Sayın Adnan Oktar'ın 15 Ağustos 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 15 Ağustos 2017

 

(Şemdinli’de polisler için yapılan kalekola malzeme taşıyan kamyonun geçişi sırasında teröristler tarafından döşenen bomba infilak etti. 2 sivil vatandaşımız şehit oldu.)

Allah gani gani rahmet etsin, Allah şehadetlerini makbul etsin. Deccal saldırısında hayatını kaybeden her kişi şehittir, dünyevi hayatını. Allah anne babasına uzun ömür sağlık sıhhat versin. Yalnız bu bomba döşeme işi eskiden beri yapıyorlar uzun bir süreden beri, yani çıkarttılar bunu. Bu İsrail’de toprak altını gösteren alet-edevat var, hem kabloları gösteriyor hem patlatıcıyı gösteriyor, yer altına konan patlayıcıyı. Bu sistemle 10 metre ileriden tespit ediyor. Bunu İsrail’den alalım. Araçlara bunu monte edelim. 10 metre öteden tespit ettiği için iyi. Bunu hükümete de ısrarla bildirelim hatırlatalım.

 

(PKK’nın son yıllarda şehit ettiği küçük cennet kuzularının fotoğrafları vardı. Gösterebiliriz. Ahmet Günak, Destina Parlak, Ecrin Açıkgöz, Eren Bülbül, Fatih ve Havin Güneş, Fırat Simpil, Hasan Yılmaz, Hüseyin Utku Gülbahar, İbrahim Malay, İrem Çiftçi, Oğuz Kaan ve Ceylin Aydın, Sadık Efe, Yasin Börü.)

Ne mutlu onlara. Genç yaşta cennet kuzusu olmuşlar. Ufaklar vildan olmuş. Cennet tam onlara göre. MaşaAllah elhamdülillah. Allah bizlere de nasip etsin. Her gün düğün haberi, şehidin düğünü, maşaAllah. Allah yatak ölümü vermesin. Şehadet, kabadayıya delikanlıya yakışan odur.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’nin 16. Yıl töreninde partililere yine tevazuyu hatırlattı. “Sorumluluğumuz büyük, Allah’ın yardımıyla bu yükün altından kalkarız, yeter ki nereden geldiğimizi unutmayalım, nereye gittiğimizi unutmayalım. O gurur kibir var ya, işte bunları eğer biz ayaklar altına alabiliyorsak, tevazuda toprak gibi olabiliyorsak o zaman Allah’ın izniyle yolumuz açıktır. Rabbim, başta şahsım olmak üzere hiçbir dava arkadaşımı sıratı müstakimden ayırmasın” dedi.)

Çok çok güzel konuşmuş. Sık sık böyle tebliğ yapıyor, imani Kurani nasihatte bulunuyor. Kendini de konunun içine alıyor. Hakikaten de uygulamada da güzel bir ahlak gösteriyor, şefkat, merhamet, sevgi. Fakat CHP’ye, Sayın Kılıçdaroğlu’na yüklenmesine gerek yok. Zaten AK Parti sağ, demokrasiyle sürekli iktidar olur. Ama tabii içi de rahatlasın diye düşünüyor herhalde böyle anlatalım falan. Bence netleşmeyen hiçbir konuyu gündeme getirmemek lazım. Yani kesinleşmeyen, netleşmeyen hiçbir konuyu gündeme getirmemek lazım. Bu şefkat politikası iyi, halim sakin. Gerginliğin bir faydası olmaz bence. Tabii klasik siyaset yapıyoruz diye düşünüyordur, tabii ki yapmamız gerekir diye düşünüyordur Tayyip Hocam. Ama bence hiç gerek yok. Daha iyi olur Türkiye. Çok sakinleşmesi lazım. Herkes huzur, sevgi arıyor. Ne faydası olur öyle bir şeyin düşünüyorum, pek bir faydası olmaz. Çünkü biz zaten sağı Türk Milleti olarak daima iktidar yaparız, orada bir sorun çıkmaz.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan tutuklu Enis Berberoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na haberler yolladığına dair bilgi sahibi olduğunu söylemişti Adnan Bey. “‘Çıktım çıktım, çıkamazsam konuşacağım’ diyor içeride” demişti. Enis Berberoğlu cezaevinden bir açıklama yaptı: “Adaletin tecelli etmesi engellenebilir, hukuken aklanmam gecikebilir, çektiğim eziyet uzayabilir ama hiçbir halde benden suçlu, iftiracı ve ortada bir suçlu olmadığı için itirafçı çıkmaz” dedi.)

İşte demek istediğim bu yani. Netleşmeyen bir konuda iddiada bulunmak doğru değil, gereksiz bir gerilim. Herhalde şüphelenmiş Tayyip Hoca anladığım kadarıyla. Bence şüphe üzerine hareket etmeye hiç gerek yok. Netleşen sarih bariz konular üzerinde hareket etmek lazım. Cumhurbaşkanı’nı niye eleştiriyorsun diyebilirler. Adettendir gerekir. Padişahı bile halk eleştiriyor, değil mi? “Büyüklenme padişahım senden büyük Allah var” diyorlar halktan insanlar. Bizim söylediklerimiz de zaten teknik ve çok önemli hayati konular oluyor. Ama Tayyip Hoca tabii genel tehlike olduğu için, İngiliz derin devleti tehlikesi olduğu için. CHP de bundan habersizmiş gibi davranıyor, yani Sayın Kılıçdaroğlu. Ondan tedirgin olduğu için herhalde onun gerilimi içinde anladığım kadarıyla. Sayın Kılıçdaroğlu’na İngiliz derin devletini bir anlatalım. Özel bir ekiple gidelim 2-3 kişilik bir boş vaktinde, kitap da götürelim. Kurmaylarına da anlatalım, kendisine de anlatalım. Hükümete bu yönde destekçi olsun. Felaket büyük yani. Özetle Tayyip Hoca’yı biz Allah’ın izniyle partili cumhurbaşkanı seçeriz, öyle bir şey olmaz. Bayağı aklı başında, şevki de iyi, gayreti samimiyeti iyi, halka olan şefkati, saygısı, hürmeti güzel, tevazuu güzel. Üst perdeye hiç alışık değil, hep tevazua alışık. O da bizim aradığımız zaten. Dine İslam’a iyi hizmet ediyor. Müslüman sayısının kalabalık olmasına, çok olmasına vesile oluyor. Yani dindar, dindar insanların sayısının çok olmasına vesile oluyor. Siyaset nasıl etkili olur? O da bir şekilde etkili olur, oluyor bir şekilde etkili oluyor. Mühim olan netice.

 

Yalnız Müslümanlık Yok, Yalnız Müslümanlık Haramdır Kuran’da

Bana komik gelen, hayretime giden de münafıkların kendilerini çok aktif, faydalı ve canlı göstermeye çalışmaları. “Muazzam faaliyet halindeyim, işte gece-gündüz gayret ediyorum.” Hayatının hiçbir gayesi yok, ne gayret edeceksin? Din amacın değil, İslam amacın değil, Kuran amacın değil, vatan-millet amacın değil, hiçbir şey amacın değil neyin hizmetini yapacaksın? Bütün münafıklarda muazzam bir faaliyet içinde işte, “Rabbim Allah’ım beni yalnız da başarıya götürür, yalnızlık güzeldir.” Yalnız Müslümanlık yok, yalnız Müslümanlık haramdır Kuran’da. Yüzlerce Kuran ayetiyle yalnız Müslümanlık haramdır. Müslümanlık topluluk olarak yaşanır. Müslümanlarla birlikte yaşamak farzdır açık ayet var. Yeni bir Müslümanlık modeli kendilerince fitne olarak ortaya atmaya kalkıyorlar; tek Müslümanlık modeli. Zaten İngiliz derin devletinin de istediği o tek, yani cemaat, topluluk, arkadaş grubu olarak olmayacak, ama onlar topluluk olacak İngiliz derin devleti. Mesela kendileri Birleşik Krallık’ı kurmuş İngiltere. Birleşik Krallık içinde de İngiliz derin devletini oluşturmuşlar cemaat halinde faaliyet yapıyorlar. Ama Müslümanların cemaat olmasını istemiyorlar, topluluk olmasını istemiyorlar. Onun için münafıklar da rol modellik üstleniyorlar kendi kafalarına göre. O rol modelliğe göre bir Müslüman yalnız yaşamalı. Bu, Kuran’a göre haram. Münafık özelliği olarak geçiyor Kuran’da. Tek başına, nerede görülmüş tek başına? Allah “kurşunla kaynatılmış binalar gibi birleşerek mücadele edin” diyor “ayrılıp-dağılmayın” diyor Allah “gücünüz elden gider zaafa düşersiniz ayrılıp-dağılmayın” diyor. Yani açık hüküm haramdır. Sen ne diyorsun? “Ayrılıp-dağılalım” diyorsun. Açıkça haram bu. Kurşunla kaynatılmış gibi mücadele etmiyorsan bu da haramdır. Bunun aksini savunuyorsan bu da haramdır. Müminlerden herhangi bir kişiye bir şey oldu mu “bütün Müslümanlar birleşip onu koruyun” diyor Allah. Bu ne bu? Bu cemaat işte topluluk, birlikte olmak.

 

(“Ölümden korkmalı mıyız?” sorusuna cevap)

Ölümden korkma nasıl olur? Adam cehenneme gitmen korktuğu için tabii ki ölümden korkabilir. Allah’tan korktuğu için. Çünkü ne kadar uzun ömürlü olsa o kadar hatasını telafi etme imkanı var. O anlamda bir mahsuru yok. Ama hani yok olurum tarzında düşünüyorsa facia. Çünkü zaten teknik olarak fizik olarak mevcut bu ses, görüntü ve algıların hiçbiri yok olmaz. Yani kâinatın fizik yapısı buna müsait değil. Var olan bir şey hiçbir şekilde yok olmaz.

 

(“Kuran’da yasaklı içkiler adına “hamr” kelimesi geçiyor. “Hamr” mayalanmış demek ama rakı damıtılıyor, o zaman rakı günah değil, böyle bir şey var mı?” sorusuna cevap)

Benim anladığım rakı içmek istiyor. Ona fetva arıyor. Farz edelim dediğin gibi olsa bile rakı zaten vücuda zararlı bir madde. Saf alkol yine haram olur. Dediğin gibi de olsa fark etmez. Yani dediğinde haklılık yönü olabilir ben ona bir şey demiyorum. Ama tentürdiyot içmek helal mi? Haram, ölürsün. Efendim, sinek ilacı içmek helal mi? Haram yani bunu sormaya gerek yok. Yahut asit insan içebilir mi asit? Haram. Asitten daha beter. Bunun çözümü de yok. Alkol muazzam tahribat yapan çok zararlı bir madde. Vücudu parçalar adeta. Dolayısıyla zevk alınacak hiçbir yönü yok. Helal olamaz, çünkü vücuda zararlı.

 

(“Ne zaman Avrupai bir ülke olacağız?” sorusuna cevap)

Avrupa’yı zaten insan temsil eder. Yani sonra eşyalar temsil eder. Siz zaten Avrupalı oldunuz. Çok kalitelisiniz ve sayınız çok fazla. Bak dikkat ederseniz her kim olursa olsun ekrana çıkan, hepsi Avrupai ve kaliteli. Hepsi sevgiyi arıyor, kaliteyi, güzelliği, neşeyi, sevinci, kardeşliği ve hepsi savaşa karşı hepsi kavgaya karşı, hepsi silaha karşı, teröre karşı. Ve hepsi sanatı istiyor. Güzel resimler olsun, güzel müzik olsun. Güzel heykeller olsun. Sokaklar süslü olsun, binalar süslü olsun diyor. Sizle biz zaten Avrupalı olduk. Binalara gelince o da artık Mehdiyet’in işi. Ama Mehdiyet’in çoktan talebesi olmuşsunuz. Allah’a çok şükür. Ve toptan talebesi olduk. Yani mühim olan buydu. Canımın içi tabii sen istiyorsun ki binalar çok güzel olsun her yer sokaklar çok güzel olsun. Mehdi (as)’nin zuhurunun dışında gerçekten mümkün değil. İmkansız, zaten herkes de bunu takdir eder. Aksini kimse söylemez, mümkün değil. Çünkü bir kere aşk ve sevgi olması gerekiyor en başta. Aşkın, sevginin üstadı çıkmadan binanın aşk ile meydana getirilmesi mümkün değil. Binanın sevgi ile meydana getirilmesi mümkün değil. Bak hep binalarda sevgi yok. Sevgisiz yapılmış binaları görüyor musunuz? Hepsi nasıl hüzünlü, nasıl o acıyı bize ifade ediyor. O sevgisizliğin o soğukluğunu bize nasıl ifade ediyorlar? Hangi binada sevgiyi görebiliyoruz? Hangisine Mehdiyet’in ruhu değmiş? Hangisine Mehdiyet’in eli değmiş? Değmemiş, değmeyince böyle oluyor işte. Mehdi (as)’nin zuhurunda bir binalara bakın bir de şu an. Allah kıyas yapalım diye bunu yapıyor.

 

(Eren şehidimizin annesi askerler tarafından oğlunun neden PKK bölgesine götürüldüğünü anlayamadığını söyledi. “Muhtar nerede, köyün mülki amiri o değil mi? Köyün güvenliği için keşif yapılacaksa neden muhtar çağırılmıyor? Muhtar yerine neden 2002 doğumlu çocuğumuz çağrılıyor. Bunların cevaplarını istiyoruz. Oğlum askerde şehit olmak istiyordu bir kapı önünde değil. Bu acı oldu” açıklaması yaptı. Ahmet Hakan da bunun üzerine “Eren’in annesinin HDP’nin yönlendirmesi ve etkisi ile bu şekilde konuştuğunu ama aslında sadece çocuğunu düşünen bir anne konumunda olduğunu” söyledi.)

Kardeşim şimdi işin doğrusunu anlatayım ben. Eren kabadayı her halinden belli oluyor. Asker de bunun farkına varmış. Polis de farkına varmış. Ben resmini gördüm alenen kabadayı. On beş yaşında falan değil. On beş yaşında nüfus cüzdanında öyle yazıyor. Kendisi yirmi beş yaşında yani kabadayının hası. Askere yardım etmek istemiş. Devlete yardım etmek istemiş. Olay bu. Daha da detayına girmek istemiyorum da gönüllü olarak kabadayı olmuş bu kadar basit. Kabadayılığının da hakkını vermiş. Cennet kuzusu olmuş. Niye öyle niye böyle bunlar gereksiz. Bir şey yok onda. Kaderinin onu oraya getirmesi ile olan bir şey. Şehirde olsa terör oraya ulaşmayacak mı? Ulaşır. Zaten şehirde her yerde oluyor. Orada da zaten normalde olacak iş değil. Yani çünkü o PKK’nın hedefi olan birisi değil. Ama kabadayıya yakışan olmuş. Allah onu çok sevdiği için yanına almış. Zaten “Niye beni yeteri kadar sevmiyorsunuz?” diyor. Allah da “Yanıma gel” demiş o kadar. Onun için annesi şunu dedi bu dedi bunlar boş. Devlete yardım etmek isteyen bir ruh içinde olan bir delikanlı konu bu. Kabadayılığının da gereğini yapmış. İfa etmiş. Allah şehadetini makbul etsin, kabul etsin.

 

(Müslüman Yazar Nuri Pakdil Star Gazetesi’ne verdiği röportajda “Çocukluğum Allah demenin bile yasak olduğu bir dönemde geçti” diyerek Cumhuriyet okullarının eğitim sistemini eleştirdi. “Batı emperyalizminin savunucusu öğretmenlerin egemen olduğu cumhuriyet okullarında okuyanların çoğu batı hayranı, din düşmanı ve emperyalistlerin işbirlikçisi olarak yetişiyor” dedi. Oda TV bu röportajı “İşte Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın hayran olduğu yazar” manşeti ile verdi. “Hulusi Paşa ile Hakan Fidan’ın Pakdil’in evine ilginç ziyareti” yorumunu yaptı.)

Kardeşim dediği doğru o yazarın. Yani Darwinist, materyalist eğitim verildi onu kastediyor. Darwinist, materyalist eğitim sonucunda PKK çıktı işte komünistler çıktı. 12 Eylül öncesi Türkiye gidiyordu komünist oluyordu. Eğitimin bozukluğu yabancı ve hatalı eğitimin meydana getirdiği netice. Onu kastediyor. Karmaşık bir şey yok. Ve bu doğru bundan neyinden kaçınıyorsunuz? Biyoloji, tarih, felsefe bunlara bir şey denildiği yok. Hocanın anlatmak istediği açıkça söylememiş ama Darwinist, materyalist eğitimi kastediyor. Bunun sonucu Türkiye yıkılıyordu ucu ucuna kurtuldu. Hulusi Paşa da ayrıca milli insanları sever tabii ki. Paşa’ya boş yere laf atıyorlar. Hulusi Paşa kabadayı ve delikanlıdır. Dürüst bir Müslüman dürüst bir insan. Hiç boş yere uğraşmasınlar. İyi niyetli bir insana, samimi bir insana hiç kimse zarar veremez. Eleştirenler hiçbir yere varamazlar. Hakan Fidan o da dindar beş vakit namazında bir delikanlıdır o da çok dürüsttür. Ama insan bunlar tabii hataları olabilir. Yanlışları olabilir ayrı mesele ama Hakan Fidan da beş vakit namazında muttaki halis bir Müslümandır.

 

(“Dini konular sunduğunuz bir programda neden oynuyorsunuz?” sorusuna cevap)

Dini konuların olmadığı bir yer olmaz ki, din her yerdedir. Ben her zaman size söylüyorum. Banyoda da din vardır, yemek yerken de din vardır. Dans ederken de din vardır. Namazda da din vardır. Sokakta da din vardır. Dinin olmadığı hiçbir yer olmaz. Dinle hayat iç içedir. Dinin olmadığı bir yer demek felaket demektir. Dinin olmadığı yer demek şeytanın olduğu yer demektir. Yani dinle bağlantın yoksa şeytanla bağlantın olur. Başka türlü bir yol olmaz. Dolayısıyla dini program demeyelim, o anlamda bütün hayatım benim dini program. Dinin olmadığı hiçbir yer olmaz. Dolayısıyla dinle eğlence iç içedir. Dinle müzik iç içedir, sanat iç içedir. İbadet iç içedir. Sevgi iç içedir. Dinin sarmadığı, dinin taalluk etmediği hiçbir şey yoktur.

 

(Hürriyet’ten Hilal Meriç şöyle bir yazı yazdı: “Gülmenin bu ülkede kötü bir eylem sayılmasının nedenleri bitmedi. Mesela Google’a baktığımızda İslam dininin kahkahaya bakışı hakkında karşısına çıkan ilk sonuç “Tebessüm etmek, güler yüzlü olmak çok iyidir. Kahkahayla gülmek mekruhtur” açıklaması oluyor. Ayrıca gülmeye sadece okul, aile ya da din karşı değil. Unutmayın siyasetçilerimiz de bu konuda açıklamalar yaptılar. Mesela Bülent Arınç’ın “Erkek zampara olmayacak. Kadın da herkesin içinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak” sözünü unutmayalım” dedi.)

Gelenekçi Ortodoks İslamlığın bittiğini yani çöktüğünü zannediyorum görüyordur. Gençler son derece uyanık ve akıllı. Bunların o münasebetsiz izahlarına gülmeye bile gerek duymuyordur. Cevap vermeye dahi gerek duymuyorlar. Yani onun da hiç kaale dahi aldığını zannetmiyorum. İstediği gibi insan güler. Gülme yasaklanır mı? Ne münasebetsiz bir hareket. Gelenekçi Ortodoks İslam’ın ne kadar ürkütücü olduğunu da buradan anlıyoruz. Gülmeye bile müdahale etmiş. Sevgiye müdahale ediyor. Coşkuya müdahale ediyor. Müziğe müdahale ediyor. Süse, bakışa her şeye müdahale ediyor. Güzel olan her şeyi yok etmek istiyor. Belli ki bir oyun oynamış şeytan ve şu an o düzeliyor. Bilmemişler, farkına varmamışlar. Bir oyun içine düşmüş olabilirler. Bunlar zamanla tam düzelecektir.

 

(“Yaşadığınız İslam’ın doğruluğuna inanıyor musunuz?”)

Kuran’a göre değerlendiririz. Eğer Kuran’a göre doğruysa doğrudur. Kuran’a zıtsa da yanlıştır. Kuran’a sunduğumuzda Kuran ile uyum halinde olduğunu görüyoruz. Ama gelenekçi Ortodoks uydurma, müşrik dine göre de yanlış olduğunu görüyoruz. Kuran dini mi? Şirk dini mi? Kuran dinine göre doğru olduğuna göre mesele yok. Ama şirk dinine göre doğru söylüyorsun. Yani biz pagan dinlerine uygun değiliz. Şirk dinlerine uygun değiliz. Lahaul ve Lhamolara onlara uygun değiliz. Firavun zamanındaki put dinlerine de uygun değiliz. Lat, Uzza’ya da uygun değiliz. Neye uygunuz? Kuran’a uygunuz. Kuran’a göre doğru yoldayız. Kuran’a göre yanlış bir şey yaptığımızda insanların bizi Kuran ile uyarması lazım. Ama yanlış bir şey görmüyorlar ki Kuran ile uyarmıyorlar. Demek ki Kuran’a tam uygunuz. Çünkü yanlış bir şey olsaydı eğer “Kuran ile açıkla” der. “Allah’ın şu ayetine uymuyor” dersin. Bakıyor bütün ayetlere uyuyor. Ama Lat ve Uzza’ya uymuyor. Putlara uymuyor. O önemli değil. Ben Lat ve Uzza’ya inanmıyorum. Allah’a inanıyorum.

 

Küçük Çocuğun Bakıma Muhtaç Olması Da Darwin’in Teorisini Tamamen Alt Üst Eden Bir Durumdur

Çünkü eğer çocuk maymun veyahut ona benzer bir şey gibi düşünüyorlar ya insanı, çocuğu. Eğer o tarzda olmuş olsaydı şu ana kadar hiçbir insan yaşayamazdı. Çünkü çocuğun akıllı, kontrollü, dengeli, tutarlı bir şekilde hatta ilmi yönden bilgili bir kafayla korunup kollanması gerekiyor. Aksi halde çocuk ölür. Yani her çocuk ölür. Kendi başına yetecek gibi değil çocuk. 1 yaşında, 2 yaşında, 3 yaşında hep annesinin kontrolünde olması lazım. O diyor ki “Maymun gibiydi, vahşiydi. Dağlara, ağaçlara tırmanıyorlar.” Çocuk ne olacak? Senin dediğin gibiyse o adam yani öyle ağaçlara falan tırmanan vahşiyse çocuğun yaşama ihtimali sıfır. Çocuğun bir kere çok titiz temizlenmesi gerekiyor. Yani suyla temizlenmesi gerekiyor. Bakım yapılması gerekiyor. Cildi falan her şeyi çok hassas oluyor. Cildinin çok iyi korunması gerekiyor. Isısının çok iyi korunması gerekiyor. Yani kundakla sarılması gerekiyor. Hiçbir yerde yaşayamaz. Bunu hiç akıl edemiyorlar. Bunu da hiç düşünmüyorlar. Her yerden patlamışlar da ben bunu usulen söylüyorum. Yani en başında patlamış vaziyetteler zaten. Ama insanoğlunun çocuğu, bakımın dışında bak hayvan mesela ayının yavrusu doğuyor gidiyor direkt annesini emiyor. Ne yapacağını falan hepsini biliyor. Annesini buluyor, gidip onu emiyor. Kendini kontrol edebiliyor yani. Mesela atın yavrusu falan kısa sürede koşacak hale geliyor. Kendini temizliyor falan çok iyi koruyacak hale geliyor. Mesela keçinin yavrusu bile birkaç günün içerisinde kendini koruyacak hale geliyor. Ama insan öyle değil. Yıllarca kendini koruyamıyor.

 

(“Altın erkeğe haram mıdır?” sorusuna cevap)

Bir kere öyle bir şey mantıklı değil. Çünkü Kuran’da olması gerekiyor. Altının haram olması çok vahim bir yasak olmuş oluyor, mühim bir yasak. Şarap gibi, domuz gibi yasak oluyor. Allah “bu kadar” diyor “yasaklar” diyor kesin sınır koymuş. “Bunun dışında da bir yasak yok” diyor. “De ki” diyor hatta “De ki ‘bunun dışında haram olduğunu göremiyorum’ de” diyor. Bak “De ki ‘bu sayılanların dışında haram olduğunu göremiyorum’” Adam da diyor ki “hakikaten göremiyorsun” diyor. “Ben sana hadislerden çıkarayım” diyor. Sayıyor da sayıyor. Karidese haram diyor, midye haram, altın haram, ipek haram, müzik haram, gülmek haram, sakalını kesmek haram. Sayıyor da sayıyor adam. Öyle bir şey yok. Peygamberimiz (sav), altında rekabet ettikleri için o devirde “bu rekabete gerek yok” diyor. Yani “herkesin altın alması gereksiz bu devirde” diyor “fitne çıkar bırakın” yani “böyle bir yarışa sokmayın” diyor o kadar. Altının haram olmasından değil. Bu şu anda da yapılıyor. Mesela savaş durumunda diyorlar ki “200 gram ekmeğin dışında ekmek almayın” diyor. Ekmeği 200 gramın dışında almak haram mı yani? Değil. Geçici taktikler yapılmıştır. Mesela müzik, “savaş anında müzik çalmayın” diyor Peygamberimiz (sav). Çünkü gürültüden düşmanı duyamazsın. Bu sürekli haram anlamında değil. Altın da o arada rekabet ettikleri için geçici bir durdurma. Haramlıkla alakası yok.

 

Ruhun Yaşı Yoktur. Eşinin Yaşını Gelecek Korkusuyla Seçmek Ahlaki ve Vicdani Değildir

Eşler arasındaki maksimum yaş bence pek anlamlı değil. Yani kadın mesela kırk yaşında olur. Genç delikanlı da on dokuz yaşında olur. Evlenebilir kadınla hiçbir şey olmaz. Yani şöyle iddia edebilirler belki kardeşim kırk yaşındaysa birkaç on sene sonra yaşlanır erken ölür falan. Böyle bir hesap bir kere Kuran’a ve akla uygun bir şey değil. Yani öyle bir şeye garanti vermek mümkün değil yıllara. Kimin ne zaman öleceği hiçbir şekilde belli olmaz. Bir kere ikisi de aynı yaşta da olsa rahatça ya biri ya diğeri önce ölüyor. Ya kadın ya erkek. Yani ikisi aynı anda ölen çok nadirdir. O zaman diyor ki ben ne yapacağım. Zaten bir şekilde biriniz önce öleceksiniz. Onun lamı cimi yok. Ama işte bunu velayet sistemi ortadan kaldırabilir. Velayet sistemi olmuş olsa bütün müminler birbirini korusa bu korkuyu yaşamazlar. O yüzden böyle ince ince hesaplar yapıyorlar. Garip hesaplar yapıyorlar. Sevse bile yaşından dolayı korkuyor. Diyor; ya önce o ölürse. Kardeşim adam zımba gibi olur. Mesela sen erkenden ölebilirsin. Kanser olur ölebilirsin. Trafik kazasından ölebilirsin. Beyin kanamasından ölebilirsin. Çok rahat olabilir. Bir kere kanser sinsi bir hastalık. Sessiz gelen bir hastalık. Rahatça ölebilir. Dolayısıyla ben yaş farkı diye bir konuyu kabul etmiyorum. Çünkü ruhun yaşı yok. Ruh bir trilyon yaşında oluyor. Onu dediğine göre acayip yaşlanmış olması lazım. Ama hep on dokuz yaşında gibi ruh. On trilyon sene geçiyor yine on dokuz yaşında gibi. Ruhun olmaz.

 

Mehdi Devrinde Kansere Çare Bulunacak Olması Muhtemeldir

Mehdi (as) devrinde bence bulunacak olabilir. Çünkü bütün hastalıklara çare bulunacağı hadislerde var. Kansere uygulanan yöntem çok korkunç. Vücudu öldürerek kanseri öldürüyorlar. Böyle bir yöntem görülmüş şey değil. Vücudu mahvederek kanser mahvediliyor. Daha kolay daha makul yolları vardır. Ama bilim biraz yavaş ilerliyor tabii dünyada çok yavaş ilerliyor. Kanser ile ilgili çalışmalar da çok yavaş. Devletler bu konuda bol para ayırarak, bol imkân ayırarak, bol teşvik yaparak ve bol eleman bulundurarak bu konuda gelişme sağlayabilirler. Bir de lakayt ve kendi haline bırakılmış bir konu da. Gönüllü olarak yapmak isteyenler var. Kanser araştırması mesela devletin kanser araştırmak için özel bir kurumu, kansere tedavi için özel bir sistemi yok devletlerin. Halbuki her devletin sistemi olması lazım sırf bu konu ile ilgilenen. Dolayısıyla da çok çok iyi olur. Böyle bir yöntem uygulanırsa. Ama kanserin tedavisinin önümüzdeki yirmi, otuz yıl içerisinde mümkün olacağını düşünüyorum inşaAllah.

 

(“Bir ortama girdiğinde selam verildiğinde, o selamı bir kişinin alması yeterli mi, yoksa herkesin alması mı gerekiyor?” sorusuna cevap)

Selam dediğinde selam demesi karşıdakinin bir kişinin demesi yeterlidir, toplulukta. Ama toplulukta ey topluluk hepinize selam veriyorum derse o ayrı mesele. Ama selam dediğinde aleykümselam bir kişi kastettiği düşünülür. Bir kişinin aleykümselam demesi yeterli olur. Nisa Suresi 86’da “Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin” ve aleykümselam ve rahmetullah “ya da aynıyla karşılık verin”. Selam dediyse selam. “Şüphesiz, Allah her şeyin hesabını tam olarak yapandır.”(Nisa Suresi, 86) Mesela selam, sevgiler dersin. Selam, sevgiler. Selam, sevgiler, saygılar da diyebilirsin. Hepsi olur.  

 

Parayı Yığıp Biriktirmek Doğru Değildir. Hayır Yolunda Sürekli Harcamak Bereket Getirir

Şimdi tutumlu oluyoruz da adam ne var ne yoksa sürekli biriktiriyor ömrü boyunca vefat ettiğinde, dolapların içerisinden paralar çıkıyor. Döşemenin altından paralar çıkıyor. Niçin biriktirdiği belli değil. İsraf tabii haramdır. Mantıksız harcama olmaz. Ama makul harcamayı biriktirme ruhu olmadan yapmak lazım. Yani biriktirme uğursuzluk getirir. Biriktiren o parayı ya kötü bir yere harcar. Ya o para elinden bir şekilde çıkar. Biriktirmede hayır olmaz. Uğursuzluk getirir.

 

Çocuklara En Güzel Nimet Sevgi ve Saygıdır. Çocuğu Kaale Alarak, Saygı Duyarak, Şahsiyetini Kabul Ederek Sevmek Lazım

Çocuklara en güzel nimet sevgidir ve saygıdır. O gucu gucu tarzı ile dalga geçer gibi deli kızdırır gibi sevme olmaz. Çocuğu kaale alarak saygı duyarak sevmek lazım. Onun şahsiyetini kabul ederek sevmek lazım. O şekil dışında çocuğu delirtir. Sevgi gösteriyorum diyor. Saygı gösteriyor musun? Saygı yok. Kendin olarak çocuk ile görüşmen gerekir. Saygı göstererek konuşman gerekir. Çocuk onu gördüğünde aklın önemini görür. O da kendi olur ve çok saygılı aklı başında konuşur. Yahya’ya çocukken mesela Cenab-ı Allah hikmet veriyor. İsa Mesih’e çocukken hikmet veriyor.

 

Her Şeyi Allah Yaratıyor, Kendimi Allah'a Adıyorum, Herkes Allah'ın Tecellisi, Ben Sevdiklerim İçin Yaşayacağım Diyen Egoist Olamaz

Dersin ki; her şey görüntü her şeyi Allah yaratıyor. Dünya malına önem vermemek lazım dersin. Dünya malı dünyada kalır. Allah için yaşıyoruz, herkes Allah’ın tecellisi. Ben herkes için yaşayayım. Sevdiklerim için yaşayım dersin. Kendini Allah’a adarsın. Egoistlikten de kurtulursun. Kendini Allah’a adadığında zaten kabadayı olursun. Delikanlı olursun. Dürüst, samimi Müslüman olursun. O en yüksek hazlardandır. Allah için yaşamak.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler