Sayın Adnan Oktar'ın 2 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 2 Mart 2018

 

Afrin’de Geceli Gündüzlü Hoparlörden Anti Komünist Anlatımlar Yapılsın. Sokak Sokak Komünizmin Geçersizliği, Nasıl Bir Baskı ve Korku Rejimi Olduğu Anlatılsın

Afrin’de benim anladığım halkı da büyük bölümü komünist yapmışlar. Orada hoparlörle geceli gündüzlü propaganda yapalım, anti-komünist propaganda. Komünistleri bu moral yönden çökertir, halkı da ikna etmiş oluruz. Halkı bir kere mümkün mertebe kaçmaya teşvik edelim, bulundukları yerden kaçmaya beyaz bayrakla. Beyaz herhangi bir şeyle kaçmaya teşvik edelim bir. İkincisi komünizmin nasıl berbat bir şey olduğunu anlatalım. Üçüncüsü baskıyla bunu elde ettiklerini anlatalım. Çünkü kapalı kadınlar falan komünist olmuş başörtülü kadınlar, olacak iş değil. Açık genç kızlar da var ama hiç PKK’yla alakası olacak adamlar değil. Ellerine silah vermişler sokağa dökmüşler. Belli ki zorla yapılmış. Dolayısıyla bunların yaptığı oyunları bozacak esaslı bir propagandayı geceli gündüzlü hoparlörden yapalım. Afrin’de, Afrin şehir merkezinin etrafını saralım, geceli gündüzlü hoparlörle propaganda yapalım. Tabii. Halka da çözüm yolu gösterelim, yani kaçmak için yol gösterelim. Ve komünistlere karşı direnmeleri, bunların bir oyun olduğunu, onları kurtarmak için geldiğimizi. Orada bizim istediğimiz şeyin katliam şu bu falan değil onları sağ salim kurtarmak olduğunu söyleyelim. PKK’yı da biz yakalayıp hapse atmak istiyoruz. Asıl amacımız bu, müebbet hapis. Ama direnir de bize kurşun sıkmaya kalkarsa tabii ki kendimizi koruruz. Ne yapacağız yani? Değil mi, “gel devam et” diyecek halimiz yok. Tabii ki kendimizi koruyacağız. Ama asıl amaç orada herkesi kurtarmak, sivil halkı kurtarmak, PKK’lıları da yakalayıp hapse atmak. Buradaki bizim amacımız, isteğimiz bu. Yani yaptıklarına yapacaklarına bin pişman etme bu, benim kastettiğim budur. 

Sokak sokak her yerde her cepheden propaganda yapalım hoparlörle sabahlara kadar, sabit arabalardan propaganda. Şehrin ablukaya alınması demek zaten şehrin teslim alınması demektir. Biz şehri ablukaya aldığımızda zaten biz şehri almış oluyoruz. Ondan gerisi zamana kalıyor çünkü artık ölü bir şehir oluyor o. Dört tarafından sardıysan, 360 derece sardıysan bir şehri şehir bitti demektir. Yapacak bir şey yok artık. Orada bir komünist varlığı mı var artık, ne giriş var ne çıkış var hiçbir şey yok. Onu rahatça teslim alabiliriz. Onun için hiç acele etmeyelim bence. Sarmaya çok dikkat edelim, hilal değil tamamen saralım. 360 derece saralım tamamen hiçbir kaçış noktası bırakmayalım. Ancak sivillere imkan tanıyabiliriz. Onlara da deriz ki şöyle; “Bir koridor açalım yiyecek almak istiyorsanız, ilaç almak istiyorsanız şu koridordan geçip çıkabilirsiniz.” Değil mi yani? Tamam açık yol gösteriyoruz, koridoru açıkça gösterelim ışıklandıralım “burada kesinlikle güvendesiniz” diyelim “buradan çıkacaksınız.” Çünkü başka türlü yol olmaz. Ve teslim olmanın dışında da bir yolu yok. Halk oradan çıktığında zaten kurtulmuş oluyor. Ama elinde silah olanı ben sivil halk diye kabul etmem. Üstünde kıyafetin sivil olması beni ilgilendirmez. Elinde silah varsa öyle sivil olur mu? Elinde otomatik silah var “ben sivilim” diyor. Sen dalga mı geçiyorsun kendi ahmak kafanla? Öyle şey olmaz, silahı atacak. Silahı atarsa inanırız sivil olduğuna. Silahı atsın beyaz bayrak çeksin, fanila falan da olur herhangi bir şey, onunla çıkabilir. Bunu tarif edelim. Şehrin çevresinde gece-gündüz hoparlörden komünizmin çirkinliğini anlatalım, PKK’nın ahlaksızlığını anlatalım. Türkiye’nin iyi niyetini anlatalım, kurtuluş yolunu gösterelim “bir an önce bu belaya son vereceğiz” diyelim. Türkiye’nin demokratik bir ülke olduğunu, demokrasi getirmeye geldiğimizi, özgürlük getirmeye geldiğimizi, onların hür yaşamasını istediğimizi, o vatanın onlara ait olduğunu, oranın Suriye toprağı olduğunu fakat komünist istila istemediğimizi söyleyelim. Komünist, terörist bir sistem istemiyoruz, sivil bir yönetim olsun bizi ilgilendirmez. Suriye orada ne yapıyorsa yapsın. Komünist idare istemiyoruz. Komünist, terörist bir sistem, Türkiye’ye düşman bir sistem istemiyoruz. Mesela Suriye’de taş taş üstünde kalmadı Avrupa gıkını çıkarmıyor. Bak Afrin’de telaştan havalara zıplıyorlar. Çünkü orada komünist devlet kuruluyor ya içleri eriyor komünistlerin bayağı hoşlarına gidiyor. Kardeşim, komünizme biz müsaade etmeyiz. Bütün mesele orada komünist devlet kurmak bunların derdi bu. Avrupalıların en çok istediği şey, komünizmin orada yayılması. Bunu istemiyoruz.

 

Makul Olan İnsanın Tüm Hayatını Allah İçin Yaşamasıdır. Tüm Hayatını Allah İçin Yaşayan Cennet Hayatı Yaşar  

Cennete hazırlık sadece samimiyetledir. Bakın, bütün anormallik ne biliyor musunuz? İnsanın en büyük hatası bütün belanın tek nedeni Allah’tan şüphe etmesidir. Başka hiçbir bela yoktur, ana konu budur. Bak iman ediyor yine şüphe ediyor. İman etmiyor zaten toptan şüphe ediyor. Mesela yüzde 5, yüzde 2, yüzde bir şüphe ediyor bunlar insanı karartıyor. Allah’tan şüphe sıfır olması lazım, hiç şüphe olmaması lazım. İnsanların bütün çektiği belanın kökeni, bu kararmalar mahvolmalar, bu ızdırap ve acıların nedeni Allah’tan şüphe etmektir. İttihad-ı İslam’ı istememelerinin nedeni de Allah’tan şüphe etmeleridir. Mesela Hz. Mehdi (as) konusunda da direnmelerinin nedeni yine Allah’tan şüphe etmekten kaynaklanıyor. Yani ya çıkartmazsa, ya olmazsa, ya haşa Allah yoksa, ya ahiret yoksa hep böyle garip vesveselerle boğuluyorlar adeta. O yüzden böyle ortalık kararıyor. Nedeni bu.

 

(Afrin’de şehit olan 26 yaşındaki Jandarma Uzman Onbaşı Rıdvan Çevik’in, Van’daki babası oğluna bir süre önce “askerlikten istifa etmeni istiyorum” demiş. Şehidimiz bu teklife tepki göstermiş. “Şehit olmadan dönmem, ancak şehit düşersem dönerim. Şehitlik mertebesi herkese nasip olmaz baba” diye cevap vermiş. Şehidimizi binlerce vatandaşımız son yolculuğuna uğurladı.)

Ah severim ben onun güzelliğini, yakışıklılığını. Şu güzelliğe bak şu güzelliğe, maşaAllah. Cennet kuzusu, Allah onu özel öyle yaratmış. Seni Allah cennet için yaratmış burada niye tutsun Allah seni? Bir şey yok ki dünyada. Giden gidiyor da yatakta matakta ölerek gidiyor yani, insanlar gidiyor. Ama bak seni, haberin bile olmadı kurşunun değdiğinden haberin bile olmadı, bak direkt cennete geçtin. Çünkü şehitlerde öyle oluyor hiç acı hissetmiyorlar, fark etmiyor. Kurşunun geldiğini falan hissetmez şehitte öyle oluyor geçiş, normal devam ediyor zannediyor bir anda geçiyor. Bütün bilinç değişiyor fark etmiyor. Belki bir silah sesi duyuyor ama hayatı devam ediyor o kadar.

 

(“İnsan kendini nasıl sevebilir?” izleyici sorusu)

Güzel ahlaklı olduğunu görürse, vicdanlı olduğunu görürse, fedakar olduğunu, diğergam olduğunu, egoist bencil olmadığını hep başkalarının çıkarı için, sevdiklerinin çıkarı için hareket ettiğini, kendi çıkarı için hareket etmediğini, sabırlı olduğunu, çileye karşı güzel bir nimet gözüyle baktığını kendisi görürse, tabii ki sever kendisini. Ama egoist, bencil olduğunu falan görürse kendinden nefret eder tabii çok basit görür.

 

(“Sinirli bayanlara bakış açınız nedir?”  izleyici sorusu)

Kadınlar çok tatlı varlıklardır. Sinirlenmelerini geçiştirmek çok mümkün. Rahatça mümkün. Sevgiyle rahatlarlar, dostlukla rahatlarlar, güven vermek lazım, sevgi göstermek lazım, şefkat göstermek lazım hemen yatışır. Yani solan çiçek nasıldır? Biraz su dökersin güneşe çıkarırsın hemen açar, onun gibi. Sinirli kadın da öyle biraz şefkat biraz sevgi hemen açılır. Yani onlarda kalıcı değildir öyle bir şey. Yalnız tabii gurur yapmamak lazım. Hani büyüklenmek, enaniyet yapmak olmaz alttan almak lazım.

 

(“Parayı kadınlar mı daha çok sever yoksa erkekler mi?” izleyici sorusu)

Kadının parayı sevmesi çok makul. Kadın çünkü parayla saçını boyatıyor, makyaj malzemesi alıyor, güzel kıyafetler alıyor, parfüm alıyor. Kendini güzelleştiriyor. Kadının paraya ihtiyacı var. Onda şaşacak bir şey yok. Kadın çünkü güzel olmakla mükellef bir varlıktır. Güzel olması için de paraya ihtiyacı olur. Ayıplanacak bir yönü yok onun. Yani ne kadar bol para olursa kadında o kadar iyi. Tabiî ki bir erkek karısı varsa onu çok iyi koruyup kollaması lazım. Kendi imkanları içerisinde. O bir sanat eseri çünkü. En güzel şekle getirmesi için kendini her türlü desteği sağlaması lazım. Erkek de parayı hanımına vermek için yahut nişanlısıysa nişanlısına vermesi için anlamı olur paranın. Yoksa para neye yarar? Yığıp biriktirip neye yarayacak? Hiçbir işe yaramaz. Harcanması faydalıdır. Erkeğin paraya pek ihtiyacı olmaz. Kadının paraya ihtiyacı olur. Gayet doğal bu da. Çünkü sanat eseri olan kadındır asıl. Onun güzelliği çok önemli.  

 

Dünya Yaratıldığından Beri İnsanların Çektiği Acının Temeli Allah’ı Unutmak, Allah’a Güvenmemektedir. Allah’a Güvenmemek İnsana Her Zaman Felaket Getirir

Allah’ı bırakmayanı Allah bırakmaz. Yani Allah’ı seveni Allah sever. Allah’a dikkatini verene Allah da dikkatini veriyor. Allah diyor ki, “Beni unutursanız Ben de sizi unuturum” diyor. Bizim bildiğimiz unutma gibi değil tabii o. Yani “belanın üstüne sizi iterim” diyor Allah o anlama geliyor o. Allah’la bağlantıda normal hayat bir tek bununla mümkündür. Kesintisiz, dikkatli Allah’la bağlantının dışında normal hayat mümkün değildir. Yani facianın dışında bir şey olmaz. Allah haklı. Çünkü her şey O’na ait. Ya o kadar büyük bir suç ki, sen her şeyi Yaratan’ın, her şeyini Yaratan’ın farkında değilmiş gibi yapıyorsun. Kendi alemine dalmak istiyorsun. Bu çok kızdırıcı değil mi? Bir hayal edin, ben bunun üstüne daha kızdırıcı bir şey düşünemiyorum. Buna rağmen Allah çok sabırlı. Allah’ın unutulması çok büyük bir suçtur. Unutulmayı bırakalım, dikkatteki hata bile suç olur. Keskin bir dikkatle Allah’la bağlantının kesilmemesi lazım, bir de bir tek o değil. Bütün hayatını Allah için yaşaman lazım, makul olan budur. Yani hem dünyan için, öyle bir şey yok bütün hayatını Allah için yaşaman lazım, onu yaşarken zannediyor ki adam sürüneceğim falan zannediyor. Bütün hayatını Allah için yaşayan adam cennet hayatı yaşar. Mal, mülk, zenginlik her şeyi bulur. Yani hedefi o olmaz ama o kaynar adeta böyle hani baharda çiçeklerin açması gibi, yağmurun yağması gibi her yer yeşillenir. Özetle Allah’tan dikkati hiçbir şekilde ayırmamak, Allah’a sürekli güvenmek, Allah’ın aleyhine asla düşünmemek, sürekli Allah’ın lehine düşünmek, Allah’ın çok büyük olduğunu, muazzam bir güç sonsuz bir güce sahip olduğunu beyninin yettiği kadar kavramaya çalışmak, bütün hayatını Allah’a göre tanzim etmek. Bunu yapan, bayağı güzel yaşar. Yani neler olur anlatmak istemiyorum da detaylarını bayağı iyi olur diyeyim. O kadarını söyleyeyim. 

 

(“Kötülük, alışkanlık mıdır?” izleyici sorusu)

Onlar zaten kötülük yapmak için yaratılıyor. Doğuştan kötülük yapmak için yaratılıyor. Mesela bu münafıklar, öyledir. Bunlar, çocukluğundan itibaren mikrop gibi oluyor zaten. Sürekli pislik, sürekli pislik. Müslümanlar içinde de pislik yapıyorlar, ayrılınca da pislik yapıyorlar. Allah onları, yaratılıştan öyle yaratıyor. Yılan nasıl mesela? Yılan ne yapar? Gelir sokar insanları. Akrep nedir? Sokar. Onun yaratılışı öyle. Ama tavşan, kedi ne yapar? Gelir yalar falan, sever, sevgi gösterir. Allah, fıtratına göre yaratıyor, Onun için kötü daima kötü oluyor, iyi de daima iyi oluyor.

 

Hayvanlar Hep Dürüst. Hep İyi Niyetli, Hep Masum. Hayvanlar Dürüst Birer Arkadaştır. Sevimlilikleri Özel Yaratılmıştır

Hayvan insanlığa sunulmuş çok büyük bir nimet. Çünkü bütün hayvanlar dürüst. Hepsi güzel ahlaklıdır hayvanların hepsi. Mesela dürüst bir arkadaş, iyi niyetli bir arkadaş ve masum hepsi masumdur. Yüzleri de çok tatlı. Sevmek için mükemmel varlıklar. İnsanlık, hayvanların farkına varamamış bu da çok vahim. Yani bela üstüne bela. Bak insanlık binlerce yıl hayvanların farkına varamamış. Peygamberler farkında o kadar. Sahabeler farkında o kadar. Kimse hayvanların farkına varamamış. Kadının farkına hiç varamamışlar. Yine peygamberler, sahabeler farkına varmış. Bak Peygamberimiz (sav) kadınları seviyor diye üç yüz kişilik münafık ordusu oluşmuş. Bak sırf Peygamber (sav)’in kadın sevgisinden kaynaklanıyor bu üç yüz münafık. Dırar Mescidi’nin kurulmasının tek nedeni Peygamberimiz (sav)’in kadınlara olan sevgisi. Hz. Ali (kv)’nin, Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’in kadınlara sevgisi ve kadınların dekolte giyinmesi. Peygamber Efendimiz (sav) zamanındaki münafık hareketinin ana nedeni buydu. Münafıkların kadınlara zarar vermemesi için de Ahzab Suresi indi. Dekolte hanımların rahat edebilmesi için. Bakın Kuran’a nefes aldırmamışlardır. O münafık hareketi daha hala devam ediyor. Hiç hız kesmemiştir.

 

(Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, Afrin operasyonuna ilişkin harekat boyunca 41’i Türk Silahlı Kuvvetleri’nden, 116’sı Özgür Suriye Ordusu’ndan toplam 157 şehit verildiğini açıkladı.)

Ya kardeşim bilmiyorum da tekrar söylüyorum ama bu kontrgerilla da ne mahsur var? Ben bunu anlayabilmiş değilim. Yani üç yüz insan bulmak zor bir şey değil ki. Üç yüz kişi yeter ya. Üç yüz kişi. Bir de bu Özgür Suriye Ordusu’ndan da temin edilebilir. Onların içinden de eleman bulabiliriz. Üç yüz kişi ya. Üç yüz, beş yüz kişi. Bilmiyorum yani niye bu kadar özenli olmamız gerekiyor bunu da anlayabilmiş değilim. Mesela Tevrat'ta hiç özenli olmaktan bahsedilmez. Kuran’da da Allah “öyle bir perişan etki” diyor. Yani “Yaptıklarına, yapacaklarına bin pişman edin” diyor. “Geride kalanlara ibret olsun” diyor. Şimdi tabii televizyonda da bu anlatılmıyor ama adamlar çok gıcık adamlar. Bir de şehri sürekli hoparlörle aydınlatmak lazım. Halkı esir almış bunlar. Halkı zehirlemişler. Anlata anlata anlata onları düzeltmek gerekiyor.

 

(“En güzel iyilik nedir?” izleyici sorusu)

Bir insanın hidayetine vesile olmak çok önemli en güzeli o. Adam mahvolmuşken kurtarıyorsun.  Yani sürekli Allah’ta dikkatin olması lazım. Yalnız ara ara insanların aklı Allah'tan gider. Sıkışıyor unutuyor Allah'ı. Mesela farz edelim kafasına bir şey çarpıyor, kolu burkuluyor Allah'ı unutuyor. Dehşete kapılıyor. Hastane bilmem ne falan doktor. Tamam, hastaneye, doktora git Allah'ı niye unutuyorsun? Allah yaptı niye panik oluyorsun? Var bir hayır sakin ol. Allah'ı unutmak çok büyük bela. Allah'tan şüphe etmek çok büyük bela. Yani buna tedbir almaları lazım. Bak dünyanın ana belası budur kardeşim başka hiçbir belası yok. Allah'ı unutma, Allah'ı unutma başka bir şey yok. Tek bela bu var. Bir tanedir dünyanın belası, en başından beri başka hiçbir bela yok. Bu bak en büyük bela bu. Allah'a güvenmemek ve Allah’ı unutmak başka hiçbir bela yok. Sırf bu. Mutsuzluğun nedeni budur, sıkıntıların nedeni budur. Her türlü felaketin nedeni budur. Başka bir nedeni yok.

 

(Erdoğan; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibine yobaz diyen zihniyetin 28 Şubat'ın devamı olduğunu söyledi ve İngiliz derin devletine dikkat çekti. Konuşması şu şekilde; “28 Şubat zihniyeti Meclisi Mebusan’da ‘Amerikan mandasını mı kabul edelim? İngiliz mandasını mı kabul edelim?’ diyen zihniyetin devamıydı. Bugün bizler bu zihniyetle mücadele ediyoruz ve 15 yıldır bitirilme noktasında da ciddi mesafe aldığımıza inanıyorum. Allah’tan bizdeki darbe girişimini kimin yaptığı ortada, kimin desteklediği çok açık ortada ama saklayamıyorlar.” dedi. Bilal Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti: “Ben çok uzun dönem yurt dışında yaşadım. Babamı uzun zaman hiç görmedim. Bu nedenle dışarıdan bir gözlemci gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı değerlendirebiliyorum ve söyleyebilirim ki bugün dünyada çok ciddi bir lider boşluğu var ve insanlar Erdoğan'ın liderliğine gıpta ile bakıyorlar. Cumhurbaşkanımız her ülkeden birkaç lideri eskitmiş durumda. Bu nedenle de çok fazla ülkenin saygısını kazanmış durumda. Bu durumu iyi değerlendirmemiz lazım” dedi.)

Tabii ki İngiliz derin devleti. Zaten açık açık da söylemiş, güzel konuşmuş. Bilal aslandır, güzel yetiştirdi Tayyip Hocam onu. Çok temiz, dürüst delikanlı, nurlu delikanlı. Allah ömrünü uzun etsin. Tayyip Hocam’ın bize emaneti, Tayyip Hocam da Allah'tan bize emanet.

Tayyip Hocam namlı kabadayıdır. Tayyip Hocam Mehdiyet devrinde özel görevlendirilmiş, özel bir imamdır, özel bir liderdir, özel bir emirü’l-müminindir. Dolayısıyla Kuran'a göre baktığımızda mübarek, muhterem bir insan olduğunu görüyoruz. İcraatlarına baktığımızda da bereket ve güzellik görüyoruz. İslam'a, Kuran'a titizliği nasıl? Mükemmel. İttihad-ı İslam için yaptığı gayretler ne? Mükemmel. Daha önce görülmüş mü? Yok. O zaman bitti. Bütün gücümüzle desteğe devam. 2019, 2029 ayrıca 2023, 2033, 2043 oraya kadar tamam. 2043'ten sonra artık Tayyip Hocam istiyorsa emekli olsun, istiyorsa destekleyelim.

 

(“Hazreti Mehdi (as) cemaatinden kimler elenir?” izleyici sorusu)

Münafıklar elenecektir. Ayrılmak isteyenler olacaktır onlar elenecektir. Elenenler çok olacaktır. Çok gelen giden olacak ama 300 kişi olarak kalacaklar daima yaklaşık 200-300 kişi olarak kalacaklar. Ama çok münafık çıkacak. Hatta Peygamberimiz (sav) diyor, “30 erkek münafık çıkar, 4 de kadın münafık çıkar” diyor. Birini anladık, diğerlerini bakıp göreceğiz inşaAllah. Çünkü Mehdi (as) talebelerine de öyle bir münafık musallat oluyorsa Mehdiyet’e de musallat olmuş demektir o, tabii.

“Ahir zamanda bir topluluk Mehdi (as) ve talebeleri gelirler, peygamberlerin derecesine kavuşurlar. Allah kendilerini doyurduktan sonra açlığı, içirdikten sonra susuzluğu tercih ederler. Allah'ın Katındakine ümitlerini bağlayıp bunları terk ederler. Hesabından korku duyarak helali dahi bırakırlar. Dünyaya sadece bedenleri ile ilgi gösterirler onun herhangi bir şeyiyle iştigal de etmezler. Onların Rablerine olan itaatleri karşısında melekler ve peygamberler dahi hayrete düşerler” diyor; Mehdi(as) talebelerine. “Ne mutlu onlara, ne mutlu onlara, ne mutlu onlara” diyor Peygamberimiz (sav). Muhyiddin Arabi Hazretleri bildiriyor bu hadisi.

 

(“Ruhumuz vücudumuzda saklı olsaydı sizce nerede olurdu?” izleyici sorusu)

Nerede olurdu? Göğüste bilinir genellikle göğüs, kalp bölgesinde falan diye bilinir. Zaten can çıkarken köprücük kemiğine dayandığında dendiğine göre genellikle göğüs bölgesinde hissediliyor, olması anlaşılıyor ama tabii müminde birden bir boyut değiştirme şeklinde olur. Yani uyanma şeklinde olur. Müminde can acısı rahatsızlık falan hiçbir şekilde olmaz. Korkacağı, tedirgin olacağı hiçbir şey olmaz. Çünkü bitmiş imtihanı. İmtihan bitince çekineceği hiçbir şey olmaz. Ama sonuna kadar La İlahe İllaAllah, La İlahe İllaAllah veya Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber diyecek o kadar.

 

(“Kaliteli yaşam nasıl olmalıdır?” izleyici sorusu)

Kaliteli yaşamın olması için gönlümüzü Allah'a bırakacağız. Vicdanımızı Allah'a bırakacağız Allah hemen ilham eder. Hz. Süleyman (as)'a nasıl ilham etti, öyle bir mescit yaptı millet abov dedi. Öyle bir saray yaptı insanlar aklını yedi böyle. Dünyanın her yerinden akın akın o kaliteyi görmeye geliyorlardı. Hz. Süleyman (as) demek kalite demekti, güzellik demekti, estetik demekti gören iman ediyordu, gören iman ediyordu. Bütün dünyaya İslam'ı hakim etti. Sırf kalite ve güzellikle ve ihtişamla. Sebe Melikesi Kudüs'e geldi nefesi kesildi. Nefesi kesildi Kudüs'ü görünce, aynısını yapacağız.

 

Hayret bu milletin bu kadar imanlı olması. Bu, mucize yani. İşte iman hakikatlerinin anlatılması, Kuran mucizeleri anlatılması, şehadetin sürekli üzerinde durulması; Darwinist, komünist propagandaya rağmen hiç etki etmedi. Baksana sahabe ahlakı gibi, sanki sahabe dönemi. Sahabenin üslubunun aynısı. Sahabe de öyleydi, kolu kopuyordu, bacağı kopuyordu hiç umurlarında dahi olmuyordu. Daha hala mücadelenin peşinde oluyorlardı. Aynı mükemmellik, aynı yiğitlik, aynı aslanlık. Helal olsun, helal olsun kabadayıya. Yalnız böyle yiğitleri tabii milletin çok bağrına basması lazım. Bu yiğitler hiçbir yerde unutulmaması lazım. Mesela bir lokantaya gittiğinde kapıda karşılamak lazım. Bir otele gittiğinde kapıda karşılayacaksın, bir turistik tesise gitti mi kapıda karşılayacaksın. Bunlar mübarek varlıklar. Bunlar büyük insanlar. Bir mağazaya gitmiş, bir şey almış, diyeceksin “Ya gazim bereketinle geldin ne demek estağfirullah.” Değil mi? Böyle olacak. Gazi madalyası üzerlerinde olsun. Som altından, 24 ayar altından. Gazilerde yeşil olsun, şehitlerde de, şehit ailelerinde de kırmızı madalya, som altından. Biz gördük mü tanıyalım. Tanımıyoruz, bilmiyoruz. Mesela dışarıda görüyoruz gazi mi, şehit ailesi mi bilemiyoruz. Madalyası olursa biliriz. Çok mübarek insanlar, büyük insanlar. Baksana üsluba, daha hala mücahede, daha hala dava. Bak en ufak bir fütur vermemiş, görüyor musun? Muhteşem.

 

(“Türkiye’de en çok ne israf ediliyor?” izleyici sorusu)

Benim bildiğim ekmek herhalde. Bir parça ısırıyor kenara bırakıyor, ısırıyor kenara bırakıyor. Bir kere ekmek yemenin düşürülmesi lazım, sebze yemek buna ağırlık verilmesi lazım. Ekmek tüketimi sağlıklı bir nesil meydana getirmez. Mesela Almanya’da, Avrupa’da falan ekmek üretimi de az, tüketimi de az. Ekmeğin çok az yenmesi lazım. Onun yerine sebze meyve, çorba, yemek bunlar yenmesi lazım. Ekmek demek şeker demektir saf şeker. Ha helva yemişsin ha ekmek yemişsin fark etmez. Ha pilav yemişsin ha toz şekeri kaşık kaşık şeker yemişsin. Yani tabağın içine pilavı doldurup yemekle tabağın içine toz şekeri doldurup kaşık kaşık yemenin arasında bir fark yok aynısıdır hemen şekere dönüşür.

 

(“Bir insan neyin yanlış neyin doğru olduğunu nasıl anlayabilir?” izleyici sorusu)

O kadar rahat bir sistemle insana yerleştirilmiş ki ruhuna, vicdana o anda Allah tarafından vahyediliyor. Hemen vahyedilir hemen bilirsin. Kalp çok hassastır mesela yanlış bir şey yaptığında kalp hemen sıkılır. O kadar çok sistem vardır ki mesela kalbi sıkılır bayağı sıkılır kalbi rahatsız olur, hisseder kalp üstünde bir sıkıntı hisseder. Mesela doğru yaptığında da içinde ferahlık hisseder. Vicdan, sürekli konuşur zaten insanla vicdan. Vicdanıyla çatıştığı için insanlar çirkinleşiyor ve bozuluyorlar. Şu bozuk bakışlar, bozuk konuşmalar falan var ya tek sebebi insanın vicdanıyla çatışmasıdır. Yani kötü kararlar almasıdır. Kötü karar alacak durumu mümin bilir. Karşısındaki insan kötü karar aldığında hemen yüzünden üslubundan tavrından anlaşılır. Mesela bir şey soruyorsun gözünü kaçırıyor falan anlaşılıyor bir münasebetsizlik yapacağı. Yani dürüst cevap vermeyeceği anlaşılıyor. Halbuki dürüst cevap verse çok nurlu olur, çok güzel olur.



DEVAMINI GÖSTER