Bu bölümde, beynin karanlık bir ortamda nasıl ışıl ışıl bir dünya oluşturduğunu, duyduğumuz seslerin gerçekte dışarıda bulunmadığını ve renklerin beynimizin ürettiği yorumlar olduğunu adım adım açıklıyoruz. Kuantum fiziğinin, maddenin büyük ölçüde boşluktan oluştuğunu göstermesiyle birlikte, dış dünyada “mutlak madde” algısının neden geçersiz kaldığını ele alıyoruz.
Bilinç, algı, ruh ve gerçeklik arasındaki ilişkiye odaklanan bu bölüm, insanın dünyaya bakışını köklü biçimde değiştiren bir anlatı sunuyor.
Hayalin Diğer Adı Madde Podcast 2.Bölüm
Biz doğduğumuz andan itibaren çevremizde renkli bir dünya görür, rengarenk bir ortamla muhatap oluruz. Oysa evrende tek bir renk dahi olmadığını biliyor muydunuz?
Renkler beynimizin içinde oluşur. Dışarıda sadece farklı dalga boylarına sahip elektromanyetik dalgalar vardır. Gözümüze ulaşan bu farklı dalga boylarındaki enerjidir. İşte biz buna ışık deriz. Ancak bu bizim bildiğimiz anlamda parlak, aydınlık bir ışık değildir. Sadece bir enerjidir. Beynimiz bu farklı dalga boylarına sahip enerjiyi yorumladığında biz bunları renkler olarak görürüz. Oysa ne denizler mavi, ne çimenler yeşil, ne toprak kahverengi, ne de meyveler renklidir. Onlar sadece beynimizde öyle algıladığımız için öyledir.
Bilinç ve beyin konusunda yazdığı kitaplarıyla tanınan Daniel Dennett renklerin meydana gelişi hakkında şunları söylemektedir:
“Dünyada renk yoktur. Renk sadece bakanın gözünde ve beyninde oluşur. Nesneler ışığın farklı dalga boylarını yansıtırlar ancak bu ışık dalgalarının rengi yoktur.”
Bu bilimsel gerçeğin daha iyi anlaşılması için renkleri nasıl gördüğümüzü kısaca inceleyelim.
Güneşten gelen ışıklar bir cisme çarptıklarında her cisim ışığı farklı dalga boyunda yansıtır. Bu farklı dalga boylarındaki ışık göze ulaşır. Burada ışık olarak bahsedilenin aslında elektromanyetik dalgalar ve fotonlar olduğunu, bizim tanıdığımız ışığın sadece beynimizde oluştuğunu unutmamak gerekir. Rengin algılanması gözün retina tabakasındaki koni hücrelerinde başlar.
Retinada ışığın belli dalga boyuna tepki veren 3 ana koni hücre grubu vardır. Bu hücre gruplarının birincisi kırmızı, ikincisi mavi, üçüncüsü ise yeşil ışığa hassastır. Bu üç farklı koni hücresinin farklı oranlarda uyarılmaları sonucunda milyonlarca farklı renk tonu ortaya çıkar. Ancak ışığın koni hücrelerine ulaşması renklerin oluşması için yeterli değildir.
Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesinden araştırmacı Jeremy Nathans, gözdeki hücrelerin renkleri oluşturmadığını şöyle belirtir:
“Bir koni hücresinin tek yapabildiği ışığı yakalayıp yoğunluğu hakkında bilgi vermektir. Renk hakkında size hiçbir şey söylemez.”
Nathans'ın da belirttiği gibi koni hücreleri renkleri oluşturamaz. Sadece algıladıkları bu renk bilgilerini sahip oldukları pigmentler sayesinde elektrik sinyallerine dönüştürürler. Bu hücrelere bağlı olan sinir hücreleri de elektrik sinyallerini beyindeki özel bir bölgeye iletirler. İşte hayatımız boyunca gördüğümüz rengarenk dünyamızın oluştuğu yer beyindeki bu özel bölgedir.
Tüm bunlardan anlaşılacağı gibi beynimizin dışında renkler yoktur, ışık da yoktur. Sadece elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar şeklinde hareket eden bir enerji vardır. Hem renkler hem de ışık sadece bizim beynimizdedir. Yani biz bir gülü kırmızı olduğu için kırmızı renkte görmeyiz. Bizim bir gülü kırmızı görmemizin nedeni retinamıza çarpan enerjinin beynimiz tarafından kırmızı olarak yorumlanmasıdır.
Renk körlüğü renklerin beynimizde oluştuklarının önemli delillerindendir. Bilindiği gibi gözdeki retinada oluşan küçük bir bozukluk renk körlüğüne sebep olur. Bu durumda birçok insan yeşille kırmızıyı birbirinden ayırt edemez. Bu durumda dışarıdaki nesnenin renkli olup olmaması önemli değildir. Çünkü biz nesneleri onlar renkli olduklarından dolayı renkli görmeyiz.
Burada varılması gereken sonuç şudur; varlıklara yüklediğimiz tüm nitelikler dış dünyada değil beynimizdedir. Bizler hiçbir zaman algılarımızı aşıp dışarıya ulaşamayacağımız için maddelerin ya da renklerin varlığını da bilemeyiz.
Ünlü düşünür Berkeley de bu gerçeğe şu sözleriyle dikkat çekmektedir:
“Kısaca aynı şeyler aynı zamanda bazıları için kırmızı, bazıları için sıcak, başkaları için tam tersi olabiliyorsa bu demektir ki biz yanılsamaların etkisindeyiz ve şeyler ancak bizim zihnimizde vardır.”
Duyma işlemi de aynen görme gibi gerçekleşir. Diğer bir deyişle, dış dünyaya ait görüntüleri nasıl beynimizin içinde görüyorsak, sesleri de beynimizin içinde duyarız. Dış kulak, çevredeki ses dalgalarını kulak kepçesiyle toplayıp orta kulağa iletir. Orta kulak ise aldığı ses titreşimlerini güçlendirerek iç kulağa aktarır. İç kulak da bu titreşimleri sesin yoğunluğuna ve sıklığına göre elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir.
Beyinde birkaç konaklamadan sonra mesajlar son olarak bu sinyallerin işleme koyulup yorumlandığı duyma merkezine iletilirler. Böylece duyma işlemi de beyindeki duyma merkezinde gerçekleşir. Dolayısıyla beynimizin dışında sesler değil, ses dalgaları olarak bilinen fiziksel titreşimler vardır. Bu ses dalgalarının sese dönüştüğü yer ise dışarısı veya kulağımız değil, beynimizin içidir. Yani gören gözlerimiz olmadığı gibi, duyan da kulaklarımız değildir.
En yakın arkadaşınızla sohbet ederken, arkadaşınızın görüntüsünü beyninizde izler, sesini de beyninizin içinde dinlersiniz. Ve nasıl beyninizdeki görüntü üç boyutlu, derinlik hissiyle oluşursa, arkadaşınızın sesi de size derinlik hissini onaylayacak şekilde gelir.
Örneğin, arkadaşınızı sizden uzakta görüyorsanız veya arkanızda bir yerde oturuyorsa, sesinin derinden veya arkanızdan geldiğini zannedersiniz. Oysa arkadaşınızın sesi ne arkanızda ne de uzağınızdadır. Arkadaşınızın sesi sizin içinizde, beyninizdedir.
Algıladığımız her şeyin beynimizde meydana geldiği bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir. Buna rağmen insanların çoğu beynimizin dışında bu görüntülerin asılları olduğunu zan ve iddia ederler. Bu hiçbir zaman ispatlayamayacakları bir iddiadır. Ayrıca maddeyi dışarıda var zannetseler bile beynimizin dışında ne ses, ne ışık, ne de renkler bulunmaktadır. Işık dışarıda enerji dalgaları veya enerji paketçikleri şeklinde bulunur ve ancak retinaya çarptığında bildiğimiz ışık kavramıyla karşılaşırız.
Benzer şekilde dışarıda ses de yoktur. Sadece enerji dalgaları vardır. Bu dalgaların bazıları da kulağımıza ve oradan beynimize geldiğinde ses oluşur. Dışarıda renk de yoktur. Renk yoktur derken insanların aklına siyah, beyaz veya gri bir görüntü gelebilir. Oysa bunlar da birer renktir. Beynimizin dışındaki dünyada ise siyah, beyaz, gri dahi yoktur. Sadece farklı şiddet ve frekanslara sahip enerji dalgaları bulunur. Bu enerji dalgaları sadece göz hücrelerimiz ve beynimiz aracılığıyla renklere dönüştürülür.
Duyduğunuz sesin aslı konusundaki olağanüstülükler bu kadar da değildir. Beyin nasıl ışığı geçirmiyorsa sesi de geçirmez. Yani beyne hiçbir zaman hiçbir ses ulaşmaz. Dolayısıyla duyduğunuz sesler ne kadar gürültülü de olsa beyninizin içi tamamen sessizdir. Oysa bütün bu gürültüyü, en net testleri beyninizde dinlersiniz. Öylesine bir netliktir ki bu, sağlıklı bir insan kulağı hiçbir parazit, hiçbir cızırtı olmaksızın her şeyi duyar.
Ses geçirmeyen, derin bir sessizliğin hakim olduğu beyninizde bir orkestranın senfonilerini dinlersiniz, kalabalık bir ortamın tüm gürültüsünü duyarsınız. Bir yaprağın hışırtısından jet uçaklarının gürültüsüne dek geniş bir frekans ve desibel aralığındaki tüm sesleri algılayabilirsiniz. Sevdiğiniz bir sanatçının konserine gittiğinizde tüm salonu çınlatan o güçlü ses de aslında beyninizdeki derin sessizliğin içinde oluşur. Kendi kendinize yüksek sesle şarkı söylediğinizde de bunu yine beyninizde dinlersiniz. Oysa o anda hassas bir cihazla beyninizin içindeki ses düzeyi ölçülse burada tamamen sessizliğin hakim olduğu görülecektir. Bu çok olağanüstü bir durumdur.
Madde vardır diye ısrar edenlerin iddialarını geçersiz kılan bilim dallarından bir diğeri ise kuantum fiziğidir. Kuantum fiziğinin bize gösterdiği çok önemli bir gerçek vardır. Materyalistlerin dokunduklarında sertliğini hissettikleri için mutlak bir varlık sandıkları maddenin aslında %99.9'u boşluktur. 20. yüzyılın başlarında İngiliz fizikçi Sir Arthur Eddington, “madde bir hayalet gibi boş bir mekan” diyerek bu durumu açıklamıştır.
Kısacası insanlar her ne kadar beyinlerinde gördükleri görüntülerin dışarıda asılları var diye ısrar etseler de bu doğru değildir. Bilimsel bulgular beynimizin dışında sadece enerji dalgalarının, enerji paketçiklerinin bulunduğunu bizlere göstermektedir. Beynimizin dışında ne ışık, ne ses, ne de renkler vardır. Dahası maddeyi oluşturan atomlar ve atom altı parçacıklar da gerçekte boşluktan meydana gelen enerji kümeleri gibidirler.
Sonuçta bazı insanlar maddeyi var zannetseler bile madde boşluktan oluşmaktadır. Gerçekte Allah maddeyi bir görüntü olarak bu özelliklerle yaratmaktadır. Bu kesin gerçeği bilerek doğru bir bakış açısıyla bakmak tüm insanlar için çok önemli bir konudur.
Bu program Harun Yahya'nın eserlerinden uyarlanmıştır.