Dr. Fazale Rana, Biyokimyager, Yaşamın ve Evrenin Kökeni – Uluslararası Konferans 3 – 28 Nisan 2018, İstanbul

İnsan Genomu: Tasarım Şifreli

Herkese Merhabalar!

Hayatın Kökeni hakkında yapılan bu Uluslararası Konferansın üçüncüsüne davet edilmiş olmaktan dolayı onur duyuyorum. Önceki iki konferansta da konuşmacı olma ayrıcalığına sahip olmuş biri olarak bu yılki konferansa da katılma fırsatı verildiği için çok müteşekkirim. Bilim Araştırma Vakfına böyle önemli bir toplantıya sponsor olma ve gerçekleştirme vizyonuna sahip olduğu için teşekkür ediyorum.

Amacı, bilim sayesinde Hristiyanlarla Müslümanlar arasında nasıl dostluk köprüsü kurulduğunu dünyaya göstermek olan böyle bir projede yer almak heyecan verici. Yüce Yaratıcımıza olan inancımıza dayanarak dünyadaki her inançtan insana şu iki konuyu gösterme konusunda ortak çalışma yapabiliriz:

Bunlar:

  1. Bilimdeki gelişmelerin Allah’ın varlığına işaret etmesi
  2. Bilimdeki gelişmelerin genelde ateizmi haklı çıkarmak için kullanılan evrimsel paradigmayı temelindençürütmesi

Bir Hristiyan ve bilim adamı olarak doğanın Allah’ın eserlerine dair deliller ortaya koyduğuna inanıyorum. Tevrat’ın Eyüb Kitabında şöyle buyurulmaktadır:

7 “Ama şimdi sor hayvanlara, sana öğretsinler, Gökte uçan kuşlara sor, sana anlatsınlar,

8 "Toprağa söyle, sana öğretsin, Denizdeki balıklara sor, sana bilgi versinler.

9 Hangisi bilmez Bunu RAB'bin yaptığını? 13 “Bilgelik ve güç Tanrı'ya özgüdür, O'ndadır öğüt ve akıl.” Tevrat Eyüp Kitabı, 12:7-9, 13

Ne var ki bir çok kişi biyolojinin sağladığı çok sağlam delillere rağmen bu delilleri kabul etmeyip Allah’ın varlığını inkar ediyor. Peki neden?

Bu şüpheciliklerini doğadaki sözde hatalı tasarımların bir Yaratıcı tarafından yaratılmasının mümkün olamayacağını ileri sürerek haklı çıkarmaya çalışıyorlar.

Evrimci biyolog ve ateist Stephan Jay Gould ünlü “Panda’nın Baş Parmağı” adlı yazısında şunları yazıyor: “Evrim, tuhaf düzenlemeler ve komik çözümlerle kanıtlanmaya çalışılır. Bu tarihin mecbur ettiği doğal bir sürecin kaçınılmaz olarak gireceği, akıllı bir Yaratıcının ise hiç bir zaman girmeyeceği bir yoldur.”

Ne var ki bu sözde “tuhaf düzenlemeler ve komik çözümlemeler” hakkında daha fazla şey öğrendikçe kaçınılmaz şekilde hatalı tasarım diye düşünülen şeyin aslında zarif, gayet karmaşık bir tasarım olduğu ve Allah’ın Yüceliğini yansıttığı ortaya çıkmaktadır.

İnsan genomu hakkında ortaya çıkan son bilimsel içgörüler  bu noktayı çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bir biyokimyacı ve hayatının büyük bir kısmını biyoloji ilmine adamış bir kişi olarak insan genomunun ortaya çıkarılışını bilimin gelmiş geçmiş en önemli başarısı olarak görüyorum.

Peki neden?

Çünkü insan genomu dizilimi tüm insanlar için bir genetik şablondur.

İnsanın genetik şablonundan insanlığın doğası hakkında en azından biyolojik anlamda çok temel nitelikte önemli bilgiler elde edebiliriz.

İnsan genomunun taslak dizilimi 2000 yılının Haziran ayında rapor haline getirildi. Zamanın Amerika Başkanı Bill Clinton’ın bilim alanında amansız iki rakip olan Francis Collins ve Craig Venter’ı iki tarafına alıp çektirdiği ünlü bir fotoğraf vardır.

Collins, İnsan Genomu Projesinin başkanı, Venter ise insan genomu dizilimini ticari olarak kullanmak isteyen özel bir şirket olan Celera Genomics adlı şirketin yöneticisiydi.

Ulusal İnsan Genom Araştırma Enstütüsü İnsan Genomu Projesine bundan 15 yıl önce yatırım yapmaya başlamış, insan genomunun dizilimini oluşturmak için 3.2 milyar dolar harcamıştı. Celera ve kamu tarafından yürütülen İnsan Genomu Projesi adlı girişim, dizilimi tamamlamak için birbirleriyle yarış içerisindeydi. Amaçları dizilimi tamamlayıp dizgi verisi üzerinden büyük paralar kazanmaktı.

Sonunda Collins ve Ventar aralarında barış yaparak projeyi beraber bitirmeye karar verdiler. Bu süreçte veri paylaşımı yaparak taslak dizilimi sürecini hızlandırdılar.

Basın Konferansı esnasında Başkan Clinton daha sonra ünlenen şu sözleri söylemişti:

“Bugün Tanrı’nın hayatı yaratmak için kullandığı dili öğreniyoruz.

Tanrı’nın en kutsal hediyesinin karmaşıklığını, güzelliğini ve mucizesini gördükçe Tanrı’ya karşı saygıyla karışık korkumuz artıyor.

Bu çok önemli bilgiyle insanlık hastalıklara şifa bulma konusunda yeni bir güce sahip olmanın eşiğinde. Genom biliminin hayatımız üzerinde, hatta çocuklarımızın hayatında gerçek bir etkisi olacak. Hepsi olmasa da pek çok hastalığın teşhis edilmesi, önlenmesi ve tedavisi konusunda devrim yaratacak.”

Başkan Clinton insan genomu diziliminin önemini anlamıştı. Hatta insan genomu dizilimini Tanrı’nın insan hayatını yaratmak için kullandığı dil olarak tanımlayacak kadar ileri gitti. Ne var ki birçok bilim adamına göre insan genomu üzerinde yapılan ilk inceleme insan genomunun Allah’ın eseri olmadığını gösteriyordu. Birçok bilim adamına göre, insan genomu insan hayatını yaratmak için Allah’ın kullandığı dil değil, yüzlerce milyon yıl içerisinde evrimsel süreçlerin kabaca birleştiği bir sonuçtu. İnsan genomunun büyük bir bölümü, evrimsel tarihin kalıntıları sayılan moleküler fosillerle delik deşik edilmişti.

Birçok bilim adamı insan genomunun insan evrimi için en önemli delil olduğunu iddia ederken insanın Allah tarafından yaratılmadığını öne sürer. Bilim adamlarının neden bu sonuçlara vardıklarını açıklayacağım. Ardından insan genomunun yapı ve işlevi hakkında ortaya çıkan son bulgulara değindikten sonra bunun insan genetik şablonuna bakış açımızı nasıl köklü bir biçimde değiştirdiğini ve Allah’ın eseri olduğunu gösterdiği üzerinde duracağım.

Önce biraz DNA’nın yapısından başlayarak arka plan bilgisi vermek istiyorum.

Bu biyomolekül, polinükleotit olarak bilinen zincire benzer moleküllerden oluşur.

İki polinükleotit zincir, paralel olmayan bir şekilde dizilerek bir DNA molekülünü oluşturur.

İki iplik birbirine paralel olarak sıralanır; bu paralellik polinükleotid iki lif üzerinde ipliklerden birinin başlangıç noktası diğerinin sonuna denk gelecek şekilde sağlanır.

Eşleştirilmiş polinükleotit zincirler, yan grupları omurgadan uzanan ve birbiriyle merdiven basamağı oluşturacak şekilde etkileşen bir merdivene benzer.

Birbiriyle eşleşmiş polinükleotit zincirler birbirlerinin içinden geçerek herkesin bildiği DNA çift sarmalını oluşturur.

Hücredeki makina aksamı, nükleotid adı verilen dört farklı alt birim molekülünü birbirine bağlayarak polinükleotid zincirleri oluşturur. DNA’yı oluşturmak için kullanılan dört nükleotid adenosin, guanozin, sitidin, timidindir ki bunlar sırasıyla A, G, C ve T harfleriyle gösterilirler. İnsan genomu 24 ayrı DNA molekülü arasında dağıtılmış 3.2 milyar genetik harften oluşmaktadır. Bu moleküller proteinlerle etkileşime girerek kromozom adı verilen bileşikler oluştururlar. Bu yapılar hücre bölündükçe hücre çekirdeğinde görülür hale gelir. Her kromozon bir dizi küre biçiminde protein kompleksi çevresine sarılmış tek bir DNA molekülünden ibarettir.

Bu sarılı kompleksler, bir ipe dizilmiş boncuklara benzer çok moleküllü bir yapı oluşturmak üzere tekrar eder. Biyokimyacılar bu “boncuklara” nükleozom adını verir.

Nükleozom zinciri daha da kıvrılarak solenoid denen bir yapı oluşturur. Solenoid yoğunlaşarak daha yüksek sıra yapıları teşkil eder ki bu yapılar kromozomları oluşturur. Hücre bölünmeleri arasında kromozom algılanamayan bir biçimde yaygın bir hal alır. Hücre bölünmesinden önce ve bu işlem esnasında kromozom yoğunlaşarak hemen tanınan yoğun yapısını alır. Hücre çekirdeğindeki tüm genetik materyal (DNA) sayısız kromozom arasında dağıtılmıştır. Hücrelerdeki kromozom sayısı türlere özeldir. Örneğin her şempanzenin hücre çekirdeğinde 48, insanınkinde 46 kromozon bulunmaktadır. İnsan genomu boyutları 1 den 22’ye uzanan 22 otozomdan oluşur.

1. kromozon en uzun kromozonken 22. kromozon en kısasıdır. Ayrıca X ve Y denen iki cinsiyet kromozonu bulunmaktadır.

İnsan vücudundaki her hücrede bir seti anneden, diğeri babadan olmak üzere 23 çift kromozom bulunmaktadır. Set 22 otozomdan oluşup 1 cinsiyet kromozomu X veya Y’dir. İnsan genomu hakkındaki şaşırtıcı bilgilerden biri taslak sıralamasının tamamlanmasından kısa bir süre sonra ortaya çıktı. İlk analiz insan genomunda sadece 20,000 gen bulunduğunu ortaya çıkardı. Bu sayı tahmin edilenin çok altındaydı; en az 100,000 gen olduğu tahmin ediliyordu. Bu insan genomunun en az yüzde 2’sinden azının hücrenin koşumatı sayılan proteinlere kodlandığı anlamına gelmektedir. Evrimci biyologlar insan genomunun geri kalan kısmını çöp DNA olarak tanımlıyor.

Evrimci biyologlar insan genomunun büyük bir bölümünün retroviral enfeksiyonlardan türediğine inanır. Ayrıca yine evrimcilere göre insan genomunda işlevsiz genler, sözde sahte genler ile diğer tür evrimsel döküntüler de mevcut. Bu anlamda evrimcilere göre ilk bakışta insan genomu büyük bir çöp çöl durumunda. Bu noktada akla gelen soru şu: Yaratıcı insan genomuna neden bu kadar çok işe yaramayan DNA yerleştirsin?

Tevratın Mezmurlar 8. Bölümünde Hazreti Davud şu soruyu sorar: Soruyorum kendi kendime: “İnsan ne ki, onu anasın, Ya da insanoğlu ne ki, ona ilgi gösteresin?” Hazreti Davud kendi sorduğu soruyu yaratılışın açıklandığı Tekvin bölümü 1 ve 2 ile şu şekilde açıklar: Onları meleklerden biraz daha alt tutup onları şan ve onurla taçlandırdın.

Ellerinle yaptıklarına onları yöneticiler kıldın; her şeyi ayaklarının altına serdin: Hazreti Davud’un sözlerine bakıldığında da çöp dolu insan genomu, Yaratılışın en üstün konumundaki insana yakışan bir durum değil. Ne var ki eğer insan genomu kabaca evrim tarafından bir araya getirilmişse beklenecek şey tam da bu olmalıdır.

Evrimci biyologlara göre insan ve diğer yaratılanların genomlarında bulunacak çok miktardaki çöp DNA, C-Değer paradoksunun çözüm getirir ki bu durum evrimi daha da açmaza sokmaktadır. C-Değer paradoksu 1960’ların sonu ile 70’lerin başında ortaya çıkmıştır. O zamanlar biyokimyacılar her bir hücrede bulunan DNA miktarını ölçmek için bazı teknikler geliştirmişler ve bu teknikleri bir organizmayı oluşturan farklı hücre türleri içindeki DNA miktarını hesaplamak için kullanmışlardı.

Örneğin insan vücudunu oluşturan yaklaşık 210 çeşit hücre türü bulunmaktadır. Biyokimyacılar her bir hücre türündeki DNA miktarını hesaplamak istemişlerdi. Biyokimyacılar inceledikleri her bir organizmada tüm bu hücre çeşitlerinin aynı miktarda DNA’ya sahip olduğunu bulmuşlardır. Bu değere İngilizcede sabit anlamına gelen constant kelimesinin baş harfini kullanarak “C-değeri” adını vermişlerdi. C değeri bir organizmanın her bir hücresinde bulunan sabit DNA miktarını göstermektedir.

O zamanlar biyokimyacılar DNA miktarının organizmanın karmaşıklığı ile bağlantılı olması gerektiğini düşündüler. Tezleri karmaşık organizmalarda daha basit organizmalara kıyasla daha fazla DNA olmasıydı. Ne var ki farklı organizmalar için C-değerini belirlediklerinde organizma hücrelerindeki DNA karmaşıklığı ve miktarı arasında herhangi bir ilişki bulamadılar.

Çöp DNA kavramı C-değeri paradoksuna bir açıklama getiriyordu. Buna göre bir organizma genomunun büyük bir bölümü gelişigüzel nedenlerle biriken çöp DNA’dan oluşuyordu. Sonuç olarak C-değeri sebepsiz yere organizmadan organizmaya değişiyordu. Diğer bir değişle bir organizma genomunun büyüklüğünün karmaşıklığıyla bir ilgisi yoktu. Sadece gelişigüzel gelişen evrimsel tarihin bir kalıntısıydı.

Bu noktada şu soru akla gelmektedir: Her şeye gücü yeten Allah neden işlevi olan genomlarla dolu bir DNA değil de çöple dolu bir DNA yaratmış olsun?

Daha da sorunlu bir başka soru da şu: Doğal olarak bir araya gelen organizmalar genomlarında tam karşılık gelen yerlerde neden aynı ya da nerdeyse aynı çöp DNA dizilimleri barındırsınlar?

Zahiren en mantıklı gözüken açıklama evrim bakış açısıyla verilen bir cevap; çöp DNA dizilimleri güya ortak evrimsel atadan ortaya çıkmış ve farklı evrimsel soylar sözde ortak atadan ayrılırken genomlarda sabit kalmıştır.

Diğer bir değişle evrimcilere göre bizim ve diğer organizmaların genomlarındaki çöp DNA dizilimleri evrimsel tarihimizi yansıttığı için evrimsel ilişkilerin şemasını çıkarmak için kullanılabilir.

Ne var ki son on yıl içerisinde moleküler biyolog ve genetikçiler insan genomuna evrimsel bakış açısını yeniden ele almamızı mecbur kılan yeni keşifler yaptılar. Araştırmacılar çöp DNA’nın pek çok kategorilerinin bir işlevi olduğunu keşfetti.

Tabi ki çöp DNA’nın bir işlevi olması evrimi temelinden çökertecektir. Genom üzerindeki karşılıklı konumlarda yer alan ortak çöp DNA dizilimleri ortak atadan türemeyi değil ortak tasarımı yansıtmaktadır.

ENCODE projesi sayesinde insan genomunun bir tasarım sonucu meydana geldiği görüşü adeta bir gecede ağırlık kazandı. Bu proje insan genomu dizilimi yapıldıktan kısa bir süre sonra başlatıldı. Hemen anlaşıldı ki insan genomu için DNA dizilimini yapmak yeterli değildi. Aynı zamanda dizilimdeki verinin yorumlanması için bazı araçlar gerekliydi. Kimse genomumuzu oluşturan 3.2 milyar genetik harfin nasıl okunacağını bilmiyordu. Bilim adamlarının insan genomu için bir Rosetta taşına ihtiyacı vardı. ENCODE projesi böylece doğdu. Amacı insan genomundaki tüm işlevsel öğelerin tanımlanmasıydı. ENCODE kelimesi DNA öğelerini içeren Ansiklopedi anlamına gelmektedir. Bu proje 2000’li yılların başında uygulamaya girdi. Pilot aşaması 55 milyon dolara mal olan pahalı bir çalışmaydı. Araştırma konsorsiyumu insan genomunun yüzde birlik bölümündeki tüm işlevsel öğeleri tanımlama işine girişti.

Birinci aşamada yakaladıkları başarıları ikinci aşamaya geçmelerini sağladı.

2012 yılının Eylül ayında tamamlanan bu aşama 130 milyon dolara mal oldu ve 2012 yılının Eylül ayında tamamlandı. Üçüncü aşama hala devam ediyor. ENCODE projesinin toplam maliyeti yaklaşık 300 milyon dolar olacak. Bu yine de iyi bir rakam çünkü insan genomunu dizmek 3.2 milyar dolara mal oldu. İnsan genomunu yorumlama genetik şemamızı ortaya çıkarma maliyetinin onda birine mal oluyor.

ENCODE projesi biyoloji için önemli bir bilimsel katkıydı. İkinci aşama için oluşturulan ENCODE konsorsiyumu:

  • 440 Bilim adamı

32 Araştırma Grubu

1650 Deney den oluşuyordu.

147 hücre türü araştırıldı

 15 X 1012 bayt veri oluşturuldu

Ve incelenmesi için 300 yıl bilgisayar vakti gerekti.

ENCODE konsorsiyumu, dünyanın önde gelen bazı bilim dergilerinde dünya çapında yayınlanan yaklaşık 40 yayında yer buldu. ENCODE projesinin üçüncü aşamasında işlevsel DNA için kalan 63 hücre türü incelenecek ve hücre döngüsünün farklı aşamalarındaki işlevsel DNA araştırılacaktır. Bu veriler insan biyolojisi ve insanın benzersizliği konusunda temel bir anlayış sağlamamıza büyük katkı sağlayacaktır.

Bu sayede hastalıkların genetik temelini daha iyi anlayacak ve bu hastalıkların birçoğu için tanısal araçlar ve daha iyi tedaviler geliştirebileceğiz. ENCODE’dan alacağımız bilgiler aynı zamanda yaratılış/evrim tartışması üzerinde de etkili olacaktır.

Bu sonuçlar:

  • Evrimin sözde en güçlü argümanlarını ortadan kaldıracak
  • Ve böylece Biyokimyasal tasarıma en büyük karşıtlığı saf dışı bırakacaktır

ENCODE projesinin bir Yaratıcının var olduğuna yönelik bulduğu bu kadar önemli şey nedir?

Bu araştırmacılar şu ölçümleri yapan 6 analiz gerçekleştirdiler. Bunlar:

  • Transkripsiyon
  • Transkripsiyon unsurlarının bağlanması
  • Histon bağlanması
  • Modifiye edilmiş histon bağlanması
  • Metilasyon
  • Genom içerisindeki 3 boyutlu etkileşim

Tüm bu süreçler genin ifade edilme şeklinde önemli bir rol üstlenmektedir.

Genom içinde hangi genlerin olduğunu bilmek başka şey, bu genlerin nasıl ve ne zaman kullanıldığını bilmek başka birşeydir. Genom içerisindeki genleri bir sözlükteki kelimeler gibi düşünebiliriz. Bir roman yazmak için sözlükteki kelimelerin farklı kombinasyonlarda kullanılması gerekir, ki bazen kelimeler birden çok kere kullanılabilir. Her bir romanda sözlükte bulunan kelimeler, edebi farklı anlamlar yüklenecek şekilde değişik şekillerde kullanılır.

Genom içerisindeki gen setleri bir sözlükteki kelimelere benzer. Bu genler insan vücudundaki hücreleri inşa etmek için kullanılır ki burada hücreler romanlar gibi işlev görmektedir. Genler benzersiz özellikleri nedeniyle hücreden hücreye farklı şekilde kullanılır ya da ifade edilir.

Gen ifadesi sadece hücreden hücreye değil büyüme ve gelişme sırasındaki hücre döngüsü esnasında da değişiklik gösterir. Hücre döngüsünün her bir aşaması, gelişmenin her bir aşaması yazılması gereken farklı bir romanı temsil eder.

Ve işte ENCODE projesinin en harika yönü. İnsan genomundaki DNA dizilimlerinin büyük kısmı inşa için gereken gen ifadesini düzenlerken insan organizmasını da devam ettirdiği gözükmektedir. ENCODE projesinin 2. Aşaması insan genomunun yüzde 80’ninin biyokimyasal işlevi yansıtan biyokimyasal aktivite sergilediğini ortaya koymaktadır. ENCODE bilim adamları 3. aşama sayesinde yüzde 80ninin yüzde 100e tamamlanacağını bekliyorlardı. Ed Yong Discover adlı dergideki makalesinde şunları yazmıştı: Bu kalan yüzde 20’nin içerisinde ne vardı? Ewan Birney’e göre büyük ihtimalle yine çöp yoktu ve şöyle diyordu: “Büyük ihtimalle yüzde 80 yüzde 100’e tamamlanacak.”

Ewan Birney ENCODE konsorsiyumunun başkanı.

İnsan genomu çöpten oluşan boş bir arazi gibi gözükmüyordu. İşlevi olduğu görülüyor. İnsan genomundaki DNA dizilimlerinin büyük bir bölümü insanı insan yapan özellikler. Bu anlayış insan genomu konusundaki bakış açımıza köklü bir revizyon getiriyor. İnsan genomu çöpten oluşan boş bir arazi değil baştaki tahminlerimizin tersine çok daha karmaşık biyokimyasal bir sistem.

Biyologlar ENCODE sonuçlarına nasıl karşılık verdiler?

2. aşama sonuçlarının yayınlanmasını izleyen bir kaç saat içerisinde EVRİMCİ biologlar ENCODE projesine karşı çıktılar. Buna sebep olarak çalışmanın tasarımıyla ilgili pek çok teknik konuyu ve sonuçların yorumlanış biçimini öne sürdüler. Bu teknik şikayetler bugün hala evrimci biyologlarla genomcu biliadamları arasındaki çöp DNA savaşlarını ateşleyerek devam ediyor. Evrimci biyologlar ENCODE projesinin sonuçları eğer doğruysa, o zaman C-DEĞER paradoksu gibi evrim teorisindeki köşetaşı fikirlerin doğru olamayacağını öne sürüyorlar. Diğer yandan genomcu bilimadamları ENCODE sonuçlarını hastalıkların genetik kökenini anlamada kullanmak açısından değerli görüyorlar.

Evrimci biyologlar ENCODE projesinde bazı analizlerin yapılış tarzının eksik olduğunu öne sürerek projede çalışan bilimadamlarını eleştiriyorlar. ENCODE’un doğru olması durumunda evrimci paradigmanın ana yönlerinin sorunlu çıkacağını iddia ediyorlar. Bu eleştiri sahipleri “tersine doğru” bilim yapıyorlar. Bir teoriyi değerlendirecek veriler yerine verileri değerlendirmek için teori kullanılıyor. Bu itirazlar ENCODE projesine yapılan eleştirilerin arkasındaki gerçek motivasyonun doğası gereği felsefi, hatta teolojik olduğunu belirten objektif üyelere rağmen ortadan kalkmamıştır.

Örneğin moleküler biolog John Mattick ve Marcel Dinger, Hugo isimli bilimsel dergide yazdıkları makalede şunları yazdılar: “Graur ve ekibini (van Bakel et al. 2010; Scanlan 2012), başlığında “Evrimsiz İncil” ifadesini kullanmaya teşvik eden başka bir faktör olabilir.  (Graur et al. 2013): büyük ölçüde işlevsiz genom argümanı bazı evrimci teorisyenlerce akıllı tasarıma karşı, özellikle de insanların kökeni tartışmasına karşı geliştirilmiştir. Esas itibarıyla bu argüman, insan genomunun yüzde 90’nını içeren sözde çöp DNA’nın varlığının kör Darwinist evrim tarafından evrimsel döküntülerin biriktirilmesine delil olduğunu öne sürer. Bu argümanın akıllı tasarıma karşı çıkmasının sebebi akıllı bir tasarımcının insan genetiğini anlamsız bilgilerle doldurmayacağındandır. (Dawkins 1986; Collins 2006). Bu argüman, genomun gittikçe artan kodlanmayan bölge dizinleri karşısında yara almaktadır ki bu dizinler akıllı tasarımı desteklerken doğal seleksiyonun karmaşık organizmalar oluşturduğu iddiasına karşı çıkmaktadır. (Behe 2003; Wells 2011).”

Bunları yazan John Mattick’in Yaratılış ya da Akıllı Tasarımı kabul etmeyen bir kişi olduğunu da söyleyelim.

Genomları henüz yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Pek çok biyolog evrim paradigmalarına olan bağlılıkları dolayısıyla genomları evrimin kabaca birleşmiş bir ürünü olarak görüyor. Ne var ki genomların yapısı ve işlevi hakkında bulunan her bir yeni bilgi söz konusu yapıların daha zarif ve sofistike olduklarını ortaya koyuyor. Bu, genomların Yaratıcımızın eseri olduğunu düşünmemiz için bize daha fazla sebep oluşturuyor. Konuşmamı Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstütüsü başkanı Eric Green’in sözleriyle tamamlamak istiyorum: “İnsan Genomu Projesi hakkındaki ilk tartışmalar esnasında araştırmacılar insan genomu diziliminin sadece yüzde bir kaçlık bölümünde hücrenin çalışmasını sağlayan protein kodlandığını, gerisinde ise çöp olduğunu tahmin etmişlerdi. Ne var ki artık bu sonucun yanlış olduğunu biliyoruz. ENCODE, insan genomunun büyük bir kısmının genetik bilginin hücre ve dokulara dönüştürülmesi için gerekli olan karmaşık moleküler kareografi içine dahil olduğunu gösterdi.”

ENCODE projesinden sağlanan veriler ışığında bir Hristiyan olarak insan genomunun ve dolayısıyla insanoğlunun bir Yaratıcının eseri olduğunu düşünmemin gerekçesi oluştu. Mezmurlar 139’da Davud Peygamber Allah’ı yüceltmek için bir ilahi söyler. Bu ilahinin sözleri ENCODE projesinden elde edilen anlayışı özetler niteliktedir:

Davud peygamber bu ilahisinde şöyle der:

“Sana övgüler sunarım,

Çünkü müthiş ve harika yaratılmışım.

Ne harika işlerin var!

Bunu çok iyi bilirim.”