Sayın Adnan Oktar'ın 5 Aralık 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 5 Aralık 2017

 

(AK Parti Grup Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamaları yaptı: “Amerika’daki dava hukuk, adaletle ilgili olmayan bir ‘cambaza bak cambaza’ oyunudur. Pek çok kuş birden vurulmak hedefleniyor. Davanın amacı Suriye ve Irak’taki projeye hız verilmek istenmesidir. Davanın projesi Amerikan yönetimi içindeki bir gruba aittir. Eski yönetim bakiyesi bir grubun ülkemiz konusunda Trump yönetiminin iradesine aykırı olarak yönetim izlediği anlaşılıyor. Bu iddiaların değerlendirilmesini bizim yargımız yapmıştır hükmünü de vermiştir. Bu iddiaların siyasi bir faturası olacaksa onu kesecek olan da bizim milletimizdir.”)

Burada bütün mesele Tayyip Hoca’ya iyi sahip çıkmak. Onu yaptıktan sonra istediklerini yapsınlar. Geniş çaplı iyi destek sağlayalım, adamlar havalara uçsun ne yapıyorsa yapsınlar. Zaten onunla bırakmazlar onlar bayağı bir şey yaparlar. Çünkü FETÖ’nün kuyruk acısı var, o kuyruk acısından zıp zıp zıplıyorlar. İti-kopuğu, münafığı, üçkağıtçıyı, sahtekarı, İngiliz derin devletinin ajanlarını hepsini Türkiye çapında ve dünya çapında harekete geçirdiler. Bütün mesele başın çok iyi korunmasındadır. Onu yaptıktan sonra mesele bitmiştir.

 

Allah’ı Çok Sevenin Rahatsız Olacağı Hiçbir Olay Olmaz. En Önemli Olan Allah’ın Şanına Uygun Allah’ı Sevmek, Allah’ın Şanına Uygun Allah İle Bağlantıda Olmaktır

Allah’ı sevdiğinde seni kucaklar alırlar. Gayet rahat olursun, aniden birden uyanacaksın. Alenen rüyadayız. Şaşırıyor ya insan uyandığında “ne oldu?” falan diye, aynı o tarz. Ve o kadar net kanaati gelir ki insanın uyuduğuna, zaten şu an belli de ama uyanmadaki keskinlikten ayette söylüyor “o gün görüş keskindir” diyor, hemen anlarsınız gayet nettir. Meleklerin saygısı sevgisi çok çok güzel düzgün olur, her şey mükemmel olur. Dolayısıyla hiç kafa takacağınız bir şey yok. Ama çok önemli husus, Allah’ın şanına uygun Allah’ı sevmek, Allah’ın şanına uygun Allah’a inanmak, Allah’ın şanına uygun Allah’la bağlantıda olmak. Aksi çok çok ayıp ve çirkin. Arada sırada çeklerden senetlerden sonra adam Allah’ı hatırlıyor. İşte ezan okunurken kısaca bir Allah’ı hatırlıyor, böyle olmaz. Bunun için yapmadı Allah, fevkaladelik vardır dünyada. Yani fevkaladelik üstü fevkaladelik vardır, bütün dikkat Allah’a verilmesi gerekiyor dünyadaki hiçbir şey önemli değildir. Olayın büyüklüğü hemen görülüyor, olay çok büyük konu. Ama bakıyoruz adamlara acayip “bir de din varmış” diyorlar “arada bir mevlit falan okuturuz” diyorlar. Bambaşka ve çok çılgınca bir bakış açısı var çok yanlış. Bütün dikkat Allah’ta olması gerekiyor. Peygamberimiz (sav)’e Allah diyor ya “boş kaldığında hemen yine gayret etmeye dikkat et ve her şeyden çekilerek Allah’a dikkatini ver” diyor Cenab-ı Allah Peygamberimiz (sav)’e.

 

(“Kötü gördüğümüz rüyalar gerçek hayatımız için bir uyarı mıdır?” izleyici sorusu)

Rüyalarda abuk-sabuk şeyler çok görülür. Rüya, hayat boyutlarını Allah gösteriyor, o da bir hayat boyutu. İstese Allah öyle de yaratabilirdi bizi ve gayet de memnun oluyor insan o rüyada. Yani hayatından memnun olması için bir neden olmuyor aslında, şartlar iç açıcı değil ama acayip huzurlu çok rahat oluyor yani çok rahat uyum sağlayabiliyorlar. Zaten dinleniyor gece rüyadan dolayı. Halbuki rüyalarda genellikle abuk-sabuk yani öyle bir mantıklı rüya insan görmez. Ama eğitici yönü iyidir rüyaların, insan iyi eğitilir. MaazAllah öyle bir şey olsaydı insan düşünür tabii. Kalktığında da gerçek değil ne kadar güzel ne şahane. Hatta bazen uyanıyor insanlar inanamıyor “hakikaten bu rüyaydı değil mi?” diyor, tekrar tekrar düşünüyor, rüya olup olmadığı konusunda kuşkusu yine devam ediyor. Defalarca bunu kendine teyit ederek emin oluyor. Rüyanın etkisine bak, gücüne bak. Dolayısıyla hem eğiticidir hem uyarıcıdır. Bazen de işaret olur rüyada ama tabii ona “ben işaret aldım” diye kesin teşhis koymak olmaz. Allah ilham eder kalbe oradan anlaşılabilir. Yani kalbe ilham gelmesi lazım.

 

Dua Samimi ve Candan Bir Üslupla Olur. Müslüman’ın En Öncelikli Talebi En Derin İmanla İman Etmek, Samimiyetle Şirkten Korunmayı İstemektir

Dua ederken ellerimizi açmamız için bir sebep yok normal dua edebiliriz. Oturduğumuz yerde konuşma şeklinde samimi bir üslupla dua edebiliriz. Ayakta da dua edebiliriz, yan yatmışken de dua edebiliriz, yatakta da dua edebiliriz. Samimi bir üslupla Allah’tan istediklerimizi candan bir üslupla istememiz gerekir. Yalnız Allah’tan bir şeyler isterken önemsiz basit şeylere kilitlenip önemli şeyleri kenarda bırakmak çok ayıp çok çirkin olur. En önce Allah’ı coşkuyla sevmenin, en yüksek coşkuyla sevmenin talebi gerekir. Ve en derin imanla iman etmek ve samimiyet ve şirkten korunmak, en hayati konuyu bir kere istemesi lazım. Çünkü sık sık insan bunda hata yapar. Sonra ne istiyorsa istesin söyleyebilir. Ama en hayati konu hep önce gündeme gelmesi lazım. Çünkü onu unutursa duasının gücü de pek olmaz.

 

(AK Parti Grup Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine şu şekilde devam etti: “Milletimiz 15 Temmuz’da FETÖ’nün karşısına canı pahasına dikilip destan yazdı. Bilmiyorlardı ki bu millet yola çıktığı zaman ‘arkadaş yurdumu alçaklara uğratma sakın, doğacaktır sana vaat ettiği günle Hakk’ın’ hamdolsun bu millet o akşam tankların, helikopterlerin karşısına o yürekleriyle çıktı. Milletimiz bunlara her zaman dersini verdi. Milletimiz bize verdiği destekle küresel zulüm düzenine başkaldırdı. İnşaAllah milletimiz bu şantaj sirkini de tertipçilerinin başına geçirecek.”)

Evet, inşaAllah. Fakat bak tekrar tekrar söylüyorum, milli liderin etrafında kenetlenmek çok önemlidir, milli liderin etrafında kenetlenmek. Onun için Tayyip Hoca’ya sağı solu, ortası kenarı herkesin destek vermesi gerekiyor. Lamı cimi yok bunun mutlaka böyle olması lazım. Ben sevmiyorum olmaz. O zaman vatanı seviyorsundur, milleti seviyorsundur, devleti seviyorsundur, bir şeyi seviyorsundur, aileni seviyorsundur. Malını mülkünü seviyorsundur hiç olmazsa artık ne diyeyim yani bir şey vardır sevdiğin. Hepsinin kurtuluşu için Türkiye’nin güçlü olması gerekiyor. Türkiye’nin güçlü olması için de başın, cumhurun başının güçlü olması lazım. O güç de reyle olur oyla olur, güçlü destek sağlandı mı konu biter. Adam istediği kadar hoplasın zıplasın acayip eli güçlü olur cumhurbaşkanının, istediği gibi ataklar yapabilir. Ama öbür türlü çok zor.

 

Din, Dünyayı Yaratan Üstün Aklın En Kaliteli, En Dürüst, En Mükemmel İnsan Olmamız İçin Bize Gösterdiği Yöntemdir

Din bir kere, bize anlatırlardı eskiden din dedin mi işte hacı emmi olursun, mest giyersin camiye gidersin. Kardeşim, öyle değil din. Din, dünyada en akıllı, en doğru, en kaliteli hareketin nasıl yapılacağına dair dünyayı Yaratan gücün bize gösterdiği yöntem ve stil. Yani ne yapacağımızı gösteriyor en kaliteli, en dürüst, en iyi olmamız, en mükemmel insan olmak için bize gösterilen yöntemdir. Çünkü bak, hücreye Allah akıl veriyor hücreye. Hücre kendinden yapıyor mesela kofulu organize ediyor, mitokondriyi organize ediyor, sitoplazmayı yönlendiriyor, bölünmeyi yönlendiriyor akıl vermiş hücreye. Bak hücreyi akılla sarmış Allah eğitmiş, ne yapacağını ona vahyetmiş hücreye. Şimdi insana ne yapacağı vahyedilmemiş, bak her şeye vahyedilmiş, atoma vahyedilmiş, hücreye vahyedilmiş, dünyaya vahyedilmiş, dünya mesela ne yapacağını biliyor nasıl döneceğini hepsini biliyor. Ama insana vahyedilmemiş. İnsana nasıl vahyediliyor, Allah insanların içinden birini seçiyor, onunla bize bu bilgileri gönderiyor, kitaplar da evimize geliyor. Biz o kitapla birlikte yaratılıyoruz. Ona uyduğumuzda akıllı, kaliteli, doğru, dürüst, muhteşem insan oluyoruz. Öbür türlü bunalımlı, uyuşturucu alan, içki içen, adam öldüren cinayet işleyen yahut sıkıntıdan ne yapacağını şaşıran, bunalıma giren yahut huzursuz veyahut sinirli veyahut dünyayı bomboş gören, hayatının bir amacı olmayan veyahut işte garip düşünen insanlar meydana geliyor. Bunu ortadan kaldırıyor din. Sıhhatli normal düşünen, dünyanın Sahibinin bizden ne istediğini bilen ve en mükemmeli yaşayan insan meydana gelir dinle.

 

(“Hacda kadın-erkek iç içe ibadet diyorlar, bu haram değil mi?” izleyici sorusu)

Niye haram olsun? Zaten adamların ağızları alışmış harama. “Adın ne ?”diyorsun “haram” Ne yedin? “haram” Şu nedir, bunun ismi ne? “haram” başka bir şey bildikleri yok. Allah’ın her türlü helalini haram etmişler. Hayatları harama dönmüş, böyle olmaz. Allah’ın helalini haram ettin mi o deccallıktır, o günahkarlıktır, o şirktir. Müslüman böyle şeyler yapmaz. Ha bilmeden yapıyorlarsa Allah affetsin, inşaAllah akıllanırlar, doğruyu görürler, akılları artar inşaAllah. Ki zaten ciddi şekilde bir düzelme oluyor. Bak benim aslanım bile durumun vahametini görmüş. Modern gençler herkes görüyor, herkes farkında.

 

(“Hz. Mehdi (as) talebeleri evlenir mi?” izleyici sorusu)

Hz. Mehdi (as) talebelerini görürsek soracağız. Ama Hz. İsa Mesih (as) evlenmemişti, Bediüzzaman evlenmemişti. Hz. Mehdi (as) talebelerinin evlenmemesi bana pek mantıklı gelmiyor. Hadis yok ama hadiste şöyle; “insanlar onlarla evlenmek istemez” diyor, evlenmezler demiyor da “evlenmek istemezler, cenazelerine gelmezler, bir iş olsa onlarla iş yapmazlar” yani tecrit ederler diyor baskı yaparlar diyor. Onlara bir ambargo olacağı anlatılıyor hadislerde, yoğun bir baskı olacağı belirtiliyor. Peygamberimiz (sav) döneminde de öyleydi, sahabelerle hiç kimse konuşmak istemiyordu, ticaret yapmak istemiyordu, cenazelerine kimse gelmek istemiyordu ilk dönemde, ilk İslam yayılırken. Hz. Mehdi (as)’ın da ilk başlangıcında böyle bir durum olacağı hadislerde belirtiliyor. Mesela Gaybetül Numani’de Resulullah (sav) buyuruyor ki: “Mehdi talebeleri hazır olsalar tanınmazlar. Eğer kaybolsalar aranmazlar.” Önemsiz görülür. “Hasta olsalar kimse onların ziyaretine gelmez, eğer evlenmek isteseler kimse onlara gelmez. Eğer ölseler cenazelerine kimse katılmaz.” Hz. Mehdi (as) talebeleri böyle zor bir ortamda oluyorlar. İşte münafıklar bir yandan, küfür bir yandan, şeytan bir yandan, deccal bir yandan. O ortamda başarılı bir mücadele veriyorlar, yüksek makamın nedeni budur. Makamın yükselmesinin nedeni budur. Ama evlenilmez diye bir kaide olduğunu zannetmiyorum, fakat doğal şartlardan evlenemeyecekleri anlaşılıyor. Genel anlamda zorlanacakları anlaşılıyor o hadisten.

 

(“Temizliği nasıl göstermeliyiz dinimize uygun olarak?” izleyici sorusu)

Temizlik imanla orantılı oluyor müminlerde. Küfürde temizlik diye bir konu olmaz. Müminde olur çok müthiş bir titizlik temizlik. Zaten o yansır yüzüne, üslubuna, hayatına, konuşmalarına. Ruhu da temizdir, ahlakı da temizdir, bedeni de temizdir, eli ayağı elbisesi ayakkabısı her yeri müminin temizdir. Yattığı yer temizdir, evi temizdir, yiyeceği temizdir. Cennette biliyorsunuz saf temizlik hakimdir. Her yer ve her şey kendinden temizdir. Ama dünyada emek verilerek olur. O emeğe sevap veriyor işte Cenab-ı Allah, manevi makam yükseliyor. Kir mucizedir Allah tarafından özel yaratılır. Mesela bir şey bir süre sonra kirlenir, herhangi bir madde bir şey tozlanır ve kirlenir veyahut eskir bu mucizedir. Mesela Allah kağıdı eskitir, ahşabı eskitir bambaşka bir şekle sokar. Normalde hiçbir sebep yok, her şeyi eskitir Allah. Tozlandırır mesela tozlar tek tek şuurludur gider oraya konar, başka bir toz gelir konar, trilyonlarca toz konar ve orası tozlu hale gelir. Ama her toz nereye gideceğini bilir yerini bilir. Tozun içindeki aleme sorsan oho uçsuz-bucaksız alem. Tozun içinde yaşayanlara sorsan “bundan daha büyük alem var mı?” der. Alem içinde alemdir dünya.

 

(“Ahirette insanlara nasıl bir karşılama olacak?” izleyici sorusu)

Ahiret öyle çok karmaşık bir şey olacak zannediyorlar. Öyle bir şey yok. Yani insan dururken birden hani birisi dürter de uyanır ya insan, yatakta sarsıp uyandırıyorlar. Aniden hoplar kalkar, o tarzdır. Uyandığında zaten o mekana geçmiş oluyor, başka bir boyuta geçmiş oluyor. O kadar, başka bunun dışında bir şey yoktur. Müminin öyle karmaşık bir durumu yok. Cennete alınması da öyle, son derece kolay ve güzeldir. Çok kısa sürede olan bir şeydir. Sorgulaması da sırf hoşuna gitsin diye yapılan usulü bir sorgulamadır. “Sen dünyada güzellikler yapmışsın, hayırlar yapmışsın, iyilikler yapmışsın. Doğru mu bu?” diyor. “Cenab-ı Allah daha iyi takdir eder” diyor mümin. “Allah beni zaten biliyor” diyor. “Hadi gel” diyorlar. Götürüyorlar, o kadar. Ve karşılama çok güzeldir. Müminler sevinçle karşılarlar gelenleri. Cennette hep sevinç vardır. Melekler, gılmanlar, huriler, vildanlar hepsi geleni tanırlar. Hepsi ismiyle hitap ederler, hepsi onun yaptıklarından örnekler verirler. Bayağı iyi tanırlar hayatını yani çünkü onlar önceden bilgilendiriliyorlar. Mesela bir mümin kadını veyahut mümin beyi karşılayacak olan oranın ahalisi önceden bildiriliyor ve bütün cennet onları tanıyor, bir tek onlar değil. Hepsi onun hakkında geniş bilgiye sahip oluyorlar. Kişiliği, karakteri, nasıl mücadele ettiği, nasıl fedakar, ahlakı, kişiliği nedir? Adı, soyadı, nelerden hoşlanır hepsini biliyorlar. Su gibi bilirler, tanırlar. Mesela anne çocuğunu nasıl tanıyor yahut karısı eşini nasıl tanıyor? Bir kırk yıl, elli yıl eşiyle beraber oluyor değil mi? Eşini tanıyor. Huriler eşini onlardan daha detaylı tanır. En girift yönlerine kadar tanırlar. Nelerden hoşlanır, nelerden hoşlanmaz, hayatı nasıl geçmiştir? Bütün detaylarıyla, ondan insanın kendinin bileceğinden çok daha bilgiye sahiptirler.

 

(“İnsanlara nasıl sevgiyle yaklaşabiliriz?” izleyici sorusu)

Önce aklına bir bakmak lazım tabii. Sevgiyle yaklaşmamız riskli olabilir. Adam hasta çıkabilir, dengesiz çıkabilir. Güler yüz gösterirsin, “niye güldün ki?” falan der yani. Selam verirsin, “nereden tanıyorsun?” der. Cins adamlar var, anormal insanlar var. Veyahut “niye tanışmak istedin?” der. Manyak yani şüpheci falan, çok tehlikeli olur. Önce akli dengesine bakmak lazım; kişiliğine, vicdanına. Allah’tan korkuyor mu, Allah’ı seviyor mu, makul bir insan mı, vicdanına uyan bir insan mı, egoist bencil mi? O kısa sürede anlaşılır, kısa bir sohbette. Mesela bak ben senin yüzüne baktım, kısa bir konuşma yapıyorsun, hemen anlıyorum ben seni. Dengeli, tutarlı, güzel bir insan olduğun zaten sorunun şeklinden de sevgiyi arayan, makul, mümin tıynetli, ahlakı güzel, güvenilir bir insan olduğun hemen anlaşılıyor. Yüzündeki Allah’ın Rahmani damgası zaten olayı anlatıyor. Baksana şu güzelliğe, bakışına. Sen sevgiye layıksın, sen tutkuya da layıksın, aşka da layıksın ama her insan böyle değildir. Onu süratle kavrama kabiliyetimiz aslında vardır. Bazı insanlarla görüşüyorum ben, “zamanla birbirimizi tanıyacağız” diyor. Öyle bir şey olmaz. Bakar bakmaz tanırsın, ne demek zamanla yani. Zamanla şu olabilir, belki çok heyecanlıysa zamanla o heyecanı daha makul bir heyecana dönüşebilir. O kadar yani mesela tanışma heyecanı varsa, o sakinleşebilir. Onun dışında adamda bir değişiklik olmaz. Canavarsa kuzuya dönmez, kuzuysa da canavara dönmez. Neyse odur yani. Dolayısıyla zaman bir şeyi değiştirmez. O yanlış biliniyor. O oradaki yeteneğe bağlı, akla bağlı, kişiliğe bağlıdır. İnsanla yarım saat falan konuşursun, her şeyini anlayabilirsin dürüstse.

 

(Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, İngiliz derin devletine vurgu yaptı ve şunları söyledi; “Ortadoğu ve İslam alemi daha fazla parçalansın, daha fazla kargaşa yaşasın diye 100 yıldan bu yana ortaya atılan planlar ve teoriler var. O teoriler bir bir hayata geçiriliyor. Bunu meşhur İngiliz casusu Lawrence’ın askerleri yapıyor. O zaman milletimizi 40 parçaya böldüler. O böldükleri parçaları da sömürmeye başladılar. Hala da sömürüyorlar. Şimdi bunları da kendi içinde parçalamaya çalışıyorlar. Onunla da kalmıyor şimdi mezhepleri, farklı anlayışları ve tarikatları birbirine kışkırtıyorlar. Müslümanlar olarak mezheplerimizin hepsi muteberdir. Bunlar zenginliklerimiz, bunu gençlerimize anlatmak durumundayız. Eğer birbirimize karşı bir tefrika içine girersek gücümüzü kaybederiz. Hani Akif diyor ya, ‘girmeden tefrika bir millete, düşman giremez. Toplu vurdukça sineler, onu top sindiremez.’”)

İşte başkan dediğin böyle olacak. Helal olsun, delikanlı olduğunu gösterdin, kabadayılığını gösterdin. Yiğitçe konuşmuş, İngiliz derin devletine muazzam bir yumruk, helal olsun. İngiliz derin devletine karşı aydınlarımızın atağı devam etsin. Allah’a çok şükür biz İngiliz derin devletinin perdesini indirdikten sonra, kafasına o manevi balyozu indirdikten sonra, aydınlarımızın ruhunda büyük bir coşku oldu. Şu an 600’e yakın aydınımız İngiliz derin devletinin aleyhine geniş kapsamlı açıklamalar yaptı. Sayın Cumhurbaşkanımız da defalarca İngiliz derin devletini yerden yere vuran açıklamalar yaptı. Devam da edecek. Bütün Ortadoğu’da İngiliz derin devletini rezil edeceğiz. Ama elhamdülillah öncü olmayı Allah bizlere nasip etti.

 

İnsanlar İmtihanı ve Deneme Sözünü Yanlış Anlıyorlar. Bizi Yaratan Bizi Tanır, Denemez. İmtihanın Anlamı Bizim Kendimizi Tanımamızdır

Denenme lafı yanlış anlaşılıyor. Denenme sözü yanlış biliniyor. Allah’ın bizi denemesi diye bir konu olmaz. Bizi yaratan Kendi zaten. Ne konuşacağımızı da bize hazırlayan o. Deneme nasıl olsun o anlamda? Bizi bize tanıtıyor Allah. Deneme adı altında bizi bize tanıtıyor ilk defa biz kendimizi tanıyoruz. Biz kendimizi ne ahiretteki konumumuzu hatırlıyoruz şu an ne de daha önceki ilk hayatımızdan tanıyoruz. Zer aleminden hiç hatırlamıyoruz. Bir tek bu dünyada şu an biz kendimizi tanıyoruz. Uzun süreden beri bizi tanıtma devam ediyor. Kendi kendimizi tanıma ve sevdiklerimizi tanımaya devam ediyoruz. Onun adına deneme deniyor. “Allah sizi deniyor”, bak şimdi olayı meydana getiren o, cevabı verdiren o. “Bu kitapta yazılı” diyor Allah. “Yaptınız bunu” diyor, bitti. Peki, bittiğine göre deneme nasıl olsun? Allah diyor ki, “kaderde bu, hazır”  yani aynısını yapacaksınız. O zaman deneme denen olay bitmiş zaten, öyle bir şey yok. Geriye ne kalıyor? Bizim kendimizi tanımamız kalıyor. Biz şu an kendimizi tanımaya devam ediyoruz.

 

(“Hz. Yusuf (as)’un kardeşleri münafık mıydı?” izleyici sorusu)

İşin doğrusu öyle görünüyor yani o ana kadar öyle görünüyor ama tabii takdir Allah’ın. Hz. Yusuf (as) iyi davranıyor ama onlara ama yaptıkları çok korkunç yani direkt katil hükmündeler, cinayete azmetmiş adamlar. Facia yaptıkları ama tabii Allah’ın hükmü nedir bilmiyorum. Ama Yusuf (as) “ben affettim sizi” diyor. Allah affeder mi bilmiyorum, Hz. Yusuf (as)’un affetmesi ayrı. Allah diyor: “Siz yetmiş kere bağışlanma dileseniz de Allah onları bağışlamaz” diyor. Sana ne yaptı da el kadar çocuğu sen kuyunun içine atıyorsun? Öbürleri de onunla yetinmiyor bu sefer hapishaneye atıyorlar kendi kafalarınca güya ve unutuyor bak zulme bak? Yedi yıl yeraltında zindan kayalar içerisinde zindan, güneş yüzü görmüyor yedi yıl. Ne yaptı? Hiçbir şey yapmamış. Dolayısıyla olay büyük, münafıklarla başı dertteydi Hz. Yusuf (as)’un. Kadın münafık, kardeşlerinde münafık karakteri var. Ne oldu? Mısır’a sultan oldu. Ne oldu? Cennet kuzusu oldu. Münafıklar nerede? Gayya kuyusunda tepiniyorlar. Bütün münafıkların sonu budur.

 

(“İman eden ve etmeyenlerin sevgisi aynı mıdır?” izleyici sorusu)

İman eden insanın sevgisine sevgi denir, iman etmeyen insanın sevgisine sevgi kelimesi yanlış olur. Sevgi iddiasıyla ortaya atılmış bir iddia yani onu bilemiyoruz ne olduğunu çünkü iman ehli Allah’ın tecellisine baktığı için Allah tarafından özel ödüllendiriliyor Allah’tan bir nur, özel bir vahiy kalp vahyi geliyor o kalp vahyine sevgi deniyor. Bu sözlü değildir kalpte olan bir duygu, vahiyle Allah tarafından müminin kalbine verilir, onun kalbine verilmiyor bu, ona nasıl sevgi diyelim? Çünkü sevgi ruhta olan yüksek heyecanla, yüksek takdir hissiyle, yüksek hayranlıkla uçsuz bucaksız derinliğe doğru giden muazzam bir tutku zevkidir. Şimdi Allah bunu bir insana vermediğinde adam diyor ki: “Ben seviyorum.” Allah da vermemiş bunu nasıl bunun adı sevgi oluyor? Yok. O zaman şöyle de, sevgi adı altında bir iddia yani bilemediğimiz bir iddia bu olabilir başka türlü olmaz.

 

(“Allah’ın insanlara yardım etmeyeceği bir konu var mı?” izleyici sorusu)

Belasını arayan belasını derler Mevla’sını arayana da Mevla’sını. Belasını isteyene belada yardımcı olur, şeytana da yardımcı oluyor. Hayır isteyene hayır, şer isteyene şer yaratır Allah dolayısıyla şeytan ne istiyorsa onu yerine getirir, kafir ne istiyorsa yerine getirir, münafık ne istiyorsa yerine getirir, mümin de ne istiyorsa yerine getirir ama kafirin sonu cehennemdir, münafığın sonu cehennemdir, müminin sonu cennettir. Mesela adam zalim münafık onun zalimliğinde farz edelim Müslümanlara para vermeyecek, aç Müslümanlar para verecek vermiyor Allah verdirtmez, orda onu yaratır Allah, o fiili yaratan da Allah’tır. Mesela deccal, deccali Allah yaratıyor, baştan yaratıyor, ölümünü engelliyor mesela adam uzun ömürlü oluyor deccal yani görevini yapacak kadar uzun derken çok da uzun bir ömür değil, makul bir ömrü var deccalin ama daha erken de ölebilir. Mesela bir trafik kazasında, şunda bunda ölür ölmüyor yani görevini yaptırtıyor işte bu Allah’ın korumasıyla oluyor özel.

 

(“Güzellik algınızı neye göre belirliyorsunuz?” izleyici sorusu)

Güzeli Allah zaten kaderde özel yaratır. Eğer kulunu seviyorsa ona sürekli güzel gösterir. Yani güzellikler çıkartır. Bir nimet olarak çıkartır. Güzeli sevdirecek şekilde Allah yaratır. Güzeli sevmeyi kalbe vahyeder. Bak güzeli yaratır ve güzeli sevmeyi de vahyeder. İkisini birlikte yaratır. Hem güzel hem onu sevme aynı anda yaratılır. Ve insan onu müthiş bir his ve heyecan olarak tarif edilemeyecek bir zevk, tarif edilemeyecek bir mutluluk olarak haz olarak hisseder. Tarif et desen edemez. Ama tabii bu güzellikle akıl iman iç içedir. Yüzdeki o temiz ifade, dürüstlük ifadesi, iyi niyet, candanlık sevginin zeminin hak olduğunu göstertir. Yani sevmenin doğru olduğunu gösterir. Ve hemen anlaşılır. Diyor işte “ben zamanla severim” bırak canım öyle olur mu? İnsan bakar bakmaz sever. Ben hayatta öyle bir şey yapmam yani. Seveceğim insanı bakar bakmaz severim görür görmez. Ama Allah esirgesin bazen tabii o sevgiyi o zorla geri alırsa ayrı mesela ama yoksa ben sevgide her zaman kararlı olurum.

 

(“Kıyamet sadece dünyada mı kopacak?” izleyici sorusu)

Ay, dünya ve güneş yani Kuran’da belirtilenler bunlar ama kıyamet koptuktan sonra manzara madde değişecek. Yani baktığımızda öyle görülecek kıyameti seyredenler güneşin, ayın hepsinin birleştiğini dümdüz olduğunu görecek. Fakat madde bildiğimiz madde olmaktan çıkacak yani insanın yapısı da değişiyor. Mesela kan olmayacak damarlarımızda. Vücutta damar olmuyor. Yani doğrudan cilt oluyor damar yok. Mesela vücut salgıları olmuyor. İstenilirse olur ama olmuyor. İç organlar yok. Kalp var sadece heyecana ama heyecanı hissettiren bir organ olarak. Bir de nefes alma var ama ihtiyaç olduğundan değil yani kokuyu içe çekmek için. O şekilde, dolayısıyla bizim bildiğimiz tarzda bir fizik kanunu yok. Mesela toz yok. Kir yok. Maddede eskime olmuyor. Ne kadar eskime olmuyor? Zaten normalde budur. Aslında normale dönmüş oluyor dünya. Görüntü niye eskisin? Görüntünün eskimesi zaten mucizedir. Çok acayip bir şey. Elektriğin niye kablosu olsun? İşte yok bilmem nereden geliyor bilmem ne. Elektrik direkt yaratılır. Görüntüde görüyoruz direkt yaratıldığını. Işık kaynağına ihtiyaç olunuyor cennette ışık kaynağı yoktur. Her şey kendinden ışıklıdır. Ama istese kaynak da olur. Yani olmayacak hiçbir şey yok. Dolayısıyla dünyadan çok farklıdır. Yani madde yapısı olarak. Fakat görünüm olarak çok benzer. İnsanlar bu tarzdadır görüntüleri. Saç kalitesi güzeldir. Cilt kalitesi çok güzeldir. Eklemlerde şunda bunda vücutta hiçbir bozukluk olmaz. Grip, nezle falan olmaz. Yorgunluk, bitkinlik, uyku hali olmaz. Alerji olmaz hiçbir şey olmaz. Vücut normaldir. Yine bitkiler var. Toprak kaliteli bir toprak, böyle insana yapışan çamur hale gelen bir toprak değildir. Yine kaya vardır, cennet kayaları vardır. Cennet ağaçları vardır. Ama bildiğimiz böyle kaba ağaç tarzında değil. İnsanın hoşuna giden. Malzemesini şu an bilemiyoruz görünce anlayacağız.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler