Düşündüren Gerçekler 08 / Güzellikleri Görüp Farketmek

Güzellikleri Görüp Fark Edebilmek

Merhaba, bugün Düşündüren Gerçekler programımızda yine hepimizin çok yakından bildiği, ama belki üzerinde pek durmayıp geçtiğimiz, gereği gibi derinlemesine düşünmediğimiz, hayatın içinden bir başka önemli konudan bahsedeceğiz.

İnsanlarda genel olarak şöyle bir eğilim vardır: Kişi, bir şeye nasıl bakarsa öyle görür. Neye inanıyorsa, baktığı yerde de hep onu bulmaya çalışır. Dolayısıyla bulduğu şeyler de, aslında hep onun bakış açısının bir sonucudur. İyi niyetle, güzellik arayarak bakarsa, oradaki tüm güzellikler ona görünür. Kötü niyetle, kötülük arayarak bakarsa, o zaman da işte karşısındaki apaçık duran, en büyük güzelliklere karşı bile gözleri kör olur, en güzel detayları bile kötü olarak görür.

İşte iman eden insanların en önemli özelliklerinden biri, dünyadaki her detaya Kuran ahlakı doğrultusunda, pozitif bir bakış açısıyla bakmalarıdır. Her zaman öncelikle güzellikleri görmeye odaklanmışlardır. Aksilik, kötülük, eksiklik gibi görünen olayların ise, mutlaka ve mutlaka sayısız hayır ve hikmet sebebiyle yaratıldığını bildikleri için de, böyle negatif görünen detaylarda da, yine güzellikleri görebilecek özel bir bilgiye sahiptirler.

Ve zaten şu da bir gerçektir ki, dünyadaki en zor şartlarda yaşayan insanın bile hayatında, aslında saymakla bitirilemeyecek kadar çok nimet vardır. Ancak çoğu insan genellikle bu nimetleri görmektense, öncelikle eksikliklere odaklanır. Çevresindeki yüzlerce güzelliği unutur ve sahip olamadığı nimetler için üzülür. Çok mağdur olduğunu ve dünyadaki en güzel şeylerden mahrum kaldığını düşünür. Neredeyse bütün hayatı, bu eksiklikleri ve yaşadığı mağduriyeti düşünmekle geçer. O, tüm dikkatini bunlara verirken, her geçen an, aslında etrafında onun için ne kadar çok nimet yaratıldığınınsa hiç farkında değildir.

Elbette ki dünyadaki her insan, aynı şartlar altında yaşamını sürdürmez. Birinde olan bir nimet, bir diğerinde olmayabilir. Biri bir hastalıkla mücadele ederken, diğeri çok sağlıklı olabilir. Biri çok zenginken, diğeri daha yoksul olabilir. Pek çok konuda insanların sahip oldukları nimetler, birbirleriyle kıyaslandığında farklıdır. Ve tüm bunlarda herkes için, ayrı ayrı çok büyük hayırlar ve hikmetler vardır. Ama bu tür farklı durumlar değerlendirilmeye alınmadan bile, insanların genel olarak içerisinde yaşadıkları nimetler o kadar çoktur ki, insan Allah'ın bu büyük lütfu nedeniyle çok büyük bir sevinç duymalı, çok mutlu olmalıdır.

Yüce Rabbimiz, insanın genelleme yaparak dahi bu nimetleri sayamayacağını haber vermiştir: Şeytandan Allah’a sığınırım. Allah Nahl Suresi, 18. Ayette “Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” diye bildirmiştir. İbrahim Suresi, 34. ayetinde iseSize her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür.sözleriyle Allah çok önemli bir gerçeği bize haber vermiştir.

Ve tüm bu nimetler içerisinde Allah'ın yarattığı çok büyük bir sır vardır. Bir insan sahip olduğu güzellikleri göremiyor, Allah'ın, kendi üzerindeki lütfunu takdir edemiyor ve sadece eksiklikleri düşünmeye yöneliyorsa, bu insan asla mutlu olamaz. Çünkü Allah ona daha da fazla nimet nasip etse, hatta eksik olduğu için üzüldüğü nimetleri de tam istediği şekilde ona verse, bu kişi –yaşadığı ahlak nedeniyle- yine başka eksiklikler görecek ve yine elindekilerle mutlu olmak yerine, eksikliklerin hüznünü yaşayacaktır. 

Çünkü bu insanın asıl eksiği, sahip olamadığı nimetler değil, Allah'ın rahmetini, sevgisini, lütfunu takdir etme konusundaki eksikliğidir. Bu yönde derin bir ahlaka ulaşmadıkça, tüm dünya nimetleri ona verilse, yine de nimetin sevincini yaşayamayacaktır.

Bunun yanında, nimeti takdir etmesini bilen; gördüğü küçük büyük her güzellikte Allah'ın sevgisini hisseden, Allah sevgisinden dolayı içi sevinçle dolan bir insan ise, dünyanın en kötü şartlarında dahi yaşasa, yine de çok mutlu olur.

Hiçbir dünyevi güzellik, onun yaşadığı bu mutluluğun yerini tutmaz. Bu insanın yaşadığı sevinç, neşe, huzur hiç bitmez. Yüzlerce yokluk ve sıkıntı içerisinde olsa bile, tek bir nimetin varlığının manevi heyecanını, hayatının sonuna kadar yaşar. Allah ona bu nimeti yarattığı için Allah'a sevgiyle, tutkuyla, aşkla şükreder. Sırf o tek bir nimetin varlığında bile, Allah'ın sevgisini, sonsuz lütfunu, rahmetini, dostluğunu, yakınlığını, koruyuculuğunu hissetmenin sevincini bulur. En zor şartlar altında dahi, Allah'ın kendisiyle birlikte olduğunu, ona şah damarından daha yakın olduğunu, samimi olduğu sürece kendisine en yakın dost olduğunu ve yardımını asla esirgemeyeceğini bilmenin güzelliğini tadar. İşte sadece bu manevi hazzın varlığının bile, dünyada kendisi için yaratılmış en büyük nimetlerden biri olduğunu düşünerek Allah'a şükredebildiği kadar çok ve en gönülden, en candan haliyle şükreder.

Dolayısıyla insanı mutlu edecek olan nimetlerin kendisi ya da nimetlerin çokluğu değildir. Nimeti takdir edebilecek ahlakı yaşamasıdır.

Bu ahlakı elde etmedikten sonra, insanın nimetlerin varlığıyla gerçek anlamda mutlu olabilmesi mümkün değildir. İbrahim Suresi, 7. ayette, Şeytandan Allah’a sığınırım “"Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir."” sözleriyle Allah bize çok önemli bir sır vermiştir. Nimete şükretmek; nimeti takdir edebilecek bir ahlak yaşamaktır.

Yoksa iman etmeyen bir insan da nimete sevinebilir. Ya da akli dengesi yerinde olmayan bir insan da kendisine bir hediye, yiyecek, eşya verildiğinde sevinebilir. Ama bu sevinç, akıl kullanılmadan elde edilen, sadece sahip olunan metadan ve menfaat kazanmış olmaktan kaynaklanan bir vücut tepkisidir. Gerçek sevinç, Allah sevgisiyle, akılla, iman şuuruyla yaşanan sevinçtir. İşte müminin de, dönüp kendi hayatına baktığında, elindeki nimetlerle bu gerçek sevinci yaşayıp yaşamadığını gözden geçirmesi gerekir. Eğer kişi, nimetin sadece maddesel sevinci içerisindeyse, o zaman hayatında, acil olarak telafi etmesi gereken çok büyük bir eksiklik var demektir. Çünkü bu, Allah'a gereği gibi şükredememek, nimeti hakkıyla takdir edememek ve nimete nankörlük etmek anlamına gelebilir. Ve insanın elindeki sayısız nimete rağmen mutlu olamayıp, sürekli olarak, hayatı boyunca sadece eksiklikleri görüp bunlara üzülmekle vakit geçirmesi de, işte nankörlüğü nedeniyle Allah'ın ona verdiği bir karşılık olabilir. Allah Kuran'da bu konuyu insanlara şöyle hatırlatmıştır: Şeytandan Allah’a sığınırım:
 

Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin. (Bakara Suresi, 152)

... Gerçek şu ki, Biz insana Tarafımız'dan bir rahmet tattırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir.(Şura Suresi, 48)

Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız?(Sebe Suresi, 17)

Kahrolası insan, ne kadar nankördür.(Abese Suresi, 17)

Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür. Ve gerçekten, kendisi buna şahiddir.(Adiyat Suresi, 6-7)

 

Nitekim bir insan, bir günde ancak belirli bir miktarda yemek yiyebilir; günde yaklaşık en fazla 3-4 tabak yemekten fazlasını, istese de vücudu kabul etmez. Yüzlerce kıyafeti olsa, sürekli değiştirse, yine de bir günde ancak belirli sayıda kıyafet giyebilir. Yüzlerce evi, arabası olsa, aynı anda ancak bunların sadece tek bir tanesini kullanabilir. İstediği yere tatile gidecek imkanı olsa, aynı anda sadece tem bir mekanda bulunabilir. Hiç uyumasa bile, -ki bunu sürekli elde etmesi mümkün değildir-, bir günde ancak 24 saat tüm bu nimetlerden istifade edebilir. Dolayısıyla dünya hayatı zaten, insanın, mutluluğu, metanın ve maddenin varlığından elde edeceği şekilde yaratılmamıştır.

Allah sevgisinden kaynaklanan nimet sevinci ise, her an, her şartta ve sonsuza kadar yaşanacak çok büyük bir lütuftur. Ve insanın, çevresinde dönüp baktığı her yerde, Allah'ın sevgisinin işaretlerini görebilmesi, bu ahlakı yaşayan insan çok büyük bir ayrıcalık, çok büyük bir lütuftur. Çünkü bu bitip tükenmeyecek bir sevinç ve mutluluk kaynağıdır. Bu nedenle insanın asıl olarak nimetin varlığı ya da eksikliği üzerinde değil, bu anlayışı kazanıp kazanamadığı üzerinde durması gerekir.

Bugünkü Düşündüren Gerçekler programımızdaki sohbetimiz sona erdi. İlerleyen programlarımızda yine Kuran ahlakına dair önemli sırları konuşmaya devam edeceğiz. Sizin de eklemek ya da sormak istedikleriniz olursa dusundurengercekler@a9.com.tr mail adresimize gönderebilirsiniz. Tekrar görüşmek üzere, hoşcakalın...

 


A9TV Televizyonu Adnan Oktar Harun Yahya Sohbetler Belgeseller A9 TV Yeni Frekansımız: Türksat 3A Uydusu FREKANS: 12524 Dikey Batı Sembol Oranı: 22500