Sohbetler (18 Aralık 2017; 22:00)


ASLI HANTAL: İyi akşamlar sevgili seyirciler. Hoş Sohbetler programımıza başlıyoruz. Hoş geldiniz Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: Hoş bulduk. Ne güzel.

Buyurun dinliyorum.

ASLI HANTAL: Siroz kaynaklı karaciğer yetmezliğine bağlı olarak 28 Eylül’den bu yana yoğun bakımda olan milli haltercimiz olimpiyat şampiyonu Naim Süleymanoğlu vefat etti. Kendisine Allah’tan gani gani rahmet, ailesine başsağlığı diliyoruz.

ADNAN OKTAR: Evet, Naim bayağı fedakar, yiğit delikanlıydı. Türkiye’de hakikaten sevince vesile olmuştu. Allah makamını cennet etsin, ailesine Cenab-ı Allah sabr-ı cemil, uzun ömür, kalp ferahlığı versin. Tekrar Allah’tan rahmet diliyoruz aslanımıza.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Makaleleriniz hakkında bilgi vermek istiyoruz. Toplumun materyalizme sürüklenmesine karşı insan ve ailenin manevi değerlerini koruyucu çizgisiyle ön planda olan, siyasi İtalyan düşünce kuruluşu Il Talebano’nun internet sitesinde “Darwinizm hipnozundan uyanırken” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, özellikle son 10 yılda tarihin en büyük ve organize bilim sahtekarlığı olan Darwinizm’e inancın gitgide azaldığını, Allah’a inanma oranlarınınsa yükseldiğini çeşitli anket sonuçlarıyla açıklıyorsunuz. İnsanların bilimsel delilleri Allah’ın muhteşem yaratma sanatını açıkça gördükleri, akıl ve vicdanla hareket ettikleri için artık evrimi kabul etmediklerini belirtiyorsunuz. Bu yazınız aynı zamanda Amerika’dan yayın yapan haber portalı News Rescue’da da yayınlandı.

Hindistan’ın Cemmu ve Kashmir Eyaleti’nde bulunan Srinagar’dan yayın yapan tanınmış köşe yazarlarına yer veren günlük gazete Kashmir Riader’de “Masumları korumak” başlıklı makaleniz yayınlandı. Kendini savunmaya gücü yetmeyen masum çocukları korumanın her bireyin sorumluluğunda olduğunu anlatıyorsunuz yazınızda.

GÜLEN BATURALP: Ayrıca Pakistan’ın İngilizce haber sitesi Daily Mail’de “Türk-Amerikan ilişkilerindeki görünmez el” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, görünmez bir elin arkasına sığınarak provokasyonların peşinde koşanların dünyayı ateşe sürüklemeye çalıştığını belirtiyorsunuz. Ve bu fitne ateşini ancak Türkiye ve müttefiklerinin söndürebileceğini vurguluyorsunuz.

Amerika merkezli Jefferson Corner sitesinde “İslam ve bağnazlık: İki farklı ve zıt din” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, Kuran ahlakı anlatıldığında ve yaşandığında topluma barış, demokrasi, özgürlük, sanat, kalite, bilimsel ilerleme, neşe, özetle güzel olan her şeyin en iyisinin hakim olacağını, insanların hurafelerin tüm ağır yüklerinden kurtulacaklarını açıklıyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Vay yakışıklım vay.

Evet, dinliyorum.

VTR: Şirk nedir?

ADNAN OKTAR: Allah Allah şu güzelliğe bak sen şu güzelliğe şu gözlerin güzelliğine. Canımın içi, Allah sana uzun ömür versin. Harikulade güzel, maşaAllah. Süper yakışıklı ayrıca benim aslanım. Güzel yüzlüm şirk; Allah’ın gücünün vicdansızca reddedilmesidir özetle. Allah’ın gücünün dışında güçler düşünmek ve Allah’ın gücünü bölmeye kalkmak, bu. Mesela hastadır diyor ki “Şimdi ben bu ilacı alır geçiririm bu hastalığı” diyor. Hastalığı kim yarattı? “Allah yarattı.” Şifayı kim veriyor? “Allah veriyor.” “İlaç ne?” diyorsun “Beynimin içinde bir görüntü” diyor. Allah’tan kork, beyninin içindeki bir görüntü nasıl seni tedavi ediyor? Beyninin içindeki görüntüye sen put muamelesi yapıyorsun ve Allah’tan ayrı bir güç veriyorsun ona. Seni yaratan, seni besleyip büyüten onu vesile edeceğini bekleyebilirsin. Ama “ilaç yapıyor bunu” dersen bu şirk olur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Serap. Ben Allah’ın varlığına inanıyorum fakat düşündüğüm şey şu; Allah varsa Allah’ı yaratan kim? (Haşa Allah’ı tenzih ederiz) Allah bizi yarattı evet ama Allah’ın kaynağının ne olduğunu soruyorum. (Haşa Allah’ı tenzih ederiz)

ADNAN OKTAR: Severim ben senin tatlılığını, ballığını, güzelliğini, şekerliğini canımın içi. Tabii insanlar merak ediyorlar, o tarz bir inanç herkeste vardır. Allah’tan önce ne vardı gibi düşünüyorlar. Ama işte önce-sonra yok yani an var. An içinde Allah var, daha önce diyemiyoruz, daha önceki saniyeler, dakikalar yok. Sonsuz öncede, sonsuz sonrada var. Ne güzel, bizim istediğimiz her şey tamam. Sevgi istiyoruz veriyor, nimet istiyoruz veriyor başka bir şey yok. Allah’tan istediğimiz bizim sevgidir, O’nu sevmek O’nun da bizi sevmesi tamam. Öncesi diye bir şey olmaz yani fiziğe göre olmuyor zaten. An içinde nasıl densin ki? An ne kadarlık bir vakit? Salisenin, saniyenin katrilyonda biri değil. Katrilyon çarpı, katrilyon çarpı, katrilyon çarpı biri de değil sonsuz kısa zamanda sonsuz uzun zaman olup bitmiş. Onu çıkaramadılar, zaten önce de olmayacağı için. Allah var. Yani olmuş da demiyorum, çünkü olmuş olması için öncelik olması gerekiyor, önce bir şey olması gerekiyor. Önce sonra da yok. Var sadece var. Ne güzel. Allah’ı bulmaya çalışmak, mesela benim güzel yüzlüm dünyalar tatlım bunu soruyor kaderinde olduğu için soruyor normalde soramaz. Kaderindeki soruyu sormuş oluyor. İnsanın bağımsız Allah’ı düşünme gücü yok. Allah’ı bulayım diye var ya düşünüyor, öyle bir güç olmaz. Bütün o çalışmaları kaderdeki kadar olur onun dışına çıkamaz. Bağımsız Allah’ı arama gücü yoktur insanın. Sadece Allah’ın dediği kadar olur. Bir de o konudan hiçbir şey elde edemezler. Çünkü fizik olarak zaten kilitlenmiş bir konu o, önce-sonra olmadığı için kilitlenmiş. Yalnız tabii Allah’ın gücünün sonsuzluğu anlaşılabilir. Yani araştırılarak çapı düşünülebilir. Mesela bizim evrenimiz büyük bir evren. Ama bir başka canlıya göre bütün bu evren bir misket kadar, bir başkasına göre de topluiğne başı kadar. Bir başkasına göre topluiğnenin ucundaki milyonda bir küçüklükteki bir birim kadar. O zaman Allah’ın büyüklüğünü insanlar daha iyi kavrayabilir. O konuyu sadece genişletebilirler. Mesela her gözden Allah bakar, her bitkide Allah’ın şuuru vardır. Her atomda Allah’ın şuuru vardır, her atomun içinde Allah’ın aklı vardır. Her atomda Allah görür, her atomda Allah duyar, her atomda Allah hisseder. Her atom bir evrendir, bir evren yani. Mesela “atom küçük” diyor. Neye göre küçük? Atomun içine gir, tamam elektronlar, protonlar var. Onun içindeki aleme sor bir bakalım sen, ne kadar büyüklüğü diye, o diyor ki atom, “bundan daha büyük bir evren olmaz” diyor atomun içindeki canlılar “en büyük evren bu” diyor. Mesela bir kibrit çöpünün içindeki bir atom “en büyük evren budur” diyor. Oradan Allah’ın büyüklüğünü anlayabilirler. Yani Allah’ı anlamaya kalkmaktan vazgeçmeleri lazım, ondan hiçbir şey elde edemezler, Allah’ın istediği kadar olur o. Sadece Allah’ı sevmenin üstünde dursunlar, çok çok çok fazla sevmek. Çünkü sevdiğimiz her şey Allah’tır. Mesela Tomasin’i seviyoruz, o Allah’ın tecellisidir Tomasin. Bizim sevmemiz için Allah öyle güzel tecelli ediyor. Mesela Elma Allah’ın tecellisidir, buradaki hanımlar Allah’ın tecellisidir. Bahçedeki çiçekler de öyle. Sevmenin çapını sonsuza açmak gerekiyor. Yani uçsuz bucaksız sevgiyi açmak gerekiyor. Allah’ı çok sevmek gerekiyor. Tecellilerine bakarak çok sevilebilir. O sevgi yeterli ama sonsuza açılan sevgi. Sınırlı istemiyor Allah, sınır olmaz sonsuza açılacak. Sevdin mi ne olursun biliyor musun? Kainat hakimi olursun kainat, dünya hakimi olursun. Yani Allah ne diyorsan yapar. Sana cenneti de verir, cennette de ne istiyorsan yapar. Hoşuna gidecek ne istiyorsan yapar.

Evet, dinliyorum.

VTR: İngiliz derin devletinin amacı nedir?

ADNAN OKTAR: İşte bizim millete mahsus olmak üzere genç kızların hepsi çok efendi. Her ülkede olmuyor bu. Çok efendiler bayağı temiz yüzleri. Yeni nesil ama bu son kuşak çok şahaneler bayağı güzeller. Ben güzel yüzlümü dinleyeyim.

VTR: İngiliz derin devletinin amacı nedir?

ADNAN OKTAR: İngiliz derin devletinin amacı, en batınına geçersek Allah’ın emrini yerine getiriyorlar. En en batınına geçersek. Hz. Mehdi (as) da Allah’ın emrini yerine getirir, deccal da Allah’ın emrini yerine getirir, en batınında o. Ama biz onunla mücadele etmekle mükellefiz farzdır bu. Ama batınında o Allah’ın emrini yerine getiriyor. Ülkeleri yıkıyor, Irak’ı yıkıyor, Suriye’yi yıkıyor, Afganistan’ı yıkıyor. Allah “yıkın” diyor yıkıyorlar. Libya’yı yıkıyor. Allah “şehirleri yıkın” diyor şehirleri yıkıyor. Ne diyorsa yapıyorlar, inşaAllah. Ha onu Allah’a isyanla yapıyor ama. Ama yaptıran Allah. Yani ama onun şuurunda Allah’a isyan ettiğini düşünerek yapıyor o. Batınında öyledir ama zahirinde şeytanın ordusudur, iblisin ordusu. Mesela Hz. Musa (as)’ı yaratan Allah aynı anda Firavun’u yaratıyor. İkisine de gücü-kuvveti veren Allah. İkisi de Allah’a boyun eğmiş durumdalar, ikisi de Allah’ın dediğini yerine getiriyor. “Sen firavunluk yapacaksın” diyor Allah firavunluk yapıyor. Hz. Musa (as)’a da “sen Musalık yapacaksın” diyor o da Musalık yapıyor. Allah’ın emrinin dışına hiç kimse çıkamıyor. Mesela münafıklara Allah “siz münafıklık yapın” diyor, “şu tarihte ayrılacak, şu şu şu eylemleri yapacak” diyor Allah, münafık aynısıyla onları yapar. “Şu şeytan şurada şunları yapacak” diyor aynısını yapar, dışına çıkamaz.

Biraz sonra bir misafirim gelecek. Halen görevde olan bir senatör. Bu aralar hızlandı geliş-gidişler bayağı gelen-giden oluyor.  

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Üst düzey bir NATO yetkilisinin verdiği bilgiye göre Norveç tatbikatındaki olay iki şekilde yaşandı. Şu şekilde gerçekleşmiş: Norveç’teki Ortak Harp Merkezi’nde Düşman Liderler Biyografisi hazırlandı. Ekip teknisyeni Atatürk’ün fotoğrafını bu biyografilerden birine yerleştirdi. Skandalın ardından teknisyen fotoğrafı yanlışlıkla yerleştirdiğini iddia etti. Ve fotoğrafı biyografiden kaldırdı, teknisyense özür diledi.

GÜLEN BATURALP: Diğer olaydaysa Norveç silahlı kuvvetlerine bağlı bir sivil personel Hollanda’daki karargahta simülasyon çerçevesinde kullanılan sanal bir sohbet mecrasında Recep Tayyip Erdoğan adlı sahte hesap açtı. Personel sahte hesapla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın simülasyonda düşman ülke liderleriyle yakın ilişki kurduğu ve işbirliği yaptığı mesajını verdi. Atatürk fotoğrafını koyan Norveçli subayın işine son verilirken, Erdoğan adına sahte hesap açan ve fotoğrafını koyan teknisyen görevden alındı hakkında işlem başlatıldı.

ADNAN OKTAR: İyi olmuş, çok iyi olmuş.

Evet, dinliyorum.

VTR: Zülkarneyn’in yaptığı seddin anlamı nedir?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, dünyalar tatlım, güzellerin en güzeli, güzel kuzum benim canımın içi çok çok güzelsin, maşaAllah. Nasıl akıllı, ne güzel bakıyor, maşaAllah. Hem kusursuz hem çok şahsiyetli, ses tonu çok güzel bir de çok efendi, güvenilir ve iffetli, asil bir kız olduğun anlaşılıyor. Bir de sende prenses edası var, prenses güzelliği var. Allah sana uzun ömür, sağlık sıhhat afiyet versin. Annene babana da uzun ömür versin. Seni cennette Allah’tan istiyorum dostum olarak, sevdiğim olarak, kardeşim olarak istiyorum. Allah ömrünü uzun, bereketli, hayırlı yapsın. Ben güzel yüzlümü bir daha dinleyeyim.

VTR: Zülkarneyn’in yaptığı seddin anlamı nedir?

ADNAN OKTAR: Sedd-i Zülkarneyn, evet. Ahir zamanda bir set, anarşistlere, teröristlere karşı yapılacak bir set, bu setlerin toplamı. Mesela şimdi Türkiye’nin Güneydoğu’suna bir set yapılıyor beton bir set çok uzun. O işte bir nevi Sedd-i Zülkarneyn’dir. Yecüc ve Mecüc’e karşı, anarşist-teröristlere karşı yapılan bir set. Ahir zamanda böyle bir olayın olacağına Allah işaret etmiş oluyor. Güneydoğu’daki o set çok büyük olay aslında. Yüzlerce kilometrelik beton set cumhuriyet tarihinde yok. Aslında ahir zamanın mühim olaylarından birisidir bu. O set PKK ve IŞİD teröristlerinin ve terörist komünistlerin saldırmaması için yapılan bir set. Birinci dereceden ve açıkça ona işaret ediyor. Ama tabii asıl dünya çapında kan döken İngiliz derin devletine karşı yapılacak set, durdurma eylemi yani setle oyunun durdurulması, o Yecüc-Mecüc’ün saldırmasının durdurulması. İngiliz derin devleti ahir zamanın bir nevi Yecüc-Mecüc’üdür. Onu durduran set de Mehdiyet’tir, Sedd-i Zülkarneyn ona işaret ediyor. Şu an 900 kilometreden uzun duvar yapıldı 900 kilometre. Bu büyük bir olay aslında insanların bu dikkatini çekmedi. Ahir zamanın Mehdiyet’in mühim imzalarından alametlerinden biridir. Hz. Mehdi (as) devrinde yapılacak büyük set, Mehdiyet devrinde yapılacak büyük set. 1500 kilometre de Irak sınırına yapılacak, bu görülmüş bir şey değil. Milyonlarca ton beton kullanılıyor, çimento kullanılıyor. Uçsuz bucaksız. Ahir zamanın mühim alametlerinden birisi de budur Sedd-i Zülkarneyn.

Evet, dinliyorum.

VTR: Erkekler bakımlı olabilir mi ya da bakımlılığın ölçüsü nedir?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bak sen aslan gibisin bayağı güzel olmuş saç tıraşın da çok güzel, sakal tıraşın da çok güzel, tertemiz elin-yüzün bakımlı delikanlısın. Çünkü sakalın da bakım önemli. Gençler sakal bırakıyor ama çok bakımsız sakalları öyle olmaz. Saçları da bazen bakımsız oluyor. Kadın olsun erkek olsun Müslüman bakımlı olur. Aksi çok çirkin zaten çok yakışıksız ve vahşi bir görünüm verir. Bazen genç kızlar kendilerini çok salaş bırakıyorlar onu doğal bir şey gibi görüyor ‘doğal kızım’ diye. Hayvanda olur doğallık insanda doğallık diye bir şey olmaz. İnsan yıkanıyor hayvan yıkanmaz mesela doğal olduğu için yalanır, insan yalanmaz. Yalanarak falan temizlenmez yıkanarak temizlenir. Hayvanın doğal parfümü vardır insan parfüm kullanır, deodorant kullanıyor, ayakkabı kullanıyor doğal diye bir şey olmaz. Doğallık sadece hayvana mahsustur. Kadın olsun erkek olsun doğal diye kendini vahşi bir yaşantının içine bırakamaz. Her yerine çok dikkat edecek. Saçı-sakalı erkeklerde, kadınlarda da yine saçı bütün vücudu her yeri bakımlı olacak ince ince özen gösterecek. Mesela keçe gibi saçları bazen genç kızlarda görüyorum. Olur mu öyle şey doğal, neresi doğal? Doğal falan değil o. Bütün eli-yüzü sivilce, vücudu sivilce “bu da doğal” diyor. Doğal olur mu bir hastalık o bayağı çirkin. İnsan onun çözümüne bakar, tedavisine bakar, değil mi? Hayvan bile temizliyor üstünde bir şey olduğunda, kötü bir şey gördüğünde temizliyor. Samimiyet ayrıdır. Doğallık dedin mi vahşilik akla gelir. Öyle şey olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Etrafınızdaki insanlar size neden bu kadar bağlılar?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, ben samimiyim onlar da samimiler. Onlar ruh sahibi, ben de ruh sahibiyim, inşaAllah. Ahir zamandayız, Allah’a, dine, mukaddesata çok çirkin sözler söyleniyor, İslam aleminde bunlara cevap veren olmuyor. Biz mahkeme açıyoruz, dava açıyoruz. İslam sahipsiz, herkesi tenzih ederim de birçok kişi ilgilenmiyor. Bak dikkat edin din, İslam aleyhine çirkin söz söyleyen kişilere sadece biz dava açıyoruz kimseyi ilgilendirmiyor sadece biz. Mehdiyet’i müjdeleyen sadece biziz, Hz. İsa Mesih (as)’ın gelişini müjdeleyen sadece biziz, yaygın hakim ve delile dayalı olarak sadece biziz. Darwinizm’le mücadele eden sadece biziz, seyrediyorlar. PKK’yla bilimsel mücadele yapan sadece biziz.

DANİELA ZEYNEP BALAMAN: Atatürk’ün dindar olduğunu öne süren bir tek siz varsınız.

ADNAN OKTAR: Tabii, Atatürk’ün dindar olduğunu anlatan kimse yok biz anlattık. Atatürk’ü gerçek anlamda sevdiren de biz olduk. Rumiliğin dinsizlik gibi bir cereyan olduğunu ve Avrupa’da yaygın olduğunu anlatan biz olduk kimse bunu anlatmadı. İngiliz derin devletinden hiç kimsenin haberi yoktu. İngiliz derin devletini ifşa ettik bütün dünyaya, anlatan da biz olduk.

YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Bağnazlığın da, komünizmin de kadınları ezdiğini sadece Kuran’ın değer verdiğini anlatan da tek sizsiniz.

ADNAN OKTAR: Tabii. Darwinist-materyalist sistemin ve gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının çift koldan kadınları ezim ezim ezdiğini ve ne şekilde ezdiğini de ispatlayan, anlatan da biziz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Çocukları haberlerden uzak tutmalı mıyız?

ADNAN OKTAR: Olabilir tabii güzel yüzlüm. Çünkü ölüm, bombalama, cinayet çocuk kesme falan 7-8 yaşındaki çocukları çok rahatsız eder haberler. Ama haberlerden uzak tutma da tehlikeli bir şey. Yani tam haberler okunurken “sen çık” dersen çocuk anlar orada bir anormallik olduğunu, onu bir şekilde öğrenmek ister merak eder. Bence onun pek çözümü yok, dünyayı değiştirmemiz lazım. Haberleri dinletmemek çözüm değil. Kanı, kepazeliği, kavgayı, dehşeti, şiddeti durdurmamız gerekiyor. Onun için elbirliği yapalım, zaten biz bizeyiz şu an gayet güzel yani aklı başında gençliğimiz oluşmuş, dindar gençliğimiz oluşmuş, ittifak da oluşmuş sadece adı konacak, her şey güzel. O zaman o tip tedbirlere gerek kalmaz.

Evet, dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Adnan Bey, bugün Ankara Azize Teresa Kilisesi’ni arkadaşlarımız ziyaret ettiler. Papaz Efendi’yle sohbet edip kendisine sizin Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) Bu Yüzyılda Gelecek. Hz. İsa (as)’ın Geliş Alametleri ve İngilizce Gelin Birlik Olalım kitaplarını hediye ettiler.

ADNAN OKTAR: Kiliselere her yerde sahip çıkmak lazım, Hristiyanlara her yerde sahip çıkmak lazım. Bazı alçak, ahlaksız hayvanat takımı Hristiyanlara karşı küstah, vicdansız, ahlaksız bir üslup ve saldırgan bir tavır içinde oluyor bu çok korkunç. Hristiyanlar bizlere emanet, onlar mümin insanlar, mazlum insanlar onlarla uğraşmak ahlaksızlıktır. Git ahlaksız adamlarla uğraş kanunla hukukla. Hristiyan’la niye uğraşıyorsun? Bir avuçlar. Bilakis rahatça ibadetlerini yapmaları için onlara olanak imkan sağlamak lazım. Mesela bayramlarında onları tebrik etmek hatta yemeğe davet etmek. Güzel tatlılar falan yapar gönderirsin kiliselerini ziyaret edersin temiz bir kıyafetle, temiz bir tavırla. Dolayısıyla olmaz. Musevilere de öyle yani ahlaksızca, alçakça ve kahpece bir Musevi nefreti var. Musevi mümindir, sen ne yaptığının farkında mısın? Allah “onların kiliselerini, sinagoglarını koruyun” diyor müminlere Allah emir veriyor, değil mi? “Hristiyan ve Musevilerle evlenebilirsiniz” diyor Allah “hanımlarıyla.” Eşin oluyor artık sevgilin yani dostun, sırdaşın oluyor. Onun için bu kahpe nefreti mutlaka ortadan kaldıracağız. Ve bu gayretlerimiz neticesinde bu rezalet izale oldu ama daha da devam edecek.

Evet, dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Minik bir sevimli köpek var.

ADNAN OKTAR: Ama böyle ufak köpeklere el yalatmak falan bunlar çok tehlikeli şeyler. Kediye de. İnsan elinde akıl almaz bakteriler oluyor, hayvanın bir avuç canı var. Onun bedeni alışık değil öyle bakteriye falan. İnsandaki bakteriler çok çetin oluyor yani insan vücudu ona dirençli ama hayvanın direnci olmuyor. İnsan vücudu gibi değil onların vücudu, daha zayıf oluyor, öldürür hayvanı Allah esirgesin. Dolayısıyla el-ayak yalatmak falan bunlar doğru şeyler değil. Eğer illa sevecekse elini iyice yıkayıp temiz bir havluyla hatta mümkünse alkolle de izale edip mikrop veyahut bakteriyi ondan sonra hayvanla bir yakınlık kurması ona sevgi göstermesi gerekiyor. Yoksa hasta olur hayvan.

Evet dinliyorum.

VTR: Genç müzisyenlerin önünü nasıl açabiliriz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım şimdi genç müzisyenler için olacak şey, sokakların onlara çok uygun hale getirilmesidir. Mesela belediye müzisyenler için böyle alttan ısıtmalı, brandayla muhafazalı sokaklarda yerler yapabilir. Onların oturup sanat icra etmesi için. Hatta elektrik tesisatı, donanımı falan da olabilir, hazır. Gelirler orada müzik icra ederler. Sokaklarda böyle gençlerin müzik icra edebilecekleri yerler olması lazım. Ve halkın da onlara destek vermesi lazım. Sokak sanatçısı demek, gerçek sanatçı demektir. Gayet güzel sanat icra ediyorlar. Her yerde şefkat göstermek lazım. Harçlık da vermek faydalı olur. İlla zengin edecek gibi değil de ama geçimlerini sağlayacak kadar, müzik yapmalarını sağlayacak kadar harçlık vermek de bir güzel ahlak gereği.

Evet, dinliyorum.

VTR: Münafık aşağılanır mı, aşağılanırsa nasıl aşağılanır?

ADNAN OKTAR: Benim aslanım çok nurlu ve çok yakışıklı. Tam tipik aslan. Allah nuruyla sarsın, onu cennetiyle şereflendirsin. Süper yakışıklı. Allah ona bereketli, hayırlı, uzun ömür versin. Yakışıklımı ben bir daha göreyim, bir daha dinleyeyim.

VTR: Münafık aşağılanır mı, aşağılanırsa nasıl aşağılanır?

ADNAN OKTAR: Münafığı tabii Kuran ayetleriyle, Kuran’ın çizgisi içerisinde aşağılamak farzdır. Sadece münafık için bir aşağılama vardır zaten Kuran’da. Çünkü iblisin, şeytanın insan şekline girmiş hali olduğu için aşağılanması gerekiyor. Ama Kuran’da çok mükemmel anlatımlarla zaten bunların karakteri vurgulanmış ama pratik tespitlerle de ne kadar haysiyetsiz, ne kadar namussuz, ne kadar şerefsiz, pislik oldukları, itici oldukları anlatılabilir. İbret olması açısından ama tabii böyle isim vererek falan değil de müphem bir varlıktan bahsedilerek anlatılması lazım.

Kuran’la Müslümanlara mücadele veriyor. Küfre yönelik tek kelime yok, Darwinizm’e yönelik tek kelime mücadele yok, PKK’ya karşı tek kelime mücadele yok, homoseksüelliğe karşı tek kelime mücadele yok. Ne yapıyor? Sadece çok faydalı gördüğü Müslümanları hedeflemiş. Onun dışına hiç çıkmamaya özen gösteriyor. İşte tam münafık alameti. Münafık çünkü sadece faydalı gördüğü mümine yönelir. Küfre yönelik hiçbir şey yapmaz. Ve “Kuran ayetleriyle” diyor, Peygamberimiz (sav) de diyor, “En çekindiğim münafığın Kuran ayetiyle ümmetime saldırmasıdır” diyor Peygamberimiz (sav). Aynısı yani. Ve şimdi Allah tabii bunları ayette hayvana benzetiyor Kuran’da, domuza benzetiyor, maymuna benzetiyor. “Hayvanlar gibidirler, hayvandan da aşağıdırlar” diyor. Şimdi bizim açıklamamız, hakikaten gördüğümüz bir şeyi anlatıyoruz ama Kuran’ın da bu mucizesi aynı zamanda. Kuran çünkü hayvana benzetiyor. Aynı hayvan gibi. Reaksiyonlar hayvan reaksiyonları. Mesela yemek yerken çıkarttıkları iğrenç sesler, yemek yeme şekillerinin hayvana benzemesi, her şeyiyle hayvana benziyorlar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Dindar olmak neden gerici gibi gözüküyor?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım sen aydın bir Müslümansın, Kuran Müslümanısın. Gerici gibi görünüyor derken adamlar yerden göğe kadar haklı. Çünkü Akatlarda, Sümerlerde olan dinin, Firavun dönemindeki zulmün aynısını adam savunuyor. Kadınları aşağılama aynısı, putperest dinlerdekinin aynısı. Kadınların cehennemi dolduracağı, uğursuz oldukları, dövülmesi gerektiğine inanmaları, sokağa bırakılırsa kadınların fuhuş yapacağına inanmaları, aklının yarım olduğu, dininin yarım olduğu iddiası, hayvanla insan karışımı arası olduğunu iddia etmeleri, bunlar tabii ki gericilik. Tabii ki bunlar bağnazlık. Çok korkunç izahlar. Bilmeden söyleyeni tabii ki tenzih ediyorum ama bilerek yapan çok iğrenç bir şey yapmış oluyor, çok korkunç bir şey yapmış oluyor. Dünyanın en mükemmel varlıklarını, dünyanın en nadide varlıklarını, Allah’ın sanat eseri olarak yarattığı kadınları, Allah’ın çok büyük nimet olarak yarattığı kadınları yerden yere vuran bir zihniyet. Darwinizm zaten “insanla hayvan arası bir varlık” diyor Darwin inancı. Fakat gelenekçi Ortodoks sistem o da diyor ki, “hayvanla insan arası” diyor. Aynı ittifak halindeler. “Cehennemi kadınlar dolduracak” diyor adam, nefret ediyor. Darwinistler de “köpekten iyidir” diyor. Darwin öyle diyor, “köpekten daha iyi” diyor. Yani iki tarafta da aşağılama var. Dolayısıyla gerici kelimesi çok hafif kalıyor. Bu bir zulümdür, çok büyük bir zulüm.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Basının sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sayın Bahçeli ve MHP ile ilgili konuştu. Şunları söyledi; “Ben Bahçeli’nin şu Cumhurbaşkanlığım dönemi içinde yerli ve milli olarak vatanseverlik konusundaki tüm yaklaşımlarını aynen paylaşmışımdır, paylaşıyorum. Bundan sonraki süreçte de vatanseverlik noktasında, ülkemizin değerleri noktasında milli yerli olacak her konuda, hele hele terör örgütleriyle dayanışma içinde olan bir ana muhalefet partisi karşısında, biz yerli ve milli olarak vatanımızın çıkarlarını tüm milletimizin çıkarları noktasında MHP ile biz her türlü adım atmaya varız. Bu konuda tereddüdümüz dahi yoktur.”

ADNAN OKTAR: Muhteşem. Kardeşim olay bu işte yani yerli ve milli olmak. Bütün kilit nokta o. Çünkü İngiliz derin devleti yerli ve milli olmayı kabul etmiyor. Abdülhamit döneminden beri kabul etmiyor. Bütün olayın kaynama noktası budur. MHP yerli ve millidir, AK Parti yerli ve milli. Yalnız tabii AK Parti’de bu iyice oturdu. O kadar değildi bu AK Parti’de. İşin doğrusu değildi, ben biliyorum. Tayyip Hoca’yı ben tenzih ediyorum ama AK Parti’nin hepsini de tenzih ediyorum fakat epey bir bölümünde yerli ve milli olma olayı pek yoktu. Bir kısmını diyelim veyahut. Ama şu an yerli ve milli olma oturdu. Mükemmel, artık bundan sonra ne AK Parti’nin ne MHP’nin sırtı yere gelir. Ne de bu milletin sırtı yere gelir. Bundan sonra yollar dümdüz Allah’ın izniyle. Büyük Birlik Partisi’ni de bekliyoruz bu ittifak içerisine. Saadet Partisi’ni de bekliyoruz yerli ve milli olma konusunda. Tayyip Hoca kendi halinde yani ben fikre kapalıyım, dediğim dedik kafasında değil. Her dediğimizi yaptı, her dediğimizi de yerine getiriyor. Dolayısıyla Tayyip Hoca’ya sahip çıkmak bir vatandaşlık görevi, bir milli görevdir. Kendi evladımız, kendi insanımız. Madem deccal ona kafayı taktı, deccala onu yedirtmeyiz. Deccalın kafasını ezeriz, Tayyip Hoca’ya oyun oynattırmayız, bunu bilecekler. Kanunla hukukla, ilimle irfanla. Allah razı olsun Devlet Bahçeli zamanında Tayyip Hoca’ya bayağı bir tavır alıyordu. O zaman rica ettim “Allah rızası için destekleyin, facia büyük, olay çok büyük” diye. Tam bir devlet adamı zihniyetiyle adeta kükredi ve sahip çıktı maşaAllah. O zaman PKK da bir kudurmuştu. O zaman da dedim, “bir kükreyin Sayın Bahçeli” dedim. Hakikaten kükredi, yeri göğü inletti yani. Yaşına rağmen, rahatsızlıklarına rağmen çivi gibi iman gücüyle. Çünkü davaya kendini hasrettiği için Allah ömrünü uzun ediyor. Ömrüne verilen bereketin nedeni İslam’a, Kuran’a hizmet etmesidir. Ömrüne verilen bereketin nedeni İslam’a, Kuran’a hizmet etmesidir. Allah ömrünü uzun etsin. Tayyip Hocam’ın da ömrüne verilen bereketin nedeni İslam’a, Kuran’a hizmet etmesidir. İslam’a, Kuran’a hizmet ettiği için Tayyip Hocam’ın ömrüne bereket verildi inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnfak etmek ile sadaka vermek arasındaki fark nedir?

ADNAN OKTAR: İkisi de aynı yakışıklım, ikisi de aynıdır. Yani hiç zekat, sadaka, fıtır sadakası hepsi aynı. Müslümana para vermek, mal vermek hepsi aynı. Elimize geçeni Müslümanlara dağıtacağız, o kadar. Herkes herkese dağıtacak, herkes herkese hediye alacak, yiyecek verecek, elbise alacak. Varsa arabası ona hediye edecek, evi varsa bir odasını ona verecek, üç evi varsa birini verecek. Herkes herkese sahip çıkacak. Buna velayet sistemi deniyor. İslam’da olan farz olan mühim bir konudur, unutulmuştur. Mesih devrinde ve İmam Mehdi (as) zamanında bu Tevrat’ın, İncil’in, Kuran’ın hükmü olan, Allah’ın hükmü olan bu güzel nimet, güzel sistem uygulanacak. Hristiyanlıkta da var velayet sistemi, uygulanmıyor. Müslümanlıkta var uygulanmıyor. Musevilikte de var, uygulanmıyor. İncil’de çok pratik neticelerle, çok kapsamlı anlatılmıştır. Demin Hristiyan rahipler geldi, aileleriyle geldiler çok şekerler. Onlarla sohbet ettim. “Hocam” dedi, “Bize saldırı yapıldığında siz bize sahip çıktınız. Allah razı olsun” dedi. “Maneviyatımız, moralimiz acayip yükseldi” dedi, “saldırı yapıldığında bize sahip çıktığınız için” dedi. Bayağı şekerler, aşağıda sohbet ettik. Demin gittiler.

VTR: Güzel bir sabır nedir?

ADNAN OKTAR: Nurlu aslanım maşaAllah sana. Tesettürün için seni tebrik ediyorum. Elin, yüzün de çok güzel kızsın ve çok efendi görünüşün, güven verici bir görünümün var. Şimdi sabreder adam ama o sabır tahammül derecesindedir yani üfleyerek püfleyerek, rahatsız olarak yapar. Ama güzel sabır neşeyle, sevinçle olan sabırdır. Allah’tan razı olarak, hayır olduğunu bilerek, sevinç içinde olan sabra güzel sabır denir. Ama azap içinde, sıkıntı içinde olan sabra Allah makbul bir gözle bakmıyor. Makbul olmadığını söylüyor Allah.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsanları kandırmak çok büyük bir ayıp. Bunu nasıl düzeltebiliriz?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm her şeyin çözümü dindir. Benim yakışıklım Clark Gable’a benziyor değil mi? Gençliğine benziyor. Yakışıklı delikanlı. Bir daha dinleyeyim.

VTR: İnsanları kandırmak çok büyük bir ayıp. Bunu nasıl düzeltebiliriz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım tabii senin kastettiğin böyle adice, kötülük kastıyla yapılan kandırmayı kastediyorsun. O ahlaksızlık artık. Ona yapılacak sadece dinle, eğitimle olabilir ama bazen onları din de etkilemez, eğitim de etkilemez. Ne yaparsan yap ama bazen meşru yalanlar olur, o gerekir. O güzel ahlakın gereğidir. Ona maslahat denir. Mesela bir insanın üzüleceği bir şeyi söylememek. Farz edelim kedisi ölüyor, araba çiğniyor kediyi. “Kedini araba çiğnedi” dersen cinnet geçirir ama “kedin kaçtı arıyoruz” dersin. “Bulacağız mahalle arasında.” Onu rahatlatır yani kaçtı dersen. Bulunma ihtimali olduğu için rahatlar. Hatta dersin “ona benzeyen bir kediye rastlamışlar yukarı mahallede. Arıyoruz, oralarda olması gerekiyor” falan öyle unutturabilirsin yavaş yavaş. Ama araba ezdi dersen canı yanar. Bunun gibi yani.

Evet, dinliyorum.

VTR: Hayvanlar masum mudur?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım tabii ki. Hepsi masum zaten masum oldukları için o kadar tatlı oluyorlar. Yüzündeki o tatlı ifadenin kökeni masumluğudur. Hepsi öyle. Böcekler de masumdur, bayağı şeker. Karıncalar, çok efendidir onlar, bayağı terbiyelidirler. Zıplayan örümcek falan da öyle. Bayağı saftirik, gözlerini patlatarak bakıyor falan. Aynı şekilde diğer bütün hayvanlar. O yüzden de insanlar onu gördü mü içi açılır. Onun masumluğuna doyamazlar. Onun için hep kadınlar kedileri, köpekleri arkadaş, dost edinirler. Çünkü dürüstlüğü ve samimiyeti çok hoşlarına gider. Samimiyete susadıkları için onların candanlığını gördükçe içleri açılır.

Evet, dinliyorum.

VTR: Laik Müslüman olur mu?

ADNAN OKTAR: Ne kadar temiz yüzündeki ifade. MaşaAllah. Yüzündeki huzur çok güzel, temizlik. Böyle insandan kime zarar gelir? Şu temizliği ne kadar güzel. Dürüstlüğü, nuru. Bak gelenekçi Ortodoks eğitimde böyle bir şey olmuyor işte olmaz, birçoğunda olmaz. Oluyor bazılarında ama birçoğunda olmaz. Laiklik Kuran’ın bir hükmüdür. Şeytandan Allah’a sığınırım Cenab-ı Allah ne diyor? “Senin dinin sana benim dinim bana.” Laikliğin en kısa tarifi. Ve Cenab-ı Allah ne diyor? “Dinde zorlama yoktur” bitti. Bunun üstüne ilave olmaz. Laikliği en derli toplu en kısa açıklayan Kuran ayeti.

Evet.

VTR: Fethullah Gülen hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Benim kanaatim ilk başta klasik gelenekçi, Nurcu olarak çıktı. Fakat çok kültürlü, bilgili olduğu için yani çok fazla araştırma yaptığı için, genel kültürü de iyi olduğu için kendini böyle lider olarak gördü. Büyük adam olarak gördü, yetenekli bir de hitabeti de iyi akıcı konuşuyor. Etrafındakiler de onu öyle gördü eski Nurcu ekip de hazır olduğu için Bediüzzaman’dan kalma eski Nurcu ekip onlara bir anlamda el koymuş oldu. Hazır tarikata el koymuş oldu. Bu biraz herhalde palazlandı önce gelişti ama anormal bir çizgide gelişme olmamış başlangıçta benim anladığım. İngiliz derin devleti bunları hemen keşfetmiş. Zaten kısa sürede haber alırlar bu tip bir hareketi. Ama çok iradesiz olduğu için, aklı zayıf olduğu için ve pasif teslimiyetçi bir kişilik geliştirdiği için yani ürkek korkak, çekingen, teslimiyetçi bir ruhu olduğu için İngiliz derin devletine teslim olmuş. Bu anlaşılıyor. Açık ifadesinde söylüyor zaten “Türkiye’yi parçalayacaklar bunun haberini aldık” diyor “bu parçalanmada biz de onlarla pazarlığa girebiliriz” diyor. “Arkadaş bizim görüşümüz de şudur diyebiliriz” diyor. “Sen kimi parçalıyorsun arkadaş?” diye ortaya çıkacağına bak teslimiyetçiliği görüyor musun? Zavallı böyle ezik, kişiliksiz bir karakter göstererek kabul etmiş ve o kabul üstüne pazarlığa hazırlanıyor. Mesela Darwinizm konusunda zayıf ne diyor? İmanımı kaybettim, gücümü kaybettim Darwinizm’i öğrenince” diyor. “Teslim oldum” diyor “dağıldım. Şuurum gitti” diyor “dinimi, imanımı kaybettim” diyor “Darwinizm’i öğrenince.” Ama İsa Mesih (as) ve Mehdi (as) konusunda da imanı zayıf olduğu için aklı da zayıf olduğu için aklına sığdıramıyor “bu olsa olsa şahsı manevidir” diyor Mehdiliği reddediyor. Oradan imanın gücü yetmiyor ona. Bediüzzaman diyor ki “imanı zayıf olanlar ve  enaniyeti kavi olanlar reddi cihetine gitmiştir” diyor. Bu da ne yapıyor? Reddediyor, kabul etmiyor. İsa Mesih (as)’in inişini de aklına sığdıramayınca reddediyor. Bediüzzaman diyor “İmanı zayıf aklı da zayıf olanlar İsa Mesih’in de inişini reddediyorlar” diyor bu da reddediyor. Darwinizm’i kabul ediyor, homoseksüelliği esas alan İngiliz derin devletinin Rumiliği esas alan felsefesini kabul edip onlara teslim oluyor. Önce benim gördüğüm biraz Hristiyanlık hayranlığıyla olayın içine giriyor. Yani Hristiyanlıkla Müslümanlığı karıştırıp kendince bir din meydana getiriyor. Hristiyan Müslümanlık tarzında bir din. Ama bakıyor ki onunla da olacak gibi değil.  Bu sefer İngiliz derin devletinin teşvik ettiği ve tavsiye ettiği, yönlendirdiği Rumiliği kabul ediyor. Rumiliği kabul etme içinde homoseksüellik de var, Darwinizm de var, Allah’ı inkar da var, kendisini Allah olarak ilan etme de var. Ondan sonra kafaya yatmış anladığım. Ve ekibinin de kafaya yatmış yani çevresindekilerin de kafaya yatmış. Sonra bunlar çok sinirli oldular, asabi, herkesi tersleyen bir kısmı ukala züppe böyle, Müslümanlara tepeden bakan, adam yerine koymayan, aksi, münasebetsiz bir çizgiye girdiler. Ama adam daha da beterini yapmış bu sefer de Türk milletine kinlenmiş Darwin’in kafasına uygun olarak Türk milletinin yok edilmesi düşüncesi aklına oturmuş. Bu sefer işte bu 15 Temmuz’da görüldüğü gibi Türk milletini gavur gören ve Yecüc-Mecüc gören ve kitle halinde yok edilmesini isteyen bir inançla o avanakları yönlendirmiş. Onlar da onu yemiş ve kabul etmişler. Hem İngiliz derin devletine hampalık yapmak hem de Yecüc-Mecüc olarak gördüğü Türk milletine saldırmak için eline geçen imkanları sonuna kadar kullandı. Ama Allah belasını verdi tepetaklak gitti. Kedini de rezil etti etrafındakileri de rezil etti. Süper akılsız çok çok akılsız. Yani zeki ama çok akılsız. Türkiye’nin parçalanmasını kabul ediyor bu kadar aptallık olur mu?

GÜLEN BATURALP: Ses kaydı var 1988 yılından.

ADNAN OKTAR: Tayyip Hoca’ya destek çok önemli MHP’nin Tayyip Hoca’yı desteklemesi çok önemli. Bu ittifak da çok önemli. Cumhuriyet Halk Partisi de bu belayı görsün. CHP’nin başına çok büyük bela olabilir bu alçaklar. Bu darbeci köpekler. Her türlü adiliği yapabilirler. Onun için gereği yapılsın yani katilleri kastediyorum ahlaksız katilleri.

ASLI HANTAL: Dergileri Aksiyon’un kapağında da görebiliriz. Darwinizm propagandası yapmışlardı.

ADNAN OKTAR: İngiliz derin devletine teslim olunca yeni üslupları buydu. Sonra Rumi Forumu açtılar Rumi oldular. Hem Darwinizm’i savunmaya başladılar hem Rumiliği savundular. Hem de Türkiye’nin bölünmesini kabul ettiler ama Türk milletini Yecüc ve Mecüc olarak gördüler. Ve Türk milletinin katledilmesinin vacip olduğunu, farz olduğunu etrafa yaydılar. Sonra da bu kahpeler saldırdı. Olay bu. Ve bu bela halen devam ediyor büyük bir tehlikedir bu, çok dikkatli olmak lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Bediüzzaman yaşasaydı sizce bu devre uyum sağlayabilir miydi?

ADNAN OKTAR: Benim aslanımın yakışıklılığı muhteşem. Çok çok güzel. Yüzündeki ifade de çok güzel. Hepsi Kuran Müslümanı bak hepsinde yüksek bir vicdan var. Bediüzzaman’ı sevmesi de onun vicdanının yüksekliğini gösteriyor. Aferin benim canıma. Bir daha yakışıklımı dinleyeyim.

VTR: Bediüzzaman yaşasaydı, sizce bu devre uyum sağlayabilir miydi?

ADNAN OKTAR: Yok yapmazdı. Yani saygınlığını kaybedebilir tehlikeli olurdu. Yaşlı bir insan gücü yetmez. O gelenekçi Ortodoks İslam anlayışıyla da barışık bir politikayla onun arasından Kuran Müslümanlığını savundu. Sorulduğunda “ben Şafiyim” dedi halbuki belli ki Şafiliğe karşı. Halis Kuran Müslümanı. Ama o devirde başkasını yapamazdı. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışıyla modern Müslümanlığı karıştırarak Kuran Müslümanlığını karıştırarak yolunu devam ettirdi ki bence akılcı hareket etti ona bir ledün ilmi diyebiliriz. Ledüni bir tavırdı bu, isabetli hareket etti öbür türlü ezerdiler. Kendi talebeleri de ezerdi. Yakın talebeleri hepsi ezerlerdi onu. Mahvederdiler Allah esirgesin. Akılcı davrandı ama ne yaptı? Talebelerine takım elbise giydirdi. Kravat taktırdı, sakallarını tıraş ettirdi onları modern bir Müslüman görünümüne soktu. Kuran’ın yeterliliğini de söyledi “siz Kuran talebesisiniz” dedi daha bunun üstüne gidemez artık. Yani fıkıh konusunda bir açıklama yapsa olmaz. Daha modern olamaz mesela sarıkla gezmesi isabet oldu. Çünkü denge kurmuş oldu. Sakalını kesti ama sarık taktı ve cübbe giydi. Bu sakalı kesmenin getirdiği kaybı dengelemiş oldu. Çünkü gelenekçi Müslümanların bir kısmı çok acımasızdır. Çok zalimane davranabilirlerdi nitekim de o zamanlar bir Nakşibendi şeyhi Bediüzzaman’ın aleyhinde devlete jurnal yaptı. Çok aleyhinde faaliyetler yaptı, çok çirkin sözler söyledi. “Yaşlı ihtiyar” diye söyler Bediüzzaman Risale-i Nur’da. “İstanbul’daki ihtiyar” diye söyler. Kendinin başı belada olduğu halde Bediüzzaman’ın başını belaya sokmaya kalkan bir adamdı bu. Dolayısıyla Bediüzzaman en akılcısını yaptı. Mesela Sungur Ağabey o konunun sırını bana açıkladı camide. Tam bir sır açıklaması bu “bambaşka olacak” diyor. Normalde Bediüzzaman da bambaşka olması lazım. Mehdi (as) bambaşkaysa onun da bambaşka olması lazım. Ama bak kendisi bambaşka olmuyor. Çünkü tehlikeli olur. Mehdi (as)’nin bambaşka olacağını söylüyor. Yani ne demek? “Resim de yapacak, müzik de olacak, eğlence de olacak, güzellik de olacak. Hiç benzemeyecek bu gelenekçi Müslümanlara” diyor. Bambaşkanın anlamı bu. Başka demiyor bambaşka. Tamamen zıt hiç alakasız. Onu söylüyor. “Nitekim onu da inşaAllah Allah’ın izniyle mezardan ben göreceğim” diyor. Bu da çok acayip ona Allah’ın öyle bir yetki vereceğini bilmesi de çok acayip. Demek ki henüz ahiret alemine tam geçişi olmamış. Dünyayla ahiret arasında şu an. Yani berzah aleminde olduğu anlaşılıyor. Tam geçiş olmamış. Mehdi (as) devrine kadar “ben böyle olacağım” diyor Bediüzzaman “bu şekilde.” Ve “göreceğim” diyor. Allah ona özel olarak bir lütufta bulunduğu anlaşılıyor. “Hatta” diyor “geleceksiniz” diyor  “mezarımın olduğu yere geleceksiniz ben oradan size sesleneceğim” diyor. “Size sesleneceğim ve tebrik edeceğim sizi” diyor. Bu da çok hayret. Mesela diyor ki “içtihat kapısı açık” diyor “fakat bu devirde ben içtihada giremem” diyor. “Çok tehlikeli olur” diyor. “Hatta” diyor “kışta kıyamette iğne kadar bile bir delik olsa pencerede oradan acayip soğuk girer içeriye” diyor. “Biz kışta kıyametteyiz” diyor “herhangi bir yeri, hiçbir şekilde açamam” diyor. “Açıldı mı soğuk oraya dolar” diyor. “Onun için içtihat kapısı benim zamanımda kapalıdır” diyor. “Mehdi devrinde açılacak” diyor.

Bediüzzaman diyor ki bak o devirde de şimdiki gibi pislik münafıklar var “Gizli münafıklar aleyhimizde büyük makamlarda olanların bir kısmını istimal ederek” yani mesela başbakana gidiyorlar, içişleri bakanına gidiyorlar. Bediüzzaman’ın aleyhinde konuşma yapıyorlar. “Büyük makamlarda olanların bir kısmını istimal ederek resmi bir tarzda şiddetli propaganda etmelerinden” yani aleyhinde sürekli belge götürüp uydurma izahlarla “resmi makamları teşvik etmelerinden bütün resmi memurlar ürkmeye ve çekinmeye mecbur olmuşlar. Onlar içinde dahi enaniyetli ve evhamlı ve bidaları kabul eden hocalar daha ziyade çekinmeye başlamışlar.” Bidaları kabul eden, bidatçı yani gelenekçi hocalar çekinmeye başlamışlar. Mesela bizden de şu an birçok gelenekçi hoca çekiniyor. İşte “dinsiz, imansız, mürted, sapıttı” falan diyor ya aynısını Bediüzzaman’a da diyorlar. Bak diyor ki “onlar içinde dahi enaniyetli ve evhamlı ve bidatleri kabul eden hocalar” yani İslam’da olmayan hurafeleri kabul eden hocalar “daha ziyade çekinmeye başladılar” diyor kendisinden. “Kendilerine bir özür bir bahane aramışlar Risale-i Nur’dan işareti sebanın bidacılara şiddetli tokadı ve sekizinci ve on sekizinci Lema’da İmamı Ali (ra) ercüze de ulemaü’s-su hakkında dehşetli tokadı; ve bidalara bir derece ve bir cihette müsait olan Vehhabilik mezhebini perde altında kabul edenler, Yirmi Sekizinci Mektubun, Vehhabiler hakkındaki meselenin tokadı; ve Kur’ân tercümesini yapan ve Kur’ân yerinde tercümesinin okunmasına cevaz gösterenlere Risale-i Nur’un şiddetli tokatları, ve…” işte devam ediyor Bediüzzaman. Bak diyor ki “Derd-i maişet zarureti (geçim derdi) ve mevki-i içtimaîde makamlar…” bak Diyanet’te görevi var Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevleri oluyor “haysiyetini düşünmeleri sebebiyle” makam haysiyetini düşünmeleri nedeniyle “hocalar, hattâ İstanbul’un eskide dost hocaları, kaçmaya ve az bir kısmı, tenkide çalışmaya” yani Bediüzzaman’la uğraşmaya başlamışlar. “…hattâ, Âl-i Beyt ve İmam-ı Ali’ye adavetleri bulunan müfrit Vehhâbîlik hesabına Risale-i Nur’un Âl-i Beyt ve İmam-ı Ali’nin bir mânevî hediyesi ve eseri olmasından, itiraz etmeye başlamışlar. Fakat biz, İstanbul âlimlerinden kızmıyoruz, belki bir cihette memnunuz. Çünkü başkalara nisbeten ilişmiyorlar.” Yani o kadar saldırgan değiller diyor. O devirde de hocalar bütün gücüyle Bediüzzaman’la uğraşıyorlar.

ASLI HANTAL: Bir resim var Adnan Bey görebiliriz. Bu resimde Ankara hapsinden tahliye olan ağabeylerin birlikte çekildiği resim. Üstad bu resim için efkar-ı ammeye Nur talebelerinin imajını gösterme için kravat takmalarını söylemiş.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Hepsi bak Avrupai o devrin en modern insanları. Tam modernist bir Mehdi olduğu anlaşılıyor Bediüzzaman’ın. Bir Mehdi mesela Atatürk bir Mehdi’dir. Bediüzzaman bir Mehdi’dir. Tayyip Hoca da bir Mehdi’dir siyaset mehdisidir. Ama ahir zamanın büyük Mehdisi bütün dünyaya yönelik olacaktır.

Bak diyor “kapıcıya tembih edeceğiz” diyor “bizi çağırın” diyor “mezarımızdan ne mutlu size sedasını işiteceksiniz” diyor. “Hatta misafirlerimizin gölgeleri bile mezar taşımızdan bu sedayı işitecektir. Ne mutlu size” Sungur Ağabey bana demişti. “Ne mutlu sana” dedi. “Mazi de müstakbel de seni alkışlıyor” dedi. “Mazi de müstakbel de seni alkışlıyor ne mutlu sana” dedi. Sungur Ağabey geldi cübbesiyle takkesiyle maşaAllah zaten iri yarı. “Ne mutlu sana kardeş” dedi böyle birden bağırdı ama on beş metreden duyuluyor. “Mazi de müstakbel de seni alkışlıyor ne mutlu sana” dedi. Dehşet oldu böyle şahane oldu. Bak “Mazi de müstakbel de seni alkışlıyor ne mutlu sana.” Bak Bediüzzaman’ın aynı ifadesi. “Ne mutlu size” diyecekler diyor ya inşaAllah. Çok manidar o Bediüzzman’ın öyle demesi de çok şey.

ASLI HANTAL: Sungur Ağabey’le bir fotoğrafınız vardı ziyarette.

ADNAN OKTAR: Dünya tatlısı o. “Seddi Zülkarneyn oldun kardeş” dedi böyle. “Seni aşıp geçemiyorlar bize”  dedi. Durup durup böyle konuşurdu. Mehdi (as) konusunu birdenbire aştı “Ben görmeyeceğim ama sen göreceksin dedi Bediüzzaman” dedi. Hiç hayatta söylemediği bir şey. Talebelerine dedi ki “Duydunuz mu?” dedi hepsine “evet duyduk” dediler. Kalabalıktı böyle hiç demediği bir söz. Bak Bediüzzaman “Mehdi’yi ben görmeyeceğim ama sen göreceksin” demiş. Onu Özcan Ağabey’e demiş ama ona dediğini hiç kimse bilmiyordu. Hiç bilinmiyordu. Onu söyledi. Camideki sözü çok manidar. Mehdi için ben “Nur talebesi mi olacak Sungur Ağabey Mehdi (as)?” dedim “Yok” dedi Nur talebesi olmayacak” dedi. “Bediüzzaman öyle söyledi” dedi. “Nur talebesi olmayacak” diye söyledi dedi. “Ağabey o zaman nasıl olacak?” dedim. “Bambaşka olacak” dedi böyle elini açtı, hayret ettim öyle deyince bambaşka, bambaşka ne demek gelenekçi sistemden uzaktan, yakından alakası yok anlamına geliyor çünkü başka demiyor “bambaşka” diyor.

Hz. Ali (kv)’yi Ehli Beyt-i seviyor diye Bediüzzaman’a gıcık oluyormuş İstanbul’un bazı hocaları. Kravat taktırıyor talebelerine diye karşı çıkıyorlardı modern diye. Sakal tıraşı yaptırıyor diye talebelerine ona kızıyorlar.

Evet, dinliyorum.    

GÜLEN BATURALP: Hürriyet Gazetesi Yazarı Murat Yetkin, NATO’da Atatürk’ün fotoğrafının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da isminin düşman taraf olarak gösterildiği skandala neden olan personellerden birinin Türkiye kökenli Kürt asıllı olduğunu yazdı.

ADNAN OKTAR: Canım FETÖ’cüler hepsinin içindedir, PKK şu bu falan it kopuğu, homoseksüeller falan bir kişi yapmamıştır onu. 

Münafıkların istemeye istemeye Kuran yazması o kadar hoş oluyor ki, en hoşlanmadıkları şeydir Kuran çünkü aşağılanmamak için kendilerince direniyorlar yani kafirlikleri belli olmasın diye direniyorlar o arada ayet yazmış oluyorlar, muhteşem oluyor. Ama bak dikkat et PKK’ya karşı tek kelime söylemez münafık, Darwinizm’e karşı tek kelime söylemez, İngiliz derin devletine karşı tek kelime söylemez, küfre tek kelime söylemez, Allah düşmanlarına tek kelime söylemez, kime söyler? Müminlere. Hangi müminlere? En etkili gördüğü müminlere, şeytan onları böyle rezil bir hayata işte böyle mecbur ediyor Allah.

Münafık gidince de hizmet eder mesela normal hayatında hiç Kuran ayeti yazmayan pislikten, mikropluktan başka bir şey yapmayan adam ayrılır ayrılmaz yoğun olarak Kuran’dan bahsetmeye başlıyor yine Müslümanlara hizmet ediyor. Nefret ettiği halde, istemediği halde İslam’a yine hizmet etmeye mecbur kalıyor ama en istemediği şey namazdır, bilhassa sabah namazları tabii onu kılmamayı bir sevinç vesilesi gibi görüyor ama ahirette burunlarından fitil fitil gelecek.

Evet, dinliyorum.

VTR: Gençler yaşlılara niye hürmet etmiyor?

ADNAN OKTAR: Çünkü Allah sevgisi gerekir. Darwinizm, materyalizm olursa yaşlıyı nasıl görüyor? Yaşlanmış bir organizma olarak görüyor Darwinist düşüncede bir insan. Gelenekçi Ortodoks sistemde de İslam sevgisini, Allah sevgisini yaşayamadığı için nefretin dışında bir şey bilmiyorlar birçok insan ama yeni gençlik şu an şahlanmış benim gördüğüm, o dalga dalga yayılarak gelecektir, biraz sabrederlerse çok güzel günler görecekler inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Her gün hakkınızda haberler çıkıyor, bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?      

ADNAN OKTAR: Yiğit namıyla anılır derler ama çok komik oluyor “Adnan Hoca bu kadar da olmaz artık” ama çok hoşuna gidiyor mesela bayağı şimdi dansı başından sonuna kadar almış yani milimi santimini kaçırmıyor. “Adnan Oktar bu kadar da olmaz dedirttirdi” falan işte “on sekiz kızla oturup sohbet etti” sanki daha eksik oluyormuş gibi. Ama yani öyle sunulması gerektiğine inanıyorlar, ne uzatıyorsun işte “güzel bir program” diye sun ama belki öyle daha ilginç olacağını düşünüyor.

Bediüzzaman diyor ki: “Münafıklar cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid’a taraftarı” yani hurafe taraftarı “veya enaniyetli sofi meşreplileri (tarikat mensuplarını) bazı kurnazlıkları ile Risale-i Nur’a karşı iki sene evvel İstanbul’da ve Denizli civarında olduğu gibi istimal etmeye” kullanmaya “münafıklar belki çabalayacaklar inşaAllah muvaffak olamazlar” diyor Bediüzzaman.

Evet, dinliyorum.  

VTR: Kuran’a göre arkadaşlık nasıl olmalıdır?

ADNAN OKTAR: Kuran’a göre arkadaşlık velayet tarzında oluyor. Velayet nasıl? Kendi annen, baban gibi, kendi öz kardeşin gibi çok iyi koruyup kollayarak, sırdaş olarak, dost olarak, derin bir hürmetle, derin bir hayranlıkla, derin bir sevgiyle, bağlılıkla bu şekildedir, Kuran’daki arkadaşlık bu.  

Evet, dinliyorum.   

ASLI HANTAL: Diyanet İşlerine tarihte ilk defa kadın başkan yardımcısı atandı. Profesör Dr. Huriye Martı, pazartesi görevine başlayacak. 1974’de Ankara’da dünyaya gelen Huriye Martı, Konya İmam Hatip Lisesi ve Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu.

ADNAN OKTAR: Evet çok nurlu bir hanım, inşaAllah hayırlı hizmetler eder, tesettürü de yakışmış güzel olmuş.

Evet, dinliyorum.   

VTR: Aile içinde şiddet gören bir çocuk ne yapmalıdır?

ADNAN OKTAR: Yakışıklımın sakal tıraşı da güzel olmuş, saç tıraşı da güzel olmuş, tarzı bayağı iyi kendi de yakışıklı, çok güzel maşaAllah. Aile içinde şiddet gören bir çocuk ne yapmalıdır? En yakın polis karakoluna sığınması lazım veyahut bir 155 polis arabası geliyorsa ona gidip şikayetini bildirmesi lazım, polisin de alıp onu önce karakola oradan ilgili yere götürmesi lazım. Çocuğun ifadesine itibar edip devletin çocuğu hemen koruma altına alması lazım, geri ailesine bırakılmaması gerekiyor. Çok iyi şartlarda hatta başka bir ailenin de kontrolüne verebilirler, çok iyi şartlarda yaşayacağı bir ortamda o çocuğun tutulması gerekiyor, şiddet gören bir aileye geri verilmemesi lazım. Hakim ve savcı kontrolünde, uzman kontrolünde, psikiyatrist, psikolog kontrolünde devlet tarafından çocuğun korunması lazım. 

Evet, dinliyorum.   

VTR: Merhaba. Şunu bilmek istiyorum; Müslüman dünyası ne zaman birleşecek?

ADNAN OKTAR: Bak hepsi Mehdiyet, hepsi İttihad-ı İslam maşaAllah. Yakın, en son aşamasındayız üç, beş, yedi sene, dokuz sene en fazla.

Evet, dinliyorum. 

VTR: Rutinlikten nasıl kurtulabiliriz?

ADNAN OKTAR: Bu sevimlilik ne, bu tatlılık, bu şekerlik böyle, gözlük de çok güzel yakışmış. Allah seni korusun, senin yardımcın olsun, sana her türlü iyiliği, güzelliği nasip etsin. Rutinlikten Kuran’ın zengin dünyasıyla, imanın zengin dünyasıyla kurtulabiliriz o zaman uçsuz bucaksız sonsuzluğa açılan bir sevgi anlayışımız, uçsuz bucaksız sonsuzluğa açılan bir güzellik anlayışımız olur o zaman rutinlik diye bir konu olmaz. Ama öbür türlü kurallar şunlar sistemler şunlarla bunlarla boğuluruz ve Rutinlik rutinlik üstüne olur hayat monotonlaşır sıkıcı olur.

Evet, dinliyorum.  

VTR: Deccalı gördünüz mü?

ADNAN OKTAR: Deccalı ne zaman görürüz? Kudüs’te göreceğiz şu an köpek gibi saklanıyor İngiltere’de koruma altında tutuyorlar, kendini Allah zanneden bir zalim yani şeytanla transa geçmiş bir zalim.

Evet, dinliyorum.     

VTR: Sizce en güçlü ülke hangisi?

ADNAN OKTAR: İstihbaratı, kontrol etme sistemi tabii İngiltere’dir, dünyadaki en güçlü ülke odur. Gerek casusluk ağı, gerek askeri hakimiyeti, gerek kontrol sistemiyle İngiltere’dir, Amerika’yı da çünkü kontrol altında tutan İngiltere’dir yani İngiliz derin devletidir, İngiliz devleti demeyelim de İngiliz derin devletidir.                        

ASLI HANTAL: Yayınımız sona erdi. Yarın görüşmek üzere inşallah.


DEVAMINI GÖSTER