Solunumdaki ölçü

"Mucize Gezegen 1" belgeselinden.


Hayatımızın her dakikasında nefes alırız. Sürekli olarak ciğerlerimize hava çeker ve hemen sonra da aynı havayı geri veririz. Bunu o kadar çok yaparız ki, "normal" bir işlem olduğunu düşünürüz. Oysa gerçekte nefes almak çok karmaşık bir iştir.

Vücut sistemimiz öyle bir biçimde ayarlanmıştır ki, nefes alırken bu işi düşünmemize gerek bile kalmaz. Havayı içimize çektiğimiz anda, akciğerlerimizde bulunan yaklaşık 300 milyon küçük odacığa oksijen taşınır. Bu odacıkların duvarlarını kaplayan kılcal damarlar hemen bu oksijeni çeker aynı anda da atık madde olan karbondioksiti bırakırlar. Yarım saniye sürmeyen bu işlem sayesinde, içimize çektiğimiz temiz havayı, dışarıya kirli olarak veririz.

Akciğerlerimizde 300 milyon odacık bulunmasındaki amaçsa, ciğerin hava ile temas eden alanını maksimuma çıkarmaktır.

Burada bir noktaya dikkat edelim: Akciğerlerin içindeki odacıkların ve dolayısıyla bu odacıklara giren kanalların bu kadar dar olması, oksijen solunumunu artırmak için yapılmış harika bir tasarımdır. Ama bu tasarım, bir başka şartın yerine gelmesine bağlıdır: Havanın yoğunluğunun, akışkanlığının ve basıncının, bu kadar dar kanallar içinde rahatlıkla hareket edebilecek değerlerde olmasına.

Bunu bir örnekle daha iyi açıklayabiliriz: Bir enjektörün iğnesinden su çekmek kolaydır, ama aynı iğneyle bal çekmeye çalışırsak çok zorlanırız. Çünkü bal, sudan daha az akışkanlığa ve daha yüksek bir yoğunluğa sahiptir.

İşte eğer atmosferin yoğunluk, akışkanlık ve basınç gibi değerleri biraz farklılaşsa, nefes almak bizim için bir enjektöre bal çekmek gibi zorlaşacaktır. Oysa biz farkında bile olmadan büyük bir rahatlıkla nefes alır ve veririz. Bu rahatlığı sağlayan faktörler de atmosferin özellikleri ve rakamsal değerleridir.

Moleküler Biyolog Prof. Michael Denton, bu konu hakkında şu yorumu yapar:

Eğer havanın yoğunluğu ya da durgunluğu biraz daha fazla olsaydı, hava direnci çok büyük oranlara çıkacaktı ve bir solunum sistemi tasarlamak imkansız hale gelecekti... Muhtemel atmosfer basınçları ile muhtemel oksijen oranlarını karşılaştırarak "hayat için uygun" bir rakamsal değer aradığımızda, çok sınırlı bir aralıkla karşılaşırız. Hayat için gerekli olan çok fazla şartın hepsinin bu küçük aralıkta gerçekleşmesi ve atmosferin de bu aralıkta olması elbette ki çok olağanüstü bir uyumdur. (Michael Denton, Nature's Destiny, s. 128)

Atmosferin rakamsal değerleri, sadece bizim solunumumuz için değil, mavi gezegenin "mavi" olarak kalması için de önemlidir. Eğer atmosfer basıncı şu anki değerinden beşte bir kadar azalsa, denizlerdeki buharlaşma oranı çok fazla yükselecektir. Atmosferde çok yüksek oranlara varacak olan su buharı tüm Dünya üzerinde bir "sera etkisi" oluşturarak gezegenin ısısını aşırı derecede yükseltecektir. Eğer atmosfer basıncı şu anki değerinden bir kat daha fazla olsa, bu kez de atmosferdeki su buharı oranı büyük ölçüde azalacak ve Dünya üzerindeki karaların tamamına yakını çölleşecektir.


DEVAMINI GÖSTER