Sayın Adnan Oktar'ın 22 Aralık 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 22 Aralık 2017

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti Genişletilmiş İl Başkanlığı Toplantısı’nda konuştu. Şunları söyledi: “Amerika’nın Kudüs konusunun genel kurulda görüşülmesi öncesi gösterdiği tavır da insanlığın vicdanında derin yaralar açmıştır. Demokrasi tarihine bu çok çirkin bir tespit olarak girecektir. Ve affedilmez bir tespit olarak demokrasiler tarihinde yerini alacaktır. Açıktan tehdit ettiler. Biz hem dolarları vereceğiz, milyon dolarlar vereceğiz buna rağmen karşımıza dikilecekler. İnsanoğlunun hele hele devletlerin demokratik iradeleri ne zamandan beri paralarla satın alınmaya başlandı?” dedi.)

O hakikaten çok büyük bir skandal. Dünya çapında büyük bir rezalet yani. Çok ciddi bir rezalet oldu. Dünyadaki duyarsızlığın boyutunu da gösteriyor, ahir zamanın şiddetini de gösteriyor. “Paranızı keserim…” Ama insanların da uyandığını ve kişilik kazandığını da gösteriyor. Bak hepsi reddetti. 9 ülke var, şimdi onlar da tabii durumu nasıl açıklayacaklar ona da bakacağız. Samimi kanaatiyse yapsın ne diyorsa desin ama tehditle, parayla kanaat değiştirmek çok küçük düşürücü.

 

(Cumhurbaşkanı konuşmasının devamında şöyle söyledi: “Filistin’de dipçik darbeleriyle canları yakılan çocukların, Suriye’de bombardımanla yıkılan evlerin harabeleri içinden cansız bedeni çıkarılan masumların, Irak’ta evlatlarını kendi elleriyle toprağa veren gözü yaşlı ihtiyarların âhı arşa yükselirken kimse huzurla devam edemez. Şimdi ben de buradan Sayın Trump’a sesleniyorum; Sayın Trump, bunları sen görmüyor musun? Biz görüyoruz sen görmüyor musun? Bunlara siz eyvAllah mı edeceksiniz? Niçin bunlara sessiz kalıyorsunuz? Zulme rıza zulümdür bu böyle bilinmeli. Bu bir mazlumdur, bu bir terörist değildir. Dolayısıyla bu mazluma karşı bu tavrı ortaya koyan İsrail askeri de burada teröristtir.”)

İşte bu meselenin kökten çözümünü gerekiyor. Yoksa bu yıllardan beri duyduğumuz şeyler. 1960’larda da duyuyorduk, 70’lerde de duyuyorduk. İşte “İsrail acımasızdır” işte “gaddardır, bombalar asar keser, MOSSAD darmadağın eder.” İttihad-ı İslam’ı oluşturalım konu kökünden bitsin. Mesele bitsin yani. İttihad-ı İslam’a yanaşmayınca Allah belayı her yerden veriyor yani bir yerden vermez. Yetmiş yerden birden belayı veriyor. Dolayısıyla İttihad-ı İslam kesin çözümdür, kökten çözümdür. İttihad-ı İslam olduğunda Müslümanlar da huzura erer, İsrail de huzura erer herkes huzura erer. İttihad-ı İslam dışında ne İsrail’e rahat var, ne İslam alemine, ne Filistin’e, ne dünyaya hiç kimseye rahat yok. Amerika da huzursuz yaşayacaktır, İngiltere de huzursuz yaşayacaktır, herkes huzursuz yaşayacaktır. Dünyanın huzuru çözümü Kuran ahlakının hakim olduğu İttihad-ı İslam’dır. Bunun dışında hiçbir açıklama meseleye çözüm getirmez hiçbir izah insanlar tarafından kabul görmez.

 

Dini Yaşayan İnsan Dengeli Olur, Aklı Açılır, Bereketi Artar, Hayatı Güzelleşir. Sağlık Sıhhat Kazanır, Cesur Olur, Sabırlı Olur, Muhakeme Gücü Gelişir

Dini yaşayan insan dengeli, rahat olur, aklı açılır, bereketi açılır, hayatı güzelleşir, sağlık sıhhat kazanır. Ama yavaş yavaş yapar Allah onu sezilmeyecek şekilde yapar. Muhakeme yargısı mükemmelleşir, cesur olur, sabırlı olur. Sevginin gerçek boyutunu görür yani sathi sevgiden gerçek sevgiye geçer. Cennet nimetleri dünyada yavaş yavaş o mümine sunulmaya başlanır Allah tarafından. Her yeri hayır olur, sağı hayır solu hayır, her yerinde bereket olur, ruhunda bereket olur, hayatında bereket olur. Allah onu kutsal ruhla destekler. Mümin olmak dünyanın en büyük nimetidir.

 

(“Hz. Yusuf (as)’ın gömleğindeki hikmet nedir acaba?” izleyici sorusu)

Kuran’da o tabii çok ısrarlı vurgulanıyor. O önemli bir şey. Bir rivayette de Hz. Yusuf (as)’ın gömleğinin bulunacağı var. Ama tabii orada bir hikmet açıkça görülüyor. Çünkü diyor ki “götürün bu gömleğimi babama iletin yüzüne sürün gözü açılacaktır” diyor. Hakikaten götürüyorlar gömleği yüzüne sürdüklerinde gözü açılıyor. Şimdi burada gömleğin canlı olduğu anlaşılıyor. Yani herhangi bir gömlek olmadığı anlaşılıyor. Şuurlu bir varlık olduğu da anlaşılıyor. Ve koku, Hz. Yusuf (as)’ın kokusu gömlekte devam ediyor üstünde o da şaşırtıcı. Güzel bir kokusu var Hz. Yusuf (as)’ın kendine has. Gömleğin sırrı daha sonra daha da açık belli olacaktır. Şimdilik bu kadar anlatsak daha iyi, inşaAllah.

 

2023’ten 2071’lere Kadar Türkiye’de Olumluya Tırmanış Devam Edecek. 2071’den Sonra İlerleme Biraz Durulacak ve 2082’ye Kadar da O Şekilde Devam Edecek

2023’ten sonra zaten Türkiye’yi kimse tutamaz. 2023’lerden sonra 2071’lere kadar tırmanış devam edecek. 2071’lerden sonra sakinleşir. 2082’ye kadar da devam edecek, inşaAllah 2082’ye kadar. Tayyip Hocam “2071” diyor zaten. “2023 ve 2071” diyor. Mehdiyet’in tarihleridir bunlar. Bediüzzaman’ın işaret ettiği tarihlerdir çok net. Tayyip Hoca’ya çok sıkı sahip çıkmak lazım çok. Yani İngiliz derin devletine karşı meydan okuyan tek delikanlı şu an dünyada, siyaset alemindeki tek kabadayı tektir başka yok yani. Bütün dünya ondan cesaret alıyor gayet güzel. Onun için milletçe Tayyip Hoca’nın yanında olmamız şart. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’ye teşekkür ediyorum Allah razı olsun ondan. Tayyip Hoca’ya kol-kanat geriyor çok sahip çıkıyor. Büyük Birlik Partisi’ni tebrik ediyorum Tayyip Hoca’ya sahip çıktıkları için. Aynı şekilde de Saadet Partisi’yle de görüşelim. Mutlaka sahip çıksınlar. Bak, şahsına, partisine değil bu. Parti, hangi partiden olursa olsun benim hiçbir sözüm yok. Tayyip Hoca’nın şahsını mutlaka kabadayıya sahip çıkacağız, inşaAllah.

 

(“Son yüzyılın savaşları olacakmış dini açıdan. Gerçeklik payı nedir?” izleyici sorusu)

Büyük bir iştahla bu savaşı çıkartmak istiyorlar. Biz de bütün gücümüzle durduruyoruz şu an. Bak dört atış yaptılar dört salvo dördünü de durdurduk. Eğer bu kıvılcım devam etse devam ettirecekler. 2-4-8-16 başlangıcında durdurmak çok önemli. Gelişmeden durduruyoruz elhamdülillah. İlk hamlede durduruyoruz. Ha buna rağmen yine yapacaklar onu söyleyeyim yani buna rağmen yaparlar. IŞİD’in etkisiz hale gelmesinde bizim emeğimiz çok büyük. Çünkü IŞİD’i biz fikren yendik, ideolojisini yendik IŞİD’in. El-Kaide’nin, Taliban’ın ideolojilerini yendik. O yüzden sindiler dikkat ederseniz. Ha tamamen vazgeçtiler mi? Değil ama sindiler. Geri çekilmelerinde ana nedeniz, bak çekilmelerinde ana nedeniz. Yoksa çok cinnet geçirmiş bir halleri vardı. Fikirle etkisiz hale getirdik.

 

Topkapı Sarayı’nda Uygun Bir Yer Osmanlı Stilinde Dekore Edilip Cumhurbaşkanlığı Bürosu Haline Getirilebilir. Tayip Hocam da İstanbul’a Geldiğinde, Kendisini Orada Ağırlamamız Güzel Olur

Yalnız Tayyip Hoca’yı bu Topkapı’da bir büro açarak İstanbul’a geldiğinde orada ağırlamamız doğru olur. Bunda bir şey yok bu bir gelenek olsun. Sonra kendinden sonra gelenler de, Allah ömrünü uzun etsin, değil mi onlar da orada ağırlanırlar. Topkapı’da ne olacak mesela 200 metrekare bir yer. Çok geniş bir yer orası biliyorsunuz git git bitmiyor. Bir yeri böyle çevirip güzel Osmanlı süslü güzel bir şey yaparak biçimini bozmadan Cumhurbaşkanlığı Bürosu haline getirebiliriz. Tayyip Hocam orada olsun halk da gelsin, Mehter takımını Tayyip Hoca’nın ayakta dinlemesini istiyorum ben. Mesela Cumaları oraya gelebilir. Cuma namazına geldiğinde mehteran eşliğinde gideceği yere gitsin. Yakışır Tayyip Hocam’a, inşaAllah.

 

(“Evimizde Allah sevgisini nasıl yaşayabiliriz?” izleyici sorusu)

Ev ayrı bir şey, evde kendini daha güvende hissettiği için evi ayrıca sormuş. Allah sevgisini tabii her yerde yaşamak lazım. Ama evde insanlar daha rahat düşünebilir, daha derin düşünebilir, daha sakin düşünebilir. Eve zaten Kuran’da dikkat çekilmiştir. Hz. Musa (as)’a “Allah’ın anıldığı evler yapın” diyor Cenab-ı Allah. Peygamber (sav) hanımlarına mesela “evlerinizi mesken olarak mescit olarak kullanın” tarzında bir ayet var. Ama tabii bunu dar planda görmek yanlış olur. Sokakta da, arabada giderken de, arabada nasıl Allah sürekli beynimize bir görüntü gösteriyor, bunu görerek Allah’a sevgimizi arttırarak. Binalar, mesela her binada televizyon var, her televizyonun kumandası var her evde. Düğmeye bastın mı televizyondaki görüntü değişiyor, televizyondaki görüntüyü de Allah yaratıyor, kumandanın ona etki etmesini de Allah yaratıyor. Yani onun sebep sistemiyle hiç alakası yok ama makul olması için Allah sebep sistemi yaratmıştır. Bunların hepsi bizim Allah’ı çok sevmemize neden olur. Ama insanın ufku tabii dardır. Sabah kalktığında evin tavanını görür, gökyüzünü göremez, gökyüzünü düşünemez. Gökyüzünü görse bile mavi gökyüzünü görür veyahut işte bir siyahlık şeklinde gökyüzünü görür. Bütün bu kainatın büyüklüğünü tam düşünemez. Mesela teleskopla falan bakanlar daha rahat düşünebiliyorlar, büyük teleskoplarla bakanlar daha onun heyecanını duyarlar. Onun için fotoğraflar kullanmak lazım. Ama bütün bu evren hepsi bir gülün çiçek tozundaki küçük bir atomun içinde olabilir, bütün bu evren. Ona göre Allah’ın büyüklüğünü düşünmek lazım. Ona göre Allah’a teslim olmak lazım. Allah’tan insanların korkusu oluyor, Allah’a inanabiliyorlar ama Allah’ı sevmede bir boşluk var bir facia yaşanıyor. Halbuki Allah’ın amacı zaten Kendisinin sevilmesi fakat en fazla peygamber sevgisine kadar götürebiliyorlar. Mesela Resulullah (sav)’ı “aşkla seviyoruz” diyorlar “çok seviyoruz” bir türlü “Allah’ı aşkla seviyoruz” diyemiyorlar. Ben Allah’ı aşkla seviyorum, derin bir aşkla seviyorum. Peygamber (sav)’i seviyorum, Allah’ın tecellisi olduğu için seviyorum Peygamber (sav)’i. Peygamber bağımsız bir varlık değil, Allah’ın tecellisi. Dolayısıyla bakın dikkat edin, Allah sevgisinden eserlerde hiç bahsedilmiyor. Televizyon programlarında da bahsedilmiyor. Allah’a coşkulu bir sevgi göremiyoruz. Ama peygambere hakikaten sevgi var ama onu putlaştırıyorlar, ayrı bir şey gibi görüyorlar, Allah’ın tecellisi olarak görmüyorlar. Allah’ın ruhunu taşıyan bir varlık olarak görmüyor. Bu çok büyük bir hata.

 

(“Cennette kadınlar eşlerini nasıl seçecek?” izleyici sorusu)

Cennette kadınlar eşlerini nasıl seçecek? Eğer evliyse ve eşi de hakikaten onla evlenmeye layıksa zaten eşiyle beraberdir ama değilse Allah’ın seçeceği şekilde yani takvaya göre Allah insanları ahirette evlendirecek. Mümin kadınları takvaya göre evlendirecek. Mesela kafirse kocası tabii ki mümin kadın kafir kocasıyla olmaz. Allah ondan ayırıyor cennette onu mümin bir erkekle evlendiriyor. Çok seveceği, çok saygı duyacağı mümin bir erkekle evlendirir. Onu Allah ahirette evlendirmiş kim olduğunu bilmiyordur, hiç kimse bilmez ahirette öğrenecek hanımlar. Ve evlendiği eşini de binlerce bedende görecek tek bir bedende görmez. Mesela Hristiyan hanımlar hep Hz. İsa Mesih’le gıyabında evlenirler biliyorsunuz. Bu manastırdaki rahibeler Hz. İsa Mesih’le Allah huzurunda kendilerini nikahlarlar, cennette birlikte olacaklar Hz. İsa Mesih’le. Çünkü ona niyet etmiş, çok makul, seçimi de makul, makul olduğu için İsa Mesih’le cennette eş olur. O canım güzellerim mesela on yedi, on sekiz, on dokuz yaşında manastıra giriyorlar aslan gibi genç kız kendini Allah’a adamış ömür boyu evlenmiyor. “Eşin kim?” dendiğinde “İsa Mesih” diyor. Onunla evli. Sonsuza kadar da onunla evli, o nikahları geçerli onların. Çünkü makul tercihi makul, nikahı makul şahit huzurunda söylüyorlar zaten. Diyorlar, “ben” diyor “İsa Mesih’le huzurda, bu şekilde nikahı akdettim” diyor. Tamam geçerli Allah Katında geçerli. Dolayısıyla hanımlar eşlerini çok fazla bedende başka başka görünümde insan olarak göreceklerdir fakat kendi eşi olduğunu bilecek onun.  

 

Dünyadaki Yaşam Uykudur, Bir Rüyadır. Gerçek Netlik, Gerçek Yaşam Ölümdür. Ölüm, Çok Berrak, Keskin Bir Canlanıştır

Şu an uyuyoruz alenen belli de fazla da düşünmek istemiyorum aslında. Alenen net uyku yani bu çok berrak görülüyor. Ölüm netlik yani gerçek netlik o. O hakikaten doyurucu ölümün netliği keskin o. İnsanı doyuma ulaştıran bir netlik o. Ona rüya diyemez adam. Rüyada olmakla beraber netliğin şiddetinden dolayı diyemez. Çünkü çok keskin netlik. Ölüm de mümin o andan itibaren son derece rahattır söyleyeyim. Kıl kadar cildinde bir kaşıntı bile olmaz. Hiçbir ağrı, sıkıntı, korku, tedirginlik sıfır hayret eder kendisine. Çok olağanüstü olaylar oluyor hiçbirinden korkmaz, hiçbir şey heyecanlandırmaz. Normalde ölmüş çok heyecanlanması gerekmiyor mu? Hiç heyecanlanmaz gayet sakindir. Yani öyle bir korku, tedirginlik. Müthiş huzurlu olur. Hayret edecek şekilde huzurlu olur. Sekinet deniliyor işte Allah'tan özel veriliyor o. O tabutu sekine var ya Allah'tan ayette de bildiriliyor “Bizim Katımızdan onlara özel bir sekine verildi” diyor sakinlik. O bir nimettir özel verilir. Mesela sekine veriliyor sakin. Yoksa normalde insan acayip heyecandan ne yapacağını şaşırır. Değil mi yani çok büyük olay. Muazzam etkilenir ama etkilenmiyor. Çok berrak, keskin bir canlanış o kadar. Çok seridir orada anlatılan olaylar da diğer Kuran'da geçen olaylar da. Sorgulama onlar çok seri olan olaylardır. Renk olsun, güzellik olsun diye sunulmuş şeylerdir. Bir vasıtadan bahsediliyor. Vasıta öyle uydurma böyle dar kötü bir şey değil. Bak diyor ki “yanında yardımcısı” sağ tarafında “ve sürücü” vasıtayı süren var. Biraz aslında söylemek istemiyorum ama şey gibi gelecek millete uzaya giden filmler var ya onun gibi de gelebilir insanlara yani. Onu da andırıyor anlatılanlar. Onun gibi yani ama bayağı net, temiz, sarih bir şeydir mümin için. Onun için mümin olarak ölmeye çok gayret etmek lazım. O zaman her şey düzgün.

 

Meclisin En Az Yarısının Kadın Olması Gerekir. Kadın Kontenjanı Mutlaka Yüksek Olmalı. Kadınların Oyu Yüksek Olmasa Dahi Mecliste Öncelik Onların Olmalı

Meclisin en az yarısının kadın olması mecbur edilmesi lazım. Kadın-erkek seçimlerde kontenjan olarak mecbur edilmesi lazım yarı yarıya. Kazanırsa, kazanabilirse değil. Öyle bir şey yok. Adam yüksek oy bile almış olsa kadın kontenjanı yüksek olması lazım. Adam oy alır; parası olur pulu olur, çevresi olur, aşireti olur oy alır. Kadının parası olmaz pulu olmaz, aşireti olmaz alamayabilir. Çevresi olmayabilir, almayabilir. Dolayısıyla kadınlara yarı yarıya kontenjan ayrılması lazım, mecburi kontenjan. Dolayısıyla mecliste böyle boylu poslu gösterişli, manken gibi çok bakımlı hanımlar olması lazım, dalyan gibi genç kızlar olması lazım. Avrupa’ya karşı imajımız açısından da çok muhteşem olur. Türk kadınının güzelliğini, zarafetini, kalitesini, sanat anlayışını, klaslığını, kültürünü, kibarlığını, efendiliğini, iffetini, nezihliğini, temizliğini, her şeyini canlı olarak vurgulayan milletvekili hanımlar olması lazım. Bu çok hayati.

 

(“Sigara içen kızlar hakkında ne düşünüyorsunuz?” izleyici sorusu)

Sigara facia, hemen bırak hemen, hiç düşünme. Tadı tada benzemiyor, kokusu kokuya benzemiyor. Zevk almayla alakası yok. Ben içtim, baktım, zehir gibi yakıyor insanın ağzını, gırtlağını falan da yakıyor, genzini. Bütün eline, ayağına her yerine bulaşıyor. Berbat bir şey kardeşim, saç maç her yer bütün elbise, ev falan kokuyor. Baş dönmesi yapıyor, mide bulantısı yapıyor ve sıkıntı. Benim duyduğum bu, ben içtiğimde de boğazımı yaktı falan, çok rahatsız oldum. Hakikaten başımda dönme hissi hissettim, berbat bir şey. Aman aman sakın sakın, hiçbir faydası yok. İşte “vücudun nikotin…” bırak, ne alakası var nikotin. Nikotinamid, al bir hap B kompleks vitamini al iç. Bütün yiyeceklerde var nikotinamid. Patlıcan ye, istemediğin kadar var patlıcanda nikotinamid. Vücudunun ihtiyacının çok çok üstünde var. Patlıcan kızartması ye iki tane tamam. Ne zorun yani? Aman ha.

 

(“Hayatın geniş dairesi ne demektir?” izleyici sorusu)

Mehdiyet’in oluşması için geniş daireye ihtiyaç var. Şimdi dar dairede Mehdiyet oluşmaz. Çünkü Hz. Mehdi (as)’ın fikirlerini aktarmaya ihtiyacı var. Düşüncelerini anlatmaya ihtiyacı var. Küfre ve münafıklara, cahiliyeye gerçekleri ifade etmek için geniş çaplı teknik imkanlara ihtiyaç var. Şimdi Bediüzzaman vaktine gidiyoruz. Ne var? Telefon var. Bakalit telefonlar ve sesi zor duyuluyor. Şahsa telefon ediyorsun. Telgraf var ve radyo var. Televizyon da yok. Şimdi bunlarla Mehdiyet olmaz. Çok sınırlı olur bununla olsa bile ama şimdi hayatın geniş dairesi nasıl? İnternet, bütün dünyaya hakim, her yere. Televizyon, bütün dünyaya hakim, her yerde izlenebiliyor. Radyo, her yerde izlenebiliyor. Telefonlardan herkes dinleyebiliyor. Aynı anda yayını dinleyebiliyor telefonla da ve telefonla görüntüyü de görüyor. Hayatın geniş dairesini Allah ahir zamanda oluşturdu. Eskiden küçük bir daireyken mesela üç santimlik bir daireyken şu an üç yüz kilometrelik bir daire oluşturdu Allah. Bak, üç santimlik daireye karşılık, üç yüz kilometrelik bir daire oluşturdu. Geniş daire budur işte. Ve bu rahat bir iletişim sağladı, rahat bir bağlantı sağladı. Ve böylece İslam’ı, Kuran’ı anlatabileceğimiz muazzam bir imkana sahip olduk ve şu an Allah’ın Mehdiyet için meydana getirdiği bu imkanı kullanıyoruz. İnternet Mehdiyet için meydana getirilmiştir, yani Dabbet-ül Arz olarak geçer Kuran’da. Dabbet-ül Arz Hz. Mehdi (as)’a yardım için özel hazırlanmıştır. Ve televizyon Hz. Mehdi (as)’a yardım için özel hazırlanmıştır. Hayatın geniş dairesi böylece oluşturulmuştur. Hatta ellerdeki cep telefonları bile hadislerde çok detaylı anlatılmış.

 

(“Anne baba hakkı var mıdır?” izleyici sorusu)

Tabii ki Kuran’da Allah, hatta “…sizden kimi de, bildikten sonra bir şey bilmesin diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir…” (Nahl Suresi, 70) diyor Allah ayette, yani çocuklaşırlar, yani hafızasında, üslubunda konuşmasında bozulma olur. Allah onu söylüyor, çocuk gibi olur. “…Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: "Öf" bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle” (İsra Suresi, 23) “Sakın onları üzmeyin” diyor. Çünkü çok emekleri var, bütün ömrünü vermiş, zamanla o şekle geliyor, imtihan. “Sakın orada sıkılmayın ve reaksiyonunuz yüzünüzde, sesinizde herhangi bir şekilde onun anlayacağı tarzda negatif sakın olmasın” diyor Allah. Nasıl bu anlam? Karşılığı cehennem anlamına geliyor. “Yapmayın” diyor Allah, haramdır yani. Anne baba kesinlikle üzülmez. Ama şart koyuyor Allah. Diyor ki “sizin dininize karışmaması şartıyla.” Müslüman arkadaşlarına derse ki; “sen Müslümanlarla görüşmeyeceksin. İslam’ı yaymayacaksın. Kuran okumayacaksın. Namaz kılmayacaksın.” O zaman Allah “velayet bağı yoktur” diyor. Velayet bağı yoktur. Ama dine saldırıyorsa zaten direkt düşman hükmünde olur. Yani Müslüman’la onun bir bağı kalmaz. Yani düşman hükmünde derken gidip tabii saldırması anlamında değil de bağını koparacak. Saldırıyor çünkü. Müslüman’ın kendini koruması gerekir o zaman saldırıyorsa. Mesela dövmeye, sövmeye, öldürmeye kalkıyorsa Müslüman’ın derhal uzaklaşması lazım.

 

Münafık Çok Ahmak Olur. Üstlerinde Sırtlanların Pisliği ve İticiliği de Vardır. Allah’ın Özel Yarattığı Mahlukattır

Münafık hakikaten çok ahmak oluyor Allah’ın hikmeti. Bir de böyle sırtlanın pisliği ve iticiliği de üzerlerinde oluyor. Allah’ın özel yarattığı mahlukat bak ta Hz. Ömer (ra) devrindeki şeytanlar ahir zamana kadar yaşıyor ve bu ahmakların bedenine giriyor. Ve bunları da İblis haline getiriyor. Bütün güçleri ile Müslümanlara karşı mücadele edeceklerini zannediyorlar. Halbuki bu Müslümanların hem birliğini hem beraberliğini hem bereketini hem gücünü hem iradesini hem aklını her şeyini artırır. Nurlandırır, gençleştirir, dinçleştirir, atik ve atak olmalarını sağlar. Münafıklarda da perişanlık, ızdırap, çökme, delilik, cehenneme sürüklenme, şeytanın verdiği o elem ve acı içerisinde sürünme şeklinde yaşama, onlara getirdiği de budur. Bu dünyada ahirette Gayya Kuyusunda en dibine kadar Cenab-ı Allah bunları indiriyor.

 

Resulullah (sav) şeytanla karşılaşıyor. Biliyorsunuz Peygamberimiz (sav) nur kesildiğinde o alemle görüşebiliyor nur kesildiğinde. Resulullah Efendimiz (sav) diyor ki, şeytana “mademki şeytan sözlerinde doğrusun” diyor “o halde bana anlat o zaman bana doğruyu söyle” diyor insanlar arasında en sevmediğin kim?” diyor. Şeytan Peygamberimiz (sav)’e diyor ki; “Sensin Muhammed” diyor. Görüyor musun, münafıkların neden müminlerin ileri gelenlerine liderlerine kinini buradan anlamış oluyoruz. “Allah’ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yok” diyor “Sonra senin gibi kim olabilir ki, en şiddetli sensin” diyor. Resulullah (sav) diyor ki, şeytana; “Peki şeytan benden sonra en çok kime buğzlusun en çok kimden nefret ediyorsun, kimi sevmiyorsun?” diyor “muttaki bir genç” diyor bak “muttaki bir genç” diyor “Allah yoluna vermiş kendini” diyor “bir de ondan nefret ediyorum” diyor bu da Mehdi (as). “Muttaki bir genç” diyor “varlığını Allah yoluna vermiş bir de ondan nefret ediyorum” diyor “çok kinliyim” diyor “İkiniz” diyor “biri sen biri de Mehdi” görüyor musun?

“Meryem oğlu İsa Mesih:” Maide Suresi 114’ te diyor ki; "Allah'ım, Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve Senden de bir belge olsun. Bizi rızıklandır, Sen rızık vericilerin en hayırlısısın" demişti.” (Maide Suresi, 114) Musevilerin on iki kabilesinden biri olan Esseniler yemeği bir ibadet olarak görüyorlardı. Çünkü onlara göre açılan sofra ahirette Mehdi (as) ile birlikte yapılacak  şölenin bayramın temsili idi. Moşiyah bekledikleri için. Diyor ki, İsa Mesih; "Allah'ım, Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram” sonrakiler Mehdi (as), Mehdi (as) ile beraber yiyeceği yemek. Önceki; kendi talebeleri ile yediği talebeleri ile yemek yiyor, sonraki de Mehdi (as) ile birlikte yiyeceği yemek. Onu özellikle ayırıyor. Önceki yiyor zaten Allah Katından sofra indiriyor istiyor ve geliyor sofra. Sonra sofra iniyor zaten bak önceki dediği bu işte önce sofra iniyor. Şimdi bir de Mehdi (as) devrinde sofra inecek İsa Mesih’te Allah Katından Mehdi (as) ile birlikte yemek yiyecekler. Yine dua edecek Allah’tan sofra isteyecek ama aklın ihtiyarı kalkmaz. Bir binada bir yerde “Ya Rabbi bize Katından bir sofra indir” diyecek “yemek indir” diyecek Allah Katından inen bir sofra cennetten gelen bir sofra. Ama kapları tabii makul olacak, olur, dünya kabı gibi olur dünya yemeği gibi olur. Odanın içerisinde içeriye girildiğinde bu sofra bulunacak. Ayetin işaret ettiği o.

 

(“Akan kanın sorumlusu İngiliz derin devleti midir?” izleyici sorusu)

Evet, akan kanın sorumlusu bütün dünya çapında İngiliz derin devletidir. Son 400 yıldan beri deccaliyet emanetini onlar almışlardır. Ve deccaliyeti bütün güçleriyle savunmaktalar. Şeytanın ordusu konumunda şeytana hizmet edip bütün dünyayı hercümerç etmekteler. İnsanları kamplara ayırıyorlar, mesela komünist faşist şu bu falan diye. 1. Dünya Harbi’ni, 2. Dünya Harbi’ni çıkaran da yine İngiliz derin devletidir. Organize eden de İngiliz derin devletidir. Şu anki kepazeliği, kargaşayı, zulmü, ızdırabı organize eden de İngiliz derin devletidir.

İngiliz derin devleti son günlerde çok büyük sıkıntıya girdi. İlk defa dünyada İngiliz derin devleti deşifre edildi ilk defa. Bu deşifreden sonra Türkiye’de 500’ün üzerinde aydın İngiliz derin devletinin varlığını anlattılar. Bu 500 aydının İngiliz derin devletiyle ilgili izahlarını toplayıp bir kitap haline getirelim. 500 aydın bak 500 Türk aydını. Ve yurt dışında da, İran’da da, Rusya’da da İngiliz derin devletiyle ilgili ilk defa 150 yıl sonra açıklamalar yapıldı. Ve MI6 de 150 yıl sonra ilk defa kendini savundu 150 yıl sonra. Olayın şiddetinin ne kadar kapsamlı olduğunu gösteriyor.



DEVAMINI GÖSTER