Şeyh Ahmet Yasin Bursevi Hazretlerinin, Sayın Adnan Oktar'a hediye ettiği asanın silsilesi

 

- Uygun görürlerse bu mübarek asanın hikayesini, silsilesini biraz daha detaylı olarak zatıalinizden istirham edebilir miyiz?

- İnşaAllah. Bismillah ir Rahman ir Rahim. Hocaefendi çok salih bir insan. Allah dostları öyle öteberi şeyi elinde taşımazlar. Elinde taşıdıkları bir şey varsa o da çok kıymetlidir. Hazret kadasallahu sırreh hazretleri dediğimiz, mübarek zat kendisi Tillo'da, Nakşibendi silsilesi, Abdurrahman Tahir hazretlerinin talebesidir. O mübarek kişi, anlatılan rivayetler var. Bir dervişi gördüğü bir mana üzerine, bir rüya üzerine dağa çıkıp bu gül ağacını buldu. Ve o gül ağacından o bastonu, asa olarak kesib Şeyhine getirdi, Şeyh Muhammed Ziyaüddin Tillo Hazretlerine. Şeyh Muhammed Ziyaüddin Hazretleri onu aleminde bize göstermişlerdi. “Bir gün bu asa, ehlinin eline geçtiğinde yeşerecek” demişdi. Dözümlü bir asadır. O asayı yanından ayırmadığı rivayet ediliyor. Önemli irşatlara çıktığı zaman, hizmetlere çıktığı zaman o asayı da çıkarmış, hanesine döndüğü zaman o asayı baş hizasının üstünde yer yaptırmış, orda taşırmış. Biz o günleri yaşamadık. Sadece duyduk yaşayanlardan. Daha sonra kendisi, bugün Suriyenin Kamışlı şehri demiş olduğumuz şehrinde bulunan Şeyh Ahmed ül Haznevi hazretlerine o asayı hediyye olarak gönderdiğini biliyoruz. Abdülhakim Hüseyni Hazretleri (Gavs-ı Bilvanisi) demiş olduğumuz zat, zamanın Gavs-ı olan şu anda silsilesi hala menzilde devam eden, türbesi de orda olan o mübarek zat, o günün şartlarıyla yalın ayak olarak sınırdan geçib, hazneye ders almaya gidermiş. Onun müridiydi. Ve orda irşad buldu. Vakti geldiğinde bir gün bir rüya görüyor Gavs hazretleri. O rüyayı Şah Hazneye anlatıyor. Diyor ki: “Sultanım, haşa utanarak söylüyorum ama, sizin bahçenizde bir kuyu varmış. Ağzına kadar su dolu. Eğildim o suyun hepsini içdim. Daha sonra siz ve evlatlarınız aklıma gelince merhameten bir miktarını bıraktım. Ağzımdan kuyuya. Ve öyle uyandım” deyince Şah kadasallahu sirrahul azeez mübarek buyuruyor ki: “Abdulhakim, Elhamdülillah sen makamına erdin. Vaktin sahibi sensin. Merhamet etmişin bizim silsilemize de, evlatlarımıza da, biraz ilim, hikmet ve irfan bırakmışın. O, ona işarettir. Ve bu arada bu asayı, hediyye ettikleri söyleniyor. Gavs Hazretleri mübarek bu asa ile doğuda çok köyleri, kasabaları, şehirleri irşad etmeğe gitmiş. Yaz günü, kış günü hep yanından ayırmamış. Hatta yanında bazı dervişler anlatıyorlardı. Biz o dervişlere yetişdik. Onları gördük. Bizzat kendilerinden dinledim. Doğuda köprü yoktu, diyorlar. Dereler öyle deli akardı ki, Gavs Hazretleri hatta Molla Yahya Hazretlerini Üsküdarda ki zat onun halifesidir. Aynı zamanda ona da müridlik yaptım. Onda da terbiyemi bitirdim. O mübarek zat derdi ki: Fakirdik diyor o zaman. Gavs hazretleri haşa eşeğine binerdi, doğulu olduğu için öyle konuşulurdu. Ben de yanında yayan yürürdüm. Gittiğimiz yerde fakir insanlar bir odada onu misafir ederlerdi. Ben de derdi, yanımda eşekle beraber haşa huzur ahırda yatardım. Diyordu mübarek. O mübarekden de duyduğum şükür ağacından olan asayı yanından ayırmazdı. Ne yolda kaldık, ne eşkiyaya rastladık, ne de vahşi hayvan. Hiçbirisi bize bir zarar veremedi. Ama hakiki hikmetini Allah bilir diyordu mübarekler. Daha sonra Sultanımız Muhammed Raşid Hazretleri tahta oturduğunda 1972 senesinde hanedeki emanetler ona kaldı. O sultan çok acaibdi. Bütün herkes de biliyor ki, ülkemizin dünyanın her tarafından akın akın insanlar onu ziyarete geliyorlardı. MaşaAllah. O mübarek de Balkanlardan öteye çok büyük hizmeti oldu. Bir seferinde, yine böyle kış günüydü. Onun yanına ziyaretine gittiğimizde. Seyitlerimizin çoğu küçüktüler, o zaman. Şimdi Bilvanis'de şeyhlik yapan oğlu Şeyh Seyid Fevzettin Hazretleri vardı. O mübarek oğlu Adıyamandaydı, Menzil'deydi. Bir meseleden dolayı aşağı inmişti. Şeyh Efendi bize bir sohbet anlattı. Avrupadaki yapılacak hizmetlerden dolayı.