığın kafası bu. Mesela Müslüman bu ayeti niçin kullanır? Küfrün yok olması, İslam’ın hakimiyeti için kullanır. Münafık ne için kullanır biliyor musun? Küfrün galip gelmesi Müslümanların da ezilmesi mağlup olması için kullanır, bak aynı ayeti. Allah diyor ya ayette “Beklesinler yakında bir felaket onları saracak.” Bunun Müslümanları saracağına inanır münafık. Ve küfürle işbirliği yaparak ayeti tam tersine çevirerek yorumlar, tam tersine şeytani kafasıyla. Hemen hemen her konuda bu böyledir.

BÜLENT SEZGİN: Peygamberimiz (sav)’e dahi “bizim mescit daha takva oraya gel” diyorlar.

ADNAN OKTAR: Kardeşim, mesela arsızlıklarına bak hayret. Resulullah (sav) soruyor “niye?” diyor “niye bu mescit ayrı?” diyor. Hakikaten Peygamberimiz (sav) de niyetleniyor gitmeye seviniyor hoşuna gidiyor “bizim mescide hiç kadın gelmez” diyorlar. Çaka çaka homoseksüel dolu. Sonra vahiy geliyor Peygamberimiz (sav)’e “o mescidi yerle bir et” diyor münafık mescidini. Her yerden silah çıkıyor, hasırların altına oraya buraya silah koymuşlar. Büyük bir Müslüman katliamına hazırlanmışlar, görüyor musun kahpeliklerini? Şimdi bu alçaklara yaklaştığında diyor ki “Cenab-ı Allah intikam alıcıdır” diyor “elhamdülillah” diyorsun güzel, “kafirlerden değil mi?” “yok” diyor. “Kafir asıl bizim içimizde” diyor “dışarıda kafir yok” diyor. Resulullah (sav)’i kast ederek “O ve onun yanındakiler asıl, yok olması gereken onlar” diyor. “Dışarıdaki insanla ne alakası var biz dostuz onlarla” diyor. Mesela “Allah’ın helaki yakın” ayetini onlar müminlerin helaki şeklinde yorumluyor. Görüyor musun tam tersine? Tam iblisane yani.

Evet, dinliyorum.

VTR: Benim sorum, kadınların hak ettiği değerler nelerdir?

ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm, benim nurlum, Allah seni uzun ömürlü yapsın hidayetle yaşatsın, sana korku tattırmasın sadece Allah korkusu versin. Kalbine ferahlık inşirah versin. Nur gibi tertemizsin. Elinden yüzünden iffet akıyor, maşaAllah. Güzel yüzlüm, Allah kadınları insanlığa, dünyaya nimet olarak, bir muhteşem süs olarak, muazzam bir sanat eseri olarak gönderiyor. Sevgi, şefkat, merhamet, saygı, hürmet, koruyup-kollamak, haysiyetine, şerefine, namusuna, onuruna leke sürdürmemek, onun güzelliğini övmek Allah’a niyetle, Allah’ın tecellisine niyetle, sağlığının sıhhatinin iyi olması, mutluluğunun yüce olması için gayret etmek. En az zeminde bunlardır. Yani temel kurallar bunlardır, en azı, bu daha da artırılabilir.

Dinliyorum.

ASLI HANTAL: Ankara Üniversitesi Rektörü Profesör Erkan İbiş üçüncü kez ameliyata alınan Deniz Baykal’ın sağlık durumuyla ilgili dün gece açıklama yaptı. Gelişen tabloda bazı olumsuzlukların bulunduğunu, beyindeki kanma ve ödemin en üst seviyede olduğunu belirten İbiş, Baykal’ın hayati tehlikesinin bulunduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Baykal’ın durumunun iyi olmadığını öğrenince ünlü Beyin Cerrahı Prof. Dr. Uğur Türe’yi cumhurbaşkanlığı uşağıyla Türkiye’ye getirtti.

ADNAN OKTAR: Evet, tabii bu tip vakalarda yani ağır kanamalarda biraz sorun oluyor tabii, ciddi sorun olabiliyor. Ama tabii bir nezaket, güzellik yapmış Allah razı olsun. Ama ağır kanamalar tabii beyinde çok çok zordur yani.

Evet, dinliyorum.

VTR: Meleklerde, şeytanlarda, cinde ve ibliste ruh var mı?

ADNAN OKTAR: Meleklerde ruh var. Cinlerin bazılarında var, şeytanda ruh yok. Şeytan bir makinedir, ölü bir makinedir, ölüdür şeytan. Yani zombidir bildiğin zombi. Filmlerde falan var ya o tarz bir zombi. Ama meleklerin ruhu tamamında vardır. Hepsi Allah’ın ruhundan oluşur. Cinlerin de bir kısmı, mümin cinlerde Allah’ın ruhu vardır, kutsal ruh.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ağabey, Amazon’da yaşayan bir yerli ile İtalya’da yaşayan bir insan arasında ne fark vardır?

ADNAN OKTAR: Neyi kastetti acaba? İtalya’dan niye örnek verdi acaba? Çünkü İtalya Katolik, Müslümanlığı kastediyorsa. İnsan değeri. Niye? Amazon’da bayağı güzel yaşıyorlar. Çok şahane bir hayat her yer yeşillik. Ne güzel böyle ottan kulübe var, istediğin gibi yeşillikler içinde yaşayabiliyorsun. Amazon nehrinde balık tutuyor falan, biraz daha zor şartlar belki ama güzel yani. Her yerin kendine has bir güzelliği var. Ama İtalya, hangisini tercih, tabii İtalya ayrı bir güzel. Aslında gezmek lazım tabii ama o İslam hakim olunca olur şu an olmaz. Her birinin bir güzelliği vardır. Ama tabii her yer Allah ile güzel olur. Yoksa Amazon’da dehşeti yaşarsın, İtalya’da da dehşeti yaşarsın. İtalya’da mesela Sicilya’da aynı yerde dindarlar var ama mafya da var. Bir mafya evini düşün cehennem gibi çok tehlikeli. Ama bir dindar ailenin evini düşün son derece güzel, sıcak, sevecen ve tatlı. İmana göre değişir.

Ayşe Sucu, muhtelif soruları olmuş. Diyor ki Ayşe Hanım: “Ben cemaatlere ve tarikatlara değil cemaatçiliğe ve tarikatçılığa karşıyım” diyor. “Allah ile kul arasına kimse giremez. Bir insanın şeyhi üzerinden Allah’a ulaşması dinde yok.” Tarikatçılık, öyle kullanılmaz o ama hadi öyle kullanıldığını düşünelim o cümlenin. Tarikatçılık olmasa zaten tarikat olmaz. Cemaatçilik olmasa da cemaat olmaz. Cemaatçilik olduğu için cemaat oluyor, tarikatçılık olduğu için tarikat oluyor. Dolayısıyla o kelimelerin üstüne fazla gitmesin bence hanımefendi. Oradan pek bir şey çıkmaz. “Allah ile kul arasına kimse giremez.” Yok, niye? Allah ile kul arasında adam bağlantı kuramıyordur sen kurarsın. Allah’ı sevdirirsin, Allah’ın delillerini ona anlatırsın, Allah’ın varlığına inandırırsın, Allah’la kul arasında bağlantıyı kurarsın. Niye kurulmasın? Zaten peygamberler, bütün mürşitler insanlar herkes bunu yapıyor. İmanını yeniden kazanan birçok insan bu şekilde imanını kazanmış oluyor. “Bir insanın şeyhi üzerinden Allah’a ulaşması dinde yok.” Allah’a ulaşma, Allah’a inanma anlamında mı diyorsun? Ulaşma; ulaşma diye bir şey olmaz. Çünkü ulaşmayı kastedenler “ben Allah’la konuşuyorum” diyor “gözümü kaparım, Allah karşıma çıkar, bir soru olduğunda ben Allah’a sorarım sohbet ederim” diyor “sonra gözümü açtığımda geri gelirim” diyor. Böyle bir şey mucize olur. Böyle bir şey görülmüş bir şey değil. Tecellisiyle görüşebilir bir insan o da peygamberlerde olur. Ama şeyh bir insanın imanına vesile oluyorsa, Allah’a ulaşmasına vesile oluyorsa bu güzel zaten makul. Sana güzel şeyler anlatıyor, kendi imanının, kendi Allah’a olan sevgisinin güzelliğini sana da aktararak senin de o yolda olmanı tavsiye ediyor teşvik ediyor. Sen de bundan etkileniyorsan ki tarikatlarda bu böyle bir yol vardır, gayet güzel bunda garip olan bir şey yok. Riskli olan yanlış olan nedir onu söylemesi lazım. Ben riskli olan bir şey göremedim.

“Neden Sayın Adnan Oktar dünyadaki Müslümanların durumu böyle vahimken ekonomik sosyal yönden kötü durumdayken neden tali bir konu olan Mehdiyet ve evrim teorisi konularının üstünde duruyor? Türkiye’nin ekonomik ve sosyal olarak büyümesi ile ilgili ne yapıyor? Bu sorularımı lütfen iletir misiniz cevaplasın” diyor. “Dünyadaki Müslümanların durumu böyle vahimken ekonomik sosyal yönden kötü durumdayken neden tali bir konu olan Mehdiyet ve evrim teorisi konularının üstünde duruyor?” Bu vahim durumu kökünden kaldıracak en keskin, en net yok hangisidir? Evrim teorisinin yok edilmesi, Mehdiyet’in anlatılmasıdır. Çünkü vahimlik neden oluyor? Müslüman alemi paramparça bölünmüş. Mehdiyet ne diyor? “Müslüman alemi birleşsin.” Birleşince ne diyor deccal? “Ben seni yenemem” diyor “beni mağlup edersin” diyor deccal. “Ama ayrı ayrı olursan bölünürsen, küçük küçük parçalara bölünürsen ben seni yutarım” diyor. “Ama bütünüyle ben seni yutamıyorum boğazımı yırtarsın sen öldürürsün beni o zaman” diyor deccal. Biz de diyoruz ki “deccalın yutamayacağı şekle gelsin Müslümanlar. Yani küçük küçük parçalar olarak değil bütün olarak birleşsinler, bu da Mehdiyet’le olur. Zaten Mehdiyet’in dışında mümkün olmadığı açık. Dolayısıyla bu fitne, bu şekilde ortadan kalksın diyoruz.

Darwinizm de; insanlık geniş çaplı dinsizliğe ateizme çekildi. Büyük bir gençlik güruhu topluluğu Allah’tan uzak hale getirildi. Gözümüzle görüyoruz bütün dünyada, bunu tarif etmemize gerek yok. Bunun nedenine baktığımızda Darwinist eğitim olduğunu görüyoruz. Yani tek nedeni bu. Bir adam neden ateist olur? Tarih boyuncaki duruma da baktığımızda aynı yöntemi uyguladığını görüyoruz ateistlerin yani Allah’ı inkar eden grubun. Ne diyorlar? “Lhamo ve Lahaul iki ilahtı” bunlar tesadüf ilahıydı. “Dünyaya geldiler ve dünyayı tesadüfler sonucu yarattılar” diyorlar. Bunu ne zaman söylüyorlar? 4000 yıl önce. Şu an ne? 4000 yıl sonra aynısını söylüyor adam. O zaman bütün müşrik dinler, putperest dinler Darwinist olduğuna göre hatta Rumilik bile Darwinist olduğuna göre, Rumi uzun uzun Darwinizm’i anlatıyor. Miskeveyhler şunlar bunlar İslam alemi içine dalmışlar ve muazzam bir tahribat olmuş. Abdülhamit devrinde bu ayyuka çıkmış, Abdülhamit yüz binlerce Darwinist kitap bastırıp bütün Osmanlı İmparatorluğu’nun ülkelerine göndermiş. Ve böylece İslam alemini paramparça edip mahvetmişler manevi gücü kırmışlar, imanı ortadan kaldırmışlar, bütün Osmanlı topraklarına Darwinist fikir hakim olmuş. Sonra da zaten teker teker hepsi komünist oldu. Libya, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Irak, Suriye, Yemen hepsi komünist oldu. Dolayısıyla komünist olmalarının nedeni de Darwinizm olduğu için Darwinizm ortadan kaldırıldığında İslam alemindeki iman tahribatını da ortadan kaldırmış oluyoruz. O yüzden Bediüzzaman “Hz. Mehdi (as)’ın birinci görevi Darwinist-materyalist sistemi yok etmek” diyor. Biz de Hz. Mehdi (as)’ın bu görevinin öncüsüyüz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Önümüzdeki yıllarda Hz. Hızır (as)’ı görecek miyiz?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, bazen öyle olur ki Hz. Hızır (as)’ın kendisi sorar böyle bir soruyu. “Hızır’ı görebilecek miyiz?” der. Bilmem anlatabildim mi? Nerede karşılaşacağını tahmin edemezsin. Eşya olarak da karşılaşabilirsin şahıs olarak da karşılaşabilirsin. Ama halkla o kadar muhatap olmaz Hz. Hızır (as) yani bir fevkaladelik olmadıktan sonra. Devlet meseleleriyle ilgilenir yani devletlerin yıkılması yahut yeni devlet kuruluşu bunlar yani büyük önemli olaylarla ilgilenir.

Evet, dinliyorum.

VTR: Darlıkta infak nasıl olur?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, mesela biz burada oturuyoruz, ne var burada? Çikolata kabı var içinde kaç tane 20 tane falan çikolata var. Burada başka da bir şey yok. Şimdi buraya bir fakir gelse ne verilebilir? Çikolata verebilirsin. Dağıtırsın hepsine birer tane, bu darlıkta infaktır. Ama mesela cebinde 100 tane 100 lira vardır buraya fakirler gelir, bir tanesini kendine ayırırsın o 100 liradan, gerisini hepsine dağıtırsın. Bu da darlıkta infaktır. Ama bollukta demek, bolluk biraz çok yüksek miktarı ifade eden bir şey, zibil gibi mal, çokluk, o zaman onları da dağıtıyorsun. Bahane olmasın diye Allah onu söylüyor ayette. “Bizde darlık var” diyor, “darlık varsa darlıkta da vereceksin” diyor Allah. Çünkü darlık izafi bir şey. Adamın evi oluyor, arabası oluyor her şeyi var, parası da var, “darlıktayım” diyor. Neye göre diyorsun? “Falanca zengini görmüyor musun?” diyor “onun yazlıkları var, on tane arabası var, benim bir tane arabam var” diyor, “bir evim var onun on beş evi var” diyor, dolayısıyla ben darlıktayım o bollukta” diyor, izafi. Bu demagojiyi ortadan kaldırmak için Allah “darlıkta da vereceksiniz” diyor. “Darlıkta da dağıtacaksınız, darlıkta da infak edeceksiniz” diyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Cennette Allah’ın sözlü selam vermesi sesli mi olacak?

ADNAN OKTAR: Evet güzel yüzlüm, güzel bir sesle, hatta şahıslara yönelerek “Ey filan, Benim selamım üzerine olsun” diyecek, “Ya Rabbi Aleyküm Selam” diyecekler onlar da. “Ben Allah’ım” diye Kendini tanıtıyor zaten cennette Cenab-ı Allah sesli olarak sesiyle. Ama cennet boyutundayken o olmuyor. Yani Allah konuşacağı vakit zaten cennette bir olağanüstü hareketlenme oluyor yani cennet kuşlarında ani muazzam bir ötme, canlanma. Cennet ağaçlarında aşırı bir hareketlilik, oradan Allah’ın tecelli edeceği anlaşılıyor, bir olağanüstülük oluyor bütün cennet ortamında. Birden bir boyut değişikliği oluyor, tarif edemeyeceğimiz bir boyutta Allah’ı bir delikanlı olarak görüyoruz yani genç bir çocuk olarak görüyoruz, güzel yüzlü olarak. Ya Müslümanlara genel olarak da selam verebiliyor ya şahıs şahıs olarak da selam verebiliyor. Konuşuyor Müslüman Allah ile bir şey sorduklarında cevap veriyor. Fakat tecellisidir bu. Mesela çalıda tecelli etti biliyorsunuz Hz. Musa (as)’a “Ben, Ben Allah’ım” dedi. O da hitap etti yanan çalıya bakarak. Yani çalı yanıyor ama yanmıyor aynı zamanda. Bu da bir mucize tabii. Alev göklere çıkıyor yanmıyor fakat yanmıyor çalı yemyeşil duruyor. İşte ilk vahyi orada peygamberliğini o şekilde alıyor. “Ayakkabılarını çıkart” diyor Allah, bütün her yer elektriklenmiş, ayağını basıyor toprağa ayakkabısız olarak çıplak ayakla basıyor, sonraki gelişmeleri biliyorsunuz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Altın çağda görünmezlik mümkün olacak mı?

ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm, nereden aklına geldi öyle? Çok tatlısın sen. Dünya tatlısı neden istiyorsun görünmezliği sen bakayım? Arkadaşlarına şaka yapacak herhalde. Peygamberimiz (sav) biliyorsunuz yatağında yatıyordu. Gece birden görünmez hale geldi, yani yatağında yoktu. Madde olmaktan çıktı nur haline geldi, başka bir boyuta geçti, hanımı da aradı Peygamberimiz (sav)’i nerede diye, sonra geri döndüğünde Peygamberimiz (sav)’i yatağında buldu. O arada Peygamberimiz (sav) Miraç’a çıkmıştı, yani Peygamberimiz (sav)’in Miraç’ı oluştu. Bu, aklın ihtiyarını alacak bir şey mi? Almaz. Çünkü karısı onu açıklayamaz, Peygamberimiz (sav) dışarıya çıkmış da olabilir kısa bir vakit, başka bir odaya geçmiş gelmiş olabilir yani açıklayacağı gibi değil. Sonra anlattı biliyorsunuz Peygamberimiz (sav) Miraç’ı çok detaylı olarak anlattı. Kudüs’e gitti, Kudüs hiç hayatta görmediği bir yer. Adamlar inanmadılar “Sen yalan söylüyorsun” dediler Mekke müşrikleri, onlar şeytan gibi. Şu anın var ya züppeleri, onların yüz misli züppe adamlar çokbilmişler. “O zaman söyle” diyorlar “biz Kudüs’ü çok iyi biliriz açıkla, kapı tarafını anlat, orayı anlat.” Resulullah (sav) diyor ki “her sorduklarında görüntüyü görüyordum” diyor “Allah gösteriyordu” diyor. Yani yekaza halinde görülüyor yani gözünün önünde o görüntü oluşuyor. Hepsine cevap veriyor ama buna rağmen inanmadılar. Mesela “şurada şu var” diyor “burada bu var” diyor. Hatta kervanı söylüyor “şu an bir kervan yolda ben gördüm” diyor “o kervanı da gördüm” diyor. Kervan sonradan geliyor hakikaten tarif ettiği gibi geliyor ama buna rağmen yine inanmıyorlar. O devrin adamları öyle zannedildiği gibi değil, çok dişli ve çok azgın, çok iblis. Bizim zamanımızın münafıklarının bir başka versiyonu onlar da. Böyle sahtekar esnaf karakterli, üçkağıtçı, şüpheci. Ama bu anlamda bir yok olma olur. Mesela Hz. İsa Mesih (as)’da oldu o. Ama Cenab-ı Allah Hz. İsa Mesih (as)’ın kendine böyle bir güç verdiği anlaşılıyor. İncil’de öyle söylüyor “istediğimde gitme istediğimde dönme gücü verdi bana Allah” diyor. “Bana verdi o yetkiyi” diyor. Benim anladığım, o adamlar gelmeye başladığında, askerler bağıra çağıra yukarıya koştuklarında anladığım kapıyı kapattı, sonra konsantre oldu ve başka boyuta geçti konsantre olduğunda. Madde olmaktan çıktı. Adamlar muhtemelen kapıyı kırıp girdiler içeriye. Ve içeride o önde gelen Yuda İzaryot o da uzun saçlı Hz. İsa Mesih (as)’a benziyor. Diğer odalara daldığında askerler yabancı tanımadıkları için, onu da anlamadıkları için onu bulup orada onu feci şekilde dövdüler ağzı-burnu dağıldı böyle Hz. İsa Mesih (as) zannettikleri için. O “ben değilim” diyor, son sözü o onun zaten “İsa Mesih ben değilim” diyor. Ağzını burnunu kırdılar kan-revan içinde götürdüler. O yüzden tanınmayacak durumdaydı. Saçları ama bayağı benziyor, boyu benziyor, fiziği benziyor. Ama Allah “benzetildi” diyor “müşebbihe” yani benzetildi diyor. Yüzü de bayağı benzetiliyor. Onu zannettiler ve çarmıha gerdiler onu, alnından çivilediler, kafasına çivi çaktılar. Önce iki eline çaktılar, karnına çaktılar çivi bir de ayaklarına çivi çaktılar ayak bileklerinden. Feci şekilde öldürdüler, Allah’ın ona bir belası Yuda İzaryot. En son kafasından çakıldı çivi, alnına çaktılar o çarmıha. İçecek istemesi falan doğru onlar hepsi su istemesi, sirkeli su vermeleri onlar da doğru. Süngerle uzatılması onların hepsi doğru. Yani görgü şahitlerinin ifadesi doğru. Ama o Hz. İsa Mesih (as) değil. Hz. İsa Mesih (as) yok oldu, Allah ona yok olma gücü vermişti. Peygamberimiz (sav)’de de olmuştu yok olma. Ama tabii kimseye tavsiye etmem, bunu araştırın inceleyin yapmaya kalkın demiyorum, öyle bir şeye de girişmesinler. Ama böyle bir güç Allah tarafından insanlara Allah isterse veriliyor var böyle bir şey. Ama başka boyuta geçer buraya bir daha gelemez onu söyleyeyim. Allah dilemedikçe gelemez başka boyuttan. Onun için ayette diyor Cenab-ı Allah “Beni güzel bir girişle girdir, beni güzel bir çıkarışla çıkar ve Katından beni bir sultanla destekle” (İsra Suresi, 80) diyor. O zaman Cebrail (as) yardım etmişti Peygamberimiz (sav)’e, o boyuttan çıkmasına Cebrail (as) yardım etmişti. Fazla da bu konuya eğilim gösteren arkadaşlar olmasa iyi olur, bir ağabey tavsiyesi olarak tavsiye ediyorum. Korkabilirler ürkütebilir onları, yapmasınlar. Çünkü onlarla ilgili bir konu yok, onları ilgilendiren bir yönü yok bu işin.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ebced hesaplarına güveniyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Severim ben senin tatlılığını. Bu ne şekerlik, bu ne tatlılık, elinden yüzünden tatlılık akıyor senin, çok insancılsın, maşaAllah. Ebced hesaplarına güveniyorum, niye? Aynısıyla çıktı da onun için. Bediüzzaman diyor “Şeddeli lamlar mim ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar Mehdi ve şakirtleridir” diyor. 2010 tarihini veriyor. Hadi buna dersin ki “daha Mehdi’yi görmedik ne malum?” Tamam, peki Kuran ayetlerinde iki ayeti birleştiriyor diyor ki “ayrı ayrı olduklarında iki şerli devre bakarlar” diyor “Cengiz ve Hülagü fitnelerine bakarlar” diyor. “Ama iki ayet birleştirildiğinde Miladi 1971 eder, o tarihte dehşetli bir şerden haber verir” diyor. “Demek ki şimdiki tohumların mahsulü ıslah olmazsa 20 sene sonra tokatları elbette” bak “elbette dehşetli olacak” diyor. 12 Mart’ın tarihini veriyor, komünist ayaklanmanın başladığı tarih, 1971 olayları. 28 Şubat’ın tarihini veriyor yine Kuran ayetinden. 90 yıl öncesinden bildiriyor 28 Şubat’ın tarihini. Nasıl inanmayayım? Her konuda öyle. Ama tabii “Allahualem” diyerek bildiriyor. Onu münafıklar anlamazdan geliyorlar. Yahut düşünemeyenler. Yani “bu kesin böyle olacak demiyorum” diyor “la ya’lemul gaybe illaAllah, gayb Allah katındadır gaybı Allah bilir, herhalde böyle olacak” diyor “Allahualem” diyor. Ne var bunda? Aynısıyla da oluyor. Oldu mu tamam demek ki bilmiş. Peygamber (sav) nasıl diyor? “Olacak” diyor o kadar, ayette “olacak” diyor. Kuran ayetinde Allahualemle başlamıyor ayet “böyle olacak” diyor ve Allah’ın dediği de oluyor, aynısıyla oluyor. Mesela “dünyanın en alçak yerinde birkaç sene sonra Bizans, Persleri yenecek” diyor “Rum mağlup oldu” diyor mesela ayet, Rum Suresi’nde “Rum mağlup oldu. Fakat birkaç sene sonra onlar onları yenecekler” diyor dediği de aynısıyla çıkıyor. Dünyanın en alçak yerinde doğru, birkaç sene sonra doğru ve yenme de doğru hepsi oluyor. Allah, Allahualem diyor mu? Demiyor. İşte aradaki fark budur yani. Onda Allahualem diyorsun onda denmiyor.

Mesela diyor ki “Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar” kıyamete kadar “Hak üzerinde olacaktır.” Yani Hz. Mehdi (as) ve şakirtleri. Zaten bu açık Hz. Mehdi (as)’a bakan bir hadis. “Ümmetimden bir taife, fırkasının makamı cifrisi 1542 yani 2117 ederek” 2117, şimdi bak 2017’deyiz. Burada ne diyor? 2117. Ne kadar? Bundan 100 yıl sonra, 2017’den 100 yıl sonra bak çok net tarih veriyor. “Nihayet devamına ima eder” yani Mehdi cemaati 2017’den 2117’ye kadar devam ediyor Mehdi cemaati. 2117’de Mehdi cemaatinden eleman kalmıyor yani bitiyor. Mehdi cemaatinin 100 yıl bir mücadelesi var. 2017’den düşünün, bundan 100 yıl daha devam ediyor, 100 yıl ve bitiyor. Ha dediği doğru mu çıkar? O devirde yaşayanlar görürler, yazsınlar bir yere baksınlar, kalmıyor. “Hak üzerinde olacaktır, şedde sayılır fırkası dahi makamı cifrisi 2082. Bu tarihe kadar zahir ve aşikarane belki galibane” diyor Mehdi talebeleri, bak 2082’ye kadar devam ediyor. 82’den sonra geri çekilmeye başlıyorlar, 2117’de tamamen bitiyor hiçbir şey kalmıyor. Ama benim anladığım buradaki ifadeden 2082 gibi zaten mesele bitiyor. “Bu tarihe kadar zahir ve aşikarane belki galibane, sonra ta 1542’ye kadar” yani 2117’ye kadar “gizli ve mağlubiyet içinde vazifeyi tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder.” Yani Hz. Mehdi (as) talebeleri 2117’ye kadar direnmeye devam ediyorlar o devrin aslanları. Ama nasıl? Gizli ve mağlubiyet içerisinde “aman kimse duymasın” diyorlar. Böyle aşikar alenen anlatma yok. Ve mağlubiyet içinde yani hiç başarılı olamıyorlar. “Allah’ın emri gelinceye kadar” bak çok manidar, ayetleri görüyor musun mutabakata bak. “Allah’ın emri gelinceye kadar” bak her cümlenin anlamı tam oluyor. Allah’ın emri gelinceye kadar ne? Kıyamet gelinceye kadar. “Şedde sayılır fırkası dahi makamı cifrisi 1545” 2120 “tarihini verir ve kafirin başına kıyamet kopmasına remzen ima eder” diyor. (Kastamonu Lahikası, sayfa 33) Kaçmış? 2120. Çok az bir vakit var. “Kafirin başına kıyamet kopmasına işaret eder” diyor. Ama neyden söylüyor bunu? “Allah’ın emri gelinceye kadar” çok net ifade. Bediüzzaman Hz. Mehdi (as) konusunu anlatırken gayet emin üslubu, “Görmediğimi anlatmadım” diyor. Ama mesela dabbet-ül arzı anlatırken diyor ki “öbür konular kadar bedahet derecesinde emin olmamakla beraber Allahualem ve bil-sevap” diyor açıklıyor. “Çünkü onu tam çıkaramadım tam” diyor. Yani mesela “Ama böyle olması gerekir” diyor “herhalde.” Dabbet-ül arzı açıklarken öyle bir açıklama yapıyor.

Evet dinliyorum.

VTR: Meyve ve sebzelerin su ile yıkanması temizlenmesi için yeterli midir?

ADNAN OKTAR: Normalde yeterli tabii. Ama sirkeli su ile yıkansa daha güzel olur tabii. Biraz suyun içine sirke katılırsa. Bazı mikroplar asidik ortamda yani asit ortamda tamamen tahrip oluyorlar. Biraz asitli olması suyun yani limon suyu da olabilir ama sirke daha uygun. Sirkeli suyla yıkansalar daha temiz, daha titiz bir temizlik olmuş olur. Ama tabii hiçbir şeyin garantisi yok. Ama klasik olarak yıkama yıkamadır. Biz eskiden köyde kuzukulağı toplardık. Yani ne yıkaması, koparırdık kuzukulağını alır yerdik. Bu kadar basit. Yani öyle bir olay yoktu. Mesela meyve ağacından elmayı alır koparır yerdik. Yıkama öyle bir konu olmazdı. Daha da vahimi, bazen üstümüze pantolona falan ceket mi artık neyse üstümüzde kazak mı güzelce sürerek parlatırdık pırıl pırıl, gıcır gıcır olurdu elma. Haşır huşur yerdik. Yani öyle bir konu, el yıkama falan diye de bir dert yoktu. Sonra çıktı bu işler. Çocukluk çok komik oluyor. Hayret yani. İnsanın aklının ucundan geçmiyor öyle bir şey. Çok komik gelirdi bize. Ne yıkaması? Ne alaka? Bir de ayrıca kızdırıcı ve vakit kaybettirici bir hareket olarak. Susadığımızda bardaktan ne alaka. Orada mesela çimleri suladıkları hortum olurdu açık. Açardık. Doya doya içerdik bahçenin suyunu. Yok memba suyuymuş, bilmem ne. Ne alaka? Aslında içtiğimiz su daha doğru. O çünkü normal şehir suyunda kalsiyum daha yüksek oluyor. Yani kireçli oluyor o su. Bayağı yüksek olur kalsiyum magnezyum. İsabet etmişiz.

Dinliyorum.

VTR: Allah’ın peygamberleri neye göre seçtiğini çok merak ediyorum?

ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım aslan gibi maşaAllah. Allah güzelliğini daha da artırsın. Yakışıklılığını artırsın. Seni hidayeti ile sarsın. Allah sana cennet nasip etsin. Neye göre seçiyor? Allah seçimde hür olduğunu söylüyor. “Seçimde kimseyi ortak etmez” diyor. “Seçim bana aittir” diyor. Kendi ruhu seçtiği zaten. Yani peygamber denen güzel varlık, Allah'ın ruhunu taşıyan bir bedendir. Yani dışarıdan gelen birisi değil. Allah'ın Kendi ruhundan bir parça, öyle diyeyim. Dolayısıyla zaman zaman, mesela Hz. Mehdi (as)’yi seçmesi, İsa Mesih’i seçmesi. Ama şöyle düşünelim. İnsan açısından düşünürse olabilir o kardeşimiz. Mesela Mehdi (as)’yi niye seçiyor? Çocukluğundan itibaren masum, iyi niyetli, samimi olduğundan. Dış görünüşe göre öyle görünüyor. Ama onu yaratan Allah da zaten. Peygamberimiz (sav) mesela çocukluğundan itibaren masum, çocuksu ve tatlı ve çok iyi niyetli, dürüst, hiç yalan söylemiyor. Alabildiğine samimi. Allah onu peygamber seçiyor. Ama öyle yaratıyor zaten. Diğer çocuklardan farklı. Mesela hiç çocukların arasına karışmıyor. Normalde çocuklar çocuklarla değil mi? Hatta küfürlü ortam olur. Bağırır çağırır, kavga ederler falan. Peygamber öyle bir şeye hiç girmemiş çocukluğunda. Hep yalnız. Hep nezaketli. Hep efendi böyle. Hep ağırbaşlı. Allah seçmiş. “Seçim Bana aittir” diyor Allah. Ruhundan bir ruh. Allah'ın ruhundan bir ruh.

Evet.

ASLI HANTAL: 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü'nde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in elleri kelepçeli, gözleri bağlı görüntüleri ortaya çıkmıştı. Abdülkadir Selvi, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal’ın da o geceye ait görüntülerinin olduğunu, ellerinin bağlı olmadığını ve darbenin en üst rütbeli komutanı Akın Öztürk ile kol kola ve esprileşirken görüldüğünü söylüyor. Aydın Ünal'ı görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Varsa öyle bir durum yayınlasın. Yani neden sadece kendisi biliyor? Böyle olmaz.  Bu böyle olursa, çok özür dilerim yani sevdiğim bir kardeşimiz, fitne olur. Olur mu öyle şey yani? Kim görmüş? “Bir tek ben gördüm” diyor. Öyle olmaz. Sen görürsen millete de göstermen gerekir. Herkesin görmesi gerekir. Onun da bir açıklaması varsa, o da o açıklamayı yapar. Yani tek yönlü böyle bir açıklama olmaz. Yani anlamı malum. Böyle bir şey söylemek için hukuk gerekir. Böyle bir teşhisi savcılar koyabilir, hakim koyabilir. Herhangi vatandaş “Ben film seyrettim, film de böyleydi. Anlayın.” Ve hüküm verilmiş oluyor. Böyle olmaz. Yani bilmiyorum dediği doğru da olabilir. Doğruysa da açıklasın. Netleşsin. Devletin mahkemesi var, savcısı var. Neyse anlaşılır. Eğer değilse de değildir. Ama böyle arada bırakmak doğru değil.

Evet dinliyorum.

VTR: İncil ve Tevrat'ı okumalı mıyız sizce?

ADNAN OKTAR: Canımın içi çok önemli. İncil ve Tevrat, Müslümanların en büyük hatası o bence. En büyük hatalarından birisi o. Allah İncil ve Tevrat’a sürekli gönderme yapıyor. “Sizin için bir nurdur” diyor. Yanlış olan kısımlarını da açıklıyor Allah. Mesela “teslis; bu yanlış” diyor Allah. “İsa Allah değildir” diyor. Ama İsa yeniden gelecek tarzındaki İncil’deki sözü, Allah düzeltmiyor. Yani bu yanlıştır demiyor. Kuran’ın özelliği zaten yanlışı düzeltmesi ama burada o yanlışı iddia edenlere ki biz öyle iddia ediyoruz. Normalde Cenab-ı Allah cevap verir. Çünkü hepsine cevap vermiş. Ama orada cevap vermemiş. Mesela “Üzeyir Allah'ın oğludur” diyor. “Öyle bir şey yok” diyor Allah, açıklıyor. “İsa Allah’ın oğludur” diyor. “Öyle bir şey de yok” diyor. Ama İsa Mesih yeniden dönecek denmesi kısmına Kuran cevap vermiyor. Ne demek? Tamam demektir. Cevap verilmediyse, tamam demektir. Bilakis, bilakis geleceğine dair üç ayet gönderiyor Allah. Geleceğine dair.

Evet dinliyorum.

VTR: İslam dinine göre kadının çalışması uygun mu?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm. Bayağı güzel yüzlü, temiz yüzlü bir delikanlısın. Yaklaştır bakayım yüzünü. Evet, temiz dürüst olduğun anlaşılıyor senin. Sait karakterli olduğun anlaşılıyor. Allah seni nuruyla sarsın. Uygun tabii. Niçin çalışmasın? Çalışır ama rencide edilmeyeceği gibi. Mesela kadınların ulaşımı kolaylaşması lazım. Daha ziyade sanat ağırlıklı. Ağır işler olmaması lazım. Üzülecekleri işler olmaması lazım. Mesela bir erkek topluma yönetici olarak kadın çok zor. Adam olmadık laf söyler. Üzebilir. Rahatça çalışabileceği, onu yıpratmayacak her türlü iş olur. Yeter ki sağlığına sıhhatine, ruh sağlığına özellikle zarar vermesin. Yani onu üzmeyecek bir sistem, tamamdır.

Yeni tablolarımı görmek istiyorum.

ASLI HANTAL: Canlanan Tohumlar tablonuz. Diğer tablonuz da İhtişam.

ADNAN OKTAR: Şahane.

Evet dinliyorum.

VTR: Soru soranların güzel yönlerini vurguluyorsunuz neden?

ADNAN OKTAR: Çünkü Allah'ın tecellisi onlar. Allah onları özenle yaratmış. Allah takdir edilsin diye onları öyle güzel ve düzgün yaratıyor. Takdir etmemek nankörlük olur. Allah'ın sanatına karşı saygıda kusur etmek olur. Her güzel insanı, her güzel varlığı, her güzel konuşmayı takdir etmek Allah'ın bizden istediği bir ahlaktır. Hatta “güzel günleri de anın” diyor Allah. Kuran'da “Güzel günleri Allah'ın günlerini de anın” diyor. Tevrat'ta Hz. Musa (as)'ya bunu Allah söylüyor ve “ümmetine de bunu hatırlat” diyor. “Allah'ın günlerini hatırlat.” Yani mutluluk günlerini, iyi günlerini, hayır günleri hatırlat diyor.

Evet dinliyorum.

VTR: Cevabını bilmek istediğiniz üç soru nedir?

ADNAN OKTAR: Mesela bu çok yakışıklı ve bayağı sevimli. Yüzündeki ifade de çok tatlı, çok temiz bir ifade var. “Cevabını bilmek istediğiniz üç soru nedir?” Yani yüzlerce sorudan üç tanesi. Ucu bucağı yok ama bir iki tane söyleyeyim. Bu uzaylılar denilen görüntülerde gelenler gidenler bunlar neyin nesi? Bu bir. Bunlar hakkında ancak tahmin ileri sürebiliyoruz. Daha ne oldukları belli değil. İkincisi, Hızır (as)'ın toplantıları. İstanbul'daki toplantıları ve Vatikan’daki toplantıları. Ve toplantıya çağırma şekli nasıl mesela. Huruf-u mukatta, çok önemli o huruf-u mukatta. Onu daha hala çözemedik huruf-u mukattayı. Ama daha çok Hızır (as)’ın konuları araştırmalarda kullandığı bir şifre olduğu söyleniyor. Yani bir konuda bilgi edinmek istediğinde huruf-u mukattayla o şifreyi kullanarak meseleleri çözdüğü iddia ediliyor. Mümkün.

Evet dinliyorum.

VTR: Siyonizm nasıl Mehdiyet oluyor?

ADNAN OKTAR: Mehdiyet’i Allah Tevrat'ta, üç bin beş yüz yıllık kitapta çok kapsamlı anlatmıştır. “Kainat yaratılmadan önce Allah önce Mehdi'nin ismini yarattı” diyor. Moşiyah’ın ismini. “Sonra Adn cennetleri yaratıldı” diyor. Adn cennetleri. “Sonra Tevrat yaratıldı” diyor. Açıklıyor. Hepsi birlikte yaratıldı diyor, bu saydığım güzellikler. “Rab” diyor “Siyon Dağı’ndan bütün insanlığa hitap edecek” diyor, Allah. Nasıl yapacak diyor bunu. “Siyon Dağı’ndan bütün insanların duyacağı şekilde Moşiyah insanlığa hitap edecek. Ama bu gücü Allah ona verecek” diyor. Radyodan televizyondan Siyon Dağı’ndan dünya hakimiyeti ilan edilecek. İsa Mesih ile birlikte Moşiyah. İşte Siyonizm denilen şey budur. Yani dünya hakimiyeti, Siyonizm’in dünya hakimiyeti denilen şey budur. Oradan ilan edildiğinde bütün dünyaya İslam hakim olmuş oluyor. Hristiyanlığı, Müslümanlar gerçek Hristiyanlık olarak yaşıyor. Museviler gerçek Musevilik. Müslümanlar da gerçek Müslümanlık. Her din gerçek haline dönmüş oluyor Mehdi (as) döneminde. Buna Siyonizm deniliyor işte. Yani Siyonizm dünya hakimiyetinin adıdır. İslam'ın dünya hakimiyetinin adıdır. Siyonist denilen topluluk da Mehdi (as) ve talebelerinin oluşturduğu topluluğun amacı ve yöntemidir Siyonizm.

Evet dinliyorum.

VTR: Gerçek cihat nedir?

ADNAN OKTAR: Peygamber (sav)’in hadisine göre, işte nefisle olan mücadele deniyor ama cihat cihattır. Peygamberimiz (sav)’in o sözü kesin de değil. Ama demiş de olabilir. Ama Kuran öyle bir ayrım yapmıyor. Yani Kuran'a aykırı yeni bir anlatım Peygamber (sav)’den çıkmaz. Allah bir tane cihattan bahsediyor. Allah yolunda her türlü mücadelenin adı cihattır. Yani bunun tabii azı olur veya çoğu olur. Ama nefisle mücadele daha önemlidir, olur mu öyle şey? Nefisle mücadele. Adam gidiyor küfürle karşı karşıya geliyor. Kılıçla veya silahla akıl almaz bir çarpışmaya giriyor. Sekiz saat. Bir insanın nefsiyle mücadelesi çok kolaydır. Nefsine rahat dur dersen, durur. Ama oradaki çatışma çok muazzam bir çatışma ve çok zor bu. Onu küçük gören, nefisle mücadeleyi daha zor gören bir mantık olmaz. Nefisle mücadele en kolayıdır. Nefse yapma dedin mi yapmaz. Yani çok kolay. Ama bir askerin mesela PKK’lıyla bizim aslanlarımızın yaptığı mücadeleyi, büyük cihadı sen küçük cihat olarak alırsan, nefsinle mücadeleyi de büyük cihat olarak alırsan bu çok büyük bir hata olur. Yani onu hiç yerine koymuş oluyorsun o cihadı. O aslanların yaptığı mesela Peygamberimiz (sav)’in zamanında yapılan cihat yani akıl almaz zor. İki taraftan sıkıştırılmışlar. Muazzam bir çatışma var. Öbür adam da evinde nefsiyle diyor ki “ben nefsimle çatışıyorum.” O nasıl ondan üstün olsun? Büyükse daha çok sevabı var demektir. Olur mu öyle şey? Oradaki daha üstündür. Yani zorluk izafidir. Nerede zorluk fazlaysa sevap o kadar çok olur. Dolayısıyla “insanın nefsi ile yaptığı mücadele en zor olandır” demek doğru değil. Bu Peygamber (sav)’e ait bir hadis değil. Bu o devirde kolaya gitmek isteyen tiplerin ortaya attıkları bir iddia. Yani her şeyin kolayına gitmek için. Hani “bu sıcakta cihada çıkılır mı?” diyor. “Ben nefsimle şu an mücadele ediyorum” diyor. “Asıl büyük olanı yapıyorum” diyor. Oturduğu yerde. “Asıl büyük cihadı yapıyorum. Siz orada yapıyorsunuz ama sizinki küçük bir cihat” diyor. Onlar sıcak çatışmaya giriyorlar. “Ben de burada büyük cihat yapıyorum” diyor. Dolayısıyla bu Peygamber (sav)’e ait bir söz değil. Kuran'a uygun da değil. Böyle şeylerin peşinden gitmesinler.

Evet dinliyorum.

VTR: Adnan Oktar'a bir sorum olacaktı. Soyunun seyitlerden geldiğini söylüyordu. Fakat şu an kendisi farklı bir dini politika uyguluyor, neden? Onu soracaktım.

ADNAN OKTAR: Benim soyum Hazreti İsrail (as)'e kadar dayanıyor. Yani Yakup (as) soyundan geliyorum. Ve bir silsileden bir koldan da Peygamberimiz (sav)’in soyuna geliyor. Oradan da buraya kadar geliyor. Tevrat’a baktığımızda, Kuran'a baktığımızda o devrin insanlarının hepsinin Allah'ın Kitabı’na göre hareket ettiği, hurafelere ve şirke göre hareket etmediğini görüyoruz. Dolayısıyla ben şirke göre hareket etmediğim için, Kuran'a göre hareket ettiğim için, saf İslam'ı gördüğünüz için çok şaşırıyorsunuz. Alışmamışsınız gerçek İslam'a. Gerçek İslam'ı, İslam dışı görüyorsunuz. İslam dışı İslam'ı da gerçek İslam gibi görüyorsunuz. Bu şeytanın bir oyunu. Sakın bu oyuna gelmeyin. Allah'ın Kuran'ı, Allah’ın dini son derece kolaydır. İslam dini son derece kolaydır. Gördüğünüz gibidir, bu tarzdadır. Şirk İslam’ı da cehennem gibidir. Çok acı çekilir. Kadınlar aşağılanır, çocuklar aşağılanır. Bütün hayat acı ve ızdırap içindedir. Sanat yoktur, bilim yoktur, estetik yoktur, güzellik yoktur. Şeytanın istediği her şey vardır, her türlü bela vardır, her türlü sıkıntı vardır. Mutluluk yoktur, kan vardır, irin vardır, dehşet vardır ve şiddet vardır. Hepsinde mi? Değil ama gelenekçi İslam’ın büyük bölümünde bu vardır ama Kuran Müslümanlığında sevgi, sanat, güzellik, estetik, ferahlık, iyilik güzelliğin en yüksek noktaları, ferahlığın en güzel noktaları İslam’ın ruhunda, Kuran’ın ruhunda Allah tarafından nakşedilmiştir. Biz de bu güzelliği yaşıyoruz. Ama siz şirke göre alışık olduğunuz için şirki görmeyince “ne oldu?” diyorsunuz. “Bizim dinimize ne oldu?” Şaşırıyorsunuz. O şirk diniydi, o gitti. Batıl yok oldu. Niye biliyor musunuz? Çünkü hak geldi. Hak gelince batıl yok olur ayet var. Allah ne diyor? Şeytandan Allah’a sığınırım, “Hak geldi batıl yok oldu.” (İsra Suresi, 81) Batıl gittiği için siz şaşırıyorsunuz, hak geldiği içinde hayret ediyorsunuz. İlk defa hakkı gördüğünüz için. Hak olan, doğru olan İslam budur. Ama tabii biraz alışmanız vakit alacak. Fakat dikkat edin bak, gençliğin yüzde 90’ı -aslında yüzde 99’u da gelenekçi kesim acı çekmesin diye yüzde 90- bizim görüşümüzde, bak görüyorsunuz. Hangi genç çıksa hepsi bizim görüşümüzde. Demek ki doğru yoldayız.

Evet buyurun, sohbete başlayabiliriz.

ASLI HANTAL: 15 Ekim’de Le Monde’un Tunuslu Müslüman fizikçi bayan Faouzia Charfi ile yaptığı röportajda sizden ve çalışmalarınızın etkisinden bahsediliyor. ‘Bilim geçen yüzyıllar zarfında İslam aleminde ortadan kalktı’ başlıklı bu röportajda, Tunus Üniversitesi’nde profesör olan evrimci fizikçi Faouzia Charfi, Tunus gençliğini Kuran mucizeleri tarafından aklının çelinip etki altına girmesinden ve evrim teorisini reddeden Müslüman yaratılışçıların gücünün arttığını görmekten dolayı endişede olduğunu belirtmiş. Röportajdaki diğer ifadeleri şu şekilde; “1980’li yıllardan itibaren Amerikalı evanjelistler ile İslamcılar arasında bir tür ittifak oluştu. Her iki grup da evrimi reddediyor. 1990’lı yıllarda internetle birlikte bu hareket daha da büyüdü. Yaratılış Atlası’nın yazarı Adnan Oktar ismiyle de bilinen Harun Yahya’ya ait Türk yaratılışçı bir site mevcut ve Amerikalı yaratılışçılarla direkt bağlantıda. Bu akımlar Darwinizm’i materyalist bir felsefe olarak görüp reddediyor. Bu vahim bir durum. Burada bilimin ortadan kalkması söz konusu. Temmuz ayında evrim teorisi Türkiye’de okullarda müfredattan çıkarıldı. Ben endişe içindeyim çünkü bahsettiğim bu süreç Tunus’ta da gerçekleşiyor. 2002’de dönemin devlet başkanı Bin Ali tarafından okullarda matematik bölümlerinde evrim teorisi çıkartıldı. 2009’da baş müftü evrim teorisinin yanlış olduğunu açıkladı. Bugün de bu endişeler halen geçerli. Lise öğrencilerinin Kuran’daki bilimsel mucizeler karşısında çok etkilendiklerini gördüm. Ayrıca üniversitelerde eğitim görevlileri evrim teorisini öğretirken ciddi zorluklar yaşıyor.”

ADNAN OKTAR: Daha dur, başlangıcındayız. Süpüreceğim böyle süpürme hareketi. Halı bombardımanı olacak yani ilimle irfanla. Tek bir nokta bırakmayacağız Allah’ın izniyle. Her yerde deccalın dini olan Darwinizm’i yok edeceğiz.

Dinliyorum.

VTR: İnsanların birbirini sevmediği bu dünya ne zaman son bulacak?

ADNAN OKTAR: Bak, el kadar çocukları bile deccal ve deccaliyet nasıl boğmuş? Bak çocuğun, bu güzel yüzlü, muhterem, mübarek varlığın çektiği ızdıraba bak çocuğun. Ne hale getirmişler? Deccal nasıl bir azgınlık yapmış ki benim güzel yüzlüm, nur yüzlüm böyle sitem dolu bir üslup kullanıyor. Önce sevgiyi öğreteceğiz, sevmeyi bilecekler. Ama üç-beş yıl alır. Yani bu önümüzdeki üç-beş yıl içerisinde bu bitecek. Bir 60 yıl kadar İslam’ın hakimiyeti var. Sonra kıyamete doğru gitmeye başlayacak. Bediüzzaman’ın sözüne göre Allahualem diyoruz 2120 gibi kıyamet kopacak.

Evet, dinliyorum.

VTR: Türkiye’nin bölünmemesi için alınabilecek önlemler nelerdir?

ADNAN OKTAR: Bir kere Darwinist, materyalist eğitime son verilmesi gerekiyor. Çünkü Darwinist, materyalist eğitim PKK’nın temel inancı. PKK dağlarda, kamplarda eğitim verirken, gençleri komünist, Stalinist ideolojiye alıştırırken, o ideolojiye çekerken önce Darwinizm’i anlatıyor, materyalizmi anlatıyor. Zemini oturtuyor. Diyor ki, “Sizi Allah yaratmadı. Siz maymundan tesadüfler sonucu oluşmuş bir varlıksınız. Allah yok, din yok, iman yok.” diyor. “Atalarınız komünistti” diyor. Yani, “İlk insanlar komünistti. Biz de ilk insanların dönemine döneceğiz” diyor. Tarih kitaplarında ne okutuluyorsa aynısı. Dolayısıyla Darwinist, materyalist eğitimin derhal durdurulması gerekiyor. Eğitimle komünizm ortaya çıkıyor, PKK ortaya çıkıyor. Yani adam durup durup Güneydoğu’da kahvede otururken “Ya ben PKK’lı olmaya karar verdim” demiyor. Adamı eğitimle PKK’lı hale getiriyorlar. Bu eğitimle de kullanılan ana delil Darwinizm’dir. Darwinist ve materyalist eğitimdir. Dolayısıyla Darwinizm kalktığında PKK’nın ideolojisi de kalkar ama devlet desteği olduğu müddetçe Darwinizm’e PKK gelişmeye, azmaya, eleman bulmaya daha rahat imkan bulacaktır.

Evet, dinliyorum.

VTR: En çok hangi konular hakkında dua etmeliyiz?

ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm en çok Allah’ın kalbimize derin iman nakşetmesi ve Allah’ı en derin aşkla sevmemiz, bunu isteyeceğiz. Bunu elde ettik mi zaten her şey bitmiş oluyor yani her şey hallolur. Ana mesele budur, ana mevzu budur. Hakk-ul yakin, ayn-el yakin, ilm-el yakin, Allah’a derin iman. Yani ilimle araştırarak Allah’a iman etmek, samimi iman etmek ve sanki Allah’ı görmüş gibi iman etmek. Bu derece imanın üstünde durmak gerekiyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ayakkabılarınızın hepsi marka mı?

ADNAN OKTAR: Yani bilemiyorum ama öyle gibi görünüyor. Çünkü mağazaya gidiyoruz, iyi güzel ayakkabı bakalım diyoruz. Ayağımıza uyan, ayağımızın rahat ettiği ayakkabıyı alıyoruz. Ama genellikle tabii marka olmuş oluyor mecburen. İyi ayakkabı aradığımıza göre iyi mağazaya gitmemiz gerekiyor. İyi mağazada da marka ayakkabı satılıyor. Mecburen zaruri olduğu için almak durumunda kalıyoruz.

Evet.

VTR: Bilincin farkında olan başka varlıklar da var mı?

ADNAN OKTAR: Bilincin farkında olan melekler vardır, cinler vardır bilinci bilirler. Tabii hepsinin üstünde mutlak bilinç Allah’tır.

Evet, dinliyorum.

VTR: Dünyaya gelecek olan kurtarıcı dünyada kaç yıl kalacak?

ADNAN OKTAR: Yani İmam Mehdi (as) ve İsa Mesih. Hristiyan inancına göre ayrı, Müslüman inancına göre ayrıdır, Museviliğe göre ayrıdır. Musevilerle Hristiyanların inancı aşağı yukarı aynıdır. Mehdi konusu her iki dinde de detaylarında çok ciddi benzerlik gösterir. Ayrıldıkları nokta hemen hemen yok gibi bir şey. Ama İsa Mesih’in inişi, İsa Mesih’in zuhuru konusunda Hristiyanlıkla Müslümanlık arasında biraz fark vardır. İsa Mesih’in bin yıl kalacağına inanır Hristiyanlar. Halbuki öyle bir şey yok. Az kalacak, bir süre kalacak. Ama insanlara tabii çok uzun bir süre gibi gelebilir o. Bin yılın meydana getireceği medeniyet, güzellik kısa sürede olacağı için o anlamda müteşabih söylenmiş olabilir ama kısa.

Evet.

VTR: Biz Türkler başta Suriyeliler olmak üzere birçok insana neden ırkçılık yapıyoruz? Hala anlamış değilim.

ADNAN OKTAR: Aferin benim güzel yüzlüme, aferin benim aslanıma. Suriyeliden nefret ediyor, Iraklıdan nefret ediyor, Rus’tan nefret ediyor, Hristiyan’dan nefret ediyor, Musevi’den, İsrailliden nefret ediyor, Rum’dan nefret ediyor, Ermeni’den nefret ediyor. Nefret etmediğin kimse kalmadı ki. Güneydoğuludan nefret ediyor, Kürtlerden nefret ediyor, Karadenizliden nefret ediyor. Zorun ne? Deli misin sen? Bu bir hastalık, bir manyaklık türü. Bunu süratle kazıyoruz. Dikkat ederseniz homoseksüellik Türkiye’de durdu, tırmanışı durdu. Darwinizm’in tırmanışı da durdu. Her türlü anormalliğin tırmanışı durdu. Hepsi geriye doğru gidiyor elhamdülillah. Böyle aslanlar Türkiye’nin her yerindeler. Artık Türkiye’de ırkçı kafa da kalmadı. Suriye düşmanlığı da süratle izale oldu. Bir ara azma, kudurma tarzındaydı. Iraklılara karşı da kin çok yüksekti. İsrail kini, Ermeni kini, Rum kini delilik derecesindeydi ama şu an tamamen geriye çekildi ve çekilmeye de devam ediyor. O da bizim başarımız elhamdülillah Allah bizleri vesile etti.

Evet, dinliyorum.

VTR: Dünya imtihan yeri olduğu halde neden bu kadar gerçekçi?

ADNAN OKTAR: Hayret edecek şekilde güzelsin. Allah senin nurunu artırsın. Her şeyin, her yerin güzel; kaş, göz, burun, dudaklar, diş, saçlar. Muhteşem güzelsin. Gerçekçiliği Allah’ın sanatı yani beynin içinde görüntüyü gördüğünü hemen hemen hiç kimse anlamıyor. Sesi de beyninin içinde duyduğunu hiç anlamıyorlar. “Ses oradan gidiyor” diyor adam. “Nereden geliyor ses?” diyoruz. “Bak, karşıdan oradan geliyor” diyor. Halbuki beyninin içinde ses. Diyorum ki, “araba nerede?” diyorum. “Şu karşıda” diyor. Halbuki beyninin içinde araba ama karşıda zannediyor. Mesela “dokundum” diyor. Neye dokundun? “Masaya dokundum” diyor. Nerede masa? “Burada” diyor. “Dokunduğum yerde” diyor. Halbuki beyninin içinde algı. Algıyı beyninin içinde alıyor ama masayı uzakta zannediyor. Parmağının ucunda dokunduğunu zannediyor. Halbuki dokunma parmağının ucunda olmuyor, beyninde oluyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sizin yayında bayan arkadaşlar bayağı açıklar. Bunun dinen bir sakıncası var mı acaba?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bir kadın karşıtlığı akıl almaz boyutta yüzyıllarca devam etmiş. Kadınlara karşı bir hegemonya oluşturmuşlar. Kadınları ezme, kadınları dışlama, kadını adam yerine koymama bir ideoloji haline gelmiş. Bunu da nasıl yapmışlar? Kimse de karşı olmamış, korkmuş herhalde insanlar. Bunu rezalet derecesine getirmişler. Adam bak diyor ki, “kadınların yüzde 99’u cehenneme gidecek.” Nereden çıkarttın? Neden kadınlara kafayı takıyorsun? Neden yüzde 99’unun cehenneme gitmesi gerekiyor? “Kadın” diyor “yarım bir mahluktur” yani insanla hayvan arası. Sen bunu dediğin için sen öyle bir şeye kafanı şeytan tarafından kabul ettirmişsin şeytanın etkisiyle. Kadın niye yarım olsun? Allah “Ahsen-i takvim; en güzel surette yarattım” diyor. Kuran’da Allah kadınları överken, insanları överken, insan güzelliğini överken sen nereden çıkartıyorsun bu izahı?

GÜLEN BATURALP: Adnan Bey bir sitenizi tanıtmak istiyorum. ingilizderindevleti.net. Bu sitede üst akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü kitabının birinci cildinin ve yakın zamanda çıkan ikinci cildinin tam metinlerini bulabilir ve okuyabilir kardeşlerimiz. Ayrıca Word ve PDF olarak bilgisayarlarına da indirebilirler. Ayrıca siteye sizin bu konuda yazdığınız makaleler ve sizin eserlerinizden ve konuşmalarınızdan faydalanılarak hazırlanmış filmler de eklenmiş. Yine bu makale ve filmleri de ingilizderindevleti.net sitesinden okuyabilir ve izleyebilir kardeşlerimiz.

ADNAN OKTAR: Bu işte deccaliyetin kafasına dev bir balyoz, esaslı bir balyoz. Yani İngiliz derin devletini darmadağın edecek esaslı bir bilgi. Şu an Türkiye’de artık İngiliz derin devleti yok diyen pek kalmadı. İkinci cilt çıkınca ses tamamen gitti. Birinci ciltte biraz direndiler ama ikinci ciltte dümdüz oldular. Beş cilt olacak deyince de tam teslim oldular. Beş cilt belge. Sen neyi inkar ediyorsun?

Sosyal medyada sahte hesaplarla Suriyeli nefreti yayıyorlardı. Tepenize kanunla, hukukla bineceğiz dedim. Hepinizi tespit ettiriyoruz dedim anında araziye geçtiler. Çünkü FETÖ’cü organizasyonu bu. Oyun oynuyorlardı, darmaduman oldular.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kadınlar neden alışverişi bu kadar çok sever?

ADNAN OKTAR: Güzel olmak istiyorlar. Çünkü alışverişte kıyafet alıyor. Kendine gömlek alıyor, bluz alıyor. Çorap, makyaj malzemeleri alıyor, takı alıyor. Onunla güzelleşiyor. İçindeki o güzellik duygusundan kaynaklanıyor. Güzelliğe olan özlemden oluyor. Kadınlara işte bol bol harçlık verip ağabeyleri, kardeşleri, babaları çarşıya gönderirlerse onlar çok mutlu olurlar ve her gün daha da güzelleşirler. Çarşılar onlar için. Onların güzelliğini çarşılardaki güzellik karşılayacak hale gelecek daha ileriki yıllarda. Daha da rahat edecekler.

BERİL KONCAGÜL: Siz ‘Allah her yerde anılır’ demiştiniz. Allah ayetinde de “Ne ticaret, ne alışveriş onları Allah’ı anmaktan alıkoymaz” diye bildiriyor.

ADNAN OKTAR: Evet.

Evet, dinliyorum.

VTR: Müslümanlar neden eskiden olduğu gibi mesela Abbasiler ya da Osmanlı’da olduğu gibi büyük tek bir devlet olmak için bir araya gelmiyorlar? Bunu ümit ediyoruz.

ADNAN OKTAR: İşte bak herkesin ağzında bir şekilde Mehdiyet var. Adına Mehdiyet demese de İttihad-ı İslam’ı herkes savunuyor. Herkes. Sokaktaki gençlere soruyoruz, yabancılar, herkes. Bizim anlattığımız fikir bütün dünyada İslam aleminde ana fikir oldu. Allah’a çok şükür.

Evet, dinliyorum.

VTR: Nankörlüğü affeder misiniz?

ADNAN OKTAR: Nankörlük tabii çok çirkin bir şey ama samimi vazgeçtiyse bir insan tabii ki affedilir. Ama nankörlüğü pekiştirerek geliştiriyorsa tabii ki insanın kendini koruması gerekir. Ve diğer insanları da koruması gerekir. Çünkü nankörün şakası olmaz.

VTR: Merhabalar. Ben marjinal tarzları çok seviyorum. Saçımdan da çok memnunum ama insanlar garip bakıyor. Sizce neden?

ADNAN OKTAR: Canımın içi sen onlara hiç itibar etme. Muhteşem yakışmış çok çok güzel olmuş. Çok tarz olmuşsun. Onlar kıskançlığından yapıyorlar. Birçoğu güçsüz, birçoğu akılsız, hasut çoğu da homoseksüel. Bir kısmı transseksüellerle ilişkiye giren ve sana asla ulaşamayacağını bilen, senin onurun, namusundan rahatsız olan, senin temizliğinden rahatsız olan, güzelliğine haset eden adamlar. Hiç kaale alma. Bir kısmı da boş kafalı adamlar. Bir kısmı da düşüncesiz tipler. Hiçbirini kaale alma. Gayet güzel kızsın çok da yakışmış, devam et.

Evet.

VTR: Kuran’a göre insanların birbirleriyle helalleşmesi doğru mudur?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım tabii güzel olur. Tarzın da iyi olmuş onu söyleyeyim. Yani karşılıklı sevgi meydana getirir. Karşılıklı ferahlık meydana getirir. Tabii birbirini kırdıysa affetmiş olur. Ne güzel, içleri rahatlar. Güzel bir şey.

Evet.

VTR: Türkiye’deki yobazlık ne zaman değişecek?

ADNAN OKTAR: Canımın içi nasıl güzelsin sen. Allah senin güzelliğini kat kat artırsın. Seni hidayetiyle sarsın. Sana cennet nasip etsin. Canımın içi şimdi bak çok büyük hata yapıyorlar. Bağnazlığa karşı dinsizlikle karşılık veriyorlar. O zaman bağnazlık akıl almaz gelişir. Çünkü Allah’ın varlığı çok açık belli. Dinin hak olduğu da çok açık belli. Bağnazlığa karşı Kuran ile mücadele yapılır. Yani Kuran’ın bütünüyle Kuran’a ilave yapmayarak, Kuran’dan çıkartma yapmayarak mücadele edilir. O zaman saf ve gerçek Müslümanlık hakim olur. O zaman da bağnazlık, yobazlık ortadan kalkar. İslam dininin gelme nedeni zaten bağnazlığı ve yobazlığı ortadan kaldırmaktı. Bak İslam dininin gelme nedenlerinden biri en önemli nedenlerinden biri bağnazlığı ve yobazlığı ortadan kaldırmaktı. Adamlar bağnazlığı ve yobazlığı ortadan kaldıracağına onu İslam’ın içine sokmaya kalktılar. Şimdi İslam kovuyor, Kuran kovuyor bu pisliği. Yani Kuran’a sığınmaya kalkan bu pisliği Kuran, Allah’ın izniyle kovuyor. Bundan sonra gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının getirdiği şirk dini, müşrik din -hepsi için demiyorum- bitmiştir. Gençlerin tavrından, insanların tavrından, gıklarını çıkaramamalarından anlıyorsunuzdur.

Evet.

VTR: Adnan Hoca’nın işi rast gelsin. Seni seviyoruz Hocam. İyi günler diliyorum.

ADNAN OKTAR: İyi günler güzel insan. Allah sana uzun ömür, sağlık, sıhhat versin. Böyle sevecenlikle, sevgiyle uzun yaşarsın, inşaAllah. Cennet ve hidayet senin süsün olsun, inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Sevimli bir videomuz var.

ADNAN OKTAR: Bunu bize yapmayacaksınız. O göbüşünün okşanması özellikle, koltuk altları. Çok şahane. Bak kaçmaya çalışıyor. Ama tabii onu annesinin yalaması lazım yani o dilindeki antiseptik maddenin üstüne sürülmesi lazım ki bir de derisi o zaman tüyleri de parlıyor annesi yaladığında. Hem de antiseptik madde kaplanıyor. Sırf taramakla olmaz. Yani yine de iyi ama o hayvanı rahatlatmaz.

ASLI HANTAL: Annesiyle Tomasin’in bir resmi var.

ADNAN OKTAR: Tomasin ve annesi, evet. Çocuğuna nasıl sarıyor? Tomasin’in son resimleri var mı?

ASLI HANTAL: İsteyelim.

ADNAN OKTAR: Bu hafta falan getirebilirim. Bir hafta sonra falan Tomasin’i buraya getireceğim. Omzumda. Beraber sunacağız programları. Evet, daha biraz sonra da Elma. Elma da sol omzumda. Tomasin sağ omzumda birlikte üçümüz sunacağız. İnşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ateist birisi şehit olabilir mi?

ADNAN OKTAR: Ateist birisi şehit olabilir mi? Yani şöyle olur; İslam’a, Kuran’a saldırılıyordur. O anda birden hamiyeti coşar. “Ya Allah, Bismillah” der. “Ben Allah’ın dinine zarar verdirtmek istemem” der. Göğsünü siper eder, düşmana atak yapar ve vurulur. Şehit olur tabii ki. Çünkü mümin olmuş oluyor. İman etmiş oluyor. Şehit olur. Son anda iman ettiği için olur.

Evet.

ASLI HANTAL: Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde kendi geleceğini 2’inci kez belirleme imkanı yakalayan kardeş Azerbaycan bugün bağımsızlık gününü kutluyor. Azerbaycan Ali Meclisi, 18 Ekim 1991 oturumunda tarihi Azerbaycan Cumhuriyeti Bağımsızlığı anayasal tasarısını oybirliği ile kabul etti. Sonrasında halk Azerbaycan'ın bağımsızlığından yana oy kullandı. Mayıs 1992'de Azerbaycan Milli Meclisi, Milli Marşı, 3 renkli ve ay yıldızlı Devlet Bayrağı ve Devlet Arması onaylandı.

ADNAN OKTAR: Azerbaycan’ın bağımsızlığını tebrik ediyoruz. Allah, kardeşlerimize güzel günler göstersin. Zenginlik, bereket versin. Hayırlar versin. İki devlet bir millet olarak birleşmemizi Cenab-ı Allah nasip etsin. Allah hayırda, berekette, güzellikte, iyilikte Türkiye ile Azerbaycan’ı en ilerilere götürsün inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Bir gün dünyada İslam Birliği’nin kurulduğunu nasıl anlayacağız?

ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım Jean-Paul Belmondo vardı ona benziyor bayağı yakışıklı bir delikanlı. Aslında İslam Birliği için şu an Türkiye olabilecek en müsait konuma geldi. Zemin olabilecek en mükemmel hale geldi. İslam ülkelerinin liderleri de olgun aklı başında insanlardan oluşmaya başladı. Birçoğu da üstattır. Öyle söyleyeyim yani birçoğu üstat insanlar. Yani sanatçı insanlardır. O anlamda söyleyelim. An meselesi yani çok az bir şey kaldı. Üç-beş yıl içerisinde toplanıp güzel bir karar alacaklar inşaAllah.

Tomasin, 1 kilo 900 gram geliyor. Yani 2 kiloya 100 gram kaldı. Elma da 1 buçuk kilo geliyor. Daha önce 400 gramdı. Yalnız Tomasin ile Elma’yı bir arada tutarken kontrollü tutmak lazım yani. Çünkü kavga etme ihtimalleri var. Yani saniyesi saniyesine kontrol etmek lazım. Hafif şakalaşmalarında bir şey yok. Hafif boğuşurlar falan makul o. Ama zarar verecek ciddi bir şey yapmalarına müsaade etmeyelim. Ona dikkat edelim.

Münafığın üslubuna bakın derdi-günü kendi çıkarıdır. Münafığı İslam hiç ilgilendirmez. Ama şöyle ilgilendirir; eğer kendi çıkarıyla çatışma varsa kendini kurtarmak için o zaman Kuran ayetlerini kullanmaya başlar. Veyahut karşısındaki Müslümanları kendi işte ahmak aklınca durdurabileceğini düşünürse o zaman böyle aptalca yarı dışardan yarı Kuran’dan yarı aptal kafasından ilavelerle boş boş münasebetsiz mantıklarla bir yere varacağını zanneder. Münafığın yapacağı şudur; eğer yapabiliyorsa başarılı Müslümanlar gibi başarı gösterir. O başarıyı esas alabilir. O zaman zaten biz ona münafık diyemeyiz. Der ki “arkadaş o faaliyet öyle yapılmaz, böyle yapılır” der. Mesela sen 300 kitap dersen o 600 kitap basar. Efendim, sen 5 bin sayfalık külliyat hazırladıysan o 10 bin sayfalık hazırlar. Sen bin kişiye ulaştıysan o 10 bin kişiye ulaşır. O zaman dersin “bu adamlar haklı yolda.” Ama akşama kadar orada burada sürtüp, çakallık yapan, soygunculuk, hırsızlık yapan, dolandırıcılık yapan ahlaksızlara Müslümanlar, Kuran ile gayet güzel mücadele verirler. Çünkü Kuran’daki yol onların ne yapacağını bize gösteriyor. Nerelerden geçeceğini gösteriyor. Yani burada tabii bütün dünya münafıklarını kastediyoruz. Bütün dünya münafıkları kimse onlar, onlar.  

Kısa bir ara verelim.

ASLI HANTAL: Yayınımıza kısa videolarla devam ediyoruz.