Hz. İsa Gelecek

HZ . İSA GELECEK 

Hz. İsa aleyhisselam, Allah'ın insanları doğru yola çağırmakla görevlendirdiği seçkin bir kuldur… Tıpkı diğer tüm peygamberler gibi!

Bu mübarek insanın yaşamı, doğumundan Allah Katı’na çıkmasına kadar Allah’ın takdir ettiği mucizelerle doludur.

Hz. İsa, Allah’ın izniyle, Allah’ın kendisine lutfettiği birer mucize olarak hastaları iyileştirdi, ölüleleri diriltti, cansız çamura can verdi...

Bir mucize daha var ki, iki büyük İlahi dinin inananları, sabırsızlıkla bu mucizenin gerçekleşmesini bekliyor, o kutlu güne hazırlanıyorlar:

Hz İsa yeryüzüne yeniden gelecek!

Hz. Mehdi ile birlikte tüm inananları inançsızlığa karşı sevgiyle birleştirecekler…

İslam ahlakını tüm dünyaya egemen kılacaklar…

Ve Hz. İsa ve Hz. Mehdi döneminde tüm insanlık huzur, barış ve zenginliğe kavuşacak…

HZ. MERYEM

Hz. Meryem, Allah’ın seçkin kıldığı Hz. İbrahim ailesinden geliyordu.

Bu aileden seçkin bir kul olan Hz. İmran'ın hanımı, bir çocuğu olacağını öğrendiğinde hemen Allah’a yönelip dua etti ve doğacak çocuğunu Allah’a adadı.

Şeytandan Allah’a sığınırım

... Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen... (Al-i İmran Suresi, 35)

Aile, doğan kız çocuğuna Meryem adını koydu.

Meryem kelimesi, "Allah'a sürekli ibadet eden kimse” anlamına gelmektedir.

İmran ailesinin diğer fertleri gibi Hz. Meryem de, Allah'a samimiyetle iman eden ve O’na gönülden bağlı salih bir kuldur.

Tüm Müslüman kadınlarına örnek olan Hz. Meryem çok iffetlidir.

Allah, Hz. Meryem’i kutlu bir görev için seçmiştir. O, Hz. İsa’nın annesi olan mübarek bir insandır.

Allah Kuran’da, Hz. Meryem’in belirli bir yaşta ailesinden ayrılarak doğu tarafında ıssız bir bölgeye çekildiğini bildirmiştir.

Bu dönemde Allah Cebrail’i, Hz. Meryem’e göndermiş ve onu büyük bir haberle müjdelemiştir. Kuran’da şöyle bildirilir:

Demişti ki: "Ben yalnızca Rabbinden gelen bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için buradayım." O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın, utanmaz bir kadın değilken" dedi. (Meryem Suresi, 19-20)

Cebrail, Hz. Meryem’in bu sorusu karşısında Allah'ın gücünün her şeye yeteceğini, O’nun bir işe sadece "Ol" demesiyle onun hemen oluvereceğini söyledi.

Böylece Hz. Meryem, Allah’ın bir mucizesi olarak, kendisine hiçbir insan eli değmeden, Hz. İsa'ya hamile kaldı.

... Rabbin dedi ki: "Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için bu çocuk olacaktır." Ve iş de olup bitmişti. Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi. (Meryem Suresi, 21- 22)

HZ. İSA’NIN DOĞUMU

Tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Hz. İsa, M.Ö. 7-6 yıllarında, Filistin'in Bethlehem kentinde dünyaya geldi.

Doğumdan sonra Hz. Meryem, tek başına çekildiği ıssız bölgeden Hz. İsa ile birlikte döndü.

Bu durum karşısında kavmi içindeki bazı inkarcılar ona inanmayarak son derece çirkin iftiralarda bulundular.

Ancak Hz. Meryem bu durum karşısında hemen Allah’a sığındı; Allah’ın kendisine yardım edeceğini bilerek tevekkül etti. Allah, Hz. Meryem’i ve Hz. İsa’yı mucizelerle destekledi. Henüz beşikte olan Hz. İsa, Allah’ın dilemesiyle, insanlarla konuştu. Bu büyük mucize, Kuran’da şöyle haber verilmektedir:

Bunun üzerine ona işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?" İsa dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Allah bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam olayım beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet etti. Anneme itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 29-33)

HZ. İSA DOĞDUĞU DÖNEMDE FİLİSTİN’İN DURUMU

Hz. İsa’nın dünyaya geldiği dönemde Filistin, Roma imparatorluğunun baskıcı yönetimi altındaydı.

Musevi toplumunun içinde, dini farklı şekillerde yorumlayan birçok mezhep ortaya çıkmıştı. İnsanların büyük çoğunluğu, Allah'ın Hz. Musa'ya vahyettiği hak dinden uzaklaşmış, batıl gelenekler ve çarpık inançlar toplum içinde yaygınlaşmıştı. Ayrıca putperest Helen kültürü de etkisini göstermeye başlamıştı.

Kısacası, Hz. İsa'nın gönderildiği dönem, İsrailoğulları'nın hem siyasi, hem ekonomik, hem de sosyal açıdan büyük açmaz içerisinde oldukları bir dönemdi. Bir yandan Roma boyunduruğu altında yaşamanın sıkıntısı, bir yandan da çeşitli inanç ve mezhep ayrılıkları vardı. Böylesine zorlu bir kargaşa ortamında Museviler, kurtuluş yolu bulmaya çalışıyor ve Allah’ın kendilerine göndereceği bir kurtarıcıyı bekliyorlardı.

Allah, Hz.İsa’ya, insanlara yol göstermesi ve onlara öğütler vermesi için yeni bir Kitap indirdi. Bu kutsal Kitap, İncil’di.

Hz. İsa, kavmini bir olan Allah'a iman etmeye, gönülden teslim olup Allah için yaşamaya, günahlardan ve kötülüklerden uzak durmaya davet etti. Onlara dünya hayatının geçiciliğini ve ölümün yakınlığını hatırlattı; ahiret gününde her insanın tüm yaptıklarıyla hesaba çekileceğini bildirdi.

Allah’ın dilemesiyle ve lütfuyla çeşitli mucizeler gerçekleştirdi:

Hasta ve sakat insanları, cüzzamlıları iyileştirdi…

Doğuştan kör olanların gözlerini açtı…

Ölüleri diriltti...

Hz. İsa’nın Allah’ın lütfuyla gösterdiği harikalar, pekçok insanın iman etmesine vesile oluyordu. Üstün ahlakı ve imanı ile tüm insanlara örnek olan Hz. İsa, gösterdiği mucizelerin Allah'ın izniyle gerçekleştiğini insanlara anlatıyordu.

İncil’de, Hz. İsa’nın, iyileşmesine vesile olduğu kişilere şöyle dediği yazılıdır: "İmanın seni kurtardı."

Ancak Hz. İsa’nın yaptığı tebliğe, gösterdiği üstün akıl, ahlak ve imana ve Allah’ın takdiriyle gerçekleştirdiği mucizelere rağmen bazı insanlar inkarlarında direndiler. Kendilerine menfaat sağlayan batıl inanışlarından kopup ayrılmak istemediler. Hatta, Hz. İsa gibi seçkin bir insan hakkında çeşitli iftiralar ortaya attılar. Onun aleyhinde birtakım tuzaklar kurdular.

Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler. (Saff Suresi, 6)

Ancak, "...Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez." (Nisa Suresi, 141) ayeti gereğince inkarcıların müminlere kurdukları tuzaklar bozulmaya mahkumdur. Hz. İsa’ya kurulan tuzak da bozulmuştur.

HZ. İSA’YA TUZAK KURULMASI

Tüm engellere, baskı ve zulümlere rağmen, Hz. İsa'ya inananların sayısı günden güne arttı. Bu ise bazı kötü niyetli sözde din bilginlerini telaşlandırdı.

Zaman içinde Hz. İsa'ya inananlar ile onu inkar edenler açıkça ayrılmaya başladılar.

Hz. İsa’ya düşman olan bazı sözde din adamları, onu yok etmeye kararlıydılar ve bu amaçla ona bir tuzak kurdular.

Kendilerinin ölüm cezası verme hakları yoktu. Bu nedenle, Roma yönetimini kışkırttılar ve Hz. İsa’nın Roma'ya karşı faaliyette bulunduğu iftirasını ortaya attılar. Çünkü Romalılar’ın siyasi konularda son derece hassas ve acımasız olduklarını biliyorlardı.

İnkarcıların hedefi, Hz. İsa’nın şehit edilmesiydi. Ancak Allah onların bu tuzaklarını bozmuş ve Hz. İsa’yı diri olarak Kendi Katı’na yükseltmiştir.

Hz. İsa, ölmemiş ve öldürülmemiş, yalnızca inkar edenlere bir benzeri gösterilmiştir. Bu gerçek, Kuran’da şöyle bildirilir:

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de onlara böyle bir ceza verdik. Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara onun benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu Kendi'ne yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157-158)

KURAN'DA HZ. İSA'NIN ALLAH KATINA YÜKSELİŞİ

Hıristiyanlar, Hz. İsa'yı tutuklayan Romalıların onu çarmıha gererek öldürdüklerine; ancak Hz. İsa’nın daha sonra dirilip göğe yükseldiğine inanırlar. Oysa bu, doğru değildir.

Kuran’da Hz. İsa’nın ölümüyle ilgili tek bir kelime yoktur. Ayetlerde diğer peygamberlerin ölümleri için normal ölümü ifade eden "katele" ya da "mevt" gibi ifadeler kullanılırken Hz. İsa için "canını almak" anlamına gelen "teveffa" fiili kullanılmıştır:

Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..." (Al-i İmran Suresi, 55)

Bu ayetlerde geçen ve Türkçe meallerde "öldürme" ya da "vefat ettirme" olarak çevrilen kelime, "TEVAFFA” kelimesinden türemiştir. Ve bu kelimenin anlamı “ölüm” değil, "canın alınması"dır. İnsanın canının alınması ise her zaman ölüm anlamına gelmez. Örneğin "teveffa" kelimesinin geçtiği başka bir ayette, insanın ölümünden değil, uykudaki halinden bahsedilmektedir:

Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum) ve gündüzün "güç yetirip etkilemekte olduklarınızı" bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur... (Enam Suresi, 60)

Dikkat edilirse bu ayette ve Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde “vefat ettirme” olarak tercüme edilen kelimeler aynıdır: "teveffa"!

İnsanın, gece içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki ayette kullanılan "teveffa" kelimesi de ölüme işaret etmemekte, "geceleyin canlarınızı alan" anlamına gelmektedir. Eğer "teveffa" kelimesi ölüm anlamında kullanılacaksa, o zaman tüm insanların her gece uyuyarak geçirdikleri vakitte biyolojik olarak öldüklerini söylemek gerekecektir. Uykunun bir tür vefat olarak değerlendirildiğini, ancak bununla biyolojik ölümün kast edilmediğini gösteren örneklerden biri de Peygamber Efendimiz (sav)'in uykusundan kalktığı zaman "Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun" (Buhari, 6312) dediğini bildiren hadis-i şeriftir.

Ünlü İslam alimi ve müfessir İbn Kesir de, Al-i İmran Suresi'nin tefsirini yaparken, diğer pek çok delil ile birlikte söz konusu hadis-i şerifi kullanmıştır. İbn Kesir'in tefsirinde, "teveffa" kelimesinin uykuya işaret ettiği, aynı kelimenin diğer ayetlerde ne şekilde yer aldığı gösterilerek açıklanır. Bu açıklamaların ardından, İbn Kesir, İbn Ebu Hatim'den rivayet edilen bir hadisi de kullanarak Hz. İsa (as)’ın ölmediğini şöyle açıklar:

İbn Ebu Hatim diyor ki; "Bize babam... Hasan'dan rivayet etti ki, o, 'Seni vefat ettireceğim..." ayeti hakkında şu açıklamada bulunmuştur: Burası, 'Seni uyku ölümü ile öldüreceğim, yani uyutacağım' anlamındadır ki, Allah Teala Hz. İsa'yı uykuda iken göğe kaldırmıştır... Cenab-ı Hak, Hz. İsa'yı şüphe götürmeyen bir gerçek olarak, uyku ile vefat ettirdikten sonra göğe çekmiş ve o dönemde kendisine eziyet eden Yahudilerin eziyetlerinden kurtarmıştır. (İbn Kesir, Tefsiru'l Kur'ani'l Azim, Cilt I, s. 573-576)

İnkar edenlerin Hz. İsa (as)’ı şehit etmek amacıyla kurdukları tuzağın bozulmuş olduğunun önemli delillerinden biri de, Rabbimiz'in Hz. İsa'yı Kendisi'ne yükselttiğini bildirmiş olmasıdır:

... SENI KENDIME YÜKSELTECEĞIM (RAFIUKE), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran Suresi, 55)

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). BILAKIS (BEL); ALLAH ONU KENDINE YÜKSELTTI (REFEA). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157-158)


Ayetlerde "rafiuke" ve "refea" olarak geçen kelimenin Arapça kökeni "ref" kelimesidir. Ref kelimesinin sözlük anlamı "yükselmektir." İslam alimleri ref kelimesini açıklarken, "ref kelimesi, alçaltmanın tersidir" demektedirler. İslam alimi Eşari, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini, Nisa Suresi'nin 158. ayeti ile birlikte açıklamış ve bu konudaki kanaatini şu şekilde ifade etmiştir: "Hz. İsa'nın diri olarak semaya ref edildiği (yükseltildiği) hakkında, ümmetin icmaı vardır." (Yani İcma-ı Ümmet demek: aynı asırda yaşamış olan İslam alimlerinden müçtehid olanların, bir mesele hakkında verilen hükümde birleşmeleridir.)

Kuran ayetlerinden ve İslam alimlerinin yorumlarından açıkça görüldüğü üzere, Hz. İsa diri olarak, bedeniyle birlikte Allah Katına yükseltilmiştir. Bazı kimselerin öne sürdüğü gibi ayette bildirilen yükselme, Hz. İsa (as)'ın manevi olarak veya derece bakımından yükseltilmesi değildir. Allah, Hz. İsa (as)'a kurulan tuzağın bozulduğunu haber vermiştir. Tuzağın bozulması, Hz. İsa (as)’ın ölmemesi anlamına gelmektedir. Bu durumda, ayette haber verilen bilgi Hz. İsa (as)'ın manevi olarak değil, ruhu ve bedeniyle birlikte Allah Katına yükseltilmiş olmasıdır. İnkarcıların tuzakları Hz. İsa'nın canlı olarak Allah Katına yükseltilmesi ile bozulmuştur.

Nisa suresi, 158. Ayette geçen “bel” edatı da Arapça dilbilgisine göre Hz. İsa (as)’ın, Allah Katına diri olarak yükseltildiğinin delilidir.

ONU (Hz. İsa) KESİN OLARAK ÖLDÜRMEDİLER. BİLAKİS (BEL) ALLAH ONU KENDİNE YÜKSELTTİ Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)

Bel edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi kurallarına göre kendinden sonra gelen cümle, bir önceki cümlenin tam zıddı olmalıdır.

Konuyla ilgili olarak, son dönem İslam alimlerinden Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de şu yorumda bulunmaktadır:

Nisa Suresi 158. ayette geçen ve bilakis (aksine) şeklinde tercüme ettiğimiz, 'bel' edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi kaidesine göre kendinden sonraki cümle, kendinden önceki cümlenin tamamen zıddı olması gerekir. ÖLÜMÜN KARŞITI CANLILIKTIR. DİLBİLGİSİ KURALLARI BUNU GEREKTİRMEKTEDİR. ŞAYET BİZ "BURADA MANEVİ REF SÖZ KONUSUDUR" VE "HZ. İSA NORMAL OLARAK VEFAT ETMİŞTİR" DESEK BU KAİDEYE TERS DÜŞMÜŞ OLURUZ. ZİRA BU TAKDİRDE BEL EDATINDAN SONRA GELEN REF, EDATTAN ÖNCE GELEN AYNI ZAMANDA OLUMSUZ BİR CÜMLE OLAN ÖLDÜRME VE ASMA FİİLLERİNE TERS OLMAZ. ÇÜNKÜ BİR ŞAHIS HEM ÖLDÜRÜLMÜŞ HEM DE RUHU GÖĞE YÜKSELMİŞ OLABİLİR. AKSİ HALDE BU TABİR ANLAMSIZ OLUR Kİ, KURAN-I KERİM BÖYLE MANASIZ İFADELERDEN MÜNEZZEHTİR... Ref'in yalnız ruhen olduğunu savunanların tevillerine göre ayetin meali şöyledir: "Onu öldürmediler ve asmadılar... bilakis Allah onun derecesini yükseltti." Burada icaz (özlü söz) şöyle dursun, orta dereceli bir belagat (güzel söz söyleme sanatı) dahi yoktur... "Apartmanın asansörü beni hergün oturduğum dördüncü kata çıkarır" denildiğinde hiçbir akıllı insan bu sözden beni sadece ruhen dördüncü kata çıkarır şeklinde bir manayı anlamaz. O halde Hz. İsa da sadece ruhen yükseltilmemiştir. (Mustafa Sabri, Mevkıfu'l Akl, s. 233)

Ayetlerden ve İslam alimlerinin açıklamalarından görüldüğü gibi Hz. İsa ölmemiş, diri olarak Allah Katı’na alınmıştır.

HZ. İSA YERYÜZÜNE İKİNCİ KEZ GELECEK

Kuran’da ve hadislerde Hz. İsa ile ilgili haber verilen en önemli bilgilerden biri, Hz. İsa’nın ölmemiş olduğu ve kıyametten önce yeniden dünyaya döneceğidir. Bu gerçeğin Kuran’da yer alan pek çok delili vardır:

1. Delil:

"... sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..."

Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55)

Bu ayetlerde, kıyamete kadar inkar edenlere üstün gelen ve Hz. İsa'ya gerçekten bağlı olan bir gruptan söz edilir. Ancak şu ana kadar böyle bir grup yaşamamıştır.

 Hz. İsa hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı. Allah Katı’na yükselişinin ardından da Hristiyanlıkta hızla dejenerasyon başlamıştı.

Zamanla Hıristiyanlık özünden uzaklaşmış, hak dinden farklı bir dine dönüşmüştü.

Günümüzde ise Hıristiyanlar Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu şeklindeki sapkın inancı benimsemektedirler ve baba, oğul, kutsal ruhu simgeleyen batıl teslis inancına sahipler.

Bu durumda, ayetteki "sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi açık bir bilgidir.

Samimi olarak Hz. İsa'ya uyanlar, onun yeryüzüne tekrar gelişiyle ortaya çıkacaklar ve kıyamete kadar inkar edenlere üstün olacaklardır.

2. Delil:

"...ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur..."

Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)

Bu ayetlerde "ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur" ifadesi önemlidir. İslam alimlerinin ittifakıyla, ayette bildirilen "o" zamiriyle, Hz. İsa’dan bahsedilmektedir. Çünkü bu ayetten önceki ayetlerde "o" zamiri, yine Hz. İsa için kullanılmıştır.

Ayetteki “ölmeden önce” ifadesinde dikkat çekici bir husus daha vardır. Burada bildirilen, Hz. İsa’nın ölümüdür.

Oysa Hz. İsa ölmemiş, Allah Katı’na yükselmiştir.

Yani onun ölmesi için ancak yeryüzüne yeniden gelmesi ve yaşaması gerekir.

Dolayısıyla bu ayetler, Hz. İsa’nın dünyaya yeniden geleceğinin açık bir delilidir.

Ayrıca ayetlerde İlahi dinlere mensup olan herkesin Hz. İsa’ya iman edeceği bildirilir. Bu bilgi ise bugüne kadar gerçekleşmemiştir.

Hz. İsa’nın yeryüzüne yeniden inmesiyle birlikte Kitap Ehli onu görüp bilecek, ona Müslüman olarak itaat edecek ve Hz. İsa da onların durumlarıyla ilgili ahirette şahitlik edecektir.

3. Delil:

"Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir alamettir..."

Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir alamettir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61)

Bu ayette geçen “O” kelimesiyle Hz. İsa'dan bahsedildiği açıktır. Çünkü bu ayetin öncesindeki ayetlerde de Hz. İsa kastedilerek yine “o” zamiri kullanılmıştır:

O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık. (Zuhruf Suresi, 59)

Nitekim Kuran tefsircilerinin ve büyük İslam alimlerinin hemen hepsi de bu ayetlerdeki “O” zamirinin Hz. İsa olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.

Dolayısıyla bu ayet, Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne dair açık bir bilgidir. Çünkü Hz. İsa, Kuran'ın indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk hayatını kıyamet saati için bir bilgi yani bir kıyamet alameti olarak anlayamayız.

Ayette bildirilen, Hz. İsa'nın içinde bulunduğumuz ahir zamanda yani kıyametten önceki son zaman diliminde, yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alameti olacağıdır. Nitekim büyük İslam alimleri ve müfessirler de Hz. İsa’nın gelişinin kıyamet alametlerinden biri olduğu konusunda ittifak etmişlerdir..

Taberi Tefsiri’nde ise bu ayet, şu şekilde açıklanmaktadır:

Hz. İsa’nın zuhur etmesi, kıyamet saatinin gelişini bildiren bir alamettir. Çünkü onun zuhuru, kıyamet alametlerindendir. Yeryüzüne inişi, dünyanın sonunun geldiğine ve ahiretin başlangıcına delildir. (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, Cilt III, s. 2166)

4. Delil:

"... Ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek..."

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110)

Bu ayetlerde, Tevrat ve İncil dışında, bir başka İlahi bir Kitab'ın daha Hz. İsa'ya öğretildiği haber verilmektedir.

Bu kitabın hangi kitap olduğu, kuşkusuz, çok önemlidir. Kuran’da yer alan diğer ayetleri incelediğimizde, “kitap” ifadesinin Kuran’a işaret ettiğini görürüz.

Hz. İsa’ya öğretilecek olan üçüncü kitabın Kuran olduğu ve bunun da ancak Hz. İsa’nın ahir zamanda dünyaya dönüşünde mümkün olabileceği açıktır. Çünkü Hz. İsa Kuran’ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı. Dolayısıyla yaşadığı dönemde Kuran’ı öğrenmiş olması, mümkün değildi.

Peygamber Efendimizin hadislerinde de, Hz. İsa’nın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil’le değil Kuran’la hükmedeceği bildirilmiştir.

Kırk (40) yıl Allah’ın kitabı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s.92)

Hz. İsa yeniden yeryüzüne gelecek ve Kuran’ı bu gelişinde öğrenecektir.

5. Delil:

"... Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..."

Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir... (Al-i İmran Suresi, 59)

Bu ayette de Hz. İsa'nın dönüşü haber verilmektedir.

Tefsir alimlerinin birçoğuna göre bu ayet, her iki peygamberin de babasız olmasına işaret eder. Hz. Adem nasıl Allah'ın "Ol" emriyle topraktan yaratılmışsa Hz. İsa'da yine Allah’ın "Ol" emriyle babasız doğmuştur.

Ancak ayette bildirilen ikinci bir bilgi daha vardır.

Hz. Adem cennetten nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa da Allah'ın Katı’ndan yeryüzüne indirilecektir

6. Delil:

"... doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün..."

Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de. (Meryem Suresi, 33)

Bu ayette Hz. İsa'nın öleceği günden bahsedilmektedir. Bu ise ancak Hz. İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişi ve bir süre yaşadıktan sonra vefat etmesiyle mümkün olabilir.

7. Delil:

"... beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…"

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110)

Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46)

 “Kehlen” kelimesi Kuran’da yalnızca bu ayetlerde ve Hz. İsa için kullanılır.

Bu kelimenin anlamı ise, "Otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse"dir.

İslam alimlerine göre bu kelime 35 yaş sonrası döneme işaret eder.

Ancak İslam alimleri, hadislere dayanarak Hz. İsa'nın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında Allah Katı’na yükseldiğini bildirirler.

Dolayısıyla Hz. İsa ilk yaşamında "kehlen" devrine gelememiştir.

Bu ise, yeryüzüne yeniden geleceğine ve ikinci bir hayat yaşayacağına dair bir işaret olabilir.

Nitekim İmam Taberi, “Taberi Tefsiri” isimli eserinde bu ayetlerdeki ifadeleri şöyle açıklar:

Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa'nın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı… (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 2. cilt, s.528; cilt 1, s.247)

PEYGAMBERİMİZ (SAV), HADİSLERİNDE HZ. İSA’NIN BU YÜZYILDA GELECEĞİNİ HABER VERMİŞTİR

Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğu ve ahir zamanda yeryüzüne yeniden gelecek olması hadislerde detaylı olarak yer almaktadır. En büyük ve güvenilir hadis kaynakları olarak kabul edilen Kütüb-i Sitte'de, İmam Maliki'nin Muvatta'sında, İbn Huzeyme ve İbn Hibban'ın Sahih'lerinde, İbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsned'lerinde Hz. İsa (as) ile ilgili hadisler bulunmaktadır. Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğu ve yeniden dünyaya geleceği konusunda kanaat belirten İslam alimlerinin başında mezhep imamımız olan Ebu Hanife gelmektedir. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir:

Deccalin, ye'cüc ve me'cücün çıkması, Güneş'in batıdan doğması, Hz. İsa'nın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde aktarıldığı üzere, haktır, olacaktır. (Ebu Hanife, Nu'man b. Sabit (150/767), Fıkh-ı Ekber, Çeviren: H. Basri Çantay, Ankara, 1982)

Hz. İsa (as)'ın gelişi konusunda nakledilen hadisler tevatür derecesindedir. Birçok araştırmacı da alimlerimizin görüşlerinin bu yönde olduğunu aktarmaktadır. Tevatürün tanımı Büyük Lugat'te şöyle yapılmaktadır:

Tevatür: Kuvvetli haber, içinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemaate dayanan kuvvetli haber.

Hz. İsa (a.s.) ile ilgili hadis-i şeriflerin bazıları ise şöyledir:

Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek... (Sahih-i Müslim, Bir Şerhin-Nevevi, Cilt II, s. 192; Kitab-ul İman, Bab-u Nuzül-i İsa İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332)

İsa bin Meryem adil bir hakim ve adaletli bir imam olarak inmedikçe kıyamet kopmayacaktır... (Sünen-i İbni Mace, 10/340)

Hz. İsa (as), Hz. Mehdi (as)'a Tabi Olacak Ve Hz. Mehdi (as), Namazda Hz. İsa (as)'a İmamlık Yapacaktır

Nihayet Meryem oğlu İsa iner ve Müslümanların emiri (Mehdi) ona: "Gel, bize namaz kıldır" der. Bunun üzerine Hz. İsa: "Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısım üzerine emirlersiniz" der.  (Sahih-i Müslim, c. 1, s.209)

İbni Ebi Şeybe, Musannef'inde, İbni Şirin'den tahric etti. Dedi ki: Mehdi bu ümmettendir ve İsa (as)'a imam olacaktır.  (Kitabül Burhan fi Alametil Mehdiyyil Muntazar, s. 79)

Nuaym b. Hammad, Abdullah b. Amr'dan tahric etti. Dedi ki: Mehdi, İsa İbni Meryem'in üzerine ineceği ve arkasında namaz kılacağı kimsedir.  (Kitabül Burhan fi Alametil Mehdiyyil Muntazar, s. 79)

Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre'den tahric etti. Buyurdu: Meryem oğlu İsa (as) aranıza indiğinde ve imamınız (Mehdi) sizden olduğunda, bakalım ne yapar sınız?  (Kitabül Burhan fi Alametil Mehdiyyil Muntazar, s.79)

 

Hz. İsa (as) Geldiğinde Dünya Barış ve Huzurla Dolacak

Hz. İsa Yeni Bir Şeriat Getirmeyecek, İslam Ahlakını Hakim Edecektir

Kırk (40) yıl Allah'ın kitabı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 92)

Hz. İsa, Ümmet-i Muhammed'e peygamber olarak değil, şeriat-ı Muhammediyyeyi tatbik etmek için gelecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 68)

Hz. İsa (as) inecek ve Resulullah Efendimiz (sav)'in şeriatına tabi olacaktır. (Mektubat-ı Rabbani, 2/1309)

Hz. İsa Döneminde Yeryüzü Barışla Dolacaktır

Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (Sahih-i Müslim, 1/136)

Savaş (erbabı) da ağırlıklarını (silah ve malzemelerini) bıracak. (Sünen-i İbn-i Mace, 10/334)

İnsanlar Güven İçinde Olacaklar

Yeryüzüne öyle bir emniyet (güvence) gelecektir ki, yılanlar develerle, kaplanlar ineklerle, kurtlar da koyunlarla beraber otlayacak, çocuklar da yılanlarla oynayacak, yılanlar onlara zarar vermeyecektir. (Ahmet İbni Hanbel, No. 9281-9638)

İnsanlar arasındaki düşmanlıklar ve kin kalkacak. Akrep ve yılanların zehirleri olmayacak, hatta bir çocuk eliyle yılanla oynayacak da yılan onu sokmayacak. Kız çocuğu arslanı kaçırmaya zorlayacak da arslan ona ilişmeyecek. Kurt, koyunlar arasında sanki bir çoban köpeği imiş gibi bekleyip duracak (Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 370-371-372)

Hz. İsa, yeryüzünde hiçbir akrabası ve tanıyanı olmamasıyla tanınacaktır!

Allah, Al-i İmran Suresi’nin 45. ayetinde Hz. İsa’nın hem dünyada hem de ahirette seçkin, onurlu, saygın ve Allah’a yakın kılınanlardan olduğunu bildirmiştir. Allah’ın ayetinin bir tecellisi olarak, tüm peygamberler gibi Hz. İsa da, çevresindeki insanlar arasında saygınlığıyla, seçkin ve onurlu oluşuyla tanınacaktır.

Görenler, onu, daha bakar bakmaz tanıyacak, kalplerinde bu konuda hiçbir şüphe oluşmayacaktır. Ancak bunlar dışında, onu insanlara tanıtan başka belirtileri de olacaktır. Şüphesiz, bunların en önemlilerinden biri, Hz. İsa’nın dünyada bir ailesinin, hiçbir akrabasının, eskiden tanıdığı tek bir kişinin olmamasıdır.

Dünya üzerindeki tek bir kişi, “Ben onu daha önceden tanıyorum, şu zaman görmüştüm, onun ailesi ve yakınları şu kimselerdir” gibi bir iddiada bulunamayacaktır. Çünkü onu tanıyan tüm insanlar, bundan 2000 sene önce yaşamış ve ölmüşlerdir.

Kuşkusuz bu kıstas, dönem dönem ortaya çıkan sahte mesihlerin de asılsız iddialarını çürütür. Çünkü tüm çocukluğu insanlar arasında geçmiş, çok sayıda çocukluk resmi olan, kendisini küçüklüğünden itibaren tanıyan sayısız kişiye sahip bir insanın Hz. İsa olduğunu iddia etmesi, son derece mantıksızdır.

Hz. İsa’nın yeryüzüne yeniden gelişinde ise, onun Hz. İsa olduğundan şüphe edilmeyecektir. Hiç kimse “Bu kişi Hz. İsa olamaz” diyecek bir sebep bulamayacaktır. Çünkü Hz. İsa, Allah Katı’na yükseldiği haliyle, o zamanki kıyafetiyle gelecek, hiçbir insanın asla taklit edemeyeceği üstün özelliklere sahip olacaktır.

HZ. İSA'YI EN GÜZEL ŞEKİLDE KARŞILAMAK

Kuran’da apaçık bildirilen deliller ve dünya üzerindeki yaşanan gelişmeler, çok önemli ve kutlu bir haberi müjdelemektedir.

Hiç şüphesiz Hz. İsa, içinde bulunduğumuz ahir zamanda yeryüzüne tekrar gelecek ve insanları hak din olan İslam’a yönlendirecektir. Bu ise yeryüzündeki tüm insanlar için çok büyük bir müjde, sevinç ve şevk kaynağıdır.

Hz. İsa'nın gelişi, Allah’ın tüm insanlığa verdiği bir nimet ve lütuftur. Çünkü onun gelişiyle birlikte, dünya üzerindeki tüm kargaşa son bulacak, Kuran ahlakı dünyaya hakim olacak, her bakımdan üstün bir dönem yaşanacaktır.

 Yapmamız gereken ise, bu güzel gün için en iyi şekilde hazırlanmak ve yeryüzüne ikinci kez gelecek olan bu mübarek peygamberi en güzel şekilde karşılamaktır.

Nitekim Allah biz Müslümanlara, Hz. İsa'ya yardımcı olan havariler gibi olmamızı emretmektedir:

Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a yönelirken benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkâr etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler. (Saff Suresi, 14)