Big Bang'in Kanıtları

EVRENİN GENİŞLEMESİ

1929 yılında California Mount Wilson gözlem evinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden birini yaptı. Hubble, kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş bilim dünyasında büyük bir yankı yarattı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar.

Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Yani yıldızlar bizden sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar.

Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha keşfetti: Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Her şeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç, evrenin her an "genişlemekte" olduğuydu.

Bilim tarafından ancak 1920'lerin sonunda fark edilen evrenin genişlemesi gerçeği Kuran’da 1400 yıl önce haber verilmiştir.

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

Evren materyalistlerin sandığının aksine, maddenin içindeki birtakım tesadüfler ile değil, Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur ve Allah'tan gelen bilgi, kuşkusuz evrenin kökeni hakkındaki en doğru bilgidir.

 

BÜYÜK PATLAMAYA BİR BAŞKA DELİL: KOZMİK FON RADYASYONU

Televizyonunuzda bulunan statik elektriğin yüzde 1'i, 13.8 milyar yıl önce gerçekleşen büyük patlamadan kalan Kozmik Mikrodalga Arka Planı radyasyonundan kaynaklı....

1948 yılında George Gamov, Big Bang'e bağlı olarak yeni bir iddia ortaya sürdü. Buna göre evrenin Büyük Patlama ile oluşması durumunda, evrende bu patlamadan arta kalan bir radyasyonun da olması gerekmekteydi. Üstelik bu radyasyon evrenin her yanında eşit olmalıydı. "Olması gereken" bu kanıt çok geçmeden bulundu.

1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı bu dalgaları keşfettiler. "Kozmik Fon Radyasyonu" adı verilen bu radyasyon, yerel kökenli değil, evrenin tümüne dağılmış bir radyasyondu. Böylece uzun süredir evrenin her yerinden eşit ölçüde alınan ısı dalgasının, Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduğu ortaya çıktı. Penzias ve Wilson, bu bulgularından ötürü Nobel Ödülü kazandılar.

1989 yılına gelindiğinde ise, Amerikan Uzay Araştırmaları Dairesi NASA, Kozmik Fon Radyasyonu'nu araştırmak üzere uzaya COBE uydusunu gönderdi. Bu gelişmiş uyduya yerleştirilen hassas tarayıcıların, Penzias ve Wilson'ın ölçümlerini doğrulaması yalnızca sekiz dakika sürdü. COBE, evrenin başlangıcındaki büyük patlamanın kalıntılarını bulmuştu.

Bütün zamanların en büyük astronomik keşfi olarak adlandırılan bu bulgu, Big Bang teorisinin açık bir ispatıydı. COBE uydusunun ardından uzaya gönderilen COBE 2 uydusunun bulguları da, yine Big Bang'e dayanılarak yapılan hesapları doğruladı.

 

BIG BANG RESMİ

Evrenin her yönünde yeterince uzağa bakarsak, neredeyse 13.8 milyar yıl öncesinden, evrenin başlangıcından beri seyahat eden ışığı tespit edebiliriz. Bu ışıma insan gözüyle görülemese de, radyo teleskoplar ile kolaylıkla belirlenebilir.

Ekranda gördüğünüz harita  (WMAP) evrenin yalnızca 380.000 yaşında olduğu zamandaki Büyük Patlama ışımasını gösterir.

Avrupa uzay ajansının Planck uydusu tarafından çekilen bu kozmik mikrodalga kalıntısının resmi 16 yıllık yoğun çalışma sonucu elde edilmiş... Bizlere evrenin doğumundan kalan yankıları gösteriyor.

Planck misyonunun bu ilk bilimsel sonuçları, daha önce hiç görülmemiş olan uzak galaksi kümeleri ve Big Bang’in ışınımları da dahil olmak üzere, evrenin nasıl başladığına dair yeni ipuçları ortaya çıkarttı.

 

HİDROJEN HELYUM ORANI

Big Bang'in diğer bir önemli delili ise, uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarının miktarı oldu. Günümüzde yapılan ölçümlerle anlaşıldı ki, evrendeki hidrojen-helyum gazlarının oranı, Big Bang'den arta kalan hidrojen-helyum oranının teorik hesaplamalarına uyuyordu. Eğer evrenin bir başlangıcı olmasaydı ve evren sonsuzdan beri var olsaydı, içindeki hidrojen tamamen yanarak helyuma dönüşmüş olurdu.

 

Tüm bu açık deliller Big Bang teorisinin bilim dünyasında kesin bir kabul görmesine yol açtı. Büyük Patlama bilimin, evrenin oluşumu ve başlangıcı hakkında ulaştığı son noktaydı.

Önceleri Big Bang teorisine karşı koyan materyalist bilim adamları dahi evrenin yoktan yaratılma anını kabul ederek çeşitli itiraflarda bulunmuşlardır.

Bunlardan belki de en önemlisi  ünlü fizikçi  Sir Fred Hoyle’dur.  Hoyle Big Bang’teki ince detaylar hakkında şunları söylemiştir:

 

Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder. Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir: Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir.

 

Büyük Patlamadaki hassas düzenin bir boyutu da patlamanın hızıdır. Ünlü fizik profesörü Paul Davies bu gerçeği şöyle ifade eder;

 

Evrenin patlama hızı inanılmayacak kadar hassas bir kesinlikle belirlenmiştir. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur.  

 

Big Bang Sırasında oluşan dengeler-Patlamadaki Hız

Evrenin patlama hızı  olağanüstü hassas bir kesinlikle belirlenmiş, mükemmel bir hesap ve düzen ile yaratılmıştır:

-Evrenin genişleme hızı o kadar kritiktir ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.

            -Eğer Big Bang’den sonra evren biraz daha hızlı genişlese mevcut tüm materyal tamamen etrafa dağılıp gidecekti.

            -Eğer patlama hızı 10 üzeri 18’de 1 oranında bile farklılaşsaydı, bu gerekli dengeyi yok etmeye yetecekti.

            -Eğer evrenin yoğunluğu bir parça daha fazla olsaydı, o zaman evren bir türlü genişleyemeyecek ve tekrar küçülerek bir noktacığa dönüşecekti.

            -Eğer yoğunluk başlangıçta bir parça daha az olsaydı, o zaman evren son hızla genişleyecek, fakat bu takdirde atomik parçacıklar birbirini çekip yakalayamayacak ve yıldızlarla galaksiler hiçbir zaman oluşamayacaktı.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler