Sohbetler (14 Ocak 2018; 11:00)
BÜLENT SEZGİN: İyi günler der diyeceğimiz Hoş Sohbetler’e başlıyoruz.
ADNAN OKTAR: Ne güzel ne mutlu bizlere.
Fikret Bey, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Cumhurbaşkanımız Erdoğan, AK Parti'nin Elazığ İl Kongresi'nde konuştu. Şu açıklamaları yaptı: “200 yıldır nerede bir terör hadisesi, nerede bir kargaşa varsa orada mutlaka bir takım güçlerin hesabı vardır. Biz Şanlı ecdadımızın başarıları ile öğrendiğimiz kadar tarihimizden ders almasını da bilen bir milletiz. Yılanla yatağa giren neticelerine katlanır. Amerika kendi yılan çukuruna atmakta bu kadar ısrarcıysa kendisi bilir. Biz kendi başımızın çaresine bakarız. Bir araya toplayıp ordu kurduklarını sandıkları çapulcuları Allah'ın izniyle bir haftayı bulmaz nasıl darmadağın edeceğimizi görecekler. Öyle veya böyle bu fitne çukurunu kapatmakta kararlıyız. Bu devletin tek bir çakıl taşını, milletin tek bir evladını kimseye kaptıracak değiliz.”
ADNAN OKTAR: Şahane konuşmuş Tayyip Hocam. Tayyip Hocam bu konuşmasına bir alkış. Muhteşem, tam kabadayıca ve yiğitçe konuşmuş. Ama hiç vakit kaybetmeyelim. Yani ay falan geçmesin. Haftasına gününe bitirelim. Esad'la falan da konuyu kendi içimizde halledelim, inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Konuşmasına Sayın Devlet Bahçeli'ye de teşekkür etti Sayın Erdoğan. Şöyle söyledi: “Sayın Bahçeli'nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde şahsımıza yönelik destekleme kararını açıklamış olması şüphesiz milli mutabakatın nedenli güçlü şekilde oluştuğunun ifadesidir. Bu vesileyle şahsım, partim, milletim adına teşekkür ediyorum. Zira bu ümmetin birliği çok önemli."
ADNAN OKTAR: Ümmetin birliği ümmetin, dikkat et. İttihad-ı İslam. Böyle insanı biz daima iktidarda tutarız. Allah ömrünü uzun etsin, evelAllah. Öbürlerinde öyle bir ifade göremiyoruz. Ne İttihad-ı İslam, ne İslam Birliği. Çok küçük meselelere kafa takıyorlar, basit. Yani milli, büyük meselelere kafa takmıyorlar. Türkiye'nin parçalanması var, İngiliz Derin Devleti var, konu o. Taktıkları konulara bakın. Taktıkları konuların aleladeliğine bakın yani. Çok basit, sıradan, yani handalı mandalı, yan kapının mandalı yani hiç alakasız konular. Varsa bile, yani ana konuyla alakası olmayan konular. Kardeşim, ana konu ne? Türkiye'nin bölünmesi, tehlikesi. Ve İttihad-ı İslâm'ın bir an önce olması konusu. Sen neden bahsediyorsun? Aslında bir baksalar utanırlar. Şimdi tamam, mesela burada bir adam cam kırdı. Ama burada da bir adam öldürdü birisi. Şimdi ben cam kıranın peşine mi giderim, adam öldürenin peşine mi giderim? Adam öldürenin peşine giderim, onu yakalarım. Cam kıranla ben ne uğraşacağım? Bir şekilde hallolur. Cam kırmayı ana konu hale getirirsen katil kaçar. Gelir seni de vurur ayrıca. Allah'a esirgesin.
Evet. Dinliyorum.
İZLEYİCİ SORUSU: Ashab-ı Kehf Mehdi (as)’ın yardımcıları mı olacak?
ADNAN OKTAR: Kehf Suresi bir kere bir olayı, bir konuyu anlatıyor. Yani ahir zamanda meydana gelecek bir olaydan bahsediyor. Başından sonuna kadar devlet toplu olarak Mehdiyet'i bütün detaylarla anlatan bir Suredir Kehf Suresi. Deccaliyet devri olması, gençlerin bir mağaraya sığınması, çok az olmaları, toplum tarafından baskı görmüş olmaları, toplumun onlara nefes aldırmaması, fakat onların çok başarılı ve hidayet ehli olmaları, fakat halkın bunu bilememesi, anlayamaması, ailelerin o çocuklara çok baskı yapıyor olması, çocukların ailelerden bizar olup, kaçıp kendi aralarında yaşamaya karar vermeleri, Hızır (as)'la karşılaşma, devlet yıkılması, devlet kurulması, Zülkarneyn (as), dünya hakimiyeti, çok net, sarih açık Mehdiyet yani, ebcediyle, konularıyla, yani o kadar detaylı Mehdiyet anlatılıyor ki, yani Mehdiyet’in, evine varıncaya kadar, mekanına varıncaya kadar Kuran hep seni anlatır. Kuran'da yok yok. Mesela halkın o gözünden kaçar. Diyor ki “dağın sağ tarafında bir yere yerleştiler” diyor. İsa Mesih (as) konusunda Hz. Meryem. Ya hangi dağ bu? Ve dağ niye bizi ilgilendirsin dağın sağı? Yani Allah bir şey anlatıyor. Durduk yere Allah dağın sağı der mi? Dağın sağında birileri var demek ki. Bir dağ var ve dağın sağı var. Yoksa dağın zaten görmediğimiz, bilmediğimiz bir şey gelmiş-geçmiş. Allah öyle bir detay vermez. Kimseyi ilgilendirecek, ders verecek bir yönü yok onun çünkü. Olabilir, hiç olmayacak bir şey değil ama Allah hep hikmetledir. İlla ki tabii ki yine hikmet olur, her ülkede öyle bir şey de. Fakat mesela Ashab-ı Kehf'e de baktığımızda büyük bir mağara veya büyük bir ev anlaşılıyor. “Evin genişliği olan salonunda toplanıyorlardı” diyor. Geniş yerinde toplanıyorlardı. Şimdi bu açık, detaylı bir anlatım. Yoksa Kehf nerede toplanır kimseyi ilgilendirmez geçmiş bir konu olsa. Gelecek bir konudan bahsediliyor burada.
Büyük bir camiden bahsediliyor. Yeni yapılan bir binadan bahsediliyor. Sayıların az olmasından bahsediliyor ve 309 rakamı telaffuz ediliyor. 309, Mehdi (as) talebelerin sayısıdır bu aynı zamanda 309. 313'tür de, Hızır (as). Kaç oluyor? 10. Cebrail (as), Mikail (as), İsrafil (as), 313. “Yanındadırlar” diyor çünkü beraber, 313.
Şimdi Kehf Suresi’ni bize anlatın deseler, anlatsak insanlar hayretler içinde kalır. Ama bu devirde, ben bu zamanda anlatmam. Tahakkukat bekleriz. Akan su kenarı. Nerede akıyor su? Suyun kenarında. Niye Hızır (as)'la kayalık bir yerde buluşuyorlar kayalık? İstanbul'da kayalık neresi var? Bir bakın bakalım. Nereye kuruluyor o kayalık? Yani üstüne ne kurulur? Niye balıklar oraya toplanır? Yani ucu-sonu yok, anlatılır da anlatılır.
Evet, dinliyorum.
İZLEYİCİ SORUSU: Merhaba. Küçükken yazar olmak istediniz mi?
ADNAN OKTAR: Küçükken yazar olmayı herkes şöyle flu olarak düşünür. Yani flu olarak aklımda vardı. Ressamlık, yazarlık falan tabii kafamdan geçiyordu. Ama böyle bu kadar kapsamlı yazar olacağım, 300’ün üzerinde kitap yazacağım, 73 yabancı dile çevrileceği, yüz milyonlarca satılıp dağıtılacağı tahayyül dahi edemezdim tabii.
İZLEYİCİ SORUSU: Üniversite yıllarınızda ülkücülerle aranız nasıldı?
ADNAN OKTAR: Bizim Kurtuluş Lisesi ülkücülerin hakimiyetindeydi. Alparslan vardı böyle uzun boylu çok sevimli bir tipti. Onunla karşılaşmıştım kolejinin önünde. Böyle bir ülkücü tokalaşması yaptı şu parmak şöyle. Hocam ne yapıyorsunuz nasılsınız dedi. Okul bitmişti. Sen ne yapıyorsun Alparslan hiç göremiyorum dedim. Mamak'taydım dedi. O zaman sıkı yönetim vardı. Mamak'ta tutuklanmış. Baya bir süre kalmış Mamak'ta.
Çetin vardı bizim okulda lisede. Sıkı ülkücüydü. Dedi ki, Hocam şimdi ülkücüler marş söyleyecekler dedi. Siz de dedi orada gelip böyle teşrif edip baksanız dedi çok iyi olur dedi. O zaman biz ders daha yok. Yani yeni sınıfa girmişlerdi. Oraya doldu ülkücü gençler. Okulun girişine, sağ tarafına. Sloganlar attılar önce, ülkücü sloganlar. Sonra marş falan söylediler. Gayet güzeldi yani tebrik etmiştim o zamanlar.
Bizim Okulun arka kısmı öğrenci yurduydu. Niğde Öğrenci Yurdu. Orası da ülkücülerin kalesiydi. Yani baya yaman bir ortamdı böyle. İşte Allah hayırlara vesile ediyor. Çok iyi oldu ülkücülerin varlığı o devirde. Olmasa komünistlerin kontrolünde olacaktı. Felaket olacaktı, yaşanmazdı oralarda. Facia olacaktı.
Bizim mahallede de öyle. Ülkücüler orada bir ev tuttular çocuklar. Evin hiçbirinin penceresi yok. Orayı kale gibi kullanıyorlardı, yani böyle müstahkem mevkii gibi. Komşular aşağı inemiyorlardı. Yani bizim mahalleye inemiyorlardı. “Çanakkale'ye geçilmez, İnce Su aşılmaz” diye böyle bir metrelik harflerine falan yazı yazmışlardı duvara boydan bayağı böyle kurt resmi, üç hilal falan. Mahalle süslenmişti yani kendine gelmişti.
Bizim yine evin orada öğrenci yurtları vardı. Tamamı ülkücülerin kontrolündeydi. Allah'ın lütfu tabii, çok büyük bir nimet. Çok iyi olmuştu. Aslan gibi delikanlı. Onlar o zaman bıyıkları aşağı doğru bırakırlardı şu tarz. Çok yakışıyordu ama sonra neyse vazgeçtiler. Bayağı iyi oluyordu. O zamanki heyecan dehşetti. Bir tek Sivas öğrenci yurdu sol tarafta kalıyordu, karşı tarafta. Orası komünistlerin kontrolündeydi. Ben oradan geçerken işte “Venseramos” bilmem ne falan böyle, çalardı hafif hafif böyle entel dantel.
Bir gece amcamlara gidiyordum. Orada bütün bölgenin ışıkları söndü birdenbire, her yer karardı. Ülkücüler o yurtların, karşı yurtların binalarının üstüne çıktılar. Polis arabaları doldu arada. Bir tek polis arabalarının ışıkları aydınlatıyor ortalığı yani öyle karanlık. Bir ülkücü bağırıyordu. İşte “Türkiye büyüsün” diyor. Hep bir ağızdan “Turan olsun” diyorlar. İşte “düşman ülkesi yıkılsın” diyorlar “viran olsun” diyorlar. “Tanrı Türk'ü korusun, yüceltsin.” En son öyle bitirdi. Ama onun dışında çok fazla slogan vardı. Yani mesela biri “başbuğ” diye bağırıyor ama çok uzun ve çok canhıraş bağırıyor. Hep birden mahalle yıkılıyordu böyle “Türkeş” diye. Yani Sivas öğrenci yurdunda bence aklı başında olan kalmaması lazım.
Ben o akşam amcamlarda kalmıştım yalnız sabaha kadar. Saat dört buçuk beş altıya kadar falan orada kaldım. Dükkanda 2 kilo falan bisküvi götürüyordum ben, sağlama alıyordum. Çünkü daima misafirlikte bisküvi bulunmaz zordur yani. Bir de nezaketle 3-5 bisküvi getirirler. Ondan misafirlik olmaz yani. Hatta 2,5-3 kilo falan da aldığım oluyordu. Ama 2 kilo almıştım o gün. Küt diye kırıp çaya sokup onu hiç düşürmeden yemek bir meseledir yani. Neyse sabahına döndüm. Dolmuştan yukarıda indim, üstte indim. Merak ettim orada neler olduğunu, onun için bakayım ne diye. Baktım, pencerenin o dış tarafına Sivas Öğrenci Yurdu'nun vitrinine boydan boya koskoca bir bozkurt resmi asılmış. Dedim Allah mübarek etsin. İçeriden de hazin hazin mehter marşı geliyor böyle. Yani kös sesleri falan geliyor. O gece herhalde orayı tahliye etmişler anladığım kadarıyla. Yahut bir şekilde bir şey olmuş.
Kredi Öğrenci Yurtlar Kurumu vardı bir de orada karşıda. Orası da ülkücülerin kontrolündeydi. Çok iyi olmuştu. Devlet de destekliyordu benim gördüğüm ülkücüleri. Devletin birimleri de destekliyordu birçok birim. Süleyman Demirel de destekliyordu. Süleyman Demirel’i bir kere mecliste dövdüler meclis çıkışında. O vakte kadar Demirel ülkücüleri desteklemiyordu. Nurcuları da desteklemiyordu, mesafeli duruyordu. Orada feci şekilde dövdüler Demirel'i. Eli-yüzü şişti, televizyonda falan çıktı. O Demirel'i acayip kızdırdı. Ondan sonra ülkücülere müthiş ağırlık verdi. Nurcuları da desteklemeye başladı. Ülkücüler her yeri teker teker Allah'ın izniyle kontrol altına almışlardı. Sadece mimarlar odası kalmıştı. Adalet Partisi Genel Merkezi'nin karşısındaydı o. Ben oranın kuşatmasında yine oradaydım olay anında. Üstten ateş ediyorlardı komünistler, binanın üstünden. Alttan da cevap tarzında yani, cevabı bir şey oluyordu. Ama orayı düşünemediler. Yani bir şey olduğundan olabilir yani, konumu nâ müsait olduğundan olabilir. Fetih yanım kalmıştı o zaman. Tabii yani ben böyle bir şeyi destekliyor değilim. Ama manen alınmasını çok isterim. Çatışma falan var tabii ki. Ama orada çocuklar kendini koruyordu ülkücüler. Çünkü ateş ediyor adamlar. Aşağıda da zaten ateş edilen de ülkücüler değildi polisti. Karşılık veren, sivildiler.
Ama bak Demirel'e desteklerini o zaman gördüm. Çünkü ateş edildiğinde Adalet Partisi Genel Merkezi'ne sığınıyorlardı ateş yoğunlaştığında. Destek olmadan olmaz. Polis de çok olumluydu o zamanlar.
Özetle, ülkücüler bu milletin medarı iftiharıdır. Türkiye'nin güvencesidir. Ülkücüler benim kanaatim Türkiye'de bir numaradır açıkça söyleyeyim. Hiç lamı cimi yok. Türkiye komünist olmadıysa onların vesilesiyle olmadı. Hiç gençlerin haberi bile yok. Binlerce ülkücü şehit edildi o devirde, binlerce. Her gün günde 10-15 kişi şehit edilirdi. Kimsenin haberi yok. Yani onların kanıyla bu memleket kurtuldu yani. Her yeri sokak sokak, mahalle mahalle kurtardılar. İç savaş vardı adeta, inşaAllah.
Bir de çok fakirler benim canlarım. Mesela bizim mahallede baktım, küçük bir eski bir evi tutmuşlar, kiralamışlar. Orayı ocak yapmışlar ülke ocağı. Ama çok küçük. Yine başka yerlerde, semtlerde mesela o paraları yoktu çocukların. Dergi zor çıkartıyorlardı falan ama çok küçük yerler kiralıyorlardı. Canhıraş, canı gönülden esmer ediyorlardı. O devirde kıymetlerini pek bilmiyordu zenginler onların. Halbuki onların sayesinde sermayeleri kurtuldu, malı-mülkü kurtuldu haberi bile yok. Hatta karşı geliyorlardı. Ama en hatalı şey o zaman işte sıkıyönetim ülkücüleri de hedef aldı. Yani bu çok büyük hataydı tarihi bir hata. Müthiş bir hata. “Bir onlardan, bir onlardan” dedi ya Kenan Evren. Sen nasıl adamsın? Sen nasıl bir kafan var senin? Ülkücülerin sayesinde ayakta kaldın iflahını keseceklerdi senin. Tozunu çıkaracaklardı. Onlar vesile oldular. “Bir onlardan, bir onlardan.” Alparslan pehlivanları, birçok genci. Ya hatta yaşları küçük çocukların. Onların yaşlarını büyültüp astılar o çocukları, şehit ettiler. Çok büyük günah. Çok büyük günah. Bir de nasıl onaylıyorsun? Meclise giriyor, onaylıyor. Çıkarım ben o meclisten? Hiçbir şey yapamıyorsan çık. Ülkücü gencin idamına onay verilir mi? O nasıl bir kafadır? Allah vermesin. Tahayyül dahi edilemez. Hayır diğerlerinde de mesela müebbet verebilirler. Hiçbir şey olmaz müebbet. Yatar da yatar adam.
Yani özetle ülkücüleri her yerde koruyup-kollamak, her yerde şefkat, her yerde destek hayati bir konudur Türkiye için. O çocuklar ne çile, halen de her yerdeler yani, ne çileler çekiyorlar. Hiç teşekkür dahi istemezler. Yurt içinde, yurt dışında, şu anda da her yerde faaliler maşaAllah. Hepsi de kabadayıdır, gerçek kabadayıdır. Çok temiz insanlar maşaAllah.
İZLEYİCİ SORUSU: Merhaba, Hülya ben. Belçika'da yaşıyorum. Belçika'nın yerli halkı Müslümanlara karşı neden önyargılı? Onu öğrenmek istiyorum.
ADNAN OKTAR: Niye önyargılı olmasın ki? Sakal keseni öldüreceğim diyor adam. Namaz kılmayanı öldüreceğim diyor. Dinini değiştireni öldüreceğim diyor. Zekat vermeyeni öldüreceğim diyor. Kadını eve sokacağım diyor. Eğer dışarıya bakarsa pencereden falan, ya falakayla ya odunla döveceğim diyor. Eğer kırarsam bir yerini de de polis molis karışamaz diyor. Savcı da karışamaz diyor. Hıristiyanlar kafir diyor. Yolun kenarına doğru itilmesi gerekiyor diyor. Resim gördü mü tükürmek lazım, heykel gördü mü tükürmek lazım diyor. Adam korkar tabii ki senden. Senden korkmaz da o tiplerden korkar. Adam ne bilsin senin hangi kafada olduğunu. Çünkü iki türlü Müslümanlık var. Bir Kuran Müslümanlığı var, bir de şirk Müslümanlığı var. Şirk Müslümanlığı dünyayı sarmış, adamlar da korkuyor. Adama niye korkuyorsun denilir mi? Adam kesiyor işte kıtır kıtır, doğruyor. Berber ya berber, ne iş yapıyorsun berberim diyor. Ha öyle mi diyor. Şöyle çöksene sen diyor. Otomatik silahla tarıyorlar adamı. Niye? Sakal kesiyor diye. Bakıyor sakalını kesmiş. Nereden aklına geldi sakal kesmek diyor. Ne bileyim eskiden beri keserim diyor. Ha eskiden beri kesiyorsun diyor. Yat diyor. Adamı koyun doğrar gibi doğuruyor kör bıçakla. Bir on beş tek uğraşıyor. Kafasını kesinceye kadar. E adama diyorsun, niye korkuyorsun diyorsun. Adam korkar tabii, çekinir. Bu kafada olur. Ama Kuran Müslümanlığı cennettir. Adam Kuran Müslümanı olsan sana ne desin? Bağrına basar, iftihar eder yani.



