Sohbetler (16 Ocak 2018; 11:00)

Sohbetler (16 Ocak 2018; 11:00)

 

BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz inşaAllah. Adnan Bey hoş geldiniz.

 

ADNAN OKTAR: Hoş bulduk. Siz de hoş geldiniz.

 

Evet, dinliyorum.

 

KARTAL GÖKTAN: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kazan Soda Elektrik Fabrikası açılış töreninde konuştu: “Arı kovanına çomak soktuğumuzu görüyoruz. Suriye'de, Irak'ta ve Avrupa'da yaşanan hadiselerin hiçbiri bu fotoğraftan bağımsız değildir. Ne yaparlarsa yapsınlar, bizi engelleyemeyecekler. Türkiye artık yerini, konumunu bilsin diyor bazıları. Tamam da biz Türkiye'yiz. Biz sıradan bir çadır devleti değiliz. Bu millet küllerinden doğmuş bir millet. Şimdi kıçı kirli bazıları Suriye'de kalkıp bize tehdit sallıyor. Türkiye'yi kendi kabuğuna çekmek istiyor. Kusura bakmasınlar, PYD'miş, YPG'miş, DEAH'miş. Topunuz gelin, ne olursanız olun tepenize ineceğiz. Bunun başka çaresi yok. Şu anda zaten obüslerle vuruyoruz, vurmaya da devam edeceğiz. Kabuğumuza çekilip de sizin vurmanızı mı bekleyeceğiz?”

 

ADNAN OKTAR: Tabii. Tabii onu ben ta 4-5 yıldan beri anlatıyorum. Film olarak da gece-gündüz yayınlıyorum. Bak dedim daha orada hiç kimse yok dedim. Bak bu adamlar buraya yerleşecekler, yüzlerce kilometre, burada devlet kuracaklar dedim. Havaalanları kuracaklar, tank-top getirecek dedim. Bak aynısı. Suriye Devleti'yle anlaşmamız şart. Rusya'yla ve Suriye'yle ittifakla hareket etmemiz gerekiyor. Bölgede de barış gücü olarak kalabiliriz. Yani uzun yıllar kalabiliriz.

 

Evet dinliyorum.

 

BÜLENT SEZGİN: Sayın Erdoğan, Afrin operasyonuyla ilgili ayrıca şunları söyledi Adnan Bey: “Terör örgütünün üstlerinde bayrakları kendiniz indirin ki biz size teslim etmek zorunda kalmayalım. Türk Silahlı Kuvvetleri en kısa sürede Afrin ve Münbiç meselesini Allah'ın izniyle halledecektir. Harekat her an başlayabilir.”

 

ADNAN OKTAR: Hadi bakalım Bismillah. Hayırlısı olsun. Ama işte milletçe de Tayyip Hoca'ya destek çok hayati. Bazı İngiliz erin Devleti’nin kahpeleri İngiliz Derin Devleti’ne yalakalık yapacağız diye Tayyip Hoca'ya karşı alçakça komplolar hazırlıyorlar. Bu komploları tepelerine geçireceğiz. Bunu müsaade etmeyiz.

Milliyetçi Hareket Partisi'ni tebrik ediyoruz. Büyük Birlik Partisi'ni tebrik ediyoruz, inşaAllah Saadeti de aynı çizgiye getirelim. Bir görüşme notları bana bir gelsin.

Ne dua ettiysek oldu bak. MHP'ye dua ettik, uğraştık, gayret ettik, vesile olduk inşaAllah. Büyük Birlik Partisi'nde de katılsınlar, desteklesinler. Dualarımızdan sonra Allah onu da kabul etti elhamdülillah. Şimdi Saadet. HÜDAPAR mesela, elhamdülillah bak onu da elde ettik. Gittik bizzat konuştuk HÜDAPAR'ın liderleriyle. Konuyu kapattık elhamdülillah.

 

Evet dinliyorum.

 

İZLEYİCİ SORUSU: Şeytan neden insanlığa düşmandır?

 

ADNAN OKTAR: Eğer şeytan gibi zeki bir varlık ve onun ete-kemiğe bürünmüş şekli olan münafıklar, ki onlar da şeytanın zekasını kullandıkları için öyledirler, olmadığında Müslüman aklı, Müslüman aktivitesi zayıf kalır. Cihat gücü, analiz gücü zayıf kalır. Şevki zayıf kalır, birliktelik ruhu zayıf kalır, azmi zayıf kalır. Bunlar Müslümanların hem azmini artırır, hem şevkini artırır. Birliktelik ruhunu artırır. Muazzam güç patlamasına neden olur. Zenginliğe sebep olur. Her türlü hayra sebep olur. Sevabın çok fazla kazanılmasına sebep olur. Öbür türlü orta, mutedil bir hayat olur. Yani sakin, ayda yılda sana küfür bir şey söyleyecek. Küfürden bir şey çıkmaz. Küfür, Müslümanlarla ciddi bir atağı geçmez. Ama şeytan ve münafıklar atağa geçer. Ama şeytanda cin olduğu için insan bedenine biraz etki yapar. İşte hafızaya etki yapar, biraz unutkanlık yapar. Dikkat dağınıklığı yapar ve abuk sabuk fikirler getirir. Tabii ona cevap verilir. Ama şeytan orada kurnazlık yapıyor. Bedeni ele geçiriyor, nasıl bir beden? Toplumun en aşağılık adamları mesela. En şerefsiz, en namussuz, en karaktersiz, hırsız, soyguncu, gaspçı adam bıçaklamış, FETÖ'yle işbirliği yapmış, İngiliz Derin Devleti’nin ajanlarına kendini satan, babasıyla bilmem ne ilişkiye giren, her türlü ahlaksız, yani ensest ilişkiye giren, her türlü ahlaksızlığı yapan it-kopuk takımından seçer şeytan. Seçti mi diye de onu kendi kontrolüne alır. En ziyade onunla etkili olmaya çalışır. Onun için Müslüman, münafık hale geçirdiğinde aman işte çeksin-gitsin, muhatap olmuyorum diyemez. Seni karşına geldiyse Allah getiriyor demektir. Sen onu ez diye getiriyor Allah karşına. Allah özel yaratıyor, seni ez diye getiriyor. Ne ile? İlimle irfanla, kanunla hukukla, Kuran’la onu etkisiz hale getireceksin ve ibadet yapacaksın.

 

Evet, dinliyorum.

 

İZLEYİCİ SORUSU: İsmim Serhat. Kuran'daki Hz. Süleyman (as)'ın tahtındaki ceset ne manaya gelmektedir?

 

ADNAN OKTAR: Yakışıklı Serhat, benim anladığım, Süleyman (as) geçici olarak bedeninden çıkmış. Yani tahta sokaktan biri gelip oturamaz. Kimse oturamaz, muhafızlar var, herkes var orada yani çok güçlü koruması. Geçici olarak bedeninden çıkmış, bir ihtimalle bedenini görmüş geçici olarak. Sonra zaten dönüyor.

O ayeti bana getirebilir misiniz? Ama yakışıklımın dikkatini çekmesi de çok manidar. Ayeti göndersen gene oraya dönerim.

 

İZLEYİCİ SORUSU: Hayat bir film gibi midir?

 

ADNAN OKTAR: Evet güzel yüzlüm. Bu filmi epeyden beri seyrediyoruz. Filmin bir sonu var. Sinema salondan çıkacağız bir gün. Film bitti diyecekler. Işıklar yanacak, kapılar açılacak, çıkacağız. Şu an sinemadayız. Filmi seyrediyoruz. Film bitince bize söylerler zaten film bitti diye. Işıklar yanıp çıkacağız. İkinci bölüme geçeceğiz. Daha net, daha keskin, daha açık. Ayetin ifadesinde Allah diyor ki: “O gün görüş keskindir.”

 Sad Suresi 34-35: “Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik.” Şahsına yönelik. “Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra eski durumuna döndü. ‘Rabbim beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayan mülkü bana armağan et. Şüphe sen karşılıksız armağan edensin.’”

Evet. Benim kanaatim bedeninden kısa bir süre çıkıp bedenini görmüş, bedeninin karşısına geçmiş sonra bedenine geri dönmüş. Yani ruhu bir süre çıkıp, kendini seyredip, sonra bedenine geri dönmüş. Mümkün. Aklın ihtiyarını almaz. Kuran'a göre mümkün. Aklın ihtiyarını da almaz. Çünkü geçici bir rüya gibi düşünebilir şahıs. Bir şok yaşadığını düşünebilir. Zaten üslup tamamen ona yönelik. “Tahtın üstünde bir ceset bıraktık.” Hz. Süleyman (as)'ın cesedi. Bedeni yani. “Sonra eski duruma döndü.” Eski duruma ne? Tahtta oturduğu hali. “Rabbim beni bağışla.” Demek ki bir işaret var ki “bağışla” diyor. Allah korkusu gelişmiş ki o anda “Rabbim beni bağışla” diyor. “Benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et.” Hakikaten kendine has özel bir mülktür o. Ama daha sonra tabii daha büyük bir zenginlik olacaktır. Ama benzeri değil aynısı olmaz. Hiçbir zaman için aynısı olmaz.

 

Evet dinliyorum.

 

BÜLENT SEZGİN: İngiltere. vatandaşlarını Türkiye'nin Suriye ile sınırına 10 km mesafedeki kentlere ve Diyarbakır'dan uzak durmaları konusundaki uyarısını yineledi. İngiliz Dışişleri Bakanlığı Türkiye'ye yönelik seyahat uyarısını da yineledi. Dışişleri Bakanlığı'nın sitesinde bugün yayınlanan güncellemede Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Siirt, Tunceli, Hakkari, Kilis ve Hatay kentlerine seyahat edilmemesi söylendi.

 

ADNAN OKTAR: Onlar da amma hassaslar. Mantar tabancası patlasa korkuyorlar. Bu nasıl bir adam anlayışı? Bu nasıl bir kafada?

 

Evet dinliyorum.

 

İZLEYİCİ SORUSU: Meleklerde duygu var mı?

 

ADNAN OKTAR: Meleklerde duygu yani kıskançlık, korku, huzursuzluk, tedirginlik, şüphe, bunlar yoktur. Yani ihtiyaçları olmadığı için olmaz. O yönde imtihan olmadıkları için olmaz. Meleklerinki pek imtihana benzemeyecek bir imtihan. Yani hükmen. Çünkü korkacakları bir şey yok. Akıllarının ihtiyar alınmış durumda zaten. Aklın ihtiyarı alınınca imtihan olmaz. Ama yöneticileri var. Yani direk cennet ehli gibidirler melekler. Ama insanı da istemiyor hayreti. “Kan dökecek, zulüm yapacak insanları niye yaratıyorsun?” diyorlar. Allah “siz bilmezsiniz ben bilirim” diyor.

 

Evet dinliyorum.

 

İZLEYİCİ SORUSU: Ben Samsun'dan, Nurdan. Bir sorum olacak sizlere. Ben kendi isteğimle kapandığımda neden karşıdan, çevreden tepkiler alıyorum? Bunu merak ediyorum.

 

ADNAN OKTAR: Canımın içi kapanan bir kadına tepki göstermek ahlaksızlık, haysiyetsizlik, şerefsizlik, namussuzluk ve akılsızlıktan başka bir şey değildir. Dil bozarak, ağız bozarak  çok densizce ve münasebetsizce bir hareket. Niye namaz kılıyorsun? Niye oruç tutuyorsun? Niye kapanıyorsun? Ahzab Suresi’nde hüküm açık. Allah diyor “dışarı çıktığınızda risk altındaysanız kapanın” bitti. Tartışılacak bir yönü yok. Acabası yok. Çok da güzel yapmışsın. Allah'ın emrini yerine getiriyorsun. Nur gibi elin-yüzünde güzel bir insansın. Allah'ın nuruyla sarsın. Seni cennetiyle şereflendirsin. Her anın bir ibadet. O densizlik yapanlara hiç cevap verme. Allah'ın emrini yapıyorum dersin. Veyahut ayet numarasını verirsin. Ahzab Suresi’ne bak dersin. O kadar. Sürekli ayet numarası ver. Allah'ın hükmünü yerine getiriyorum o kadar. Hiçbir şey diyemez. Yani nereden çıktı, nasıl oldu diyemez. Ahzab Suresi’nden kaynak verirsen biter. İnanmıyorsa, ben sana karışmıyorum, sen de bana karışma dersin. Çok mantıksız. Sen ona karışmıyorsun, o da sana karışmayacak.

 

Evet, dinliyorum.

 

İZLEYİCİ SORUSU: Merhaba Adnan Bey, ben Sakarya'dan Ahmet. İnsanların hizmeti için sunulan teknoloji aslında insanları yavaş yavaş kölesi haline getirmeye çalışıyor. Bundan kurtulmamız için neler yapmalıyız?

 

ADNAN OKTAR: Teknolojiyi abartıyorlar. Öyle bir şey olmaz. Yok robotlar bize saldıracak. İşte kafasına odun varacak, robot anlamayacak falan. Bütün filmlerde bunu anlatıyorlar. Öyle bir şey olmaz. Elektriğini kestin mi çalışmaz. Nihayet robot, ne yapacak? Şuur yok bir şeyi yok. Sen ne yüklersen onu yapıyor. Dolayısıyla şu robot korkusundan kurtulsunlar. Ama şöyle olabilir, mesela bir ülke 100.000 robot yapar, hepsini silahlandırır, her hareket eden cismi vur der, mesela emir verir, kodlar. Mesela bir şehre bırakır. Katliam olur tabii, çok tehlikeli olur o. Çünkü tamam sen birini devirsin, ikisini devirsin. Mesela 100.000 robotla baş olmaz. Her yere girebilir, her şeye gidebilir, her yere ateş edebilir. O yönden riski olabilir. Ki onda bile çok zor yani, yine baş edilir, şuursuz bir varlıkla ne olur? Ama bu dereceye gelmesi çok güç. Yani 100 bin robotu bir yere indirmek sorun. Telaş etmenize gerek yok. Zaten dünyanın ömrü kısa. O kadar zaman yok. Evet, inşaAllah.

 

BÜLENT SEZGİN: Hatay'ın KırıkHan ilçesindeki 12. Hawk Batarya Komutanlığı’nda bulunan çok sayıda Hawk füze bataryasının namluları Afrin ilçelerine kilitlendi. Afrin operasyonu kapsamında Hatay'ın sınır ilçeleri, Hassa, Kırıkhan ve Reyhanlı'daki birliklere zırhlı askeri araç sevkiyatı devam ederken sınır karakollarında ise altyapı ve savunma sistemleri en üst düzeye çıkarıldı.

 

ADNAN OKTAR: Canım artık tamam bekletmesinler. Ne gerekiyorsa yapılsın. Yani iyi altyapı tamamsa. Yalnız bak çok söyledim, uzun namlulu top yapsınlar, uzun menzilli. Bizdeki topların menzili kısa. Mesela Almanlar ta 2. Dünya Harbi'nde yapmışlardı. Beş dakika havada yol alıyor mermi, 5 dakika sürüyor gitmesi. Düşün, top mermisi hızını düşün. Ve menzilene kısa sürede ulaşıyor. Yani top işi çok pratik bir şey. Gayet kolay bir şey. Roket daha pahalıdır. Ama top daha ucuz, daha kolay bir şey. Bir de imhası çok güç topun. Çok sağlam bir şey çelikten yapıldığı için. Ayrıca üstüne de tabii bir tente çekilir, kolay onun savunması yapılabilir. Namlu çapı geniş, namlu boyu uzun, menzili uzun top yapsınlar çok fazla Makine Kimya. Aslında ayrı bir top fabrikası kurulsun yer altında ayrı. Sadece top üretimi yapsın. Makine Kimyada hepsinin yapılması gerek yok. Genelde küçük çaplı toplar yapılıyor ufak. Yani en iyisi en büyüğü bile çok küçük pıt pıt mantar gibi patlıyor. Öyle top olur mu? Şah-ı Merdan gibi olacak yani. Fatih Devrindeki gibi. Patladı mı bütün o arazi şöyle bir gidip gelecek. Psikolojik olarak bir kere bitirecek. En az 70-80 kilometre menzili olması lazım top mermisinin en az.

 

Evet dinliyorum.

 

İZLEYİCİ SORUSU: Cennette anne, baba, kardeş, akraba kavramı var mıdır?

 

ADNAN OKTAR: Tabii. Allah “min zürriyeti min zevcetin” diyor. Yani zürriyetleri, zürriyet ne demek? Aile. Sülalesi zürriyet. Ve “zevcetin” eşleri. Pınar başlarında zevk, hoşnutluk, güzellik. Ama tabii dindar ve imanlıysalar. Her anne ruh sahibi olmaz. Her baba ruh sahibi olmaz. Her kardeş ruh sahibi olmaz. Mesela Nuh (as)’ın oğlunun ruhu yoktu. Ölüydü ama Peygamber olduğu için bilmedi. Hz. İbrahim (as)’ın babası ölüydü, bilmedi. Ölü olduğunu bilmedi. Lut (as)’ın karısı ölüydü, ölü olduğunu bilmedi. Ahirette anlaşılır. Ölü olduğunda ondan beraber olmaz. Allah orada mümin kadınlarla evlendiriyor, onlarla devam eder.

Mesela bu,1. Dünya Savaşı'nda kullanılan Berta, 420 milimetrelik. Mermi ateşlendikten sonra yerden 40 kilometre yüksekliğe yani stratosfere ulaşıyor. Stratosferde 2 dakika yol aldıktan sonra yay çizerek hedefine varıyor. Bak kırk kilometreye çıkıyor önce. Kırk kilometre ne demek? Çocuk kundağı gibi havada görülüyor böyle, gidiyor. Mermi dediğin öyle olacak. İndi mi tabii ortalığı cehenneme çeviriyor. Çok caydırıcı.

Mesela yine yaptıkları toplardan biri, mermi ağırlığı yaklaşık 5 ton. 4.800 gram. Yani 5 ton. Namlu çıkış hızı 820 metre bölü saniye. Menzili 48 kilometre. Çok iyi. Açtığı çukur 10 metre genişlik, 10 metre de derinlik meydana getiriyor. 10 metre çukur ne demek? Bir de 10 metre genişlik. Oradaki bütün toprağı hava kaldırıyor, yeniden aşağıya indiriyor.

Mesela bir tane daha var, Gustav topu var. O da 7 tonluk mermi, 7 ton. 47 kilometre menzili var. Namlusu 47 metre. Öyle olması lazım tabii. Ucu bucağı yok yani. Bir de iktisatlı bir şey. Mesela böyle bin tane top olsan yan yana, bir topçu ateşine başlasan, bitti. Hiçbir şey. 48 kilometre gayet de güvenli. Kendi sınırın içinden 48 kilometre öteyi dövüyorsun. Tabii zayi olan bir şey de yok yani. Metali yine kullanılabilir, demiri kullanılabilir. Bu işlere gereken ağırlığı vermek lazım. Bizim kullanan toplar klasik.

 

BÜLENT SEZGİN: Bertha’nın resmi vardı.

 

ADNAN OKTAR: Mesela bu bayağı iyi bak. Böyle bir şey de ufak tefek bombardımanlardan etkilemez bu. İyi de korundun mu.

 

BÜLENT SEZGİN: Bertha’nın mermisini de görebiliriz.

 

ADNAN OKTAR: İnşaAllah içi boştur.

 

Evet, dinliyorum.

 

İZLEYİCİ SORUSU: Dünya neden çile yeridir?

 

ADNAN OKTAR: Ben düşündüm, defalarca düşündüm. Çile olmadan bir tane adam olması da mümkün değil, normal olması. Sevgiyi bilmesi de mümkün değil, sevilecek hale gelmesi de mümkün değil. Düşün, yiyip-içip yatıyorsun, denizin kenarında manzaraya bakıyorsun, bekliyorsun, sonra diyorsun, hadi ben bir cennete gideyim. E direkt git o zaman cennete, git otur orada otur, denizin kenarında otur. Ne olacak? Yani ne özelliğin var? Sabretmemişsin, şefkat göstermemişsin, cömertlik yapmamışsın, cesaret göstermemişsin, vefa göstermemişsin. Hiçbir şey yok. Ee etim kemiğim var diyorsun, işte yerim-içerim falan. E hayvan da yer-içer. Ne olacak yani? Allah onu önemli görmüyor. Derinlik, aşkın üstünde duruyor Allah. Yani bizim yememiz içmemiz aşkı besliyorsa bir anlamı var. Yani aşka hizmet ediyorsa. Binalar evler de aşka hizmet etmek içindir. Mesela yüksek köşkler var. Ne olur köşkten hiçbir şey olmaz. Aşka hizmet ediyorsa olur. Tutkuya hizmet ediyorsa olur. Irmak diyorsun, ağaçlar, tahtlar, güzel elbiseler. Güzel elbisen nedir? O güzel elbiseyi giyeni seversin sen. Şimdi o elbisenin içinde birisinin olmadığını düşün. 70 kat elbise giymiş ama içinde taş var, taş, manken var. Ne yapacaksın? Hiçbir işine yaramaz öyle bir şey. İçindeki insanı seviyorsun sen. İnsanın etini, kemiğini mi? Yok. Ruhunu seviyorsun. Allah'ın ruhu. Ölü olsa, ölünün üstüne yetmiş kat giydirseler ne yapacaksın? Aman aman aman dersin. Ruh olduğu için onu seviyorsun? Allah'ın ruhunu taşıdığı için seviyorsun. Bunun aslında tabii bir kitabını hazırlayayım ben de daha açık vurgulayıcı olur. Çok tarifi bunu zor. Ama anlatabilirim.

 

-Sayın Cumhurbaşkanımız da bugünkü konuşmasında; “davamız çok fazla fedakarlık gerektiren bir dava” demişti.

 

ADNAN OKTAR: Doğru söylüyor. Türkiye yoğun imtihandan geçen mübarek necip bir millet Türk milleti. Türkiye'nin imtihanı hep ağır olmuştur.

 

Evet dinliyorum.

 

İZLEYİCİ SORUSU: Her şeye sorgulamadan inanmak doğru mudur?

 

ADNAN OKTAR: Şimdi şöyle; Allah'ın varlığı zaten alenen görülüyor. Şimdi sorgulasak sorgulamasak bir şey değiştirmez. Şimdi mesela bilgisayara bakıyoruz. Ben desem ki bu tesadüfen mi oldu? Fabrika mı yaptı? Ben bunu bir sorgulayayım. Bu akıllı bir hareket olmaz. Yani akla hakaret olur bu. İnsan kendi aklına hakaret olur. Bunun sorgulaması olmaz. Ama mesela Cenab-ı Allah diyor ki “domuz eti yemeyin.” Tamam yemeyiz. Ama bunun hikmeti nedir diye araştırabiliriz. Mesela “şarap içmeyin” diyor. Şarap içmemenin hikmeti nedir diye araştırabiliriz. Ama yani içeyim mi içmeyeyim mi gibi değil, tamam içmeyeceğim dersin. Ama hikmeti nedir? Onu araştırırız.