Avrupa’da vahim tablo

 Avrupa’da vahim tablo

 

Avrupa birçok güzel değere sahip olsa da son dönemlerde ciddi eleştirilere maruz kalıyor. Özellikle kendi halkından. Gitgide artan ekonomik kriz, mültecilere yönelik haksız uygulamalar, toplum içinde gitgide artan huzursuzluklar ve bölünme talepleri, ırkçılığın ürkütücü bir hızla yükselişi, Avrupa gibi bir medeniyet için vahim bir tablo çiziyor. Bu vahim tablonun temelindeki sebep ise, bir kısım Avrupa halkının  gitgide maneviyattan uzaklaşması.

Son istatistikler bu vahim tabloyu belgelemiş durumda. Almanya, İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerinde son dönemlerde kiliselerin büyük oranda kapanmak zorunda kalması, bir kısmının ise özel mülklere dönüştürülmesi içler acısı bir tablo çiziyor. Alman Protestan Kilisesi'nin kayıtlarına göre 1990-2011 yılları arasında Almanya çapında 82 kilise yıkıldı. 200'den fazla Protestan Kilisesi ise el değiştirdi. Bu kiliseler ya özel mülk haline getirildi ya da vahim bir şekilde restoran, disko, pizzacı, heykel atölyesi veya etkinlik merkezlerine dönüştürüldü.

Geçtiğimiz günlerde İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre İngiltere’de kendilerini herhangi bir dine mensup görmeyenlerin oranı %48.8 ile Hristiyanların sayısını geçmiş durumda.

Avrupa’nın geneline bakıldığında, kendisini dindar olarak tanımlayanların oranı Hollanda’da %26, Çek Cumhuriyetinde %23 ve İsveç’te sadece %19.

Dünya çapında dindarlık oranı artarken Avrupa’da bunun tam tersinin gerçekleşmesinin ve özellikle yeni neslin tümüyle dinsiz olarak yetişmesinin önemli sebepleri var elbette.

Avrupa, demokrasi ve laikliği kendi öz değerleri olarak tanımlarken çeşitli hatalar yaptı. Laikliğin tüm inanç şekilleri için bir özgürlük anlamına geldiğini unutup bu kavramı “dinsizlik” ile eşdeğer tuttu. Demokrasi ise sadece dinsiz olanlara özgürlük olarak algılandı. Din adına uygulanan bağnazlığa öfke duyanlar, gerçek din ile bu sorunu çözmeye yanaşmadılar. Bağnazlığın kökeninin de öfke olduğunu unutarak dinlere ve dindarlara yönelik nefret geliştirdiler. Avrupa’da yaygınlaşan ırklara ve dinlere nefretin en önemli kaynaklarından biri de buydu.

İnsan hakları ve özgürlük kavramlarının temelde ne anlama geldiği büyük ölçüde unutuldu. Terör örgütleri “özgürlük” çatısı altında Avrupa’da barınacak yer bulabildi. Şiddetli dejenerasyon ve cinsi sapıklık “insan hakları” adı altında yaşam alanı bulabildi. Bu vahim tablo, özellikle Avrupa gençliğini yoğun sevgisizliğe, yalnızlığa, dinsizliğe ve hatta intiharlara sürükledi.

Peki bütün bunlara yol açan temel sebep nedir? Temel sebep, Avrupa’nın, özellikle İngiltere’nin materyalist felsefelerin kaynağını oluşturması, bilim kisvesi altında maddeci bakış açısının toplumlar içinde yerleştirilmesi ve özellikle gençlerin bu bakış açısına sadık kalınarak yetiştirilmesidir.

Avrupa, belki ilk başlarda materyalist düşüncenin kendisine bu kadar zarar getireceğini düşünmemiş, toplumları değerlerinden ayıracağını fark etmemiş olabilir. Fakat toplumların kitleler halinde dini değerlerden ayrılması, müthiş bir ideolojik çöküntünün sonucudur ve korkunç sorunları beraberinde getirebilir.

Dinsizliğe doğru sürüklenen toplumlar, ahlaki, insani ve toplumsal değerlerden kaçınılmaz olarak daha fazla uzaklaşacaklardır. İnsanı ruhtan yoksun, sadece maddeler bütünü olarak değerlendiren materyalist zihniyet, cinayetleri, şiddeti, katliamları insanlar için daima kolaylaştırmış, insanları ırkçılık, zenofobi gibi nefret kavramlarına daha da yakınlaştırmış ve kendisinden, ailesinden, toplumdan nefret eden nesillerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Avrupa önemli ve değerlidir. Ortaya çıkan bu vahim tabloyu ciddiye almalı ve maneviyatın gelişmesini sağlayacak sağlam, akılcı, bilimsel tedbirler almalıdır.

Dinsizliğin etkileri şu anda bile Avrupa’da görülebilmekte ve bu etkiler Avrupa’yı her geçen gün olumsuz şekilde etkilemektedir. Bu manzara istediğimiz bir şey değildir. Toplumlar, manevi yönden güçlendiklerinde mutluluğa erişebilir, kalkınabilirler. Avrupa, güçlenmek, güzelleşmek ve demokraside öncü olmak istiyorsa, önce bu gerçeği dikkate almalıdır.