Sayın Adnan Oktar'ın 21 Aralık 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 21 Aralık 2017

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı’nın Fahrettin Paşa sözleriyle ilgili konuştu bugün de. Şunları söyledi: “Fahrettin Paşa’yı bilmezsek işte bir kendini bilmez çıkar ‘Erdoğan’ın ecdadı böyledir’ diyecek kadar alçaklaşır ileri gider. Bu adam petrolün elindeki paranın şımarığıdır. Benim ecdadım Medine’yi müdafaa ederken be terbiyesiz senin ecdadın neredeydi? Sen önce bunun hesabını ver. Fahrettin Paşa biliyordu ki İngilizler gelir orada bir işgal hareketine girerse o eşyalar nereye gider biliyordu. Ve oradan o emanetleri 2 bin civarında askerle İstanbul’a gönderiyor. Ve buraya da bir saldırı olur diye Anadolu’ya götürülüyor. Şimdi de Topkapı Sarayı’nda 24 saat Kuran tilavetiyle bu koruma süreci devam ediyor. Bu saygısızlığı yapan kişiye bu emanetler ne diye sorsanız inanın bilmez.”)

Evet, doğru söylüyor Tayyip Hocam. Yalnız tabii sadece ilgili kişileri olayın içine dahil etmek lazım. Yani suçu olan ve konuşmasında hata yapan veyahut o devirde hata yapan kişileri, onun dışındakilerin hepsini tenzih edecek bir üslup çok önemli. Çünkü bu konuşmalar iki bloğu çatıştırmak için yapılıyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn bunları birleştirip işte İran, Türkiye, Rusya ekolüyle, özellikle İran-Türkiye ekolüyle savaşa sokmak, çatıştırmak için yapılan altyapı çalışmaları. İngiliz derin devleti tarafından organize edilen tahrik faaliyetleri bunlar, ön tahrik faaliyetleri. Bunu daha da şiddetlendirecekler önümüzdeki günlerde. Onun için Tayyip Hocam zaten özenli ama o ilgisi olmayan kişilerin tenzih edilmesi konusu son derece hayati.

 

İngiliz Derin Devletinin Türkiye ve Ortadoğu’ya Yönelik Ataklarına Dikkat Edelim. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ı Türkiye’ye Karşı Kışkırtma Oyunlarını Bertaraf Edelim

İngiliz derin devletinin Türkiye ve Ortadoğu’ya ataklarına çok dikkat edelim. Bakın şimdi Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan özellikle bu ikisini Türkiye’ye karşı kışkırtıyorlar bir oyun oynamak istiyorlar. Prens modern bir delikanlı. Kral canım benim yaşlandığı için çok bitkin o, ben biliyorum özel bilgim var yani bir şeye müdahale edecek durumu yok. Sembolik görevi. Prens çok yaman, akıllı bir delikanlı. Türkiye ona yanaşsın. Yalnızlık onu çekinecek bir ruha doğru iter, bu sefer “beni CIA korusun, beni MI6 korusun” mantığına doğru gidebilir. Sahipsizlik kötü bir şey. Onun için hem Putin, hem Tayyip Hoca, hem İran, bu çocuğa sahip çıksın Prens’e. Yaman delikanlı böyle bayağı şevkli birisi. Modern de dışa dönük birisi. Bu çok iyi olur. Birleşik Arap Emirlikleri’nde de adamlar ince tuşeler yapıyorlar, bu İngiliz derin devletinin teşvikiyle oluyor. Sakın bu oyunlara gelmeyelim, sakın bunların üsluplarındaki yırtıcı taktiklere yaklaşmayalım. Özellikle ecdat üzerinden giden polemiklere hiç girmeyelim. İki tarafın da ecdadı mükemmel, ecdadın hiçbir şeyi yok. Arap ecdat peygambere kadar gidiyor Arap ecdat. Ecdat deyince sonu olmayan bir şeydir bu. O şekilde bir giriş yanlış. Tayyip Hocam iyi niyetle o devirdeki alçaklık yapan, işte Lawrencelarla falan iç içe olan tipleri kastediyor ama öyle anlaşılmaz. Adam diyecek ki “bizim ecdadımıza sövdü” der adam “hakaret etti” der yahut “çirkin konuştu” der. Tayyip Hocam daha iyi bilir tabii özenli bir insan. Fakat tabii bazen böyle gözden kaçan ifadeler karşı tarafça çok abartılı değerlendirilebilir. Dikkat etmek lazım. Kuveyt’i de bu işin içine sokmaya çalışıyorlar bir Amerikan ekolü olarak. Hepsine sahip çıkalım ve sabırlı olalım. Kızdırma faaliyetlerine karşı akılcı cevaplarla dengelemeye gidelim. Çünkü çok istedikleri bir şey var, İran-Türkiye ekolüyle Suudi, Birleşik Arap Emirlikleri ekolünü savaşa sokmak. Bu savaşta da işte Irak ve Suriye’yi de ortadan kaldırdıklarını düşündükleri için bir taşla on kuş kafası var bu İngiliz derin devletinde. Ama o kuşları onların tepelerine yağdırtacağız. Ebabil kuşları gibi tepelerine çökecekler, inşaAllah.

 

(Bugün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ABD’nin Kudüs kararını geri almasını öngören tasarı oylandı. 128 ülkenin oylarıyla tasarı kabul edildi. 9 ülke ABD’nin kararını desteklerken 35 ülke ise çekimser kaldı. Oylamadan önce Trump ABD’nin istediği tercihi yapmayan ülkelere para yardımını keseceklerini ilan etti. İsrail Başbakanı Netanyahu Birleşmiş Milletler için ‘yalanlar evi’ ifadesini kullandı. İsrail’in Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Danon ise uluslararası kuruluşların onayına ihtiyaçları olmadığını söyledi. Bu kararla hedefin Trump’ı yalnızlaştırmak olduğu söyleniyor.) 

Bunlardan hiçbir şey çıkmaz boş, tamamı boş bunların. Sonuçta benim gördüğüm Doğu Kudüs Filistin tarafında başkent olarak ilan edilir zaten edildi. Batı Kudüs de İsrail tarafından başkent ilan edilir zaten edildi. Bir sorun çıkacağını da zannetmiyorum. Sadece şehir merkezine girilmesin, şehrin doğal dokusu bozulmasın. Şehirden çok uzakta, şehir merkezinden çok uzakta ne yapıyorsa yapsınlar bir mahsuru yok.

 

(“Kime öğüt verilir, kimden yüz çevrilir?” izleyici sorusu)

Adamın şuuru açık mı ona bakılır yahut hanımefendi kimse. Makul birisi mi? Çünkü psikolojik bozukluk varsa olmaz. Anlaşılır o, gözden yüzden konuşmadan anlaşılır. Dengesiz birisi değilse yani makul kabili hitap denir ona Osmanlıca, hitabın kabil olduğu insan, kabili hitap makul bir insansa ona anlatılır. Ama münafık tıynetli gözü dönmüş böyle sevgisiz, merhametsiz, vahşi hayvan gibiyse kısaca Allah’ın hükümleri belirtilip kendi haline bırakılır. Yani fazla uzun bir anlatıma gerek kalmaz öyle tiplerde. Ama diğer makul insanda ısrarlı anlatım olur yani dinliyorsa her zaman anlatabilirsin. Anlamasa dahi anlatmaya devam edebilirsin.

 

Kadın Öncelikle Karşısındaki İnsanın Güvenilir Olmasını İster. Normalde Kadın İlk Bir İki Dakika İçinde O Kişinin Güvenilir Olup Olmadığını Anlar

Kadınlar naif varlıklardır. Tabii ki önce kadın güven ister karşısındakini tanımak ister. Ama tabii kadınlar çok zekidir bakar bakmaz anlarlar. Yani karşıdaki insanın bakışlarından, ses tonundan, kurduğu cümlelerden hemen anlarlar ilk yüzde 99’luk teşhis tamamlanır. Toplam 30-40 saniyenin içerisinde teşhisi koyar kadın aslında, ondan gerisi teferruat olur artık detay. Yani o kişinin şahsiyeti, konuşması o gördüğünü teyit ediyorsa daha da güveni artar. O yüzden ben kadınlarla karşılaştığımda onların güveni üzerinde çok dururum. Rahatlamaları, onları her zaman koruyup-kollayacağım, şefkat göstereceğimi, değer vereceğimi onlara hissettiririm. Ama kadınlar konuşmadan ziyade yüze bakarlar. Konuşma hiçtir kadınlar için. O konuşmayı başka biri de yapabilir, yazılı bir metinden de alabilir. Konuşma hiç dert değildir kadınlar için. Gözdeki ifade ve ses tonu, yüzün genel ifadesi. Bu, kadınlar için bir numaralı delildir. Yani ana delildir. Yüzde 99 virgül 99’luk delildir. Ama o konuşmalar, diğer konuşmalar kalbini daha rahatlatır. Onun soruları, karşı sorularıyla falan içi rahatlar. Ama bakın hiç unutmamak lazım. Yüzde 99 virgül 99 yüzdeki ifadedir. Teşhis, ana teşhis budur, bakışlardır. Dolayısıyla kadınlara en çok özen gösterilecek yön onlara şefkat, merhamet, sevgi, saygı yönünde garanti vermektir. Onun onuru, şerefiyle ilgili garanti vermektir. Dinine, imanına kefil olmaktır.

 

Münafık Avam Mantığı ve Uyanık Sahtekar Mantığı Kullanır. Peygamberimiz Döneminde Halkı Etkileyecek, Bedevileri Etkileyecek Bir Dil Kullandıkları İçin Zemin Bulabildiler

Münafık avam mantığını kullanır. Yani halk mantığını. Böyle uyanıklık mantığı, işte sahtekar mantığı, işte böyle ne bileyim sahtekar esnaf mantığı, geleneksel kaba halk mantığını da kullanır. O yüzden halkın alışık olduğu bir dille yaklaşır. Ama Kuran Müslümanları halkın alışık olmadığı Kuran diliyle konuşuyorlar. Yani orda siyahlar beyaz, beyazlar siyahtır. Çok zıtlıklar vardır. Münafıklar o yüzden Peygamberimiz (sav) zamanında daha kolay zemin bulabildiler. Halk dilini kullandıkları için. Avam sahtekarlığını, avam uyanıklığını, avam taktiklerini, bedevi yöntemlerini kullandıkları için Bedevi zihniyetli tipler içerisinde özellikle kolay zemin buldular. Fakat tabii Müslümanların en büyük hatası şeytan ayaklarına geldiği halde, ordusuyla geldiği halde şeytanı bırakmaları. Halbuki şeytan affedilmez ve bırakılmaz. Yakalandığında yani pestili çıkıncaya kadar uğraşırsın. Kanunla hukukla, ilimle irfanla. Bıraktığında bütün insanlık için felakettir. Şeytan bırakılır mı ya? Mesela bak Osmanlı zamanında eğer şeytan ezilmiş olsaydı bu vakte kadar yaşamazdı o şeytanlar. O tecrübeli şeytanlar bak bu vakte kadar gelmiş. O devrin şeytanları şu an devrede olanlar. Aynı. Bu sefer de yeni avanaklar bulup onlara hulul ediyorlar. Onları kullanıyorlar.

 

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler oylaması öncesi Trump’ ın Kudüs kararına karşı çıkan ülkelere para yardımını keseceğine ilişkin açıklamalarına; “Sen, bizim irademizi dolarla satın alamazsın!” şeklinde cevap verdi.)

Ama Trump da çok ayıp yapmış yani çok küçük düşürücü. Tam esnaf olur ya böyle bazı uygun olmayan esnaf. O tarz bir üslup. “Paranı keserim ha!” falan yani olabilecek en ilkel üslubu kullanmış. Niye yaptı bunu danışmanı? Çocuksu demek ki üslubu yani inanılır gibi değil. Eğer bunu yapıyorsa devamını nasıl getirecek ki bu? Aynı mağaza, şirket gibi böyle “Paranı keserim ha! Sizi atarım işten” falan tarzında. Çocuk gibi yani çok büyük bir hata yapmış. Buna yol gösteren, yön gösteren kimse de yok herhalde. Bu yalnız başına anladığım kadarıyla. Çok safi kalpli bayağı riskli bir şey bu. Yani danışmanları falan yalnız bırakmışlar. Böyle laf edilir mi? Diğer ülkeleri acayip kızdıracak bir şey. Adamların “Parayı kesme o zaman senin dediğini yapalım” dediğini düşün. Mahvoldu gitti işte yani çok kötü bir ortam. Öyle adama nasıl güveneceksin sen? Para için senin dediğini yaparsa. “Paramı kesme ne istiyorsan yapayım” dediğini düşün. Tam bir facia.

 

(“Münafıkları hangi konular kızdırır?” izleyici sorusu)

Münafığı en çok kızdıran, müminlerin birlik ve beraberliğidir. Yani bütün ataklarına rağmen şeytan, müminlerde hiçbir hareketlenme olmayınca onu kahreder. Bir de bakar ki münafık yanına da kimse gelmiyor. Bu sefer daha da beter ızdıraba girer. Yani bak kendi yanına kimse gelmiyor. Müslümanlarda da etkisi olmuyor. Münafığın en büyük hedefi Müslümanları dağıtmak olduğu için aklı zayıf, iradesi zayıf, kişiliği, karakteri zayıf insanları seçer münafıklar genellikle. Onları etkilemek isterler. Hakikaten aklı çok zayıf böyle titrek, ucu ucuna İslam’ı yaşayan tipler olur. Küçük çıkarlarının peşindedir. En ufak kendi menfaatine bir zarar gelsin istemez. Öyle şeylerde münafıklar hemen teşhis ederler. Onların üstüne giderler. Ama mesela birçok arkadaşımızın da üstüne gitmelerine rağmen arkadaşlarımız bunlara “haydi siz de gidin!” işte gibi bir şeyle cevap verdikleri için çok müteessir oldular benim gördüğüm. Normalde zayıf insanları ikna etmek kolaydır. Basit mesela kişiliksiz böyle karaktersiz, oynak. Çıkarlarının çatışmasından çok şiddetli etkilenen dünyaya çok bağlı tipler vardır. Ufacık bir menfaatiyle çatıştığında vahşileşir. Toplumda da görürsünüz. Mesela arkadaşı varsa arkadaşını terk eder. Mesela dostları varsa dostlarını terk eder. Akrabalarıyla görüşmez. Ufacık bir çıkar çatışmasına bile tahammülü yoktur. Bu tip karaktersizler münafıkların avı olur genelde. Ama münafıklar tabii bu sefer aklı başında müminlerle karşı karşıya oldukları için ne kadar uğraşsalar da hiçbir etkisi olmaz. Ama daha önce eskiden münafıklar yancıları, cepçileri falan idare edebiliyorlardı hakikaten. Zengin olan münafıklar özellikle, “ben sana para veririm, yemek veririm” falan deyince… Fakat normal, makul bir karaktere sahip bir insana münafığın etkisi olmaz yani şeytanın etkisi olmaz.

 

Sabır İbadet Olarak Sevinçle Yapılan, İnsanın İçini Açan, Hoş Duyguları Yansıtan Bir İfadedir. Sabır İstikrardır. Tahammül, Sabır Değildir

Sabır, ibadet olarak sevinçle yapılan, güzellikle yapılan, insanın içini açan, hoş duyguları yansıtan bir ifadedir mesela “sabırla namaz kılın” yani istikrarla, sabırla zekat verirsin, sabırla güzel konuşursun ama tahammül ayrıdır. Adam ipsiz sapsız konuşur iki türlü olur, bir sabredebilirsin ibadet olarak, “Allah onu öyle yaratıyor, Allah’ın bir tecellisi eğer sabredersem açılır daha iyi olur. Müslümanların iradesini, hoşgörüsünü görür” gibisinden olursa güzel olur. Ama bir an kaptırırsa, onu insan olarak ayrı bir şey olarak görürse yani put olarak değerlendirirse artık o tahammüle girer gıcık olur adama, acayip öfkelenir, kinlenir ama tahammül eder. Ama Allah’ın tecellisi olarak görerek bakarsa ibadet olarak sakin değerlendirir öyle bir zorlanma olmaz, aradaki fark bu şekilde olur. 

 

(“Bağnaz ve tutucu bir aileyi nasıl idare edebiliriz?” izleyici sorusu)

Kuran’ın yeterliliği, kalplerini kırmadan yavaş yavaş anlatılabilir. Sarsmadan, Peygamberimiz (sav)’in hadisleriyle de destekleyerek anlatmak iyi olur. Çünkü Peygamberimiz (sav)’in Kuran’ın yeterli olduğuna dair çok fazla hadisi var. Hurafeye şiddetle karşı olduğuna dair çok fazla hadisi var. Hatta müşrikler de ‘sen bir şeyler uydur’ diyorlar. “Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, and olsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.” (İsra Suresi, 74) diyor Allah. “Öyle bir durumda sana dünyanın da, ahiretin de azabını en şiddetli şekilde tattırırdım” diyor Allah. Demek ki zorlamışlar hadis uydurmaya Peygamber (sav)’i. Allah’ın hükmüne karşı bir hüküm çıkarması için zorlamışlar. Peygamberimiz (sav) de bir an düşünmüş olabilir, hani “dine, İslam’a yardımı olur, yeni bir hüküm çıkarayım bir şey söyleyeyim” diye düşünmüş. Bir hadis sadır olacakken, hüküm sadır olacakken Allah vazgeçirtiyor. “Az da olsa meyletmiştin” diyor. Herhalde hadis, yeni bir hüküm, mesela farz edelim ‘altın haramdır’ diyecekti belki, ona benzer bir şey. Allah onu ona dedirtmiyor, Peygamberimiz (sav)’e. “Eğer yapsaydın dünyanın da ahiretin de azabını sana tattırırdım” diyor. “Az da olsa meyletmiştin” diyor, çünkü o zaman adamlar “sizinle dost olacağız” diyorlar.

 

(“Sevgi yok olur mu?” izleyici sorusu)

E tabii ki yani şöyle olur. Heves oluşur insanda, sevgi değildir o. İnsan heves eder, hoş görebilir. Ama bakarsın adam İslam’a, Kuran’a, dine, Allah’a, Kitap’a tavır almış, egoist bencil, zalim, gaddar o durumda tabii ki insanda sevgi kalmaz. Akılsızlığını vurgular, vahşiliğini vurgular. Özellikle bencillik, samimiyetsizlik sevgiyi tamamen yok edecek şeylerdir. Dolayısıyla hak etmediği için Allah o kişiyle ilgili sevgiyi yok eder Müslümanın kalbinden. Ceza olarak verir Allah, dolayısıyla ona biz sevgi diyemeyiz, sevginin alınması da diyemeyiz. O hevesin yok edilmesidir, yoksa gerçekten sevilen bir insandan sevgi geri alınmaz. Çünkü sevgiyi hak edecek bir insansa o zaten mümin muttakidir, temizdir, ona hiçbir şey olmaz, nur gibi kalır o.

 

(“Kuran’da uzaktan gelen bir adamdan bahsedilir o kişi Hızır (as) mıdır?” izleyici sorusu)

Kasas Suresi, 20, “Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki:” bak koşarak, bir canlılık gösteriyor, çok hareketli. "Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler” onların içinden geliyor, önde gelenler, Firavun’un devletinin içerisinde bir insan ve en mahrem en gizli toplantının içinde. Çünkü bu önemli bir karar. Orada prensti çünkü Hz. Musa (as), sarayda prensti. Prensin öldürülmesi konusunda aralarında konuşuyorlar, şehit edilmesi konusunda konuşuyorlar. Ve devletin ileri gelen erkanı bunu konuşan. “Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler.” Bu istihbarat ancak devletin üst düzeyinde, en en üst düzeyinde kişilere mahsus bir özellik. “Artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim.” Yani muhtemel gelişmeyi de biliyor ve çıkıp gitmesi gerektiğini de söylüyor, giderse iyi olacağını söylüyor. “Gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim” öğüt veriyor yani öğüt verme yetkisi var.

Kasas Suresi, 20’de, “Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: "Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim.” (Kasas Suresi, 20)

Yasin Suresi, 20. Ayet. “Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: "Ey kavmim, elçilere uyun" dedi.” Şimdi hep aynı şahıs ve koşarak gelme, Hızır (as)’ın klasik özelliği ve uzaktan gelme ve emin olması kendisinden ve devletin içine girmiş olması, o toplantılara katılıyor olması. Demek ki böyle üst düzey toplantılara Hızır (as) katılıyor. Hızır (as)’ın katılmadığı üst düzey bir toplantı yapılması mümkün değildir. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir devletin üst düzey memurları bir araya gelip toplantı yaptığında bu Hızır(as)’ın olmayacağı şekilde yapılamaz. Mutlaka o toplantıya katılır. Dolayısıyla oradaki açık gördüğü bilgiyi de hemen gidip aktarıyor. Ama bak gitmenin onun için bir kurtuluş olacağını söylüyor. Ve “öğüt verenlerin” diyor. Gitmenin ona iyi geleceğini de biliyor. Faydalı olacağını da biliyor.

 

Münafık Avam Üslubuyla Konuşur, Bu Avam Üslubunu Gören Bazı Cahiller Bundan Çok Etkilenir. Münafık Peygamberi Kutsal Görmemeyi Cahil Olanlara Enjekte Eder

Peygamberimiz (sav) zamanında münafıklar halk mantığıyla, avam mantığıyla olaylara yaklaştıkları için Peygamber (sav)’i eleştirirken de halk mantığıyla Peygamber (sav)’i eleştiriyorlar. Mesela diyor “bir kuzuyu oturup yiyor” diyor haşa. “Adam” diyor mesela. Ama müminlerden zayıf olan hiç hayatında Peygamber (sav)’e öyle bir üslup geliştirmediği için ve geliştiremeyeceği için tahayyül bile edemediği için, düşünemediği için, düşünmekten dahi korktuğu için ona cesaret eden bir ahmağı görünce ona da cesaret geliyor bu sefer. Yani onun dediğini düşünmeye başlıyor bu sefer. Mesela diyor ki “Peygamber” diyor haşa “kadınlara düşkün” diyor, “ya hakikaten Peygamber kadınlara düşkün” diyor. “Ama biz savaşa gidiyoruz” diyor “o kadınlarla beraber oluyor” diyor. Böyle bir ahmakça ve şeytani düşünmeyi ona özgür hale getiriyor münafık. Ona Peygamber (sav)’e saygıdan dolayı bunu düşünemezken o Peygamber (sav)’le ilgili çok avami, çok sıradan, çok alçakça ve ahmakça ve saygısızca konuşarak onu öyle saygısız düşünmeye, ahmakça düşünmeye yönlendirip ona cesaret veriyor. O zaman işte öyle karaktersiz içine kapalı, zayıf, Peygamber (sav)’i kafasında yüceltmiş ama putlaştırarak yüceltmiş bir kişi bu sefer allak bullak oluyor. Peygamber (sav)’le ilgili öyle konuşulduğu için. Bu sefer bir anda alta düşüyor kafası. Bu sefer onlar gibi konuşacak hale geliyor. Onlar gibi düşünecek hale geliyor, onlar gibi düşününce de aklı zayıf olduğu için Peygamber (sav)’le bağı kopuyor münafıkların safına geçmiş oluyor. Münafıkların yöntemi buydu o zamanlar.

Mesela diyorlar ki münafıklar “Bu elçiye ne oluyor ki?” Peygamber (sav)’e “yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır.” Adam diyor ki “hakikaten bizimle yemek yiyor” diyor ahmağa bak onu bile düşünemiyor. “Pazarlarda dolaşıyor” diyor “çok alelade bir insan” diyor “ben niye gözümde büyüttüm ki bunu, bu kişiyi” diyor. “Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?” (Furkan Suresi, 7) “Madem Peygamber” diyor münafık ahlakı kafasında “yanında bir melek olsun o zaman” diyor. Ahmak olduğu için ona inanıyor o kafalanması gereken kişi. “Hakikaten” diyor “yanında melek de yok hiçbir şey yok. Vahiy geliyor ama evde göremiyoruz biz görmemiz gerekir” diyor çok ilkel mantıkla. Halbuki melek görse zaten imtihan kalkar. Pazara gitmemesi için de bir neden yok pazarda zaten tebliğ yapacak halka gelmiş Peygamber (sav). Yemek yiyecek melek değil çünkü. Yemek yemesine bile şaşırıyor. Şeytandan Allah’a sığınıyorum “Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması” zengin olması. Peygamber (sav)’in fakir olması da çok onları öfkelendirmişti münafıkları. “veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi” malı mülkü işte kira getiren böyle imkanları. “olması (gerekmez miydi)?" Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.” (Furkan Suresi, 8) “Peygamber değil bu” diyor “büyülenmiş” diyor “etki altına girmiş, büyünün etkisiyle işte bir şeyler söyleyen” haşa “bana vahiy geldi diyen insan” diyor. “Aslında büyünün etkisiyle bunu yapıyor” diyor. Adam ilkel düşündüğü için avam mantığıyla hiç de düşünmediği için daha önce böyle bir ihtimali bir anda onların cesaretinden de etkilenerek, onların cesaretini de kullanarak onlar mesela farz edelim elli kişiyse onlar gibi düşünmeye başlıyor. Zaten bir-iki dakika onlar gibi düşündüğünde şeytan onu hemen kapar. Ölüm zaten kısa sürede gelişir. Münafığın oluşması en fazla bir, bir buçuk dakika sürer. Şeytanla onun boğuşma süresi bir dakikayı geçmez genellikle. Bir dakika kadar Allah’a, Peygambere isyan ettiğinde aklı gidiyor ondan sonra. Beyni alınır, aklını kaybeder artık hani “delirdi” falan diyorlar ya ondan diyorlar işte. Ondan sonra beynini kaybeder. “Bir bak” diyor Cenab-ı Allah “senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar.” Hep onlar mantıkla Peygamber (sav)’i bozamaya çalışıyorlar.

 

(“Kul hakkı var mıdır?” izleyici sorusu)

O aslında biraz yanlış anlaşılıyor. Allah affetti mi kul hakkı diye bir şey kalmaz. Kul yanlış teşhis koymuş olabilir. Adam diyor ki “ben affetmeyeceğim” der adam gayet güzel ahlaklıdır. Nitekim Peygamberimiz (sav)’den de şikayetçi çok insan oluyordu. “Asla hakkımı helal etmem” diyor ama çok münasebetsiz teşhis koymuş çok yanlış hatta sırf ondan dolayı cehenneme bile gidebilir kendisi. Peygamber (sav)’e karşı vicdansızlığından dolayı gidebilir. Dolayısıyla kul illa doğru teşhis koyar, adaleti iyi bilir, haksızlığı iyi bilir diye bir şey yok. Hakkı haksızlık zannedebilir, haksızlığı hak zannedebilir. Dolayısıyla Allah’ın ne dediği çok önemlidir. Allah bir şeye hüküm verdimi kulun onu tasdik etmesi vazgeçilmez vasfıdır.

 

(“FETÖ’yü Türkiye’ye teslim edecekler mi?” izleyici sorusu)

FETÖ’yü Türkiye’ye teslim ederlerse Amerika yıkılır, İngiliz derin devleti de yıkılır. CIA kalmaz, MI6 kalmaz. Çünkü şu an CIA’in istihbaratının en önemli belkemiğini oluşturan sistem içindeler. Yani binlerce elemanıyla CIA'e hizmet ediyorlar. CIA felç olur onlar çekilirse. Onlara dayalı çok muazzam bir istihbarat ağı var. İkincisi Fethullah Gülen çıkar der; “Beni CIA görevlendirdi, İngiliz derin devleti görevlendirdi, gittim deccalla görüştüm. Deccali sarayın altındaki o büyük salonda bir koltuğun üstüne oturtmuşlardı” diyecek. “Adam ölü gibiydi, acayip harikalar gösterdi. Kendini Allah gibi gösterdi.” Kendisinin de buna inandığını söyleyecektir. Bütün İngiltere, dünya ayağa kalkar. Şahit olarak da diğer talebelerini gösterecek, “yüzlerce talebem de şahit” diyecek. “Bunlar da ajandı” diyecek. “Hepsi her yerden istihbarat topluyorlardı. Benim de görevim bu santrale hizmet etmek, istihbarata yardımcı olmaktı. İslam ülkelerinin birbirine girmesi, kan akması için görevlendirilmiştim” dediğinde iktidarlar, her şey altüst olur. Çok büyük olay olur. Normalde vermezler ama istenirse de alıp getirilir, o da mümkün.

 

Peygamberi Mistik Bir Varlık Olarak Görmek İsteyenler Cahiliye Ahlakından Vazgeçmeyenlerdir. Münafıklar da Bu Aklı Zayıf İnsanları Kullanırlar

Kamer suresi, 24’te diyorlar ki; “Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız?” Şeytandan Allah’a sığınırım. Bir insana mı uyacağız diyorlar. İllaki böyle bir mistik varlık istiyor. “Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz." (Kamer Suresi, 24) Yani “uyacaksak metafizik bir varlık olsun” diyor. Yani “insana niye uyalım ki?” diyorlar. “Bizim gibi birisi” diyorlar. Tabii direkt küfürde yapmıyor. Küfür içerisinde değil. Kuran’la da destekleyerek o ahlaksızlığını cahiliye mantığıyla Kuran’ı karıştırarak kafalama yöntemiyle, böyle sahtekar esnaf üslubuyla kendi sistemini devam ettirebiliyor. Onun için aklı zayıf olanlara karşı bu yöntemi önceden anlatmak lazım. Aklı zayıf böyle bir şeyle karşılaşacağını ummuyor. Karşılaşınca boş bulunuyor. Aptal yeni bir dünya gördüğünü zannediyor. Yani halbuki gayet açık bilinen bir şey. Şimdi ayet desteği de olunca hakikaten kendini uyanık zannediyor. “Ya ben ne yaptım?” diyor. “Boş yere Peygamberin peşinden gittim. Boş yere İslam’ı yaymaya çalıştım. Gençliğimi de boş yere harcıyorum. Boşa emek veriyorum” diyor. Dolayısıyla bununla karşılaşmasıyla beklemek değil. Karşılaşmadan eğitmek çok önemli. Ama buna rağmen tabii Allah onu devirecekse devirir. Ama biz önceden eğitmek durumundayız.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler