Sayın Adnan Oktar'ın 21 Şubat 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 21 Şubat 2018

 

(Hakkari’nin Şemdinli ilçesinin karşısında Irak’ın kuzeyinde Kanireş bölgesinde terör örgütü PKK tarafından tuzaklanan el yapımı patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu 2 askerimiz şehit düştü, 1 askerimiz yaralandı. Şehitlerimiz Cumali Gür ve Eren Çelik’i görebiliriz.)

Yalnız şehitlerimiz olduğunda karşılığı yani adamları çok pişman edecek bir karşılık verilmesi lazım. ‘Keşke yapmasaydık’ falan dedirtecek gibi olması lazım. Yani böyle onları caydıracak bir karşılık çok önemli. Adam yine devam ediyor öbür türlü. Ama yaptığına yapacağına bin pişman edersen, yapmak istemez bir daha. Kabadayıları, yiğitleri bir daha göster.

Her iki şehidimizin de şehadetini Allah makbul etsin, kabul etsin. Tebrik ediyoruz şehadetlerini. Gittikleri makam çok güzel, gittikleri yer çok güzel. Dünya burası imtihan yeri, burası zor bir yerdir görüyorsunuz. Şehitlerimizin gittiği yer mükemmel ve muhteşem. Allah için, din için yola çıktılar. Zaten şehit olabilecekleri ihtimali üzerinde duruyorlardı. Onu kabullenerek, şerefle, onurla gittiler. Allah seçti bu aslanları. Şehadet alemi için seçilmiş kullar, ne mutlu onlara, ne mutlu ailelerine. Allah bizlere de nasip etsin. Onur duyduk, şeref duyduk şehadetlerinden. Allah bizlere de nasip etsin. Gazilerimize de Allah sağlık, sıhhat, afiyet versin. Gazilik de çok büyük bir nimet. Onların her günü bizim bir günümüzle eşit olmaz. Bizim bin günümüze denk. Mesela bin gün biz ibadet etsek; onlar bir gün ibadet etse tamam. Yani gazilik çok hayati bir konudur. O pek üzerinde durulmuyor. Gaziliği çok daha gündemde tutalım. Çünkü mesela kolunu kaybediyor, bacağını kaybediyor. Her günü bin misli sevap. Bin misli sevap, her gün. Biz mesela ne yaparsak yapalım bir sevap alıyorsak onlar bin alır. O yüzden gaziliği de çok önemli bir nimet olarak, önemli bir güzellik olarak dillendirip anlatalım.

 

(“Türkiye neden Avrupa’dan daha geri?” izleyici sorusu)

Türkiye’de çünkü sanata önem verilmiyor, kaliteye önem verilmiyor bazı yerlerde. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı var ve Darwinist düşünce var. Bu iki düşünce insanın ruhunu yakar, yaratıcı gücü kırar. Ama özellikle gelenekçi Ortodoks düşüncede sanat ve estetik yok. Adam heykel gördü mü kırıyor, resim gördü mü tükürüyor. Kaliteye zaten ehemmiyet vermiyor. Günlük yiyeceğini çıkartmak ona yetiyor. Yerde oturuyor, bir şey istediği yok yani adamın, ‘iki tane elbisesi olsun yeter’ diyor. Orada bir bakış açısı bozukluğu var tabii. Yani böyle yüksek bir medeniyet, kalite ve ihtişamlı bir medeniyet anlayışı, ileri bir medeniyet anlayışı yok. Günü kurtarma kafası oluyor. Ondada bir ilerleme olmuyor. Mesela Suriye öyleydi çöktü. Irak öyleydi çöktü. Libya öyleydi çöktü. Afganistan öyleydi çöktü. Yani hangi ülke böyle olursa çöküyor. Onun için biz Türkiye’de sanatın, estetiğin, kalitenin gelişmesi ve güçlenmesi için gayret ediyoruz. Aksi çok vahim olur, Allah esirgesin.

 

İnsan Sevmeyi ve Sevilmeyi İster. Hatırlanmamak Unutulmak Çok Kötü Bir Şeydir. Ama İnsanlar Allah’ı Unuttuklarında Allah da O Şahsı Unuttuğu İçin Sevgisizlik, Merhametsizlik, Öfke ve Hırs Hakim Oluyor

İnsan sevilmek ister, sevmeyi ister, sevilmeyi ister. Hatırlanmamak, unutulmak çok korkunç bir şey tabii. Ama şahıslar Allah’ı unuttuğunda Allah da onlara insanları unutturtuyor, insanlar da onu unutuyor. Dolayısıyla Allah’ı unutmamak çok önemli, Allah’la dost olmak çok önemli. Allah unutulduğunda Allah da o şahsı unuttuğu için sevgisizlik, merhametsizlik, şefkatsizlik hakim oluyor. Onun yerine nefret, kin, öfke hakim oluyor. Öyle insanlar hep yalnızdır, seveni olmaz. Çünkü Allah’tan nefret eder. Allah'tan kendini üstün görür. Bunu ifade etmez ama aklını Allah’tan daha üstün görür. Dolayısıyla Allah’ı yalnız bırakır yani Allah’ın dinine yardım etmez, Allah’ın dinine yardım edene de yardım etmez. Allah'ın dininin ortadan kalkmasını ister. Münafıkların tavrı odur. Ne yapıyor? Allah'ın dinine yardım etmiyor, Allah'ın dinine yardım edene de yardım etmiyor. Ayrıca engellemeye çalışıyor. O zaman Allah’ın onlara işte verdiği ceza yalnız bırakmaktır. Yalnız böyle sürünür ya bir yerde yaşar tek başına. Hep sevgisizdir, hep nefreti yaşar sadece, öfkeyi ve kini yaşar. Mesela münafıkları görüyoruz sadece öfke içinde ve kin içindeler başka bir şey yok. Sadece öfke ve nefret kusuyor, kin kusuyor, ağzından lağım akıyor. Ne Allah'tan bahsediyor, ne İslam’dan, ne Kuran’dan ne Darwinizm’in geçersizliğinden, ne materyalizmin yanlışlığından, ne PKK tehlikesinden, ne İngiliz derin devletinden, ne homoseksüelliğin tehlike olmasından hiçbirinden bahsetmiyor. Varsa yoksa Müslümanlar. Münafık adaylarında da aynı kafa oluyor. Münafıklarda da aynı kafa oluyor. Onların derdi günü Müslümanlar oluyor. Yani Müslümanları etkisiz hale getirmek, Müslümanların faaliyetini durdurmak, onların güya kendi kafalarınca şevkini kırabilmek, azimlerin kırmak, onların başarısından rahatsız olmak, münafık kafası budur.

 

Hak Dinler Özgürlük Getirir, Münafıklar Dinin Getirdiği Özgürlüğü Kıskanır ve Bu Özgürlüğü Eleştirirler. Din Karşıtlarıyla Münafıklar Birleşerek Dinin Özgürlüğünün Yaşanmasını Engellemek İçin Uğraşırlar

Münafıkların kullandığı, bütün Peygamberlerin zamanında da kullandığı sistem hak dinler özgürlük getiriyor. Mesela Hz. Süleyman (as) zamanında Hz. Süleyman (as) özgürlük getirmişti din. Bin kadınla beraber oluyor mesela o özgürlükle, sarayı muhteşem yaptırıyor, eğlence var, müzik var falan ama yobazların çok ağrına gitti o devirde. Dediler ki “kadınların hepsi putperest” dediler, kadınları putperest ilan ettiler. Arkasından Hz. Süleyman (as)’ı da putperest ilan ettiler Tevrat’ta geçiyor alenen iftira ediyorlar. Arkasından müziğe öfke duydular, yapılan danslara öfke duydular ve Hz. Süleyman (as)’ı kendilerince durduracaklarını zannettiler. Halbuki Allah ona dünyada hiç kimseye vermediği mülkü, ihtişamı ve saltanatı verdi. Dünyada da sultan oldu ahirette de sultan, boş yere uğraştılar. Peygamberimiz (sav) de Kuran gelince özgürlük getirdi Kuran, alabildiğine özgürlük. Mesela Hz. Hasan (ra) gitti 300 hanım aldı. Peygamberimiz (sav) onlarca hanımla evlendi. Hz. Hüseyin (ra) yine öyle çok fazla hanımla evlendi. Hz. Ali (kv) çok fazla hanımla evlendi. Peygamberimiz (sav) eğlenceli toplantılara gidiyordu müzik de oluyordu. Hatta olmazsa teşvik ediyordu Peygamberimiz (sav). Kadın olmayan yemekli toplantıya gitmiyordu, açıkça söylüyordu. Bunu münafıklar dezavantaj olarak Peygamberimiz (sav)’e karşı kullanmaya başladılar. Dediler ki “onun gittiği yerlerde eğlence oluyor.” Mesela “akşam bütün karılarını geziyor. Biz akşamları Dırar Mescidi’nde toplanıyoruz, orada Allah’ı anıyoruz, o gidip akşam karılarını geziyor” diyorlardı Peygamberimiz (sav)’e. Halbuki akşam orada toplandıklarında homoseksüellik yapıyorlardı. O ona o ona ahlaksızlık yapıyorlardı. Ama Peygamberimiz (sav)’e haset ediyorlardı yani karılarının çok olmasına. Hz. Hasan (ra)’ın çok evlenmesine çok sinirlenmişlerdi, acayip öfkelenmişlerdi. Hatta bazı sahabe çocuklarını da bu konuda ikna ettiler kendi taraflarına çektiler ve azgın bir kin meydana geldi. Sonra biliyorsunuz Ehlibeyt’e saldırdılar. O bilinen büyük vahşeti meydana getirdiler, Ehlibeyt’i hep şehit ettiler. Bu bir işte münafık kiniydi.

Münafığın gözünden kin akar, nefret akar. O negatif elektriği o azgın kini bir türlü bitmez. Müminlere karşı içinde müthiş bir nefret vardır. Müslümanların bir an önce dağılmasını mağlup olmasını ister. Ama kendinin de işte itibarlı olmasını, büyük olmasını, azametli olmasını, doğru yolda olduğunun söylenmesini ister. Mesela Peygamberimiz (sav) zamanında münafıklar hep dürüstlük iddiasındaydılar. Peygamberimiz (sav)’in Müslümanlara haşa zulmettiğini, onları savaşa gönderdiğini, onların ölümüne sebep olduğunu iddia ediyorlardı. Ama bak “bize gelirseniz ne ölürsünüz ne öldürülürsünüz hiçbir şey olmaz. Hem de zengin olursunuz rahat edersiniz” diyorlardı. 300 kişilik bir ekip kurmuşlardı, Peygamberimiz (sav)’in yanındaki Müslümanların kafasını çelmeye çalışıyorlardı. Ama kafasız ahmaklar da onlara inanıp bir kısmı peşlerinden gitmişlerdi hakikaten.

En ziyade Peygamberimiz (sav)’in özgürlük anlayışından çok rahatsız oluyorlardı. Ve sürekli baskı yapıyorlardı, kendi o gelenekçi kafalarının dine konması için. Ayette diyor ki “Az da olsa onlara meyledecektin eğer Biz seni korumasaydık” diyor Allah “o zaman seninle araları düzelecekti” diyor. Yani kendi kafalarına çekmeye çalışıyorlar. O yüzden münafıkların ana mantığı, hak dinlerin getirdiği özgürlüğe karşı kin duymaktır. O özgürlüğü dinsizlik olarak alıyor münafıklar. Yani din karşıtlığı olarak alırlar dinin getirdiği özgürlüğü. Her dönemde böyle olmuştur. Peygamberler de onu uygulamakla mükellef oldukları için onu uyguladıkça münafıklar kendilerince onu avantaj gibi kullanıp Müslümanlara saldırma imkanı bulmuşlardı. Mesela o devirde Peygamberimiz (sav) zamanında hanımlar hep dekolteydi. Münafıklarla bileştiler İslam karşıtları, münafıklar onları yönetiyordu müşrikleri de teşvik ettiler. Mümin kadınlar dışarıya çıktıklarında onlara sarkıntılık etmeye başladılar. Mümin kadınların cilbapla kapanması için ayet indi sonra. Ama bu münafıkların planıydı yani onların kapanmasını istiyorlardı. Kapandılar ama sadece onlara kapandılar. Yine müminlerin yanında açılıyorlardı. Yine Peygamberimiz (sav)’in yanında açıktılar dekolteydiler. Sadece Allah onlardan o nimeti almış oldu. Kendi aleyhlerine olmuş oldu. Dolayısıyla münafıklar hep böyle muhafazakar, mukaddesatçı, maneviyatçı, tutucu görünümle ortaya çıkmışlardır tarih boyunca. Ve o yüzden de kendilerini hep üstün görmüşlerdir. Halbuki süper ahlaksız oluyorlar normalde. Mesela kadınları böyle kahpe tıynetli, ahlaksız, dedikoducu, kindar, kıskanç, hasut, homoseksüel eğilimli oluyor. Erkekleri de öyle hasut, kıskanç, kindar, saldırgan, kalitesiz ve saldırgan ruhlu oluyorlar. Bakın sahabe döneminde bunu açık açık görürsünüz. Ahir zamana bakıyoruz ahir zamanda da aynı şeyleri görüyoruz. Geçmiş daha eski devirlere bakıyoruz yine aynı şeyleri görüyoruz.

 

(MHP, Cumhur İttifakı’nın sadece AK Parti’yle kendi partisi arasında olmasından yana. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan eğer isterlerse başka partilerin de katılabileceğini söylüyor. Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici de bu yönde bir açıklama yaptı: “Başından beri ittifaka katılacağımızı, yanında olduğumuzu, bu ittifakı desteklediğimizi açık ve net bir şekilde ifade ettik. Şu anda bizim ittifakın içinde yer almamız hususunda her şey olumlu gidiyor, olumsuz hiçbir şey yok. Bu ittifakın Türkiye ve milletimiz için hayırlı olduğunu düşünüyoruz” dedi.)

Tabii. Hemen onu da formül içerisine alsınlar. Yüzde 3 falan oyları var ki o çok yüksek bir oy yüzde 3. Zayi oluyordu daha önce o oy. Şu an çok iyi olur bayağı iyi olur. Meclise yansımış olur, milletvekili de sokarlar muhteşem olur, çok iyi olur.

 

(“Aşk için illa zorluk mu çekmek gerekir?” izleyici sorusu)

Başka türlü olmaz. Mesela bak seni seven birisi bir zorluk olsa bile sana sevgisini göstermesi lazım. Mesela yağmurlu bir havada gelmese bu nedir? Sevmiyor anlamına gelir. Diyor ki “yağmur yağıyor gelemiyorum.” Sevmiyor demektir. Veyahut “hava soğuk gelmek istemiyorum” diyor, o sevmediğini gösterir. Veya sen bir zordasın mesela bir şeyi halledemiyorsun, o rahatça halledebilecekken halletmiyor araya girmek istemiyor. O da sevmediğini gösterir. Sevgi zorluktan anlaşılır, zor anda anlaşılır. Veyahut mesela hakkında bir dedikodu bir şey çıksa bırakıp kaçıyor, bu da sevmediğini gösterir. Halbuki seni koruyup kollaması gerekir. Sevgi fedakarlık gerektirir, sevgi diğergamlık gerektirir, sabır gerektirir, irade gerektirir, güzel ahlak, yüksek karakter gerektirir.

 

(“Evcil hayvan besleyen insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?” izleyici sorusu)

Evde evcil hayvan besleyen insanlar çok güzel huylu oluyorlar genellikle. Kadınlar özellikle, çok güzel huylu ve çok yakışıyor onlara yani çocukla hayvanın bağını da çok iyi kuruyorlar. O zaman daha da mükemmel oluyor. Hayvanın huyunun o kadar tatlılaşması, o annenin güzel ahlakından kaynaklanıyor. Hayvanın o kadar makul olması yani şaşırtıcı çocuk da çok güzel huylu oluyor dolayısıyla evinde canlı hayvan besleyen bilhassa hanımlar çok mübarek ve kutlu insanlardır hepsini çok tebrik ediyorum. Gençler de öyle hayvan beslediklerinde huyları suları daha merhametli, daha insancıl oluyorlar çok önemli.

 

(“Hostes ve sekreterler neden aşağılanıyor?” izleyici sorusu)

O adamların ahlaksızlığından kaynaklanıyor. Ahlaksızsa zaten kadını her yerde aşağılıyor. Trafikte de aşağılıyor kendi kafasına göre. Yahut aşağıladığını zannediyor yani. Veyahut bir çarşıda pazarda. Mimar da olsa mesela mimar oluyor aşağılıyor. Yönetici oluyor aşağılıyor. Dolayısıyla pek onunla alakası yok. Kadına karşı kışkırtılmış bir topluluk var. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışında kadın aşağılık bir varlık olarak gösteriliyor, aşağılanmış bir varlık olarak gösteriliyor. Aşağılayıcı çok fazla hüküm var, çok fazla iddia ve üslup var. Dolayısıyla insanlar etkisinde kalıyorlar. Darwinist eğitim de aynı şekilde. Kadını aşağılayan bir ideoloji. Ne diyor? “Kadın, insanla hayvan karışımıdır” diyor. Bu aşağılama zaten. “Köpekten daha iyi” diyor. Bu da aşağılama. Ha onlar aşağılayınca onlar aşağılanıyor mu? Öyle bir şey olmaz tabii. Altını sen yere at, istersen üstüne çık, tepin. Altın altındır. Aşağıladığını zanneden kendisi aşağılanır.

 

Allah İle Bağlantılı Olmayan Her Şey İnsana Sıkıntı Verir. İnsan Bağımsız Bir Varlık Değildir. Kadere Bağlı Yaratılmıştır

Allah’la bağlantılı olmayan her şey insana sıkıntı verir. Çünkü biz kadere bağlı bir yapıyız. Bağımsız bir varlık değiliz. O sisteme bağlıyız. Nasıl bir televizyon yayını belirli bir sisteme bağlıdır, onun dışına çıkamaz. Biz de kader sistemine bağlı olduğumuz için, Allah’la bağlantının dışında makul hayat yaşamamız mümkün değil, imkansızdır. Mutlaka Allah’la bağlı, akıllı, Allah’la hiç bağlantısı kopmayan tutarlı bir hayat yaşamak durumundayız.

 

(Adnan Bey, siz birçok kez Suriye devletiyle Türkiye’nin bağlantı kurması gerektiğini söylemiştiniz. Bugün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, “Afrin’de yaşananların ardından Esad rejimiyle görüşecek misiniz?” sorusu için, “Suriye ile siyasi bir görüşme yok ama istihbarı olabilir.” ifadelerini kullandı.)

Yani “MİT bağlantı kursun” demiştim. MİT bağlantı kurmuş demek ki. Bak ne diyorsak o. “Suriye ile Tayyip Hocam’ın bağlantı kurması olmayabilir ama Milli İstihbarat Teşkilatı bağlantı kursun” dedim. Bak hükümetin açıklaması “Milli İstihbarat Teşkilatı, Suriye devletiyle bağlantıya geçti” diyor. Ne diyorsak o.

 

Benzemekle Mehdi olunmaz. Zanla Mehdilik İddiası Olmaz. Sevdiklerinin Hüsnü Zannıyla Mehdilik Olmaz

Bir Mehdi var, kesin bu, çıkacak. Bunu Bediuzzaman Said Nursi söylüyor, Süleyman Hilmi Tunahan söylüyor, Elmalılı Hamdi Yazır söylüyor, bütün ehlisünnet uleması söylüyor ve başka da tarih yok hiç. 1400 ile 1500 arasındaki tarih içinde çıkması gerekiyor, bu son tarih. Bak Sungur Ağabey de diyor. “Bu son artık” diyor. “Başka yok.” diyor. Fakat tabii muhtelif Mehdiler olur mesela Atatürk bir Mehdi’dir. Bir nevi Mehdi’dir. Hakikaten Kuran’a, İslam’a insanların dönmesi için zahir olmuş bir Mehdi’dir. Tayyip Hocam da bence bir siyaset Mehdi’sidir. Alenen bir siyaset Mehdi’sidir. Hakikaten İslam’a, Kuran’a çok büyük hizmeti olan tarihi bir şahıs. Ama ahir zamanın o kan durduran, sevgiyi getiren Mehdi’sini de inşaAllah göreceğiz. Fakat bu Mehdilik iddiası şu kişidir dememiz şöyle mümkün; Bakın İslam dünyaya hakim olur, kutuplara kadar her yere hakim olur. Bunun da başında birisi olur. Yani bir lideri olur Müslümanların. Derler ki, “bu kişinin vesilesiyle İslam hakim oldu.” İsa Mesih olabileceğini düşündüğümüz kişi de yanındadır. Biz de deriz ki, “Allahualem herhalde Mehdi bu şahıs” deriz. “Belki” deriz. Bunun dışında kaşı benziyor, gözü benziyor, burnu benziyor. Hiçbir şekilde olmaz. Veyahut kendisi iddia ediyor, çevresi iddia ediyor, talebeleri öyle zannediyor. Zanla hiçbir yere varılmaz. Allah diyor ki, “zan ve tahminle onlar yalan söylerler” diyor ayette. Zanla hüküm çıkmaz. Zanla Mehdilik iddiası olmaz. En fazla İslam dünyaya hakim olduğunda başında olan lidere “herhalde” diyebiliriz. “Herhalde Allahualem o” deriz. O kadar. Onun dışında Mehdi tayini mümkün değil, imkansız. Ama muhtelif Mehdiler anlamında bütün Müslümanlara Mehdidir diyebiliriz. Tayyip Hoca’ya da bir siyaset Mehdi’sidir rahatça diyebiliriz. Ama ahir zamanın beklenen o büyük Mehdisi şu kişidir dememiz mümkün değil. 

 

(“İmanımızla mantığımız çelişirse ne yapabiliriz?” izleyici sorusu)

Mantığımız çok küçük bir beyin, büyük bir bölümü yağdan oluşan bir beyin. Bunun içindeki bilgi. Biz mantığı bunun içinde buluyoruz zaten. Yağdan, etten oluşmuş yaklaşık yarım kiloluk bir şey. Yani ondan çıkan bilgiden ne olur?  Tabii ki imanın bilgisi esastır. Mesela Kuran diyor ki “Kâinat yoktu. Ben yoktan var ettim” mantığa göre bu nedir? İmkansız görünür mantığa göre. Ama Allah'ın dediği doğru. Sonra bilim ne diyor? Bilim de diyor ki “mantıken imkansız olmakla beraber bilimsel açıdan doğru” diyor. Mantık geçersiz demek ki. “Bilimsel açıdan doğru” diyor. Hakikaten sıfır hacim sonsuz yoğunluktaki bir yerde, bir şeyden bütün kainat oldu. Yani “boşluktan oldu yokluktan oldu” diyor.

Beynin içinde bir litre su var. 160 gram yağ var. 110 gram protein var. 15 gram şeker var. 10 gram da tuz. Bundan ne çıkar bir düşünün? Bak bir litre su büyük bölümü su zaten bildiğin su, bir maşrapa su. 160 gram da yağ bildiğin yağ, koyun yağ gibi yağ. 110 gram protein kasapta satılan et var ya 110 gram protein. 15 gram şeker. 15 gram şeker ne kadar olur? Bir avuç şeker. 10 gram da tuz. Tamamı bu. Bunun içinden mantık çıkıyor işte. Bozdur bozdur harca derler ya. Buna göre olmaz. Buna göre olmaz. Allah'ın dediği doğru oluyor. Allah'ın dediği daima doğrudur.

 

(Ahmet Hakan Diyanet’i ve bazı din hocalarını eleştiren şöyle bir yazı yazdı. “Dinimizin en temel meselelerinin şunlar olduğunu zannederiz; kot pantolon giyen kızlar, ilişki kurulacak kızların yaşları, yemeğin hangi elle yeneceği, asansörde halvet falan. Peki ya ahlak? Kot pantolon yoksa gerisi hikaye mi yani? Peki ya haram yemek? Sağ elle ye de ne yersen ye mi yani? Peki ya yalan söylemek ya da kul hakkı? Tek bir şey söyleyeceğim dinimizin acilen bel altından bel üstüne çıkarılması gerekiyor. Yoksa bunlar milletimizi dinden, imandan çıkaracaklar” dedi.)

Ahmet Hakan çok akıllı bir delikanlı. Yani bunlara çok ince mesajlar veriyor. Tabii anlarsalar çok ince mesajlar veriyor. Bak şimdi “sağ eli sol eli bırakın da” diyor “helalden yemek yani haram yememek çok önemli” diyor. Onu anlamazdan geliyorlar. Bak “kul hakkı” diyor “ve yalan söylememek bu çok önemli” diyor. Bunu da anlamazdan geliyorlar bazı tipler.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakında Afrin’in kuşatma altına alınacağını söylemesinden sonra Almanya Dışişleri Bakanlığı'ndan açıklama geldi. Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Kuşatma tehdidi sivil halkın acılarının sürmesine yol açacak” ifadeleri kullanıldı.)

Canım sivil halkı kurtarmak istiyorlar. Orada esir halk, Müslüman halk esir. Komünistlerin eline geçmiş. Allahsız, Kitapsız, dinsiz, imansız, cinsi sapık, homoseksüeller orada Müslüman halkı esir almış. Türk devleti, Türk askeri de bu alçakları, PKK'lıları etkisiz hale getirerek, onları esir alarak oradaki Müslüman Suriyeli kardeşlerimizi kurtarmak istiyor konu bu.

 

(“Sağlık sektöründe acil servislerinde çok fazla yığılma oluyor. Bunu önleyebilmek için neler yapılabilir?” izleyici sorusu)

Tabii hastanenin en hayati bölümü acil servis oluyor. Acil servis hastanenin en gelişmiş bölümü olması lazım. Fakat maalesef en küçük bölümü oluyor. Yani en geniş bölümü olması lazım ve girişi en az altı, yedi girişi olması lazım. Yani tek bir giriş değil. Acil servis girişi çok fazla olması lazım. Geniş polis güvenliği olması lazım. Çok fazla doktor olması lazım, nöbetçi doktor olması lazım. Çok fazla nöbetçi hemşire olması lazım. Yani buna yatırım çok hayati. Ne gerekiyorsa yapalım o konuda.

 

(“Küçük kız çocukları kötü niyetli insanlardan nasıl korunabilir?” izleyici sorusu)

İmanın dışında hiçbir yol yok. Ceza sözü tamamen geçersiz bir söz. Müebbedin daha ağırı ne olur? Müebbet olur. “Cezayı artıracağız” diyor. Şimdi bin yıl ceza, iki bin yılı versen ne olur? Üç bin yıl versen ne olur? Bu adam üç bin yıl mı yaşayacak yani? Müebbet müebbettir. Tek çözüm insanların Darwinist, materyalist eğitimden kurtarılması. Çünkü “hayvan” diyorsun insana değil mi? Darwinizm ne diyor? “Hayvan” diyor. Gelenekçi Ortodoks sistemden de kurtararak Kuran Müslümanlığıyla, Allah korkusuyla, Allah sevgisiyle insanları yetiştirmek. Bunun dışında olmaz.

Her yer Allah'tan korkan olursa küçük kız çocuğu merhametin kaynağıdır, şefkatin, acımanın kaynağıdır. Ama adama sen diyorsun ki “sen hayvansın, her şey hayvandır” diyorsun. “İnsana ait her şey hayvandır” Darwinist eğitimde bu. Gelenekçi eğitimde de diyorsun ki “erkek kadından on sekiz misli daha tahrik edicidir.” Baksana adam “yatak bile tahrik eder, yatağa dikkat edin” diyor. “Asansöre de dikkat edin girmeyin” falan. Bu kafa, bu sistemi körükleyen bir sistem, anlatım. Darwinist kafa da bu konuyu ta en dibinden körükleyen bir sistem. Çünkü çocuğu hayvan yerine koyuyor haşa. Anneyi hayvan yerine koyuyor, babayı hayvan yerine koyuyor. “Hepsi” diyor “küçük bir bakterinin gelişmesinden oluşmuş hayvanlardır” diyor haşa. “Solucana dönüştü bu” diyor “solucan kurbağaya dönüştü. Kurbağa primata, primat maymuna, maymun da insana dönüştü” diyor bu kadar. Facia bu anlatımlar.

 

(“Hangi tür etkinlikleri yapıyorsunuz?” izleyici sorusu)

Tek olan yani Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik her şey, Allah’ın sevgisini kazanmaya yönelik her şey. Beş binden fazla konferans yaptık. 300’den fazla kitap. Bak, 300’den fazla kitap. Kitaplar toplam 65 bin sayfadan fazla. Bu kitaplar 73 dile çevrildi. 100’den fazla ülkede kitapçılarda satılıyor. Son yıllarda toplam 30 milyon kitap satışı yapıldı. 30 milyon kitap da ücretsiz dağıtıldı. Yazdığım yazılar, makaleler şu anda 47 ayrı ülkede 232 gazete, dergi ve internet sitesinde yayınlanıyor. 232 gazetede görülmüş şey değil dünyada. Benzeri yok dünyada. 232 ya, bak 47 ülke ve 232 gazete. Benzeri yok. Benim eserlerimden faydalanılarak yapılan binlerce web sitesi var ayrıca. Çok küçük bir bölümü bu.

 

(“Amerika neden teröristlere silah yardımında bulunuyor?” izleyici sorusu)

Amerika bulunmuyor, İngiliz derin devleti bulunuyor. Çünkü Türkiye’nin parçalanması gerekiyor. Yani onların planına göre öyle. Bu onların beklediği tarihi de geçti aslında. 1999’du onların tarihi. Onu da geçti, onları sinirlendirdi. Bu sefer de 2019’a doğru gidiyor. Onların planladığı 1999’du ama 1999’da başlarına çok büyük belalar geldi yapamadılar.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler