Sohbetler (11 Eylül 2017; 10:00)

KARTAL GÖKTAN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz.

ADNAN OKTAR: Ne güzel.

Show TV’de “Kalp Atışı” isimli doktor dizisinde özel harekatçı polisleri aciz gösteren bir program yapılmış. Çok ayıp yapıyorlar, bu çirkin. Bilinçaltı kurgulama yaptıklarını düşünüyor olabilirler. Bunu düzeltecek yeni bir konuşma yeni bir açıklama Show TV’den bekliyoruz, bu ayıbı düzeltsinler. Özel harekatçılar son derece aklı başında, yaman, uyanık, keskin akıllı, becerikli, vazifesini bihakkın yerine getiren aslanlardan oluşan bir topluluktur. Çok güzel eğitim alıyorlar çok da başarılılar. Onları böyle acemi, başarısız, güçsüz, acz içinde göstermeye kalkmak Show TV’ye yakışmadı çok ayıp yaptılar. Bunu bir an önce düzeltsinler. Bize de haberi gelsin.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Amerika’nın Florida Eyaleti’ni etkileyen İrma Kasırgası nedeniyle eyaletteki 3.4 milyon eve elektrik verilemiyor. Miami kentinin bir kısmı sular altında kaldı. Kasırgayla ilgili görüntüler var. İrma, tarihi kayda geçen en büyük Atlas Okyanusu kasırgası.

ADNAN OKTAR: Evet, Amerika bundan bir anlam çıkartsın. İngiliz derin devleti bir anlam çıkartsın.

KARTAL GÖKTAN: Şu anda iki yeni kasırganın daha yolda olduğuna dair haber var Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: Bak, felaket felaket üstüne. Amerika dindar bir devlet, dindar bir ülke öyle biliniyor. Ama Obama zamanında Allahsız, Kitapsız, komünistlerin eline geçti. Yani İngiliz derin devletinin kontrolüne geçti. Buna müsaade edilmesin. Amerika’ya destek olalım, Amerikan halkına destek olalım bu felaketi durduralım. Dinsizliğe bütün güçleriyle destek veren bir çizgi içine girdiler.

BÜLENT SEZGİN: Bir görüntü daha vardı. İrma’nın hızı saatte 300 kilometre. Tsunami gibi, tsunami şeklindeymiş bulutlar.

ADNAN OKTAR: İşte bak, bu da yeni bir felaket türü.

Evet, dinliyorum.

VTR: Türkiye’de terörizmin bitmesini istiyorum. Ne zaman biteceğini bilmiyorum ama hemen bitmesini istiyorum. Çünkü askerlerimizin ölmesini istemiyorum. Annelerin ağlamasını istemiyorum.

ADNAN OKTAR: Benim aslanım, güzel yüzlüm benim, aferin benim nurluma. O tam bir Mehdi talebesi, tam bir Kuran aşığı. Bütün aydın, aklı başında gençlerimiz gibi o da sevgiyi, merhameti, şefkati, barışı istiyor ve savaşa da şiddetle karşı, teröre karşı gayet güzel. Ama Kuran olmadan, Kuran’ın yeterliliği anlaşılmadan, Mehdiyet zahir olmadan bu beladan çıkmak mümkün olmadı ve olmayacak Allahualem.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey, ben Ali. Bağnazlığa karşı olduğunu söyleyen bir kısım insanlar, siz modern İslam’ı anlatmanıza rağmen sizi de eleştiriyorlar. Sizin de görüşlerinize karşı oluyorlar. Bunun sebebi nedir, ben bunu öğrenmek istiyorum.

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, haklısın mesela kız arkadaşı dekolte beraber denize giriyorlar, çok karşılaşıyoruz. Müzik bir yandan devam ediyor “bu nasıl Müslümanlık anlayışı?” diyor “siz hem müziğe taraftarsınız hem dekolte var, böyle şey olur mu? Müslümanlıkta bu yok” diyor. Kız arkadaşı tasdik ediyor yanında mayoyla. Arkadaşları dansa devam ediyorlar. Yani benim anladığım bizim görüşümüz iyice kanaatlerini getirmiş ve o kanaat oturmuş. Ama öyle hani laf olsun gibisinden arada konuşuyorlar benim anladığım. Herhalde bir daha duymak için, dediklerimizin doğru olduğunu bir daha duymak için itiraz ediyorlar. Yoksa gerçek bir itiraza pek benzemiyor.

Tayyip Hoca’yı mutlaka başta tutalım. 2019’da mutlaka Tayyip Hoca’yı başa getirelim. Sıkı delikanlı Tayyip Hocam dürüst de. AK Parti’de değişiklikler olur, yaşlananlar olur, hastalanan olur, işte demir bozulması mı, metal eksilmesi mi diyor Tayyip Hocam bir şeyler diyor. Onu fark etmez, dev bir kitle. Yeni gençleri alırız, daha yeteneklileri alırız. Ama Tayyip Hoca’nın başta durması çok önemli. Yani başın sağlam olması gerekiyor. Ne yapıp yapıp Tayyip Hocamız’ı en az yüzde 70’le başta tutacağız 2019’da da, 2029’da da. EvvelAllah Tayyip Hocam’ı aslanlar gibi cumhurun başında tutacağız, inşaAllah. Çünkü milli delikanlı her yer milli oluyor elhamdülillah benim gördüğüm. Millet de çok rahat ediyor. Bakıyorum valiler falan hep muttaki, temiz insanlar, halkla iç içe, kucak kucağalar. Halktan insanları vali yaptılar bu çok güzel. Milletin insanlarını vali yaptılar. Emniyet müdürlerine bakıyoruz halktan, milletten. Eskiden millete tepeden bakan bazı ekabirler olurdu. Mesela emniyet müdürü, adam gözünden ateş saçılıyor böyle üst perdeden. Cihan padişahı gibi böyle acayip enaniyetli, kibirli. Mesela vali oluyor yanına yanaşılamıyor. O kafa gitti Allah’a çok şükür. Mütevazi, mazlum, tertemiz insanlar her yerde görev alıyorlar iyi güzel. Ama Tayyip Hocam gibi uyanık yaman bir delikanlının hep başta olması gerekiyor. En ufak bir yamukluk olduğunda hemen yakalıyor, maşaAllah. Gözünden hiçbir şey kaçmıyor. Açıyor telefonu şak gereğini yapıyor. Çok yaman delikanlı, çok sorun var. Hakikaten bana ne diyebilir, başkası yapsın diyebilir her şeyle bizzat kendi ilgileniyor. Tayyip Hocam bunların hakkından çok iyi geliyor. Anneye söyleyelim anne bir kere Tayyip Hoca’ya iyi baksın, dinlenmesine de çok dikkat etsin. Tayyip Hocam bize daha çok lazım. 2019’larda, 2029’larda sürekli başta olması gerekiyor. Mehdiyet devrinin cumhurunun başı, İslam alemine çok büyük faydası olacak göreceksiniz.

Dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Cahit. Mehdi (as)’ın yardımcılarının sayısı bu kadar azken, Mehdiyet dünyaya nasıl hakim olacak?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, Mehdiyet bir ruh ve felsefeyi, bir inancı dünyaya garip bir metotla yayıyor. Mesela şöyle oluyor; Amerika’da bir şahıs evinde oturuyor, adam açıyor evrim konusunu, bakarken bir başka bir yerde bakıyor, evrimin geçersizliğiyle ilgili bir yazı okuyor birisi yazmış “itiraz edenler var” diyor. İtiraz edenler var dendiğinde zaten adamın kafasına gider, teori gider, yani o bilimsellikten çıkar. Ama itiraza da kalmıyor öyle esaslı vuruşlar var ki, onu okuduğunda zaten o teoriye bir insanın inanması için olağanüstü irade kullanması gerekiyor ve olağanüstü kafalanması gerekiyor. Zaten kafalanacağı deliller de yok. Zaten insanlarda ciddi bir önyargı oluyor hiç bilmeyenlerde yani inanmıyor zaten tesadüf dediği için. Ama itiraz edenler var dendiğinde, bir de onunla ilgili yazılar çok fazla olunca adam inanmıyor. Bunun benden kaynaklandığını bilmez adam. O zincirleme bir metottur yani zincirleme gelişen bir şeydir. Mesela biz Allah’a inanıyoruz, Hz. Mehdi (as)’ın gelişine inanıyoruz anlatıyoruz. Şimdi Türk gençliğinin arasında yüzde 70 Hz. Mehdi (as) beklentisi. Adamın benden haberi bile yoktur, bizlerden haberi bile yoktur ama yüzde 70 beklenti. Bu zincirleme olan bir şey. Mesela bunun tersini de şöyle söyleyelim; 1800’lerde falan insanlar Allah’a inanıyordu. Şimdi Osmanlı’da Müslümanlık yaygın herkes İslam’ı dinliyor, anlatıyor. Diyorlar “Darwin diye bir adam çıkmış” diyorlar “kainatın yaratılışı öyle bizim bildiğimiz gibi değilmiş” diyor. Nasıl olmuş? “Maymundan insanlar türemiş” diyor. “Allah Allah” diyor adam bir anda beyninde şimşek çakıyor. O anda imanını kaybediyor. İtiraz da yok yalnız buna yani hiç itiraz yok o dönemde, acaba falan yok. Bir de gelenekçi İslam insanları ezim ezim eziyor, Hristiyanlığın hurafeleri eziyor. O ortamda o söylenince Osmanlı okuyan-yazanları arasında, yani aydın tabir edilen adamlar arasında Darwinizm’i adamlar yarım sayfa okusa bile, iki satır okusa bile veyahut üç-beş cümle konuyu duysa bile milyonlarca inanın arasında Darwinizm yayıldı ve insanlar inandılar. Darwin mesela orada bir kişi, işte Lamarck falan var üç-beş kişi çok az sayıda. Kitabı basılıyor o dönemde. Kaç tane basılıyor? Mesela 10 bin. Dünyada milyarlarca insan var, ama o 10 bin kitapla bütün dünya Darwinist oluyor. Abdülhamit döneminde 100 binlerce kitap dağıtıldı Osmanlı hinterlandına. Osmanlı’nın alayı Darwinist oldu, çok kolay oldu bu. Yani bozma da çok kolaydır, aksi düzeltme de çok kolaydır. Şimdi bunu Abdülhamit mi yaptı Darwin mi yaptı adam onu çıkaramaz. Mesela Mısır’da ulema adam profesör, adam Darwinist. Nereden geldiğini bilmez. İnanıyor “hakikaten biz maymundan gelmişiz” diyor, yani bu kadardır o. Mesela başka konularda da internet dili, üç-beş kişi bunu çıkaran birkaç kişi bütün dünyaya yayıldı. Çok kolay oluyor. Şimdi Darwinizm’in geçersizliği de bizim anlatmamızla her tarafa yayılmış oluyor. Biz Hz. Mehdi (as) öncüsüyüz, bizim anlatımımızla Mehdiyet’in öncüsü olarak Darwinizm’i biz bitirmiş oluyoruz. Nereye gitsek, bak Avrupa’da diyor ki adam “tamam evrimi üçte bir reddediyoruz” diyor, bak şimdi çok mühim bir şey “ama yüzde 80 şunu söylüyor” diyor “Darwinizm ruhun varlığını açıklayamıyor” diyor. Bitti. Yüzde 80 Darwinizm’e karşı demektir ölmüş oluyor. Bunu kim söyledi? Biz söyledik. İngiltere’deki yüzde 80 başarıyı kim elde etmiş oluyor? Biz elde etmiş oluyoruz. Çünkü biz maddenin hakikatini anlattık o bütün dünyaya yayıldı. Ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayıldı. Adam kemikten falan anlamasa da ama bu konuları çok iyi anlıyor. “Görüntü nerede oluyor?” diyor, “beyinde.” Kim görüyor? “Birisi görüyor.” Darwinizm bunu anlatıyor mu? “Anlatamıyor” bitti. “Darwinizm bitti” diyor, anlaşıldı mı? Yani mesela bak burada bir kişinin sözü İngiltere’de 80 milyon insanın kanaatini değiştiriyor. Yahut 200 milyon insanın kanaatini değiştiriyor. Hindistan’a da gitsek aynı neticeyi alıyoruz. Zır cahil olmadıktan sonra, yani kitap hiçbir yere girmiyorsa oralarda belki Darwinizm hakikaten devam edebiliyor. Ama kitabın girebildiği, insanların konuşabildiği, internetin girdiği her yerde Darwinizm’i kaldırdık, Allah’a şükür.

GÖKALP BARLAN: “Beyin reddedemez gerçeği” demiştiniz Hocam.

ADNAN OKTAR: O çok önemli. Mesela bir şey anlatıyorsun, güneş, dışarıda güneş var perde kapalı. Salonda toplanmışlar diyorlar “Dışarıda güneş yok, gecenin 12’si şu an diyorlar. “Olur mu_” diyorsun perdeyi hafiften şöyle bir kenardan çekiyorsun, güneşi hafif bir şey görüyor kapatıyorsun, bitti. Bütün salon sana teslim. Bunun gibidir. Bir kere anlattın mı beyin artık ona inanır. O salondaki herkes itiraz etse bile hepsinin beyni güneşin var olduğuna inanır. Beyne itiraz edemiyorlar, yani beyinlerini ele geçiriyoruz.

Aleyküm Selam. “Ben kanser tedavisi görüyorum. Cuma günü ikinci kemoterapim var. Sizden dua istiyorum Hocam” diyor. Aslan gibisin delikanlım hiçbir şey olmaz Allah’ın izniyle. İkinci, bir kere daha yapacaklar herhalde, üç, üçten sonra ayaktasın zaten Allah’ın izniyle.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Siz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tevazulu, hırsları olmayan bir insan olduğunu söylüyorsunuz Adnan Bey. Bunun örneklerinden birini de geçtiğimiz günlerde Dombra şarkısının söz yazarı Uğur Işılak anlattı. Dombra şarkısı ilk Sayın Erdoğan’a 15 Temmuz’da şehit olan Erol Olçok tarafından dinletilmiş. Sayın Erdoğan şarkıyı dinledikten sonra hem mahcup olmuş hem de tedirgin olmuş. “Çok fazla benden bahsetmiyor mu? Böyle bir şey doğru olur mu?” diye sormuş. Erol Olçok da kendisine “Bu sizi aşan bir mesele. Aslında siz yoksunuz orada sizin şahsınızda millet var rahat olun” dedikten sonra şarkının bu haliyle kalmasına razı olmuş Sayın Erdoğan.

ADNAN OKTAR: Canım, tabii ki utanabilir. Hayâlı bir insan direkt kendini övdürüyor gibi bir şey. Ama verilen cevap doğru yani milletin özü Tayyip Hoca, milletin bir uyanık, deccaliyete karşı olan, kendini ezdirmeyen, onurlu, haysiyetli, aklı başında, atak bir tavrı var Kuran ruhundan kaynaklanan. Biz bunu eskiden bir türlü beceremiyorduk, millet olarak bir türlü halledemiyorduk. Müslümanım demekten utanıyordu insanlar. Başörtülü hanımlara demedik laf bırakmıyorlardı. O çocuklar lüks semtlerde falan gezemiyorlardı, bir kafeye gidip oturamıyorlardı. Onun acısını, sıkıntısını milletçe hepimiz çekiyorduk. Sakallı amcalara laf söyleniyor, cübbeli insanlara laf söyleniyor, herkese bir şey alay ediliyor güya kendi kafasınca. Bunun bitişi işte Tayyip Hoca’nın ortaya çıkışı bunun bitişi. Onun için diyorum ısrarla ve kararlılıkla iktidarda tutulması lazım şahsının.

Evet, dinliyorum.

VTR: Türkiye’ye işgal denemesi yapılacak mı?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm çok çok güzelsin, maşaAllah. Onu iyi vurgulamam gerekiyor, kaş, göz, ağız, burun her yerin çok güzel, maşaAllah. Bizim millet kabadayı, çok tehlikeli olur kimse yapamaz öyle bir şeyi. Yani bayağı kabadayı bir millet. Mahvederler yani kim gelirse gelsin. Geldiğine gelecekliğine gelmişliğine bin kere pişman olur. Öyle Irak’taki gibi göğsünü gere gere elinde tüfekle falan gezme öyle bir şey olmaz. Çok çok zor bir ortam olur öyle bir şeye müsaade etmeyiz.

Evet, dinliyorum.

VTR: İncil ve Tevrat’tan sorulacak mıyız?

ADNAN OKTAR: Hayır, sadece “Kuran’dan sorulacaksınız” diyor Allah. Ama İncil ve Tevrat’tan da istifade etmek lazım. Ama Allah “Kuran’dan sorulacaksınız” diyor. Ama Tevrat ve İncil okunmadığında da bir ruh kapalılığı oluyor insanlarda. Gelenekçi İslam’ın bu tutukluğunun, sanata kapalı olmasının ana nedeni de Tevrat ve İncil’e hiç önem vermemeleri. Halbuki Allah, Tevrat ve İncil’e Kuran’da dikkat çekmiş. Nur ve basiret olduğunu, hidayet kaynağı olduğunu söylüyor. Adamlar önem vermiyor öyle olmaz. Tevrat okuyanlar bayağı aklı açılıyor, Kuran okuyanın da aklı açılır. Ama Kuran zaten Tevrat’ı tavsiye ediyor yani teşvik ediyor. O zaman Kuran’ı dinlememiş olur Tevrat’ı okumayan, İncil’i okumayan Kuran’ı dinlememiş olur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Gelecekten haber vermek dinen uygun mudur?

ADNAN OKTAR: İki türlü olur, bir vahiyle bildirmiştir, Peygamberimiz (sav) bildirmiştir. Onu bildirirsin o zaten tamam. İkincisi bir veli, der ki “Şöyle bir şey olacak Allahualem” der. Buna inanmak farz değildir ama olduğunda bu harikadır. Bunda bir şey yok. Çünkü önce bir tahmin gibi söylüyor, ondan bir şey çıkmaz yani olumsuz bir şey çünkü Allahualem diyor doğrusunu Allah bilir. Belki anlamında söylüyor. Çıkınca da harika olmuş olur.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Milliyet’ten Melih Aşık yeni müfredat hakkında şöyle bir yazı yazdı Adnan Bey: “Yeni ders kitaplarında çocuklarımıza nelerin öğretileceği belli oldu. Örneğin İmam Hatip Liselerinde okutulacak kitapta, depremler ve hastalıklar Allah’ın kullarını imtihan etmesi olarak anlatılıyor. Şifayı Allah’tan iste iyileşmek için Allah’a dua et deniyor. Eğitimde artık hemen tüm dünyevi konuların inanç temeline dayandırıldığını görüyoruz. Osmanlı da böyle nesiller yetiştirmişti. Gelişen bilim ve teknik karşısında Osmanlı yıkıldı” dedi.

ADNAN OKTAR: Hastalıkta dua; ilaç alma demiyor ki ilaç alır dua eder. Sen zaten desen de demesen de halk dua eder. Duayla ne alakası var onun? Ne kadar mantıksız bir söz. Hayır, ama tabii gelenekçi Ortodoks kafada oldukları adamların anlaşılıyor bu Durmuş’un falan. Ama öyle belirgin gelenekçi bir çıkış yapamamış. Zaten modern takılıyor baksana “Darwinist’im” falan diyor bir şeyler yapıyor, kendince orta yol bulmaya çalışıyor net tavır koyamıyor. Ama bir o gözle bir bakalım, ama gelenekçi eğilimi olduğu görülüyor. Ama Türk gençliği, onlara şaka gibi gelir gelenekçi sistem yani. Hiçbir şekilde etkilenmezler istediğin kadar okut. Bizim gençliğimiz Atatürkçü, modern, Kuran Müslümanıdır gayet aklı başındadır. Hiç hurafeye inanacak gençle karşılaştınız mı? Sürekli röportaj yapıyorlar bir tane çıktı mı? Zehir gibi herkes. Yani öyle kafalama yapılacak adam yok.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnanmak ihtiyacı doğuştan mıdır?

ADNAN OKTAR: Şimdi soruna cevap vereceğim ama senin güzelliğin öyle bir anda geçeceğimiz gibi bir güzellik değil. Brezilyalı kızlara benziyor çok çok güzel. Canımın içi, inanmak ihtiyacı diye bir ihtiyaç yok. Yani biz şimdi güneşi gördük mü inanmak ihtiyacımız olduğu için güneş var demeyiz, var olduğu için güneşe var deriz. Allah’ın varlığını da gördüğümüz için var diyoruz. Yoksa hani bizim ihtiyacımız var haşa inanç oluşturalım demiyoruz. Öyle bir şey olmaz.

Canım hocayım diyorsam şakadan diyorum Allah aşkına. Hocalık kim biz kim? Hoca falan değilim ben. Hoca dediğin okul bitirir, ilahiyat eğitimi alır, bir hocanın dizinin dibinde uzun yıllar rahle-i tedrisinde eğitim alır ona hoca denir. Hoca, ne hocası? Normal lise mezunuyum, akademide okuduk işte, felsefede biraz okuduk o kadar. Kendi bildiğim kadarını aktarıyorum. Hocalıkla benim alakam yok. Durup durup bana hoca moca demesinler. Ben kendim diyorsam onu da şaka olarak diyorum.

Evet, dinliyorum.

VTR: Cennette herkes eşit seviyede mi zevk alır?

ADNAN OKTAR: Hayır, cennette işin ilginç yanı o herkes aynı değil dünyada da öyle. Mesela velilerin sevgiden aldığı zevkle halkın aldığı zevk arasında çok büyük fark vardır. Mesela Peygamberimiz (sav)’in sevgiden aldığı zevk çok yüksek ama avamdan bir insanın aldığı daha düşüktür daha zayıftır.

Evet.

VTR: Merhabalar, ben Yeliz. Vicdan insana her şeyi doğru yaptırır mı?

ADNAN OKTAR: Şimdi Yeliz’i de geçemeyeceğiz. Yeliz böyle İtalyan aktrislere benziyorsun çok çok güzel kızsın. Tabii, vicdan Allah’ın kalbimize vahyinin adıdır. Vicdan denen şey Allah’ın kalbe vahyetmesidir. Dolayısıyla vicdanına uyan mutlaka galiptir, mutlaka başarılıdır, mutlaka bereketlidir. Mantığa uyan eninde sonunda batar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Allah’tan en çok istediğiniz şey denir?

ADNAN OKTAR: Allah’tan en çok istediğim şey İslam’ın dünyaya hakim olması şu an. Hz. İsa Mesih (as)’ı görmek, Hz. Mehdi (as)’a talebe olmak ve cennet. Allah’ın rızası.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Zeynep. İstişarede ne tür faydalar vardır?

ADNAN OKTAR: Şimdi Zeynep, o kadar biliyorsun ki seni seveceğimi. O kadar biliyorsun ki seni beğeneceğimi adın gibi eminsin. Ve haklısın çok çok güzel kızsın. Şu görünüşe bak, şu bakışın güzelliğine bak. Ama çok güzel kız, maşaAllah. Allah hidayet versin sana, uzun ömür versin. İstişare, bazen insanın aklına bir şey gelmez, birine sorarsın aa falan dersin uyanırsın. Resim yaparken bile insan dalıyor, resimde bu perspektifi bozabilir. Uzaktan bakınca resmi görebiliyor.

Evet, devam edelim.

VTR: Sizi görünce etkilenmeyen biri var mı?

ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm, canımın içi, vicdanlım benim. Ama o hakikaten Allah’ın bir nimeti ben çok şaşırıyorum, hangi genç kızla konuşursam konuşayım eğer vicdanı tam iblise dönmediyse yani tam bir şeytan değilse, yani katil ruhlu oluyor başka dengesiz bir şey oluyor o ayrı. Ama mutlaka sevgisini hissediyorum, maşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim Muhammet. Arkadaşlık sonsuza kadar sürer mi?

ADNAN OKTAR: Muhammet, arkadaşlık sonsuza kadar sürer. Ama iki taraf da müminse ve iki taraf da Allah’ı seviyorsa.

VTR: Peygamberler gibi imtihan olmadan cennete girebilir miyiz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, en güçlü imtihan olan peygamberler. Yanlış bilgi olmuş sende. Peygamberlerin çektiği çile yani anladığınız gibi değil. Mesela Hz. Musa (as) bir kere kalbinden rahatsız bir “kalbim sıkıştırıyor” diyor söylüyor sık sık olan bir şey çok rahatsız ediyor onu. Ve çok heyecanlı bir insan. En hayatta çekindiği şey bir müminin cinayettir, en korktuğu şey. Cinayete sebep oluyor, adam öldürüyor. Bu çok korkunç bir şey. İnsan uyuyamaz gece-gündüz, sabah kalkıyor adam öldürdüğü aklına geliyor, yatıyor adam öldürdüğü aklına geliyor. Ömrü boyunca onun acısını çekmiştir ömrü boyunca. İstemeden oluyor ama çok acısını çekmiştir. Firavun’un takibi yıllarca, yakalanma korkusu yıllarca onun acısını çekmiştir. Ümmetinin büyük bölümü münafıktı onlarla uğraştı hep acı içinde yaşadı. Kalbi bir yandan sıkıştırıyor. Ama 120 yaşına kadar da yaşadı, maşaAllah. Bıldırcın eti yerse bir insan gece-gündüz, maşaAllah oradaki ümmet için söylüyorum hep acayip gürbüzler. Bıldırcın da, kolesterol en düşük bıldırcındadır çok manidar. Hep et hiç şekerli falan yemiyor.                             Hz. Eyüp (as), normal bir insanın kaldıracağı gibi değil Hz. Eyüp (as)’ın imtihanı.

Evet, dinliyorum.

VTR: Aynı fikirleri paylaşmadığı için insan ailesinden ayrı kalabilir mi?

ADNAN OKTAR: Tabii. Peygamberimiz (sav) zamanında Hz. Ali (kv) ailesinden ayrıldı. Ailesi reddetti Hz. Ali (kv)’yi küçük çocuktu 10 yaşında ailesi reddetti, düşman oldu ailesi. Ashab-ı Kefh, Kehf Suresi özel bir sure vardır biliyorsunuz, ailesinin reddettiği çocuklar ailesinden kaçan çocuklardır. Ailesi dini kabul etmiyor, İslami mücadeleyi kabul etmiyor mecburen çocuklar ayrılıyorlar. Hz. Musa (as)’ın kavminden de küçük bir topluluk genç bir topluluk Hz. Musa (as)’a tabi oldu Kuran’daki ifadeyle.

Evet, dinliyorum.

VTR: En beğendiğiniz lider kimdir?

ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam sıkı delikanlıdır. Dünyadaki en sıkı kabadayı, en yiğit delikanlı o benim gördüğüm şu an. Bak, Rohingya’yla kimse ilgilenmiyor o ilgileniyor. Irak, Suriye hep o ilgileniyor, göçmenlerle o ilgileniyor. Merhametli normal bir Müslümanın kişiliğini düşünün bildiğimiz klasik, bir de o insanın takvasını düşünün. Türkiye’ye ne kadar pahalıya mal olursa olsun ne olursa olsun bütün gücüyle, azmiyle dünyanın her yerinde Müslümanları kurtarmaya çalışıyor her yerde. Nerede bir zulüm varsa oraya yetişmeye çalışıyor. Ve İngiliz derin devletinin ağır baskısına rağmen.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Milli Gazete, Alpaslan Durmuş’un evrimle ilgili açıklamasını “Saplantı Teorisi” başlığıyla manşete taşıdı. Şu ifadelere yer veriliyor: “Alpaslan Durmuş’tan şok eden bir açıklama geldi. ‘Evrim kitaplardan kalktı diyenler zır cahil’ diyerek teorinin müfredattan çıkarılmayacağını açıkladı. Senelerdir yerinde sayan ve kalıplaşmış sorunlarla boğuşan Milli Eğitim, sapkın ve saplantılı ideolojilerin tesirinden yine kurtulamadı. Halbuki İslam’da insan soyunun Hz. Adem (as)’la başladığı ayetlerle sabittir. Bu inanış İslam inancına tamamen zıttır. Allah’ı, Kuran’ı yalanlayan bir görüşün Müslümanlar tarafından kabul görmesi beklenemez” dedi.

ADNAN OKTAR: Milli Gazete’ye helal olsun delikanlı kabadayıymış.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Arakan’dan kaçan Müslümanlar Bangladeş’e kaçmaya çalışıyorlar ancak Burma hükümeti sınırdan kaçışa engel olmak için tel örgü boyunca gizlice mayın döşemişti. Bu mayınlara basan üç sığınmacı hayatını kaybetti Adnan Bey. Bir kişi yaralandı.

ADNAN OKTAR: Mayın her yerde oluyor ama. Orada mayın yerleştireceklerini zannetmiyorum. Bir oyun var orada. Çünkü mayınlık bir şey yok. Oradaki asker de, asker direkt zaten ateş ediyor. Mayını bekleyecek hali yok adamın. Mayın provokasyon olarak yapılmış olabilir. Yine burada İngiliz derin devletinin parmağına bakmak lazım. Çünkü mebzul bir mayın yerleştirme yok, en fazla 15-20 mayın vardır. Onlar da açıkta görünüyor. Orada bir savaşı kızıştırmak, olayı kızıştırmak isteği olabilir. Yani karşı tarafı daha harekete geçirmek, iki tarafı da birbirine kırdırmak olabilir. Çünkü Müslümanlardan da silahlı gruplar varmış benim anladığım. Çünkü onlar barışa davet ediyor falan, demek ki silahlı bir güç var. Bir kere bu çok büyük hata. En başta burada büyük bir hata yapılmış. Silahlı güç, orada silahlı bir ayaklanma grubu oluşturmak Müslümanlara yapılacak en büyük kötülük. Şu anki katliamın sebebi onlar olmuş oluyor. Öyle bir grup olmasa adamların gerekçesi de olmaz. Bu tip grupları hep İngiliz derin devleti organize ediyor. FETÖ’yü, IŞİD’i veyahut bu tip ayaklanmaları, mesela bak Müslümanları geniş çaplı orada şehit etmelerini sağladı ufacık bir grup oluşturarak.

Evet, dinliyorum.

VTR: Allah şefkatlidir ama bunu nasıl anlayabiliriz?

ADNAN OKTAR: Her gün senin hücrelerin kanser üretiyor, vücut hücreleri her gün. Her gün o kanseri trilyonlarca molekül, trilyonlarca hücreyi gezerek o kanserleri söküp-çıkartıyor kanser ameliyatı oluyor, her gün kanser ameliyatı yapıyor. Yerine götürüyor sağlam parçayı takıyor sonra da işine bakıyor. Eğer o kanserli hücreyi sökmese, hücre-molekül işbirliği yaparak bunu yapmasa her gün insanın kanser olması mevzubahis her gün. Ama Allah böyle engellemiş oluyor. Bu bir tanesi. İkincisi, göktaşları yağmur gibi vızır vızır etrafımızdan geçiyor tek bir tanesi bile çarpmıyor. Normalde hallaç pamuğuna çevirmesi lazım dünyayı göktaşlarının. Milyonlarca göktaşı var havada hiçbiri çarpmıyor. Yani gayet rahat gidiyoruz, hiç sarsılmadan, silkelenmeden akıl almaz bir kızla gidiyoruz. Güneş eğer bir ayarını bozsa, dünyaya biraz yaklaşsa cayır cayır yanarız, biraz uzaklaşsa donarız. Dünyanın hızı biraz artsa fırlarız. Nereye baksan Allah’ın dengesi, rahmeti, güzelliği kendini gösteriyor. Bu görüntü akışı durdurulsa zaten hiçbir şey göremeyiz, hiçbir şey duyamayız. Ses duymayı kaldırsa Allah duyamayız, görmeyi kaldırsa göremeyiz. Ama tabii klasik olarak işte bilinen kedinin yavrusunu yalaması vardır, güvercin yavrusuna bakar, bütün kuşlar yavrusuna bakar, arılar yavrularına bakar, böcekler yavrularına bakar. Hepsi yavrularını kollar tabii bu Allah’ın emriyle olduğu açık. Ama hücrenin, trilyonlarca hücrenin, trilyonlarca molekülün, trilyonlarca hücreyi her gün kontrol edip kanserli hücreleri söküp attığını yani kanserli parçaları söküp attığını, yerine sağlamlarını kattığını kimse bilmiyor. Her gün insan kanser oluyor, her gün o kanser tedavi ediliyor. Her gün kesintisiz kanser tedavisi var.

Evet, dinliyorum.

VTR: Yemin bozmanın kefareti nedir?

ADNAN OKTAR: İlgili Kuran ayetini gönderin. Ben oradan ayetten okuyarak anlatayım.

Evet.

VTR: İsmim Esra. Bağnazlıktan bahsediyorsunuz, daha detaylı anlatır mısınız?

ADNAN OKTAR: Esra jilet gibi kızsın. Çok çok güzelsin, çok keskin hatların. Ses tonun da çok güzel, kendin de çok güzelsin. Bağnazlık dünyanın ilk yıllarından beri var yani on bin yıldan beri, on beş bin yıldan beri var. İnsanların kendi kafasından çıkarttıkları kendilerini ezme metodu. Güzelliği ezmek, rahatlığını ezmek, huzurunu, kendine kurallar çıkartıp kendini köşeye sıkıştırma metodu. Mesela “bu mağaranın etrafında gezmemek gerekir” diyor. “Mağaranın içinde et yenmez, mağaranın içinde şarkı söylenmez.” Kural çıkarıyor adam. Herkes de ona uyuyor, yedi ceddi uyuyor ona. Ondan sonra bir sivri akıllı daha çıkıyor, o da bir kanun çıkarıyor. Onlar da ona uyuyor. Bunlar iki-dört-sekiz-on altı tarzında gelişir böyle şeyler. Bağnazlıkta da mesela “Bu Hoca Efendi günde 5 bin zikir yapıyormuş” diyor. “O da bir şey mi benim hocam 10 bin zikir yapıyor gecede” diyor. “O ne ki 15 bin yapıyor benim hocam” diyor. Yani gittikçe kendilerini böyle açmaza sokan ibadet şekilleri geliştirdikçe bir sükse anlayışı oluyor onlar için bu. Mesela “benim şeyhim sabaha kadar namaz kılar” diyor. “Seninki ne ki benim ki sabahtan öğlene kadar kılıyor” diyor. Böyle yani bir acı çektirme metodu, ızdırap metoduyla üstünlük sağlama kafası. O arada da kadınları ezmek, kendilerini yüceltmek gibi politikaları oluyor. Bağnazlığı en iyisi Bağnazlığın Felsefesi olarak kitap haline getireyim de ben, daha iyi olur. Çünkü böyle sohbetle değil de kitapla anlatsak daha iyi olacak.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sizce dünyanın en merhametli ülkesi hangisi?

ADNAN OKTAR: Senin şekerliğinin, ballığının geliştiği ülke hangisiyse orası. Bu şekerlik, ballık nerede oldu? Türkiye’de oldu değil mi? O zaman Türkiye’de. Mesela Türk askeri dünyanın en merhametli askeridir. Bütün dünyaca bilinir. En adil, en makul odur, Türk askeridir. Eskiden beri öyle. Her devirde öyle olmuş, Allah’ın hikmeti. Genelde katliam yapıyorlar ama Türk askerinde o yok.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Karar Yazarı Bekir Fuat, Darwinizm’in, komünizm ve faşizm gibi ideolojilerin kökenini oluşturduğunu ve sömürgeciliğin de sosyal Darwinizm’in insanları gelişmiş gelişmemiş diye kategorilere ayırmasından kaynaklandığını yazdı. “Bugün bütün dünya bu bakış açısının etkisinde, biz de dahil. Ekonomik, dini, sosyal literatürümüz Darwinizm’in etkisi altında. Bu bizim için trajik bir durum çünkü biz Adem (as)’dan geldiğimize ve insanlar arasındaki tek farklılığın Allah’a yakınlık ve ruh derinliği olduğuna inanıyoruz. Bu yaklaşım bize ait bir yaklaşım değildir.” dedi.

ADNAN OKTAR: Helal olsun, güzel. İsabetli, akıllı, mantıklı konuşmuş. Nehru ile Gandi arası bir görüntü elde etmiş. O da yakışmış, karizması da iyi.

“Yemin bozmanın kefareti de, yediklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurun” diyor Cenab-ı Allah, on yoksul, fakir. “Ya da onları giydirmek” elbise. Takım elbise alacaksın. “Veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak.” Şu an köle olmadığı için bu olmaz. “Bunlar da yoksa üç gün oruç.” On yoksulu doyurmak kolay işte onu yapsınlar. O olmazsa on yoksula elbise alsınlar, on yoksula takım elbise. İyiyse hali vakti her şeyi, çorabı, kemeri, pantolonu, ceketiyle tam takım kıyafet alacak. Veyahut on yoksulu lokantaya götürüp güzel ala doyuracak. Veyahut üç gün oruç tutacak, üç gün üst üste oruç tutacak.

Evet, dinliyorum.

VTR: Çocuklarımıza ne kadar özgürlük vermeliyiz?

ADNAN OKTAR: Çocuğun aklı tabii zayıf olur çocuk aklı olduğu için. Ona zarar vermeyecek tarzda sonuna kadar özgürlük vermek lazım. Ama ona bir zarar gelmemesi çok önemli. Ama sınır yok, sınır sadece zarar gelmemesidir.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Almanya’daki seçimler yaklaştıkça Türkiye karşıtlığı üzerine kampanyalar da artmaya başladı. Bu karşıtlık nedeniyle Türk Dışişleri Bakanlığı Almanya’ya seyahat yapmama uyarısında bulundu. Alman Sosyal Demokrat Parti Lideri Martin Schulz, “Almanya Türkiye’yi aşağılamayı kabul edecek bir ülke değildir. Türkiye kabul edilemez ve tehlikeli bir biçimde Avrupa’nın tüm ilkelerinden uzaklaşıyor. Türk hükümetinin bu yolu bırakıp, yapıcı işbirliğine dönmeye çağırıyoruz.” dedi.

ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam’la inatlaşırlarsa bayağı yamulurlar söyleyeyim. Tayyip Hocam kabadayıdır. Tam adamına çattılar. Tayyip Hocam’a boyun eğdiremezler. Onların yapacağı, Tayyip Hocam’la uzlaşmak olacaktır. Saygılı olacaklar Tayyip Hocam’a. Laf, söz dinleyecekler, üst perdeden bakmayacaklar. Tayyip Hocam hiç alışık değildir tepeden bakılmaya. Onlar alışmışlar tepeden bakmaya. Bunu bir kenara koyacaklar. Nezaketli, saygılı olacaklar.

Mehmet Talu Hoca’nın internet sitesini çökertmişler, bu yüzden internet sitesi yokmuş. Facebook’ta Mehmet Talu Hoca Efendi sayfasına yazabilirlermiş sorularını. Diyanet’in de olabilir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın var değil mi fetva? Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva diye bir yer var internette. Telefon da var tamam Diyanet’ten sorsunlar. O kolay olur. Mehmet Talu Hoca hangi birine yetişsin. En iyisi Diyanet, Diyanet’e sorsunlar. Orada memurlar var çok.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhabalar ben Hatice. Çok tanrılı insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Hatice canımın içi çok nurlu ve bayağı güzelsin. Allah sana uzun ömür, hidayet versin. Tesettürün de sana çok çok yakışmış. Aferin sana maşaAllah. Seninle iftihar ediyoruz. Canımın içi şimdi adam Darwinist. Tanrısı ne? Tesadüf. Bir de çok tanrılı olanlar var. Onlar da onun başka bir çeşidi oluyor. Şirktir tabii ki günaha girmiş oluyor. Darwinizm de şirktir. O düşünce de şirktir. Şirk haram.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim Burhan. Tebliğ yaparken sizi en çok şaşırtan olay ne oldu?

ADNAN OKTAR: Bir tebliğ olayı oluyor ama adam çok şaşırıyor falan o anlamda. Akademideyken olmuştu beni şaşırtan olaylar. Etrafımı sardı oradaki komünist arkadaşlar. Ellerinde falçatalar falan böyle. Ama o falçata iç mimar oldukları için maket yapımında kullanılan maket bıçakları ama geliş şekilleri pek maket tamiri için olmuş gibi görünmüyordu. Maketle bağlantısı yoktu. Ellerinde bir şeyler yontarak geldiler. “Yaptığın tebliği durduracaksın” dediler yani anlattığın konuları durduracaksın falan dediler. Dik dik de bakıyorlar ama bayağı kalabalıklar. Askeri parka giymişler üstlerine. Kızlar da vardı aralarında, onlar da askeri parkalı. “Peki, o zaman sizin liderlerinize anlatayım” dedim. “Tamam, anlat” dediler. “Ama okuldakilere anlatma” dediler. “Olur” dedim. “Hocalarınıza anlatayım.” İşte ondan sonra hocalarına anlatmaya başlamıştık. Öyle sakinleştirebilmiştik. Mesela bu garip olaylardan bir tanesi. Hasip vardı okulda bizim arkadaşlardan. Ona maddenin olmadığını anlatmıştım. Bir anda kıpkırmızı kesildi anladı. Bir daha da benimle konuşmadı. İlginç olaylar çok fazla. Bir tane, iki tane değil.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Amerika’da önceki gün sadece eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan değil, eski Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan, Genel Müdür Yardımcısı Levent Balkan ve Abdullah Happani hakkında da tutuklama kararı çıktı. Çağlayan’a İran ambargosunu delmek için Amerikan yönetimi yetkililerine yalan söyleme, milyonlarca dolarlık yasa dışı işlemlerle bağlantılı fonları aklama, bu işlemlerin asıl niteliğini gizleyerek çeşitli finansal kurumları aldatma suçlamaları yöneltiliyor.

ADNAN OKTAR: Yalnız adamlar biraz fazla cesaretlenmişler gibi görünüyor. Bunlar yürek yemişler gibi. Tayyip Hoca’ya karşı da bir saygısızlık yapma ihtimalleri var. Onu göz önünde bulunduralım. Biraz gözleri dönmüş gibi görünüyor. Çünkü hiçbir şey yapamadılar. Bu onları çok öfkelendirmiş gibi benim tahminim. Çünkü bu müthiş bir pervasızlık. Öyle bir şey varsa buranın Türk mahkemeleri bakar. Seni ne ilgilendiriyor? Seninle ne alakası var? İran’la Türkiye arasındaki bir konu. Seni ne alakadar eder? Seninle ne bağlantısı çıkartıyorsun, nereden alakan var? Bu patavatsızlıkla bunu yapma ihtimalleri var. Çünkü daha önce de İsrail Başbakanını tutuklama kararı çıkartmışlardı. Başka bakanlara da tutuklama kararı çıkarılmıştı. Yapmadıkları bir şey değil bu, yapabilirler. Dikkatli olmak lazım.

BÜLENT SEZGİN: Bazı örnekleri vardı dünyadan, okuyabilirim Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: Ver bakayım.

BÜLENT SEZGİN: Kasım 2015 tarihinde bir İspanyol mahkemesi 2010 yılındaki Mavi Marmara olayından dolayı Başbakan Netanyahu ve olaydan sorumlu yedi üst düzey devlet görevlisi hakkında yakalama emri çıkarttı. Bu kişiler arasında eski Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, eski Savunma Bakanları Moshe Yaalon ve Ehud Barak, eski İçişleri Bakanı Eli Yishai, eski İstihbarat Bakanı Dumbledore ve Bakan Benny Begin bulunuyor.

ADNAN OKTAR: Artistlik yapıyorlar tabii onlar oraya gitse İspanya’ya falan bandoyla karşılarlar. Tutuklama falan olmaz. Ama artistlik olsun kıllık yapıyorlar yani. Kıllık derken akıllı olmayan bir hareket anlamında yani gerçek kıl anlamında değil.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Yine bir örnek daha vardı. İngiltere ve Belçika 7 yıl önce İsrail eski Dışişleri Bakanı Livni hakkında Gazze’deki savaş suçlarından dolayı tutuklama kararı çıkardı. Ancak Livni’nin yasal bir açıktan faydalanarak Londra’ya gidip geldiği belirtiliyor.

ADNAN OKTAR: Londra’da Livni’yi tutuklayacaklar. Izgara pişiriyorlar bunlar. Artistlik yapıyorlar, öyle bir olay yok.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Sırbistan Kosova eski Başbakanı Ramush Haradinaj hakkında 1998’deki Kosova suçlarından dolayı tutuklama kararı çıkardı. Bu kişi Fransa’da bu yılın Ocak ayında tutuklandı.

ADNAN OKTAR: Bir densizlik yapma ihtimalleri var. Hiç ummadık şekilde öyle bir çılgınlık yapmaları. Çünkü Tayyip Hoca gitti oraya, adamlar saldırdı seyrediyorlar. Türk polisi Cumhurbaşkanı’nı korudu. “Vay siz nasıl korursunuz?” falan anormal bir şamata yaptılar. Bir şımarıklıktır gidiyor, münasebetsizliktir gidiyor. Bunu aynı şekilde Amerikan Başkanı’na da yapıyorlar, Donald Trump’a da yapıyorlar. Adama yapmadıklarını bırakmadılar. Bütün yardımcılarını istifa ettirdiler. Adamı her yerde engellemeye çalışıyorlar. Suçlamalar, ifadesini falan aldılar. Yani onu da götürecekler gibi görünüyor. İngiliz derin devletinin azgınlığını dünya tam daha anlayamadı. Bizim anlattığımızı da bazı kişiler daha hala anlayamadılar. Deccalın azgınlığı çok büyük. Pençelerinden kan akıyor. O kanlı pençelerini sökeceğiz ilimle irfanla, kanunla hukukla.

Tayyip Hoca’ya bütün millet sahip çıksın. Dediğim doğru, yüzde 70-80 destek gerekir. İngiliz derin devleti doğru. Deccal bu, deccaliyet denen olay bu. Şu an deccal zahir oldu. Bütün dünyayı dinsiz yapan, Allahsız yapan Mehdi karşıtı bir harekettir. Dünyada ‘Mehdi yok’ dedirten çalışma yapan da onlardır. Birçok hoca efendi falan bunların kontrolüne girdi, birçok yazar bunların kontrolünde. Türkiye’de de birçok böyle züppe, it kopuk hep İngiliz derin devletinin kontrolündeler. Büyük bir tehlike. Tayyip Hoca da buna karşı aslan gibi direnen bir yiğit, bir Osmanlı delikanlısı. Destek olmamız benim kanaatim farz. Hiç lam olmaz yani.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN:  Cumhurbaşkanımız Erdoğan Amerika'da haklarında dava açılan korumaları ve eski Bakan Zafer Çağlayan ile ilgili soruya yanıt verdi Adnan Bey. “Bu Çağlayan’ın şahsına değil Türkiye'ye yöneliktir.”

ADNAN OKTAR: Doğru söylüyor.

BÜLENT SEZGİN: “Tamamen siyasidir. Bu işin arkasından çok pis kokular geliyor” dedi.

ADNAN OKTAR: İşte o koku, bir yanık var demek ki oradaki yangın çok tehlikeli. Tayyip Hocam bu Amerika işine çok dikkat etsin, Trump'ı da götürecekler. Tayyip Hoca’ya da orada bir şey yapabilirler, bunların gözü dönmüş vaziyette. Aman dikkatli olalım çünkü Amerikan Yüksek Mahkemeleri tamamen İngilizlerin kontrolünde şu an. Yüksek Mahkeme üyelerinin tamamı onların kontrolünde ve değişmiyor bunlar. Devlet kurumlarındaki adamlar hep oturak gibi bunların kontrolüne girmiş durumda. Tehlike net, çok dikkatli olmamız lazım.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Sayın Kılıçdaroğlu'nun bir açıklaması var konu ile ilgili: “Zafer Çağlayan Amerika'ya gitse yargılanacakmış. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkanı; ‘Pis kokular geliyor’ diyor. O pis kokular biz Türkiye'de burnumuzu tutuyorduk, dünyaya yayılacak diyorduk, defalarca söyledik, yapmayın dedik. Türkiye Cumhuriyeti’nde bakanlık yapmış birinin başka bir ülkede yolsuzluk nedeniyle yargılanması utanç vericidir” dedi. 

ADNAN OKTAR: Ama Türkiye'yi ilgilendiren bir dava bu, onları ilgilendirmez. Yani zaten adamın gidip oraya gidip teslim olması da olayın teşkilat olduğunu gösteriyor. Adam; “Selamun aleyküm ben geldim” diyor. Davetle gitti oraya adam. Bu Türkiye'ye bir oyun hazırlanıyor. Sayın Kılıçdaroğlu bu oyunu nasıl görmez? Hadi diyelim ki bazıları hatalar yaptı feşmekân. Bu ancak yüzde biridir olayın. Yani yüzde doksan dokuz Türkiye aleyhine bir oyun oynanıyor, yüzde bir şahsi suçlar o ayrı o, Türkiye'de gereği yapılır onun. 

Kasırgalara bile, felaketlere bile kadın adı veriyorlar. Hepsi öyle, bak dikkat edin hep bu kadın zıtlığından, kadınlara karşı olan içlerindeki öfkeden. Bak kasırgaya kadın ismi veriyor yani ölümlere neden oluyor, insanları yıkıyor, evleri yıkıyor ve bilinçaltını insanların böyle dolduruyorlar. Yani kadını böyle uğursuz bir varlık gibi gösteriyorlar, bela gibi gösteriyorlar insanlara. 

VTR: İnsanlar kendilerini beğenmiş tavırdan ne zaman vazgeçecek?

ADNAN OKTAR: Canımın içi beğenme değil de züppelik yapıyorlar. Yani sizi kızdırmak için yapıyorlar, beğendiğinden değil. Onlar kendilerinden nefret eden tipler, kendilerini beğenmiş tipler kendilerinden nefret eden tiplerdir.  Yani çok pislik ve itici tiplerdir. Ukala, züppe, saldırgan, merhametsiz, sevgisiz tiplerdir. İçi yanar onların, öyle zannettiğiniz gibi olmaz. Kendini beğenme diye bir şey yoktur. Tiksinir onlar kendilerinden.

Evet dinliyorum.

VTR: Daha az bina, daha çok ağaç istiyoruz.

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm doğru söylüyorsun, o çok önemli hayati bir konu. O, işte Mehdiyet devrinde ancak şu an çok zor. Şimdi daha çok bina, daha az ağaç politikası var gibi görünüyor. Tayyip Hocam gerçi elinden geleni yapıyor ama ne kadar olur bu yani. Sırf Türkiye'de olur, bütün İslam âleminde, bütün dünyada istiyoruz biz bunu.

Evet.

VTR: Fotoğraf çekilmeyi sever misiniz?

ADNAN OKTAR: Fotoğraf yani çok hayati bir konudur çünkü süksenin A'sıdır. B'si de yayınlanmasıdır, C'si de şöhret olmaktır yani. Şöhret olmak zevkli olduğuna göre fotoğraf da zevklidir. Yoksa fotoğraf tek başına pek etkileyici bir şey değil. Şöhreti sağladığı için, sükseyi sağladığı için ve sevenlerimizi sevindirdiği için zevkli. Yani hakikaten sevenleri mutlu oluyor ve düşmanlarımız da kahroluyor, münafıklar kahroluyor kızdırma yeteneği çok yüksektir resmin. O yüzden hoş, müminleri de tabii ki sevindirir, kalplerine inşirah ferahlık verir, bir güç gösterisidir, bir muktedirlik gösterisidir. O yönden güzel olur.

Evet. 

VTR: Adım Alper. Müziğin hasta hayvanlar üzerinde bir iyileştirici etkisi var mıdır?

ADNAN OKTAR:  Güzel Alper, biraz zor yani bir mantık olmaz. Çünkü kedi hastaysa mesela hayvan müzik falan onu ilgilendirmez, hasta bir köpeği de hiç ilgilendirmez. İlaç, sevgi açar köpeği, kediyi sevmek. Başını sevmek, vücudunu sevmek, temiz tutmak ortamını, gıdasına dikkat etmek o. Müzik pek etkilemez ama mesela böyle sıhhatli bir anında müzik hoşuna gider. Eğer sıhhatliyse, canlı, güçlüyse o onu açar, hareketlendirir.

Fikret ben dinliyorum.

VTR: İsmim Kubilay. Aleyhinize çıkan haberlere üzülür müsünüz?

ADNAN OKTAR: Aleyhimize çıkan habere üzülür müyüz? Resulullah (sav)'ın zamanında çıkan haberlerin yüzde 99'u aleyhineydi, yüzde 99. Yıllarca bu böyle devam etti, yıllarca. Her aleyhine çıkan haberde Resulullah (sav)'ın manevi makamı yükseldi, velayet derecesi yükseldi, sevabı yükseldi,  cennetteki mekânı yükseldi. Ne zaman ki Peygamberimiz (sav)’e iftiralar durdu, saldırılar durdu, sevap akışı da durdu. Hz. Musa (as)'da da aynısı oldu, Hz. İbrahim (as)’de, Hz. İshâk (as)’da, Hz. Yakup (as)’ta, Hz. İsmail (as)’de. Ne zaman saldırı durursa sevap akışı da durur. Dolayısıyla Müslüman’ın oturduğu yerdeki sevabı onun aleyhine olan yazılardır. Onun için teşvik de etmeyiz yani kasten teşvik etmeyiz ama ne kadar çok olursa müminin o kadar lehinedir, o kadar gücünü arttırır, o kadar İslam'ın yayılması daha da artar. Çünkü zalimi, ahlaksızı, karaktersizi, şerefsizi, namussuzu gören insanlar İslam'ın güzelliğini, kıymetini daha çok anlarlar. Peygamberimiz (sav)’e yapılan saldırılar yüzünden Peygamberimiz (sav)’e iltica çok artmıştı. Resulullah (sav)’a yapılan saldırı nedeniyle insanların hamiyet hisleri arttı. Eğer Resulullah (sav)’a saldırı olmasaydı, o kadar hamiyet hissi olmazdı. Aleyhteki konuşmalar, aleyhteki şiirlerden insanlar Peygamberimiz (sav)’e teveccüh ettiler. O devrin basını biliyorsunuz şiirdi, şairlerdi. Peygamberimiz (sav)’in aleyhine çok çok çirkin, yakışıksız, ahlaksızca ve alçakça şiirler düzüyordu o devrin şairleri. Kabe’ye çıkarak oradan bağırarak halka okuyorlardı binlerce insana Resulullah (sav)’ın aleyhine. Ne oldu? İslam çığ gibi gelişti ve Resulullah (sav)’a yağmur gibi sevap geldi. Müminin imtihanı bu şekilde oluyor, bütün peygamberanda, bütün evliyaullahda böyle. Mehdi devrinde de bu şekilde olacaktır, biz de Mehdi devrindeyiz. Mehdi'nin 313 talebesinin dışında Mehdi’ye insanlar tavır alacaklar. Yüz binlerce, milyonlarca insan tavır alacak, oradan gelecek sevapla Mehdiyet makamına ulaşmış oluyor. Oradan manevi derece alıyor, oradan manevi gücünü alıyor. Seçilmişliğinin en mühim nedenlerinden biri Mehdi’nin aleyhindeki her türlü faaliyettir. Biz de Mehdi talebesi olduğumuz için, Mehdi öncüsü olduğumuz için bizim aleyhimizdeki her sözden, her konuşmadan sevap alırız, manevi makamımız yükselir. Onun dışında manevi makam yükselmesi olmaz. Ya tehdit olacak, ya hakaret, ya saldırı. Bütün peygamberlere, Kuran’a bakın hangi sayfayı açarsanız açın hep peygamberlere hakaret, saldırı, baskı ve iftira hakimdir. Allah’ın onların makamını yükseltmekte kullandığı tek metot budur. Allah istese Mehdi’ye diz çöktürür. Mehdi’nin karşısında insanlar diz çöker ve kısa sürede hakim eder. Ama o hakaretleri, o saldırıları Allah sağlıyor Mehdi’nin makamını yükseltmek için. Sonra ne oluyor? O hakaret edenleri Mehdi’nin önünde diz çöktürüyor bu sefer, yerleri öptürüyor bu sefer Allah. Aynı, Allah bu sefer de bunu yapıyor. Biz de Mehdi talebesi olduğumuz için şimdi bize kötü söz söyleyenler yarın bir gün bambaşka bir halde olacaklardır ve dikkat edin kitleler halinde bizim fikrimiz her yere hakim oluyor. Karanlık bir denizin içerisinde destroyer gibi yara yara gidiyoruz etrafa ışık saçarak. Ve karşımızdaki güç mum gibi eriyor nereye gitsek dümdüz ediyoruz. Bak Darwinistler karanlık dağlar gibiydi -büyük bir bölümü için söylüyorum- hepsi dümdüz oldu. Rumilik dümdüz oldu. İngiliz derin devleti rezil kepaze oldu ve daha da olacak daha bir başlangıcındayız. Ama bütün hızımızla ilerliyoruz ama o arada şeytan ve onun ordusu da tabii bize saldırması gerekir. Eğer saldırmazsa biz sevap alamayız. Ayrıca kötü, yanlış bir yoldayız demektir. Şeytan bize ne kadar saldırıyorsa o kadar doğru yolda olduğumuz anlaşılır. Şeytan ve avanesinin bize saldırması bize bereket getirir, uğur getirir, zenginlik getirir, ihtişam getirir, güç getirir, galibiyet getirir ve hakimiyet getirir Allah’ın izniyle inşaAllah.

KARTAL GÖKTAN: Şeytandan Allah’a sığınırım “Andolsun şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici sözler işiteceksiniz” diye buyuruyor Allah.

ADNAN OKTAR: Görüyor musun Allah’ın hükmünü, bu ne demek biliyor musun? “Ben bunu yaratacağım” diyor Allah “Ben yaratacağım.” Bunun dışında bir imtihan yoktur.  Rahatlıkla; o zaman gelmene gerek yok. Sen burada kötü söz işitmeyeceksen, saldırı olmayacaksa, suikast olmayacaksa, baskı olmayacaksa, tehdit olmayacaksa, rahat rahat yiyip içip yaşayacaksan buraya gelmene gerek yok ki. Bura oranın yeri değil direkt cennete gitmek. O zaman cennete direkt gidersen cennetin senin için hiçbir anlamı olmaz. Cennet eğitim alındıktan sonra yaşanacak yerdir. Eğitim almadan yaşayamazsın.

Evet.

VTR: Ben Sena. Sağlıklı bir ilişki için tavsiyeleriniz nelerdir?

ADNAN OKTAR: Güzel Sena çok çok güzelsin. Allah senin nurunu artırsın, güzelliğini artırsın. Sağlıklı bir ilişkiden kastı herhalde kız erkek arkadaşlığını kastediyor değil mi?

KARTAL GÖKTAN: Evet.

ADNAN OKTAR: Bir kere tabii bütün ağırlık erkekte olacak. Çünkü kadınlar masum, mazlum varlıklardır. Ne yapsın o? O mağdur tarafta oluyor kadın. Kadın daima mağdur taraftır. Etken olan erkektir. Erkeğin nasıl olması gerekir? Kadının haysiyetini, dinini, imanını, namusunu, şerefini, sağlığını sıhhatini, mutluluğunu, neşesini korumakla mükelleftir. Bunu yapıyorsa sağlıklı bir ilişki olur. Ama bunu yapmıyor da o çocuğu et yığını olarak görüyorsa, onu parçalanacak bir av olarak görüyorsa, kendini de dağda gezen vahşi bir kurt olarak görüyorsa bu ilişkinin sağlıklı olması diye bir konu olmaz bu felakettir.

Evet.

VTR: Bir tartışmada haklı olduğunuzu bildiğiniz halde karşınızdaki haksızsa bile, o tartışmayı devam ettirir misiniz yoksa ortalığı yatıştırmaya çalışır mısınız?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım adam eğer sen haklıyken seni haksız çıkartmaya çalışıyorsa bir sorun vardır ilgili yerde. Orada sen adama “Napolyon’sun” da dersin efendim “kralsın” da dersin yatıştırmak esastır orada. Adam “Ben Napolyon’um” diyorsa “tabii ki Napolyon’sun” diyeceksin değil mi? “Bana asker selamı ver” dese asker selamı verirsin. Napolyon ile niye çatışasın? Bütün mesele onun Napolyon olup olmadığını anlamaktadır. Napolyon olduğunu anlarsan Napolyon muamelesi yaparsın güzellikle oradan ayrılırsın.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhabalar Hocam, benim bir sorum olacaktı. Böyle bir dini programla bu kadar güzel kedicikleri nasıl bağdaştırabiliyorsunuz, çok merak ettim açıkçası.

ADNAN OKTAR: Benim güzeller güzelim, canımın içi dini size o kadar korkunç gösterdiler ki. Din dedin mi bir felaket ve bela kumkuması gibi aklınıza geliyor. Ancak işte 60-70 yaşına geldiğinde, ölüm kapıya dayandığında intihar gibi, intihar eder gibi dine giriyor, intihar eder gibi. “Zaten mahvolmuşum ben” diyor “dinle mahvolsam ne olacak?” diyor “bir de öyle mahvolayım” diyor. “Ancak mahvolmuşken mahvolmayı kabul ederim” diyor “yaşlıyken dindar olurum” demenin anlamı bu. “Ben zaten mahvolmuşum bir kere daha mahvolsam ne olur?” diyor “zaten ölmüşüm ben” diyor. “Bu felaket sistemin içine o zaman girerim ben” diyor “mahvolmuş adama ne fark eder?” diyor o anlamda dindar oluyorlar. Size dini çok korkunç gösterdiler. Din deyince hayat yoktur, neşe yoktur, sevinç yoktur, güzellik yoktur, estetik, kalite hiçbir şey yoktur. Her türlü felaket, her türlü kötülük dinin içinde gibidir gösterdiler. Sanatın, estetiğin, güzelliğin, ihtişamın gerçek kalesi olan din size her türlü kötülüğün kaynağı gibi gösterildi. Dolayısıyla şaşırıyorsun mesela güzel kızları oluyor şaşırıyorsunuz, güzel evler şaşırıyorsunuz, dekolte oluyor şaşırıyorsunuz, müzik oluyor şaşırıyorsunuz, güzel eşyaya, güzel kokuya şaşırıyor, güzel arabaya şaşırıyor, güzel manzaraya şaşırıyor. “Ya” diyor “bu Müslümanda nasıl oluyor?” Halbuki Müslüman demek dünyanın en kaliteli insanına Müslüman denir. Bak Müslümanın özeti budur dünyanın en mükemmel, en kaliteli insanına Müslüman denir. Benim canımı bir daha göster bana.

VTR: Merhabalar Hocam, benim bir sorum olacaktı. Böyle bir dini programla bu kadar güzel kedicikleri nasıl bağdaştırabiliyorsunuz, çok merak ettim açıkçası.

ADNAN OKTAR: Canımın içi sen de çok çok güzelsin, yüzün çok çok güzel bayağı düzgün hoş bir kızsın,  ses tonun da güzel. Sevgi anlayışın da çok güzel, senin de güzel bir kedicik olduğun anlaşılıyor özetle. Allah sana uzun ömür versin, hidayet versin. Din neşedir, sevinçtir, bayramdır bunu hiç unutma.

Evet.

VTR: İlk aşık olduğunuz insan kimdir?

ADNAN OKTAR: Canımın içi hiç sorma ilkokulda bir arkadaşıma aşık olmuştum böyle evlilik hayalleri falan kuruyordum onunla. Sonra ortaokulda ikinci aşkımı yaşadım. Bizim yolun üstündeydi kız her gün kapıda bekliyordu falan bakışıyorduk o bana bakıyordu ben bakıyordum ama bayağı kötü oluyordum göremediğim günler çok bozuluyordum “Niye göremedim?” falan gibi. Sonra arttı o aşık olmalar lisede arkadaşım vardı ona aşık oldum, olduk da olduk, olduk da olduk akademiye geldim. Akademideki kız arkadaşlarıma aşık oldum sonra bütün bu kız arkadaşların hepsine aşık oldum önü sonu gelmiyor şu an. Her gün gelen kızlara aşık oluyorum her gördüğüme. Sokağa çıkıyorum aşık oluyorum.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sosyal medyayı neden bu kadar çok kullanıyoruz?

ADNAN OKTAR: Sosyal medyayı neden bu kadar çok kullanmıyoruz desen mantıklı olurdu. Tabii ki kullanacaksın, kullan sağlıklı bir hareket o, iyi.

Evet, dinliyorum.

VTR: Türkiye'nin en muhafazakar bölgesi sizce neresi?

ADNAN OKTAR: Şimdi önemli bir konu var senin çok güzel olman önce o konuyu bir halledelim. Benim güzelimi bir daha dinleyeyim.

VTR: Türkiye'nin en muhafazakar bölgesi sizce neresi?

ADNAN OKTAR: Esmer güzeli bayağı güzel bir kızsın. Allah güzelliğini daha da arttırsın. En muhafazakar Konya herhalde. Konya'da mini etek falan dekolte düşünemiyorum. İkinci herhalde Kayseri gibi görünüyor yani sonra gittikçe geriliyor herhalde.

Evet, dinliyorum.

VTR: En uzun tebliğiniz ne kadar sürdü?

ADNAN OKTAR: En uzun tebliğim sabaha kadar sürerdi benim zaten normal öyleydi. Dokuzda, onda başlardım sabah namazını kılardık sabah namazından sonra yine devam ederdi yani yıllarca öyleydi benim tebliğ anlayışım. Bizim eski çocuklar bilirler değil mi? Hep sabaha kadardı.

Evet.

VTR: Türkiye'den neden Facebook, Twitter gibi firmalar çıkmıyor?

ADNAN OKTAR: Doğru diyorsun yakışıklım yapabilirler. Ama bilmiyorum pahalıya mı mal oluyor?

YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Aslında başlangıçta değil.

ADNAN OKTAR: Eğer devlet önayak olsa halk oraya yönelir kısa sürede de yükselebilir. Mesela Arap ülkelerine yönelik AK Parti hükümeti öyle bir şey yapsa Facebook gibi, Twitter gibi Türkiye'de bütün halk yüklenir oraya Arap ülkelerini de teşvik ederler kısa sürede çok büyük bir güç haline gelebilir yani yapabiliyorlarsa yapsınlar çok iyi olur. Ama devlet desteği gerekir.

VTR: Anneniz Mehdiyet’e nasıl bakıyor?

ADNAN OKTAR: Annem doksan küsur yaşında o benim bir an önce evlenmemi istiyor. Mehdiyet falan öyle konularla pek ilgilenmiyor.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Sabah Yazarı Bercan Tutar şöyle bir yazı yazdı Adnan Bey. “Arakan konusunda Çin'in sessizliği de, Rusya'nın sinsi tavrı da, Amerika'nın vahşi stratejisi de küresel çarkın kanlı birer dişlisidir. Ancak en kirli dişli kuşkusuz İngiltere'dir. Bu yüzden Arakan’daki şu anki soykırımın da ana kraliçesi yine Londra'dır. II. Elizabeth, San Su Çi'yi Buckingham Sarayı’nda boş yere ağırlamadı. Su Çi katliam yaptıktan sonra bile Kraliçe tarafından madalyayla ödüllendirildi. Yeni katliam da yine İngiltere'nin yönlendirmesiyle olmuştur” dedi.

ADNAN OKTAR: Kardeşim Türkiye’nin kabadayılarını, delikanlılarını artık tutacak güç yok. Önce o kapı kapalıydı. İngiliz derin devletine kimse tabiri caizse posta koyamıyordu, kabadayılık yapamıyordu. Biz bir kafa attık adam surat üstü düştü yani yerle bir oldu. Ondan sonra bizim Osmanlılar kale kapılarından girmeye başladılar. Ama Ulubatlı Hasan gibi ilk sancağı biz diktik elhamdülillah kapıyı açan biz olduk.

EBRU ALTAN: Sizden önce adını bile söyleyemiyorlardı.

ADNAN OKTAR: Adını bile anamıyorlardı. Ve adını ananların hepsi öldürüldü bak listesini vereceğim elli kişilik falan liste var hepsini öldürdüler. İngiliz derin devleti ile ilgili biraz bilgi veriyor adam biraz. Sen misin bilgi veren? Trafik kazası, otelde ölü bulunma, intihar, cinayet, faili meçhul ellinin üzerindedir. İngiliz derin devletine laf edenler hep öldürülmüştür. Kennedy de öyle kapalı konuştu buna rağmen öldürdüler. Bak ben meydan okuyorum diyorum en babanız, hasınız gelsin diyorum gık yok cirik cirik sesler çıkartıyorlar garip garip. Bir tek Ankara'daki o vatandaş biraz arada sırada üç-beş günde bir konuşuyor o kadar. Onun dışında çıt yok. İflahlarını keseceğiz iflahlarını. İnlerine gireceğiz Tayyip Hocam’ın tabiriyle. Girdik de faş edeceğiz inşaAllah. Tabii kanunla hukukla ilimle irfanla.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: San Su Çi’nin bazı resimleri vardı yine İngiliz üssünde. Kraliyet Askeri Akademisi’nde.

ADNAN OKTAR: İşte kafalama yapıyorlar orada. İngiliz derin devletinin avucuna düşmüş.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ismim Aslı. Bir kadının en güzel yönü nedir?

ADNAN OKTAR: Aslı canımın içi çiçek gibi güzelsin, tertemizsin bir tanem. Acayip güzelsin Allah güzelliğini artırsın. Nur gibisin nur, ışık gibisin. Her yerin güzel elin, yüzün, kaşın, gözün, sesin de çok güzel. Canımın içi bak sende bir güzellik var. İşte bu kadının en güzel yönü budur. Nedir? İnsancılsın, kibarsın, nezaketlisin, sevgi dolusun yani imanlısın, Allah’tan korkuyorsun, Allah'ı seviyorsun, helale harama dikkat ediyorsun ve yüzünde iffet ışığı var, tertemizsin. Kadının en güzel yönü budur. Bakar bakmaz insan sana güveniyor. Her yönden sana insan güvenir bakar bakmaz. Senet gibi yüzün. Elinde, yüzünde nur var, tertemizsin. Allah bu nurunla seni yaşatsın, hidayetle sarsın. Cennet nasip etsin sana.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Arkadaşlarımız Emre, Altuğ ve İbrahim MHP Milletvekili Profesör Doktor Alim Işık Bey’in kızı İmran Işık Hanım’ın evlilik törenine katıldılar Adnan Bey. Sizin hediyelerinizi ve selamınızı ve mutluluk dileklerinizi ilettiler. Alim Hoca da çok teşekkür etti ve selamlarını iletti.

ADNAN OKTAR: Aleykümselam Allah mübarek etsin. Hocamızın bu mutlu gününde orada olmak isterdik ama temsilen kardeşlerimiz geldiler. İyi olmuş, hayırlı olmuş. Gelin hanım çok güzel damadımız da yakışıklı maşaAllah. Allah huzur içinde yaşatsın. Allah sağlık sıhhat versin. Annemiz de maşaAllah tesettüre ve mümine bir anne iyi çok güzel.

BÜLENT SEZGİN: Düğünden video vardı.

ADNAN OKTAR: Çok iyi olmuş MHP düğünü böyle olur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Busenaz. İnsanlar kendi hayatlarına bakmayı başkalarının hayatına bakmamayı ne zaman öğrenecek?

ADNAN OKTAR: Busenaz çok şahane ve güzel bir kızsın. Görgülü, kaliteli olduğun yüzünden anlaşılıyor. Başkasının hayatına insanlar niye bakar? Busenaz, çünkü sen güzel kızsın seni kıskanır. Elde edemeyeceğini düşündüğü için ne yapar? Senin mutluluğunu bozmaya çalışır. Güzelliğini bozmaya çalışır. Okulda başarın varsa onu engellemeye çalışır. İşte başarın varsa onu engellemeye çalışır ki onu elde ettiğinde mutlu olacağını düşünür o. Çünkü senin mutluluğun onun canını yakar. Ama sen bundan kurtulamazsın, şu dönemde kurtulamazsın. Çünkü deccaliyetin en önemli yönlerinden biri budur. Haset ve hasedin meydana getirdiği acımasız kahpe saldırılar. Onun için seni mutlaka üzmeye çalışacaklardır, kızdırmaya çalışacaklardır. Kötü söz edeceklerdir. Hakkında araştırma yapacaktır kendince, iftira için zemin hazırlayacaktır. Senin yapacağın en etkili şey bunlara hoşt demektir yani çünkü it ürür kervan yürür. Her zaman itler üreyecektir senin kervanın da gidecektir. Sen kaale almasan en büyük cezayı vermiş olursun. Bana da adam olmadık laf ediyor biz puhahaha diye gülüyoruz adamlara. Kahrından ölüyor adamlar. Hiç kaale almayacaksın.

Evet.

VTR: Şeytan neden kadınları hedef alıyor?

ADNAN OKTAR: Çünkü en güzel varlıklar olarak onları görüyor. Mutluluğu yıkmak için, dünyanın güzelliğini yıkmak için dünyanın en güzel varlığı neyse ona saldırıyor. Dünyada en güzel neyse ona saldırıyor. Şeytan en güzeli fark etmede çirkin bir ustalığa sahiptir. Nesli bozar, hayvanları bozar Kuran’da var ya “kulaklarını keseceğim onların” diyor “nesli bozacağım” diyor. Bitkileri bozmak ister, ağaçları bozmak ister ama en çok kadınları bozmak ister. Önce onları tamamen kapatıp güzelliğini bozarak, onların bakım yapmasını engelleyerek, onların parfüm kullanmasını, makyaj malzemesi kullanmasını engelleyerek, eğlenmesini, gülmesini engelleyerek, onları hayvan ve insan karışımı bir mahluk gibi göstererek, onları akılsız gibi göstererek, cehennemin yüzde doksan dokuzunun onlardan oluşacağını göstererek kendi kafalarına göre. Dinden, İslam’dan, Kuran’dan hayatlarının yarısını alarak kendince kadını çökertmeye çalışıyordu şeytan ordusu. Şu an onları suçüstü yakaladık. Her gördüğümüz yerde eziyoruz. Atatürk’ün bir sözü var ya hani komünistlikle ilgili. Ben de diyorum ki, “Şurası unutulmamalıdır ki İslam aleminin en büyük düşmanı şeytandır. Behemehal her görüldüğü yerde ezilmelidir” inşaAllah.

Evet.

VTR: Sizce renkli dövmemi renksiz dövme mi?

ADNAN OKTAR: Bence renksiz daha seksi oluyor siyah beyaz. Daha vahşi bir görünüm veriyor bence renksiz daha iyi.

Evet.

VTR: Merhaba İsmim Hasan Aşık. Ne sıklıkla havuza girersiniz?

ADNAN OKTAR: Hasan gören de beni hiç havuzdan çıkmıyor zanneder. Yakışıklım işin doğrusu var burada havuz da ender nadirattan bazen kız arkadaşlarım geldiğinde gönüllerini almak için haftada üç-beş kere falan naçizane havuza giriyoruz.

EBRU ALTAN: Ama çok güzel yüzüyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Evet, onlara eşlik etmek için, gönülleri hoş olsun gibisinden hem de muhabbet olsun gibisinden yoksa her gün havuzda değiliz. Haftada üç-beş de az değil aslında ama neyse.

Evet, dinliyorum.

VTR: Rock müziği hangi sıklıkta dinliyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Benim dünyalar tatlım rockçı benimle aynı kafada, güzel. Güzel yüzlüm biliyorsun biz hemen hemen her gün rock müzikten örnekler veriyoruz. Ben güzel yüzünü bir göreyim çok hoş kızsın, çok hoş. Gençliğin, güzelliğin ve tişörtünle beraber çok hoş olmuş. Bakar bakmaz etkileyicisin maşaAllah.

İngiltere’nin yaptığı İngiliz derin devletinin yaptığı oyun çok ilkel sade bir oyun. Bunu Osmanlı Abdülhamit döneminden beri yapıyorlar. Mesela Osmanlı bir yandan borçlar içerisinde biliyorsunuz boğuşuyordu. Osmanlı'ya bedava viski veren İngilizlerdi. Yüzbinlerce kasa viski getirmişlerdi bedava. En çok borcu İngiltere veriyordu borç zibil gibi ne kadar istiyorsak veriyordu. Sonra ne oldu? Osmanlı ekonomisini çökerttiler. Darwinizm’le ilgili kitap basma konusunda müthiş destekliyorlardı devlet matbaasını kağıtla, mürekkeple her şeye destekliyorlardı. Ne oldu? Bütün Osmanlı Darwinist oldu. İngiliz desteğini gördüğünüzde İngiliz derin devletinin desteğini gördüğünüzde bilin ki felaketin desteğidir bu. Yani sana adam kılıç getirir adam doğratır. Sana silah getirir adam vurdurur öyle yapar yani İngiliz derin devletinin oyunu budur.

Evet, dinliyorum.

EBRU ALTAN: Siz anlatmışsınız Osmanlı'ya karşı bütün ayaklanmaları onlar finanse ediyorlar.

ADNAN OKTAR: Hepsini evet. Osmanlı’ya karşı yapılan savaşlar tamamı İngilizler tarafından organize edilmiştir. Çanakkale Savaşı dahil hepsi. Osmanlı’nın parçalanmasını organize eden tamamen İngiliz derin devletidir hepsi. Bütün iç ayaklanmaların hepsini organize eden İngiliz derin devletidir. İnkar etmiyorlar zaten kabul ediyorlar. İftiharla söylüyorlar hangi ajanlarla yaptıklarını kendileri anlatıyorlar. Ama sonra da “Pansuman yapmaya geldik” diyorlar. “Başınız yarılmış ilaç getirdik” diyorlar. “Sopa yiyenler oluyor başınız ağrıyordur ilaç verelim” falan diyorlar o tarz yani.

Evet dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey daha önce anlatmışsınız Hint kökenli İngiliz kadın ajan Noor Inayet Khan İkinci Dünya Savaşı’nda Londra'da Churchill’in kurduğu Özel Operasyonlar Birliği’nde kadın ajan olarak görev aldı. Daha sonra İngilizler Noor Inayet Khan’ı tuzağa düşürdüler ve Almanlara yakalatıp öldürttüler. Bunu ört pas etmek için de Noor Inayet Khan’ı İngiliz kahraman olarak tanıtıp İngiltere'de Gordon Meydanı’nda büstünü yaptırdılar.

ADNAN OKTAR: Kardeşim buna ait binlerce oyunları var bir tane, iki tane değil. Kafalama yöntemlerinden birisi de bu.  

Evet devam et sorulara.

VTR: Ben Yıldız merhaba. Bugüne kadar aldığınız en güzel hediye nedir?

ADNAN OKTAR: Yıldız en güzel hanımlara hediye altındır. Ben her zaman onu tavsiye ederim. Çok fazla ağır olmayan hafif ama kibar bir altın hediye kadın için bence en güzel hediyedir. Çünkü bozulmaz, ezilmez, yok olmaz, zarif ve güzel bir hediye olduktan sonra ince kibar bir hediye o kalır yani kızlar da genellikle onu çok saklarlar ömür boyu da saklarlar. Çiçek solar, tişört, gömlek falan onlar da hemen biter eskir ama altın eskimez. Altın tavsiye ederim daima, az küçük ama altın.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kadınlara en çok hangi rengi yakıştırıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm kadınlara cilt rengine göre değişir. Mesela esmerlere beyaz daha çok yakışır. Sarı, beyaz, turkuaz. Beyaz olanlara siyah renkler iyi gider koyu lacivert cildinin vurgusunu iyi yapabilmek için bunlar daha güzel olur. Benim kanaatim tabii.

Evet, dinliyorum.

ADNAN OKTAR: Benim canımın hediye ile ilgili sorusunu bana bir daha okusana.

VTR: Ben Yıldız merhaba. Bugüne kadar aldığınız en güzel hediye nedir?

ADNAN OKTAR: Benim aldığım bana verilen hediye diyor. Ben de gidip satın aldığım hediye olarak anlıyorum. Kadının en güzel hediyesi fotoğraftır. Bir kadının en güzel hediyesi onun güzel çekilmiş, sanatkarane çekilmiş bir resmidir. Onu görmek gönlü açar. Çünkü kendini göremiyorsan değil mi? Hiç olmazsa resmini görürsün. Güzel bir tebessümü, güzel bir bakışı çok hoş olur.

VTR: En sevdiğiniz tablo hangisi?

ADNAN OKTAR: Kendi yaptığım mı yoksa dışarıda olan mı?

KARTAL GÖKTAN: Sizin tablolarınızı da soruyor olabilir sonuçta herkes biliyor sizin sanatçılığınızı.

ADNAN OKTAR: Ama çok güzel kız önce onu bir konuşalım baksana profilden acayip güzel burun, dudak, kaş, göz, her yeri alnı çok güzel, çenesi. Canımın içi bir daha dinleyeyim.

VTR: En sevdiğiniz tablo hangisi?

ADNAN OKTAR: Ama çok şeker yüzündeki ifade de çok güzel. En sevdiğim tablo benim yaptığım tablo diyelim. Yeni yaptığım tablo güzel, bu da güzel şu çok güzel en güzeli bu.

EBRU ALTAN: Ama şu an yaptığınız acaba en güzeli o mu olacak?

ADNAN OKTAR: Evet öyle gibi görünüyor. Bu tabloyu yapmam biraz sürdü ama çok güzel tablo oldu.

VTR: Lise arkadaşlıkları neden uzun sürmüyor?

ADNAN OKTAR: Lisede canımın içi oradaki felsefe zaten güçlü ve derin bir felsefe değil yani dine dayalı pek olmuyor. Biraz harala gürele, heyecanlı, farfara bir felsefe oluyor her şeye gülünüyor, her şeye bağırıp çağırılıyor, alaycılık oluyor -bazı yerlerde hepsinde demeyeyim de- yani derinliği olmuyor. Derinliği olmadığı için de çok sathi ve yüzeysel oluyor. Hayata atılma heyecanı oluyor o dönemde o çocuklarda, hayatını kurtarma heyecanı oluyor, bir yarışma heyecanı oluyor, herkes en önüne geçme hırsında oluyor o arada arkadaşını koruyup kollama onlara bir hayat hakkı tanıma her gençte olmuyor. Ezerek rekabetle ileri gitme düşüncesi oluyor o yüzden ciddi bir sevgi ve arkadaşlık düşüncesi gelişmiyor. Sonra olgunlaştıktan sonra o derinliği almaya başlıyorlar ve o güzel ruha doğru ilerliyorlar.

Evet.

VTR: İsmim Gökçe. Kızların Harp Okulu'na alınması ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Gökçe çok güzelsin canımın içi çok güzelsin, aslan aslan benim canım. Tabii ki alınır niye alınmasın gayet de güzel olur. Var zaten harp okulunun teğmenler var, yüzbaşılar var, general de var bildiğim kadarıyla. Hanım general. Yok mu general? Öyle hatırlıyorum gibi. Albay hanımlar oluyor. Olur, niye olmasın çok da güzel olur.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Almanya'dan kardeşlerimizin bir faaliyeti var resmini görebiliriz. Dün Düsseldorf’da bugün de Neuss şehirlerinde fosil sergisi düzenlemişler yerel halkın ilgisi çok olmuş maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Güzel insanlar tabii anlayışlı, olgun insanlar. İnşaAllah Türkiye'de de o olgunluk o kibarlık, saygı anlayışı her yerde hakim olur. Bazı yerlerde vahşi oluyorlar biliyorsunuz. Özellikle bu bazı komünist arkadaşlar fosil ısırma, fosil yutma özellikleri var. Adamlara fosil yetiştiremiyoruz yani.

Bir tane daha soru soralım.

VTR: Ben ruj sürmeyi çok seviyorum ruj sürebilir miyim süremez miyim?

ADNAN OKTAR: Ben orada olsam ben sana biliyorum ne yapacağımı. O minik burnu bir kere ısırırdım, o kollarını da ısırırdım senin. Sen tatlılıktan balı aşmışsın. Sen balın bin misli falan tatlı bir şeysin sen. Sen kuzuların en güzelisin sen. Canımın içi güzeller güzelim annene söyle gereğini yapar seni acayip süsleyecektir.

Kısa bir ara verelim devam edelim.

BÜLENT SEZGİN: Kısa videolarla devam ediyor programımız.