Sayın Adnan Oktar'ın 23 Mayıs 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 23 Mayıs 2017

 

(İngiltere’de dünyanın en büyük kapalı konser salonu olan 21 bin kişilik Manchester Arena’da Amerikalı şarkıcı Ariana Grande’nin konseri sırasında şiddetli bir patlama sesi duyuldu. Patlama, bir intihar bombacısının kendisini infilak ettirmesi sonucu oluştu. İngiliz polisi 23 kişinin öldüğünü 50’den fazla yaralı olduğunu açıkladı. Konserde bulunanların çoğunun yaşının 18’den küçük çocuklar olduğu, ayrıca hayatını kaybedenlerin de 13-18 yaş aralığında olan gençler olduğu açıklandı. Hayatını kaybedenlerin fotoğrafları var.)

İşte gelenekçi Ortodoks İslam anlayışında adam bunu değerlendiriyor. Bunu cihat olarak görüyor. Bu masumların katledilişini bir yiğitlik, kahramanlık olarak görüyor. Büyük bir marifet yaptığını zannediyor. Bu alçaklık, ahlaksızlık, şerefsizlik, namussuzluk, terbiyesizlik ve vicdansızlık rezalet yani. Bunu Allah adına yapıyor, ibadet yaptığı kanaatinde. El kadar çocuk bunlar yani sabi tabir edilen çocuklar. Bu ahlaksızlığı İngiliz derin devleti organize ediyor. Kim bilir ne şeytanlık düşünerek bunu yaptılar. Deccaliyet bu kanla kendince bir şeytani ayin yapmış oluyor. Çocuk kanı özellikle iblis için, deccal için çok önemlidir.

 

(“Cennette ne dil konuşacağız?” sorusuna cevap)

İstediğimiz lisanda konuşuruz. Cennet lisanı vardır ayrıca. Allah için lisan hiç dert değildir yani sorun olmaz Allah için çok kolaydır. Mesela Hz. İbrahim (as)’a öğrettiği lisan bilinmiyor, özel bir lisan sonradan kaybolmuş bir dil. Eşyaları hepsini öğretmiş ayrı bir dil. Allah istese peş peşe yüz, bin, milyonlarca dil meydana getirir. Ama cennet dili vardır. Arapça isteyen Arapça da konuşur, Fransızca isteyen Fransızca konuşur. Ama herhalde neler konuşacağız diyor sohbet edeceğiz. Buradaki olaylar işte, geçmişteki olaylar, zer alemi, milyonlarca konu var. Eğleniriz, konuşuruz, güzellikler, Allah sevgisi en çok Allah’a sevgimiz, Allah’a hamd edeceğiz. Biz gidelim cennete de ben orada tarif ederim neler olacağını Allah nasip ederse. Cennet yurduna bütün mesela gitmekte. Kapıdan içeri girdin mi bitti. Birinci adımı attın mı ikinci adım kesin demektir. İlk birinci adımı sağdan attın mı sonsuzluğa başladın demektir. Geri çıkış yok. Sağ adımınla girdin mi daha geri çıkış yok, sonsuza kadar cennette demektir.

 

(“Allah’ın isimlerini belli bir sayıyla saymak sevap mıdır sizce?” sorusuna cevap)

Allah’ın isimleri Allah’ı sevdiğimiz için sevgi ifadesi olarak karışık da söyleyebiliriz, her türlü de söyleyebiliriz. İsimleri sadece söylemek değil de isimleri düşünmek, anlamını bilip Allah’ı sevmek çok önemlidir. Mesela Allah büyük; büyüğün anlamını düşüneceğiz. Allah mesela suphandır yani münezzehtir, eksik ve noksandan münezzehtir bunları düşüneceğiz. Yoksa “SuphanAllah SuphanAllah” diyor ne dediğini bilmiyor olmaz. Eksik ve noksan bütün sıfatlardan münezzeh Allah, onu söylediğini bilecek. Düşünmek esastır düşünülmesi.

 

(“Çağımızın mümin kadınları İslam’ı nasıl tebliğ etmelidir?” sorusuna cevap)

Kadın daha çok kadına tebliğ yapabilir. Çünkü erkeklerin bir kısmı münasebetsiz oluyor. Kızlar nasıl bir şeyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar. İşte “gel kahveye gidelim, çay içelim” klasik yani çok kötü yöntemleri. Hemen işte sarkıntılık münasebetsizlik, işte “badi salonuna gidiyorum göbeğim baklava gibi” bilmem neresi bilmem ne gibi. Ne akla, ne imana önem vermiyor, ne derinliğe, ne Allah korkusuna. Çok çirkin mantıkla yaklaşıyor bir kısmı. Kiminle karşılaşacağını bilmiyor çocuklar. O yüzden hanımlar hanımlarla konuşsa daha iyi olur. Modern olması tabii hanımların, modern olması İslam’ı tebliğ etmesini kolaylaştırır. Başı kapalı hanıma neyi anlatacaksın zaten eğitimli oluyor birçoğu. Başı açığa da başı kapalı anlatamaz. Çünkü bir üstünlük iddiası oluyor bazen. “Ben mümin muttaki helale harama dikkat eden adamım, sen de haramisin harama giren bir insansın seni adam etmeye çalışıyorum” gibi oluyor öyle olmaz. “Ben de sen de eşitiz ikimiz de müminiz sohbet ediyoruz” üslubu olması lazım. Hepsi için demiyorum ama bu var, yani bazı yerlerde bu oluyor.

 

(“Zihinsel engelli kardeşlerimiz cennete gidebilecek mi?” sorusuna cevap)

Şimdi bak çok fazla zihinsel engelli aile var. Bu çocukların, normal yaşayan insanların da diyeyim bak hepsi ruh sahibi değildir, kapalı olarak söyleyeyim. Yani birçok insanın acı çektiğini zannedersin acı çekmez. Allah ruhundan üfürmemiştir. Sadece imtihan için dünyaya gönderilir yani şuuru kapalıdır. Ama şöyle diyeyim -Allah esirgesin- mesela ağır şizofreni vakası var, kelimenin tam anlamıyla şuuru kapalıdır bu canlarımızın.

 

(“Güzel ahlaklı olmak bir konuda kişiye hiç vesvesenin gelmemesi mi yoksa vesvese geldiğinde onu yenmesi midir?” sorusuna cevap)

Vesvese gelmeyen hemen hemen hiç kimse olmaz çok çok nadirdir çok çok nadirdir. Peygamberlere bile vesvese geliyor Kuran’da görüyorsunuz zelle tarzında. Allah diyor “inanmıyor musun?” diyor mesela “ben dirilişi görmek istiyorum” diyor Hz. İbrahim (as). Allah “inanmıyor musun?” diyor. Şimdi orada Allah’ın ifadesi çok önemli. Durduk yere söylemez Allah onu “inanmıyor musun?” diyor. “İçim pekişsin yani kanaatim oluşsun diye söylüyorum” diyor, işte bitti. İnsan vesveseye açıktır. Dolayısıyla iman denen güzelliğin anlamı, vesveseye karşı verilen mücadeleye denir iman diye. Şeytan saldırır, nefsin saldırır, aklın sürekli vesveseler ortaya getirir sen onlara sürekli cevap verirsin ona cihat denir, cehd nefsinle mücadele, sonuna kadar onu götürürsün.

 

(“Kıyamet bir anda mı kopacak?” sorusuna cevap)

Kıyamet bir büyük göktaşının.. Yalnız şimdi işin ilginç yanı şu, 2120’ler gibi büyük bir göktaşının dünyaya çarpacağını hesap etmişler bu biliniyor yani 2120 gibi. “Yalnız” diyorlar “çok küçük bir ihtimal teğet de geçebilir” diyorlar “çarpa da bilir” diyorlar “2120 gibi.” Dediğim doğru muymuş? Doğru. Bayağı büyük bir göktaşı öyle ufak tefek değil. “Eğer bu göktaşı çarparsa, çok az bir teğet ihtimali de var” falan da diyorlar “sıyırır geçebilir de” diyorlar. Yani benim kanaatim çarpacak ben açıkça söyleyeyim. Nezaketiyle öyle söylüyorlar. Dünyayı delip-geçiyor bak ayetin ifadesine bak “birinci vuruş” diyor “o vuruşu ikinci bir vuruş izler” diyor Kuran ayeti açık, ikinci vuruş spin atıyor vuruyor deliyor, delip geçiyor deldiğinde artık dünyanın vücudu parçalanmış oluyor magma akmaya başlıyor delinmeden dolayı. İkinci bir çarpma izliyor. İkinci çarpmadan sonra dünya dönüş istikametini tersine doğru çeviriyor. Ama bunlar en fazla iki üç saat, bir kaç saat sürecek şeyler. 12 şiddetinde falan depremler oluyor.

 

(Devlet Bahçeli bugün yaptığı grup konuşmasında; “Çaycıyı, çorbacıyı bırakın yılana çıyana bakın 15 Temmuz’un sözde akıl ve akil hocalarını yakalayın” dedi.)

Yılana çıyana üç, dört kere dikkat çekmiştim. İlk defa ben kullandım biliyorsunuz. Sayın Bahçeli beni tasdik eder mahiyette yılan çıyan diyor. Benim yılan çıyandan neyi kastettiğimi biliyor. Ben de onun yılan çıyandan neyi kastettiğini biliyorum. Çok çok doğru söylüyor çünkü öbür türlü çok tehlikeli. Asıl yılanın başı dışarıda olacak hiç alakası olmayan yani binde bir, binde iki tehlike olan varlıklarla uğraşacaksın. Hiç gerek yok. Yani binde 999 tehlikeli olanlar varken binde bir, binde iki tehlikeli olanla uğraşmaya gerek yok. Çünkü onlardan bir şey çıkmaz binde bir, binde ikiden. Ama binde 999 çok büyük bir tehlikedir. Onlara yönelmeleri lazım doğru söylüyor, çok güzel demiş. Aklı başında bir dava adamı olduğu için teşhisi doğru.

 

(“Hristiyan bir arkadaşım var. Bu arkadaşıma nasıl yaklaşmalıyım?” sorusuna cevap)

Müslüman olduğunda Hz. İsa (as)’ı daha çok sever, hakkıyla sevmiş olur. Hz. İsa (as)’ın gerçekten seveceği şekilde sevmiş olur. Hz. İsa (as)’ın inancına uygun hareket etmiş olur. Hz. İsa (as), eğer o Müslüman olursa Kuran ile hareket ederse ve ona tabi olursa o zaman onu çok sever. Çünkü Hz. İsa Mesih, Allah’tan yana olan bir Peygamber. Muhammedi olmak onun için bir nimet ve güzellik. Daha önce bak Musevi idi. Yani bildiğin Musevi idi. Yani haham derecesinde bilgiye sahipti. Tevrat’ı çok iyi biliyordu. Musevilerin büyük bir bölümü de onu haham olarak biliyorlardı. Haham olarak vaaz veriyordu onların inancına göre. Yani sinagoglarda vaaz veriyordu. Ama İncil gelince İncil’e tabi oldu. Yani ilk defa karşılaştığı bir şey değil. E şimdi de Kuran geldiği için Kuran’a tabi oluyor.

 

(“Kuran’ı Kerim’i Arapça ve Türkçe olarak okumanın sevap farkı var mı?” sorusuna cevap)

Eğer Türkçe okursa anlamını alacağı ve uygulayacağı için, asıl mesele Allah’ın helalleri haramları ve Allah’ın isteklerini bilmek olduğu için asıl sevabı oradan alır. Gerçek sevabı oradan alır. Arapçasını okuduğunda vahyin orijinal halini duyduğu için kalbi bir zevk alır. Ama manasını bilmediği için sadece Arapçasını okumakla kalırsa harama girer. “Ben Kuran’ın Arapçasını okudum Allah’ın emrini yerine getirdim” derse anlamını bilmeyeceği için harama girer. Ama mealini, tefsirini, anlamını bilip Allah’ın ne dediğini anlarsa farzı yerine getirmiş olur. Arapçasını bilmese de Allah’ın emri yerine gelmiş olur.

 

(“İnsana gelen vesveseler en kolay nasıl giderilir?” sorusuna cevap)

Hiç muhatap olmamakla, yok hükmünde kabul etmekle. Vesveseyle uğraşmak çok büyük hata olur. Ona vakit ayırmak da çok büyük hata olur. Yok hükmünde görürsen konu biter. Hatta Demirel’in bir sözü var: “Meseleleri mesele yapmazsanız mesela kalmaz.” diyor. Vesveseyi vesvese yapmazsan vesvese kalmaz. Hiç muhatap olmamak gerekir yok hükmünde yani. Çünkü ondan bir sorumluluğun yok yani vesveseden biz sorumlu değiliz. Vesvese şeytanın fısıltısı yani onu dinlemeye mecbur değiliz.

 

(“Erkekler istedikleri zaman kadınları “boş ol” diyerek boşayabiliyorlar mı?” Sorusuna cevap)

Yani zaten nikahlanıyorsa resmi nikah en sağlamıdır. Yani adamın boş ol demesiyle onun keyfine göre, onun kafasına göre bir boşanma olmayacağı açık. Adil davranmaz.  Adam içer alkollü gelir “Boşadım.” Falan der. Öyle olmaz. O hakim huzurunda hakimin şehadetiyle olması lazım. Boşanmışsa mahkeme ona kadar verir. Yoksa canı istediği an böyle bir şey olmaz. Bir de kadın da isterse boşar. Mahkemeye müracaat eder boşanmak istiyorum der boşar.

 

(“Kadının erkeğin leğen kemiğinden yaratıldığı doğru mu?” sorusuna cevap)

Kadın da erkek de zer aleminde aynı anda yaratılmışlardır. Zer aleminde aynı anda. Ama dünyaya geldiğinde Cenab-ı Allah Hz. Adem (as)’i yaratıyor. Yani kaburga kemiğinden olsa bile bir sebep olmuş oluyor ama daha önce zaten yaratılmış. Adem (as)’le Havva zaten yaratılmış. Çamurdan önce yaratıyor Allah. Çamurdan, porselenden bir heykel yapıyor. Kuru porselen yani kaliteli bir porselen görüntüsünde. Allah “buraya gel” diyor. “Hemen Ya Rabbi” diyor. Bu kadar. Peki orada mı ilk defa Adem (as) oluşuyor? Değil. Ne zaman? Zer aleminde oluşmuş. Geliş yeri neresi? Zer alemi. Zer aleminde Hz. Adem (as), Havva, bütün peygamberler herkes bütün insanlık, kıyamete kadar gelecek insanlığın tamamı aynı anda yaratılmıştır zer aleminde. Nefis olarak göz, kaş, burun, boy bos, etiyle kemiğiyle yaratılmıştır. Kuran’da açık ifade var. Ama sonra sunuluş şekilleri yavaş yavaştır, dünyaya sunuluş şekilleri.

 

(“Bize karşı kötü söz söyleyen insanlara karşı tepkimiz nasıl olmalı?” sorusuna cevap)

Küfreden zaten aklı zayıf insanlar yani bizim düzeltmemiz gereken şeytanın etkisine girmiş, ruhu şeytana direnemeyen, aklı yetmeyen, nefsini kontrolde güçsüz kalmış, potansiyel mağlup olacak insanlar. Biz bunlara doktor hüviyetiyle yaklaşacağız. Mesela bir akıl hastası ne yaparsa yapsın doktor sinirlenmez. Ben tımarhanede kaldığım dönemde bilirim. Akıl almaz kepazelik çıkarıyor akıl hastaları doktorlar son derece saygılı, sevecen ve şefkatli yaklaşıyorlar. Tedavi etmek için yıllarca uğraşıyorlar. Bazen iki yıl, üç yıl uğraştıkları hastalar oluyor. Bu insanlar da bir nevi manevi hastadır. Doktor hüviyetiyle yaklaşıp baştabip gibi saygıyla akılla bu insanları tedavi etmek lazım. Yani adam hayvanlaştı, sığırlaştı diye ona karşı tutumunda ilkel bir tavır sergilerse bu olmaz.

 

(“Yabancı insanlara nasıl tebliğ yapmalıyız?” sorusuna cevap)

Bir kere adam Hristiyan’la karşılaştığında bazı cahil insanlar garip bir mahlukla karşılaşmış gibi, işte kafirle karşı karşıya gibi böyle alaycı üst perdeden ve cahilce ve küstahça bir tavır sergiliyor. Halbuki o insan en fazla fetret ehlidir, fetret ehli Müslüman hükmündedir zaten ve mazlumdur. Samimi ise iki bin yıl geçmiş aradan Hz. İsa (as)’dan itibaren, Hz. Musa (as)’dan itibaren dört bin yıl geçmiş fetret ehli oldukları görülüyor. Sen orda ona şefkatle yaklaşmak durumundasın, saygıyla, hürmetle yaklaşırsan insan olarak seni severse, insan olarak sana güvenirse, saygı duyarsa sen ona rahatça hitap edebilirsin ve o insanlar aklı başında insanlar. Makul olan her şeyi kabul edecek zeka düzeyinde ve akıl düzeyinde oluyorlar yani dengesiz olmaz onlar.

 

(“Hz. İsa (as)’ın talebeleri arasında bayan talebeleri de olacak mı?” Sorusuna cevap)

Tabii, İsa Mesih’in bin dört yüzün üzerinde talebesi olacağını Peygamberimiz (sav) hadislerinde belirtmiş. İçlerinde bayan talebeleri de var ama İsa Mesih daha çok tebliğle değil de siyasetle İslam’a faydalı olmaya çalışan bir politikası olacağını Bediüzzaman söylüyor, Said Nursi Hazretleri diyor. Her talebesinin de İsa Mesih’ten haberdar olduğunu zannetmiyorum. Seçkin havas talebelerinin İsa Mesih’ten haberdar olacağını düşünüyorum. Talebelerinin talebeleri olacaktır, onların bizzat İsa (as)’la muhatap olacaklarını zannetmiyorum. Bediüzzaman ifadelerinde “has talebeleri” diyor “onu imanın nuruyla tanır. Mukarrep ve havassı onu imanın nuruyla tanırlar” diyor. “Yoksa bedahet derecesinde herkes onu tanımaz” diyor. İşte oradan da anlıyoruz ki, bin dört yüz talebeyle aynı anda muhatap olmuyor, belki en fazla on iki talebesiyle muhatap olacaktır öyle diyelim, en fazla on iki.

 

(“Cahiliye ahlakındaki kötü, bozulmuş ahlaktan nasıl sıyrılabiliriz?” sorusuna cevap)

Kuran’la tabii ki, Kuran’la aklımızı kullanarak, samimi olursak, çok samimi olursak Kuran’la aklımızı nasıl kullanacağımızı Allah bize gösterir çok samimi olursak. İnsan başıboş bırakılmamıştır. Ben ne yapacağım? Nasıl yapsam? Öyle bir şeye gerek yok samimi olursa Allah ona Kuran’ı nasıl anlaması gerektiğini, Kuran’daki sırları hepsini açıklar ve gösterir, ilham eder, vahiy eder onun kalbine o da görür, bütün mesele samimi olmasında. Ben samimiyim deyip yan gelip yatarsa bu olmaz çünkü samimiyet çileyle beraber olur. Zannettiği gibi öyle keyfine uygun bir sistem değildir samimiyet.

 

(“Oruç tutarken sinirli olmayı makul karşılamak doğru mu?)

Yok, çok çok mantıksız. Çok çok özür dilerim ben bütün müminleri tenzih ederim. Gerçekten sinirleri bozuk, hasta olan insanları tenzih ederim de hayvanlarda olur açlıkta saldırganlık. İnsanda öyle bir şey olmaz bilakis daha sakin, daha suhuletli, daha mazlum, daha gariban bir ruha sahip olur, daha teslimiyetlidir. Ama vahşi hayvanlar aç olduklarında saldırganlaşırlar, bazen de küfürde Allahsız, dinsiz insanlar aç olduğunda vahşi hayvana dönerler Müslümanda böyle bir şey olmaz. Ama sinirleri zayıftır, hastadır Allah vermesin bazı insanlarda o tip bir etki olabilir ama o iddia yani bütün Müslümanlar için doğru değil. Bir kısım insanlarda belki o tip bir tepki meydana geliyor olabilir.

 

(Yeni Çağ Gazetesi’nden Arslan Bulut yazısında: “Türkiye ile İran’ın Amerika adına karşı karşıya gelirse sonuçta kaybedenin yine Türkler olacağını…” söyledi.)

Yok yok yok bunlara gerek yok. İran’la biz dostuz hiçbir şekilde de karşı karşıya gelmeyiz, nur gibi Müslüman onlar hepsini de çok seviyoruz. Zaten İran’ın başındaki değerli büyüğümüz muhterem bir insan, çok aklı başında, çok dengeli bir insan, modern bir insan, mezhep taassubu da yok. İran’la bizim karşı karşıya gelmemiz diye bir konu olmaz, oturup bunun muhabbetine de gerek yok. İran’la biz ancak dost oluruz başka hiçbir şey olmaz. Kurşunla kaynatılmış binalar gibiyiz evvelAllah. Şiiler bizim canımızdır nur gibi Müslümanlar. Sünniler de bizim canımızdır hepsi nur gibi Müslüman olmaz öyle bir şey. İki saat bu konuda muhabbet dinlemeye ihtiyacımız yok. Arslan Bulut tamam arslan gibi delikanlıdır da konuyu uzatmaya gerek yok, böyle bir konu yok çünkü. Böyle bir sorun da olmaz, böyle bir sorun da kimse meydana getiremez zaten.

 

(“Hesap gününde biz Rabbimizi görebilecek miyiz?” sorusuna cevap)

Evet, güzel bir insan yüzü şeklinde Allah tecelli edecek fakat boyutsuz, mekansız, cihetsiz, zamansız yani onu kavrayamayacağız. Bir zaman, mekan, boyut oynaması olacak. Allah’a aşıklar olarak Rabbimize coşkuyla selam vereceğiz. Allah bizle konuşacak “Ben Allah’ım” diye konuşacak ama tecellisidir o, zatını sonsuza kadar göremeyiz, bilemeyiz çünkü Allah olmak gerekir haşa Allah’ı kendisi gibi bilmek için, onu bilemeyiz ama tecellisini göreceğiz. “Ben Allah’ım” diye tecelli edecek, biz Rabbimizi gördüğümüzde saygıdan tabii hemen secdeye gideceğiz. Allah “hemen secdeden kalkın” diyor “artık ibadet, namaz tamam” diyor “bunları gördüm, duydum sizden razı oldum” diyor. “Artık sadece hamd yeterli” diyor. Elhamdülillah demek o kadar. “Siz Beni seviyorsunuz, Ben sizi seviyorum” diyor “sonsuza kadar böyle yaşayacağız” diyor Allah. Tecellisi sık sık tecelli edecektir, müminler sık sık göreceklerdir. Zamansız, mekansız, boyutsuz olarak tecelli edecek.

 

(“Allah’a neden dua etmeliyiz?” sorusuna cevap)

Allah duayı sevgi olarak görüyor yani sevgi ifadesidir. Ya Rabbi bana şu nimeti nasip et, beni şundan koru diyorsun. Senin duan bir şeyi değiştirmez zaten kaderde olan olur, o bir sevgi gösterisidir Allah’a. Allah’a karşı saygını, O’na bağlılığını ve güvenini göstermiş oluyorsun yoksa duanın bir şeyi değiştirmesi mümkün olmaz Allah’ın dediği olur. Ama dua ettiriyorsa olacak demektir. “Ya Rabbi” diyoruz mesela gece gündüz “İttihad-ı İslam’ı bize nasip et” diyoruz bu olacağı için bize dua ettiriyor. Mesela bak Mehdi (as)’dan bahsediyoruz Mehdi (as)’ı çıkaracağı için sürekli dilimizde. “İsa Mesih’i Ya Rabbi bize göster” diyoruz. Onu durduk yere dedirtmez Allah, boş yere dedirttirmez.

 

(“İslam’da büyü var mıdır?” sorusuna cevap)

Büyü var da etkisini Allah meydana getirir. Sen büyünün etkisine inanırsan başın belaya girer. Ama büyü ile sen hiç muhatap olmazsan büyüyü Allah imha eder, yok eder. Mesela Peygamberimiz (sav)’e de büyü yapılıyordu. Peygamberimiz (sav) aslan gibiydi hiçbir şeyi yoktu. Hz. Musa (as)’ya da büyü yapıldı. Hiçbir şey yapamadılar. Yok “Peygambere büyü yapıldı da perişan oldu” falan çok vicdansızca ve çok ayıp ifadeler bunlar. Peygamberimiz (sav)’e asla büyü ile zehir ile hiçbir şekilde etki edememişlerdir. Bir tek o Musevi kadın zehir koydu yemeğinin içine. Musevi derken adı Musevi tabii, Musevi değil dinsiz. Onda diş katmanlarında, ağızda rahatsızlık meydana getirdi. O cihatta olur. Müslümanlar o tip şeylerle karşılaşır. Ama Peygamberimiz (sav)’e bir zararı olmadı büyünün. Ama kılıç etki eder, zehir de etki eder. Ama büyünün etkisi diye bir şey yoktur. Mesela bana yüz bin türlü büyü yapıyorlar. Görüyorsunuz Fendiye’yle oynuyorum. Hiçbir etkisi yok istediklerini yapsınlar. Mesela farz edelim getirir Müslümanın bahçesine büyü koyar bir yere Allah onu yıldırımla darmadağın eder. Bir şey koyar Allah darmadağın eder. Öyle bir şey olmaz. Müslümanın korunması Allah’a mahsustur. Hiçbir şekilde etki etmez.

 

(“Cennette evlenip, çoğalmak mümkün mü?” sorusuna cevap)

Evet istediğinde kişi, karısı hemen çocuk doğurur. Anında çocuk hemen orada oluşur. Hamile olması ile doğurması bir olur anında. Uzun uzun hamilelik sıkıntısı çekmez. Çocuk istediğinde eşinden, Allah’tan yaratmasını istediğinde derhal orada çocuk oluşur. Onun çocuğu olarak oluşur. Hadiste bu açık açık ifade ediliyor. Peygamberimiz (sav) anlatıyor.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler