Sayın Adnan Oktar'ın 8 Şubat 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 8 Şubat 2018

 

(Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Esad’la görüşme çağrısına ilişkin bir açıklama yaptı: “Rejimle ilişki çok defa soruldu. Açık tavrımızı ortaya koyduk. Temasımız söz konusu değil, temasın kurulması da söz konu değil” dedi.)

Evet, o da bir görüş. Bir hayır vardır. Kaderde ne varsa onlar oluyor. Ama Suriye durulmaz yani durulacak gibi görünmüyor. İmam Mehdi (as)’ın dışında dünyada barış, sükunet, huzur imkansız olduğunu Allah gösteriyor. Allah İmam Mehdi (as)’ı bir an önce zahir etsin. Seyyidina İsa Mesih (as) İbni Meryem. Cenab-ı Allah o mübarek Peygamberi de bir an önce zahir etsin. Başka kurtuluş görülmüyor.

 

(“Mezhep diye bir şey var mı?” izleyici sorusu)

O kadar ürkütücü bir durum ki bu. Bir tane kitap var Kuran. Bu kitaptan bir tane din çıkar, tek bir din çıkar, hak din. Sahabe döneminde bir tane din vardı, İslam dini vardı. Şimdi ne olmuş? Sünnet adı altında, hadis adı altında 4 din daha çıkarmışlar; Hanefi, Hanbeli, Maliki, Şafii. Onun helalini o kabul etmiyor onun haramını o kabul etmiyor. Onun ibadetini o kabul etmiyor, onun ibadetini de o kabul etmiyor. Şiilik çıkmış, Vahabilik çıkmış. Allah Allah, Kitap bir tane nasıl oluyor bu? Olacak iş değil. İşte uydurma hadislerin getirdiği felaket. Mesela diyor ki Ebu Hanife, Hanefi mezhebinin kurucusu “İmam-ı Şafii’nin açıklamaları tamamen geçersizdir. Olur mu?” diyor. “Mesela kan çıkınca abdest bozulur” diyor. İmam-ı Şafii de diyor ki “İmam-ı Hanife kesinlikle yanlış söylüyor” diyor. “Bilmiyor kendi kafasına göre söylüyor” diyor. “Olur mu?” diyor “kan çıkınca abdest bozulmaz” diyor, doğru söylüyor ama o. Hep bu tarz. Çeşit çeşit din. Helalleri haramları her şeyleri ayrı. Kitap tek. Halbuki Peygamberimiz (sav) zamanında Kitap tekti, din de tekti. Bu çok büyük bir fitne ve şu an Müslümanlar birbirlerini kırıp geçiriyorlar. Şii-Sünni savaşı, Vahabi-Sünni savaşı dehşet verici boyutlarda. Ve bunu da ısrarla savunuyorlar “çok iyi bir şey mezhep olması” diyorlar. Peygamberimiz (sav) zamanında mezhep olmadığına göre ve ayette de haram olduğuna göre dini parçalamak neden bunu yapıyorsunuz? “Yapacağız” diyorlar. Hz. Mehdi (as) devrinde mezheplerin ortadan kalkacağını Peygamberimiz (sav) söylüyor. Bunların mezhepler meydana getireceğini ve mezhepleri de Hz. Mehdi (as)’ın kaldıracağını söylüyor. Ama “70 bin sarıklı hoca Mehdi’ye karşı başkaldırır” diyor Peygamberimiz (sav). “70 bin başı sarıklı hoca Mehdi’ye karşı başkaldırır deccalın safına geçerler” diyor”70 bin hoca.” Bir göreceğiz bakalım neler olacak. Hz. Mehdi (as)’ı da göreceğiz, o vaad edilen hocalar kimlerdir, o 70 bin başı sarıklı hoca kimdir onları da göreceğiz.

 

Bizim İyi Yönümüz Muhafazakar Kesim İle Laik Kesimi Uzlaştıran Bir Anlayışımız Olmasıdır. İki Kesim Arasında Bağlantı Olmaması, Toplumu Bölmek Ayrıştırmak İsteyenler Tarafından Kullanılabiliyor

Bizim iyi yönümüz dindar kesimle laik kesimi uzlaştırıyoruz. Gelenekçi kesim kesin hatlarla ayrılmak istiyor. Yani laikleri dışlayacak, dekolte giyinenleri dışlayacak, müzik dinleyeni dışlayacak veyahut işte alkol alanları dışlayacak. Neşeli hayat yaşayanları, plaja gidenleri dışlayacak. Biz öyle yapmadık. Her iki kesimi, dindar kesimle laik kesimi uzlaştıracak ne yön varsa onu arayıp bulduk ve bunu yapmaya çalışıyoruz. Fakat gelenekçi kesimin bir kısmı toplumu bölme konusunda kararlı. Bu çok büyük bir yanlışlık. Bunu düzeltmeye çalışıyoruz.

 

(Cumhuriyet Yazarı Özgür Mumcu, RTÜK’ün sırf Allah’ın adı anılıyor diye bir programa ceza vermesinin anormalliği üzerine bir yazı yazdı. Şöyle söylüyor: “RTÜK’ün görev alanının internete genişlemesi özgürlük alanının artık neredeyse tamamen ortadan kaldırılacağını gösteriyor. Hem de RTÜK’ün kendini bir fetva makamı olarak değerlendirip, verdiği idari kararları dinsel gerekçelere dayadığı, Allah’ın adı anıldı diye kanallara milyon liralık ceza yağdırdığı bir dönemde. Şu anda suç bile sayılamayacak fiillerin idari kararlar yoluyla cezalandırılması gündemde” dedi.)

Acayip bir durum var tabii. “Müzik olan yerde Allah anılmasın” diyor “Kuran da olmaz” diyor. Allah Allah plajlarda o zaman Kuran yasak Allah’ı anamayacaksın. Düğünlerde Kuran yasak Allah’ı anamayacaksın. Eğlencelerde, herhangi bir nişanda veyahut kına gecesinde Allah’ı anamayacaksın. Çünkü müzik var, eğlence var insanlar toplanıyorlar. “Kuran’ı da bulunduramazsın orada” diyor. Bayanların olduğu yerde, dekolte olan yerde, mesela plajlarda hanımlar dekolte veyahut Kuşadası, Fethiye, Köyceğiz, Antalya orada halk hanımlar hep mini etekle geziyorlar ve çok dekolte kıyafetleri yaz olduğu için. “Burada Kuran olmaz” diyor. O zaman o şehirlerden Kuran’ın çıkarılması lazım. “Allah’tan da bahsedemezsiniz” diyor. Bu neye göre böyle bir duruma geldi bunu anlamak mümkün değil.

 

(“Her nimetin şükrü nasıl yapılır?” izleyici sorusu)

O biraz zor olur herhalde. Çünkü biz koltukta oturuyoruz bir nimettir. Kahve içiyoruz nimettir, burada tabletler var nimettir. Toplu şükür olur yoksa tek tek yapmak çok zor. Her şey güzel mesela, şurada maket ev var mesela o bile ciddi bir nimet, bir güzellik. Allah süsleyip getirmiş oraya. Toplu nimete şükretmek gerekir, hamd etmek. Elhamdülillah dedin mi hepsini içine alır. Ama bazen çok güzel bir çocuk oluyor Allah’a hamd ediyor insan “elhamdülillah” diyorsun “suphanAllah” diyorsun. Güzel bir kedi oluyor fazlaca insanı coşturuyor o zaman tamam. Ama genelde toplu hamd, hepsini içine alan hamd daha doğru olur.

 

(“Aklını beğenen insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?” izleyici sorusu)

Aklını beğenen; ama adamın etrafındakiler safsa, kendi de hakikaten isabetliyse der “benim aklıma güvenin biraz aklınız zayıf ben sizi yönlendireyim” falan diyebilir. Oluyor öyle vakalar. Hakikaten hiçbirinin aklı çalışmıyor. Ama durduk yere böyle her yerde gidip “benim aklım çok büyüktür” diyorsa bu bir akıl problemi tabii. Zavallı hale geliyor o insanlar çok perişan oluyorlar. Nezaketiyle uyarıp anlatmak lazım. O dereceye geldiyse tedavisi biraz zor olur tabii. Ama ümit kesmek de olmaz anlatılabilir.

 

(“Koyduğumuz hedeflere nasıl motive oluruz?” izleyici sorusu)

Koyduğumuz hedefleri zaten hepsini Allah yaratıyor. Biz hedef meydana getirmiyoruz hedefleri Allah meydana getirir. Dolayısıyla motive olmak için enerji sarf etmeye, yormaya gerek yok. Samimi olursak, Allah’a kendimizi bağlarsak Allah o hedeflere bizi yöneltir ve biz de samimi olarak o yolları çok rahat aşarız. Allah’ın yardımıyla olur, yoksa Allah’ın yardımı olmadan “ben hedefler buldum hedefler aşacağım” derse şirk olduğu için o hedefler onun başına bela olur. Hedeflerle boğuşa boğuşa hedefin dibinde çöker kalır Allah esirgesin. Dolayısıyla hedef tespitini Allah’a bırakmak gerekir. Hedefe yönelmeyi de Allah’a bırakmak lazım. Bütün gücün kuvvetin Allah’tan olduğunu bilmek lazım. Ama bunu diyen adam tabii oturmaz bütün gücüyle gayret eder, samimi gayret eder. Ama her yaptığını Allah’ın bildiğini bilir. Ve her şeyi Allah’ın meydana getirdiğini de bilir.

 

(Şişli’de Leyla Karal isimli genç bir kadın boşanmak üzere olduğu eşi Ali Karal ile karşılaştı. Aralarında tartışma çıkınca kocası onlarca kişinin gözü önünde karısının boğazını kesti. Genç kadın hayatını kaybetti. Yine aynı gün Çekmeköy’de Salih Gül isimli bir adam üç yıldır birlikte yaşadığı kadın tarafından terk edileceğini duyunca hapisten firar ederek kadının işyerine gitti ve av tüfeğiyle genç kadını vurdu. Saldırgan savunmasında “Benden ayrılmak istedi, bunu kabullenemediğim için işyerine giderek vurdum” dedi.)

Bunların engellenmesi bence son derece kolay. Bir gariplik var ben anlayamıyorum. Son derece kolay. Adamlar önceden söylüyor zaten tehdit ediyorlar söylüyorlar. Tehdit ettiğinde adamın anasından emdiği sütü burnundan getirirsin. Sürekli polis baskını, sürekli polis araması, bunu seve seve devlet yapar vatandaşa hizmet olarak ve bu birkaç kişiyi yıldırırsa diğerleri de bundan örnek alır ve bir daha yapamazlar. Bu bir furya haline geldi, bu çok çok tehlikeli. Bir cinnet haline geldi, kadınlara karşı korkunç bir acımasızlığa dönüştü. Önüne gelen kadınları öldürüyor, asıyor, kesiyor. Önüne gelen derken psikopat tipler. Ve onları basında gördükçe diğerleri de cesaretleniyor onlar da yapmaya başlıyorlar. Şimdi mesela cesaretlenmişlerdir onu görenler, birçok kişi azmetmiştir karısını öldürmeye. Onları görenler de onlardan örnek alıyor azmediyorlar. Ve bu bir çirkin modaya dönüşüyor. Ve çirkin bir elektriklenme var. Buna karşı sessiz beklemenin bir alemi yok. En keskin, en sert şekilde karşılık verilmesi lazım. Mesela televizyon kanallarında da bu konularda uyarıcı eğitimler yapılması lazım kadınların korunması için yani toplum koruması lazım. Mesela bir genç kızı, bir kadını bir kişi tehdit ettiğinde bütün mahalle korusun. Mahallenin kabadayıları gençleri korusunlar. Bilmiyorum, ben her zaman söylüyorum, böyle bir durum olduğunda hem savcılığa hem karakola bildirsinler. Ama bana da söylesinler ben de hukuki süreci takip edeyim diyorum. Her şeyi göze alır insan böyle bir şeyde.

 

(“Sizce seçkin bir insan nasıl olmalı?” izleyici sorusu)

En başta samimi olması lazım. Samimiyetten kaynaklanan dürüst olması lazım. Vicdanlı olması lazım, vicdanına uyması lazım her hareketinde. Temiz olması lazım. Allah’tan korkması, Allah’ı çok sevmesi lazım. Helale harama dikkat etmesi gerekiyor. Kültürlü görgülü olması lazım. Sevgiyi ana umde edinmesi gerekir, ana hedef edinmesi gerekir. Coşkulu, herkesi seven, herkesi bağrına basan, herkesi koruyup-kollayan yani komünist de olsa onu kurtarmaya çalışan, ateist olabilir onu da kurtarmaya çalışan, sevecen, temiz ruhlu bir insan olması. Asıl olan bu, bunlar.

 

Atatürk’ün Kıymetinin Tam Bilineceği Gibi, Atatürk’ü Yeniden Gençlere Tanıtacak Gibi Esaslı Bir Program Yapılmalı. Atatürk’ün Değeri Gençler Tarafından İyi Bilinsin

Rahmetlinin (Atatürk) resimlerini göster. Bu yakışıklının binde biri milyonda biri olabilseler bu mübarek insanın. Şu kibarlığa, şu neşeye bak, şu kaliteye bak. Ama güzel Atatürk’ün konuşmalarını da ekleyelim rahmetlinin. Yakışıklılık, delikanlılık görsünler. Bak, şu asalete bak ya. Şu klaslığa bak. Nereye baksan bir kibarlık, klaslık. İşte ideal devlet adamı kişiliği bu. Bu şıklıkta, bu kalitede, bu zarafette, bu kalite anlayışında, bu üstünlükte olacak. Şahane ayakkabılar. Atatürk’ün kıymetli tam bilinmiyor. Yeniden Atatürk’ü tanıtacak esaslı bir program yapılması lazım. TRT buna yeniden bir önayak olsun. Hem Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk’ün tanıtımı için camilerde her yerde hutbeler okuttursun, vaiz efendiler konuşmalar yapsınlar, hem de TRT geceli gündüzlü yayın yapsın. Atatürk’ün değeri çok iyi bilinsin ve anlaşılsın gençler tarafından.

Atatürk’ün çok iyi gündeme getirilmesi gerekiyor. Onda bir yanlışlık var. Atatürk tam tanıtılamamış. Şu, Atatürk’ün kalitesi Türk gençliğine verilmiş olsa her yere hakim olsa bitti. Avrupa’nın en mükemmel ülkesi oluruz. O güzelliği ben bir daha göreyim. Şu şıklığa bak kardeşim, şu klaslığa bak. Böyle yakışıklı delikanlı nerede bana dünyada göstersinler. O zamanın şartları içerisinde şu mükemmelliğe bak. Yaklaştır Gazi’yi. Bu kalitenin, şu şıklığın bütün Türkiye’ye hakim olduğunu düşünün. Türkiye’deki güzelliği tahayyül edemiyorum o zaman. Şu klaslığa bak. Günlük normal hayatı. Bak tevazuundan elini öptürmek istemiyor görüyor musunuz? Her yer, her şeyi klas. Bak, hanımların kalitesine bak. Hanımlardaki o zarafeti görüyor musunuz, o devrin zarafetini? Akit’çiler gibi kadınlardan kaçmıyor, kadınlarla iç içe ve kadınlara çok büyük saygı gösteriyor. Bak, çiçek gibi görüyor musun kadınlar, nasıl süslü ve güzeller. Şu dansa bak, şu neşeye bak. Bak, hanımlarla dans ediyor, kendisi dans ediyor, müzik var, eğlence var. Atatürk’ü bundan sonra sürekli gündemde tutalım. İdeal Türk genci, ideal Türk insanı olarak iyice zihinlere yerleştirelim. Mesela yüksek bir İngiliz nişanı kabul edilen Dizbağı Nişanı Atatürk’e verilmek istendi. Mustafa Kemal Paşa bunu İstiklal Madalyası’ndan başka madalya takmak istemediği için reddetti. “Kabul etmiyorum” dedi. İngiliz derin devletini yerden yere vuran bir insandır Atatürk rahmetli. Defalarca suikast yapıldı. Atatürk delikanlının hasıydı.

Atatürk’e kafayı taktılar. Atatürk’e hiçbir şekilde bir daha laf ettirmeyiz, buna müsaade etmeyeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi’ne kafayı taktılar. O, komünizme karşı esaslı bir güç olduğu için, kendilerince MHP’yi ortadan kaldırırlarsa PKK’nın da yolunu açacağını düşünüyorlar. Ona da müsaade etmeyiz, onu da unutacaklar. AK Parti’yi baskıcı bir parti, hürriyetleri yok eden bir parti gibi göstererek ve Atatürk karşıtı bir parti gibi göstererek tarih sahnesinden çekilmesini istiyorlar. Hatta “2019’da kaybet” falan diyor adam açık açık söylüyor. Bunlara da müsaade etmeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi’ni bölmeye çalışan tipler var, ülkücüyüm diyor ama ana derdi bölmek. Ülkücülükle alakası yok adamın, casus gibi. Milliyetçi Hareket Partisi’ni bölüp etkisiz hale getirip yok etmeyi düşünüyor. Gücünüz yetmez, gücünüz yetmez boş yere çırpınmayın. Mesela MHP’ye sahip çıkıyorum diyor, bakıyorsun ki MHP karşıtı aslında MHP derdi değil. Ülkücüyüm diyor ama MHP’yi bölmenin derdinde. Bakıyorsun Sayın Bahçeli’ye şiddetli öfkeli. Bozkurdun ifadesinden rahatsız. “Sakın böyle bir şey kimse konuşmasın” diyor geçen görüyorsunuz. Ve özellikle rahmetli Türkeş’e karşı olmak, “biz Türkeş’ten asla bahsetmeyeceğiz” diyor. Türkeş yoksa sen de yoksun o zaman. Rahmetli Türkeş’ten bahsetmiyorsan sen nesin o zaman?

 

(“Azrail (as)’ı ölmeden görmek mümkün mü?” izleyici sorusu)

Tabii görebilirsin ama farkına varmazsın. Yani halkın arasında gezer Azrail (as), tabii yakışıklı bir genç olarak, yakışıklı bir insan olarak gezer farkına varmaz insanlar. Ölüm meleği yani ölümle görevlendirilmiş melektir. Her çağın kıyafetine bürünebilir, mesela güzel normal bir takım elbise giyer gezer halk arasında. Cebrail (as) da öyle halkın arasında gezer fark edemezler. Onu ahirette göreceğiz. Ama Peygamberimiz (sav) biliyor. Dıhye suretinde geliyor, çoktur o. Mesela Hz. Yakup (as)’a da geliyorlar melekler, Hz. İbrahim (as)’a da geliyorlar. Halk arasında aslında çok gezen varlıklardır melekler de insanların fark edecekleri gibi olmuyor. Mesela Hz. Yakup (as)’a geliyorlar, o hemen anlıyor melek olduklarını konuşuyor. Birçok peygamber kıssasında orada görürsünüz Tevrat’ta da geçer. Nadir rastlanan bir durum değildir yani sık sık gezerler.  

 

(İran’ın devlet televizyonunda Türk ordusunun Afrin’de terör örgütü PYD-PKK’ya karşı kimyasal silah kullandığı yönünde yalan haber yayınlandı. Kurumun terör örgütü PYD-PKK kaynaklarına dayanarak böyle bir iddiayı ortaya attığı değerlendirmesi yapılıyor.)

İran’a yakışmaz bu. Türkiye’nin böyle bir şeye ihtiyacı yok. Kodu mu oturtur. Kimyasal silaha niye ihtiyacı olsun? Elindeki silahların gücü çok yüksek. Eğer geniş çaplı bir bombardıman gerekiyorsa zaten halı bombardımanı yapar hallaç pamuğu gibi de atar. Dolayısıyla bunlar çirkin, İran’a da yakışmaz. İran bu işlere hiç girmesin.

 

(“Bir insanın kinini nasıl bitirebiliriz?” izleyici sorusu)

Kininin derecesine bağlı yani olayın şekline bağlı. Bir de adamın aklına bağlı, karşıdaki insanın imanına bağlı. Yani bazen gereksiz oluyor biraz ısrar etmek lazım ara ara sıkmadan. Çok sevdiğini, çok değer verdiğini ara ara söylersin, sebebe sarılırsın olursa olur, olmazsa olmaz. Nihayetinde kalpler Allah'ın elinde. Allah sevdirecekse onun kalbini açar. Kalbini açmıyorsa vardır bir bildiği Allah’ın, hayır vardır, beklersin.

 

Mümin Allah’a Sadık Olduğu İçin Vefası da, Sadakati de Çok Güçlü Olur, Asla Yıkılmaz

Allah’a sadık olduğu için tabii sadakat çok keskin olur müminin, vefası çok güçlü olur yani yıkılmaz. Öbür türlü Allah'a bağlı olmadan olan vefa pek gitmez. Ayakta duramaz o yani çok dalgalıdır, kısa sürer veyahut biraz sürer düşer falan ona güven olmaz.

 

(“Hayvanların cennette aklı olur mu?” izleyici sorusu)

Hayvanların cennette Allah isterse olur ama ruh sahibi olmaz. Yani zeki olur, senin dediğin bilinç anlamında diyorsun bilinci olmaz. Ama zeki olur yani konuşur her şeyi yapar. Bilinçli olursa olmaz yani hayvan olduğu için.

 

(“İşyeri ortamı neden streslidir, bu stresten nasıl kurtulunur?” izleyici sorusu)

İşyeri ortamında çünkü kıpırdayamıyor hiçbir yere. Hürriyet yok, dışarı çıkamıyor, işleri yapması mecburi. Onu sıkacak o kadar çok şey var ki her biri bir dert. Masadan ayrılmaması gerekiyor, masanın üstünde oturması gerekiyor adeta. Hareket alanı elli santim falan. Nasıl sevsin? On beş-yirmi santim sağa, on beş-yirmi santim sola, on beş-yirmi santim ileri-geri öyle bir hayat istemez tabii ki. Yani işyerlerinde eğer biz anlatırsak insanlar işyerlerine gidemez. Ben detaya girmiyorum. Yani dünyanın en zor yönlerinden birisi de işyerleridir. Yıllarca öğrenci olarak yetişiyor, ondan sonra “gel masan şurası” diyorlar. Oturuyor masaya ileri geri, sağa sola bile gidemiyor. Bilgisayara yapışıyor “yaz” diyor yazıyor akşama kadar orada yazıyor. “Şimdi git otobüs kuyruğuna gir, dolmuş kuyruğuna gir” diyor. Orada kuyruğa giriyor, iki saat yol alıyor, evine gidiyor, uyuyor. Sabah kalkıyor, yemeğini yiyor yeniden geliyor. Yine “otur koltuğuna” diyorlar. Ne kadar ileri gidebilir? Yirmi santim ileri, yirmi santim sağa, yirmi santim sola. Bazen geriye bile gidemiyor. Sadece çay içme lüksü var, en büyük mutluluk bu oluyor. Çay, bazen de işte bazı ıhlamur falan değişik oluyor. Eğer bir bisküvi misküvi falan da eline geçerse, orada alabilirse bir gofret falan onun için çok büyük bir neşe kaynağı olmuş oluyor. Akşam yine eve gidiyor otobüslerle ileri geri. Yani detayına girersem çok muazzam ızdırap çekerler. Ben detayına girmek istemiyorum. Mehdiyet devrinde bunların hiçbiri olmaz işte. Cennet hayatı yaşarlar insanlar.

 

Darwinist Eğitim Çok Büyük Bir Hatadır, Bir Faciadır. Darwinizm Allah’ın İnkarıdır. PKK’nın Felsefi Zeminini Darwinist Eğitim Oluşturuyor

Darwinist eğitim var, bu bir facia. Biz çok ısrar edince de dediler ki; “2019’da kaldıracağız”. Niye 2019’da kaldırıyorsunuz? Şu an kaldırın. Niye sene hesabıyla bekleyelim? Allah inkar ediliyor Darwinizm’le, neyi bekliyorsunuz? Derhal kaldırmanız lazım. Bunu çok ısrarlı anlatmak lazım. Velilerin de bunu Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’na, Milli Eğitim’e sürekli yazılı olarak belirtmeleri lazım. Bir facia. PKK kum gibi kaynıyor Darwinist eğitimden dolayı. Habire dipten dipten kaynayarak PKK’nın sayısı gittikçe artıyor. Tek sebebi Darwinist eğitimdir.

 

(“Müslüman ülkeler neden birleşmiyor? Birleşse kurtuluş olmaz mı?” izleyici sorusu)

Sözün çok önemli, çok çok önemli. Allah söyletiyor size bunu. Milyonlarca genç hep bu fikirde. Yüz binin üstünde gençle röportaj yaptık, hepsinde İttihad-ı İslam, Mehdiyet, şirkten korunma, kadınlara karşı saygı sevgi, dostluğun yayılması, düşmanlığın kalkması hep hayır peşindeler, maşaAllah. İngiliz derin devleti birçoğunu kontrol altına almış durumda yani başında olan kişiler hep İngiltere’de eğitim almış İngiliz derin devletinin sıkı baskısı altında olan kişiler. Ödleri kopuyor İttihad-ı İslam’la ilgili tek kelime konuşmak istemiyorlar. Hatta buraya geldiklerinde uyuyorlar, uyuma numarası yaparak geçiştirmeye çalışıyorlar. Bunu bir tek devlet başkanının değil de halkın da istemesi gerekiyor. Onun için de geniş çaplı bu konunun gündeme getirilmesi gerekiyor. Biz Türkiye’de çok gündeme getirdik elhamdülillah. Gençler bunun ehemmiyetini gördüler ve anlatıyorlar her yerde. Ama bu Pakistan’da, Ürdün’de, Mısır’da bu şekilde değil. Oralarda anlatılmıyor, oralarda anlatmanın bir yolunu bulmak lazım. Ben ne diyorum? Laik Atatürkçü kesimle dindar halk, muhafazakar halk iç içe olsun birbirlerini sevsinler. Ben o aradaki kopukluğu kapatmaya çalışıyorum benim vasfım bu. Müzikle, dansla, dekolte hanımlar var, eğlence var ve dindarlığın, Müslümanlığın her türlü güzelliği var. Bakın ikisi birlikte böyle güzel yaşanırı ben göstermeye çalışıyorum. Adamlar da diyor ki “hayır arkadaş” diyor “Atatürkçü ve laiksen, bir kadın dekolte giyiniyorsa, kendine bakıyorsa makyajlıysa oraya Kuran gelmez, müzik varsa oraya Kuran gelmez, İslam’dan, Allah’tan, dinden bahsedemezsin” diyor. Ne olacak peki? “Bahsedemezsin” diyor “ben müsaade etmem” diyor. Plajda? “Plajlara da Kuran sokulmaz” diyor. Eğlence yerleri? “Oraya da Kuran gelmez” diyor. Düğünler? “Düğüne de Kuran’ı getiremezsin.” Kına gecesi? “Oraya da Kuran gelemez.” Nişan? “Oraya da gelemez.” Karadeniz’de mesela horon tepiyorlar, orada Kuran olabilir mi? “Olamaz” diyor. Güneydoğu’da kadın-erkek birlikte halay çekiyorlar, Karadeniz’de kadın-erkek birlikte horon tepiyorlar orada Kuran olabilir mi? “Olamaz” diyor. Buna fetvayı veren çok küçük bir azınlık. Hükümete de akıl vermeye kalkıyorlar. Basının bir kısmı da ya konuyu anlamadı ya bunlarla uğraşmak istemiyorlar. Yani bunları üzerlerine kışkırtmak istemiyorlar yahut yıldılar bilmiyorum. Riskli olur bu, bayağı riskli olur. Çünkü toplum arasında uçurum meydana getirir. Laik dindar kesimle eğlenen gülen insanlarla, içine kapalı gelenekçi Ortodoks, denize girmeyen, müzik dinlemeyen insanlar arasında ciddi bir uçurum meydana getirir. Bu da riskli olur diye düşünüyorum. Bunu değerlendirmek lazım. Ben o uçurumu kapatmaya gayret ediyorum. Yani milli birliği sağlamaya gayret ediyorum.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler