Sayın Adnan Oktar'ın 10 Şubat 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 10 Şubat 2018

 

Hz. İsa’nın İmanı Çok Güçlüdür. İnsanlara Örnek Olacak Bir İmanı Vardır. Konuşmalarından, Halinden İmanının Derinliği Anlaşılır

Hz. İsa (as)’ın çok güçlü bir imanı vardır. İnsanlara çok örnek olacak bir imanı vardır, anlaşılır sohbet konuşmasından. Yüzü çok güzel, çok temiz o çok etkili olur. Bir de peygamber olduğu açık belli yani oradan çok hoş olur. Annesi babası yok bu çok ciddi bir alamet, geçmişini hatırlamıyor. Tip mükemmel, bakışları falan tam peygamber yüzü var. Zekası çok güçlü, mesela bir kitabı okuduğunda baktığında hemen hafızasında kalıyor. Normal bir insan defalarca okusa yine zordur aklında kalması, değil mi? Bir sayfayı okuyor bitiyor aklında kalıyor. Onun için hem Tevrat hafızıdır Hz. İsa Mesih (as), hem İncil hafızıdır, hem Kuran hafızı dünyada görülmemiş bir şey bu. Tevrat, İncil ve Kuran hafızı varsa bilmiyorum dünyada belki vardır da ben duymadım. Hafızdır ama ultra modern bir delikanlı olarak gelecek. Mütevazi böyle mazlum. Hz. İsa Mesih (as) olduğu insanlar arasında konuşulacak. Böyle yüzüne karşı hani herkes durup durup “sen İsa mısın?” falan demeyecekler. Ama yani davranışla onu Hz. İsa Mesih (as) olarak kabul ettiğimiz anlaşılacak. Mesela Hz. Mehdi (as)’ın ona olan ilgisi, sevgisi, alakası, konumu, Hristiyan dünyasının ona olan sevgisi, ilgisi oradan anlaşılacak. Yani Hz. İsa Mesih (as) diye teşhis koyma mecburiyetimiz yok, farziyeti yok ama anlaşılır. Konuşması güzel, şefkati güzel.

Harika çok olur peygamberlerde çok, aklın ihtiyarını almayacak şekilde. Mesela birisi gelecekse onu gelmeden önce söyler. Biraz sonra gelecek birisini söyleyebilir. Şifa yönü olacak zaten, insanların elini yüzünü mesh edip Mesih zaten adı üstünde. Hemen o anda değil de bir süre sonra cildi iyileşir elini yüzüne sürdüğü insanların. Gözü görmeyen bir insan ama gözü mükemmel düzgün olması lazım. Mesela on yıl-on beş yıldan beri gözü görmüyor âmâ onu getirdiklerinde Allah’ın izniyle hepsi için değil bazı vakalarda elini sürdüğünde hemen o anda açılır gözü. O insanın sevincinden falan da anlaşılır. Bir ihtimal üç saat önce ölmüş, beş saat önce ölmüş yahut on iki saat olmuş öleli veyahut bir gün olmuş öleli, ölü bildiğin ölü, morgda da olabilir onu diriltebilir. Bir veya iki kereye mahsus yapabilir halkın gözü önünde. “Kalk Allah’ın izniyle” der kalkar. Hz. İsa Mesih (as) olduğunun anlaşılması içindir bu. Mesela insanların evde biriktirdiği yiyecekleri falan söyleyebilir. Evde sakladıkları şeyleri söyleyebilir, bu tip şeyleri çok fazla olur kanat getirecek şekilde. Yanında olanlar çok görürler. Mesela günde, haftada bir sık rastlanır, oradan anlaşılır Hz. İsa Mesih (as) olduğu. Ama oturup tebliğ yapmak, insanlara şey yapmak o Hz. Mehdi (as)’ın yapacağı şeydir. O tip çatışma mücadele onda yok, Hz. İsa Mesih (as)’da yok. Daha önce de öyle sıkışmıştı zor durumdaydı hemen Allah göğe aldı. Bir garip yani Hz. İsa Mesih (as)’ın yapısı da garip. Melekle insan karışımı gibi böyle, alışılmış insan gibi değil. Akıl yapısı da insana benzemiyor, çok gelişmiş bir aklı var oradan anlaşılır. Hz. Mehdi (as)’a vezir olarak Allah gönderiyor, hep genellikle Mehdi (as)’ın yanında olur. Çok mütevazi, Hz. Mehdi (as)’a karşı büyüklük falan yapmaz. Ne denirse hemen kabul eden, saygılı, bir enaniyet kibir “ben peygamberim” gibi bir şey ona girmez. Bayağı mazlum olur, zaten görürseniz de kanaatiniz gelir, inşaAllah.

 

(“İnsan ömrü sizce yeterince uzun mu?” izleyici sorusu)

Yeterli bence. Ama bazı vazife yapacak kişilerde biraz daha uzun ömür gerekiyor. Mesela Bediüzzaman’da nispeten uzun oldu ona gerekiyordu. Ama Peygamberimiz (sav) Kuran vahyoldu geldi, ortalık da karışık çok zor. Çok fazla münafık falan var yani sıkıcı bir ortam. Cenab-ı Allah fazla tutmak istemedi öyle ortamda onu. Zaten sordu Cebrail (as), istese 90 yaşına kadar yaşatırdı Allah istese 80-90 ama çok zor olur Peygamber (sav)’e yani rahat etmez. Sordu “istersen ömür vereyim” dedi Cenab-ı Allah “devam et, istersen yanıma gel” dedi “cennet hazır sana hazırlandı, Rıdvan her şey hazır.” Onun tercihine bırakıldı Peygamberimiz (sav)’in, istese dese olurdu yani. Ama bir şey yok yani çünkü Kuran gelmiş her şey tamam İslam yaşanıyor ne yapsın Peygamber (sav)? Zaten cenneti kesin. “Seni cennete alacağım” diyor Allah bitmiş yani. O yüzden “ben gideyim” dedi “Allah’ın yanına gitmek istiyorum” dedi. Azrail (as)’a söylediler o da aldı. Zaten her safhası bildirildi, bir yıl öncesinden bildirdi Peygamberimiz (sav), ayı, günü, saati, dakikası, saniyesi hepsini biliyordu vefat edeceğini. Ama sonra münasebetsizlik yapmasınlar diye halktan Allah biraz zorlu bir ortam meydana getirdi ki hani bahane etmesinler diye. Çünkü diyorlar ki “Biz hiç acı çekmemiş insanla nasıl bir oluyoruz?” gibi, hani bazı insanlar can çekişiyor ya, onu demesinler diye Cenab-ı Allah Peygamberimiz (sav)’i o hummanın rahatsızlığını verdi. Hakikaten terliyordu üstüne su döküyorlardı falan yatıyor kalkıyor bayağı rahatsız oldu yani. Gördü herkes de gördü ki Allah’ın o konuda da adaletini müşahede etmiş oldular. Böyle ayrım yapmaz Allah. Peygamberdir öyle bir şey olmuyor gibi değil. Mesela sık sık peygamberleri şehit ediyorlardı en feci şekilde. Testereyle doğruyor. Girdiler Hz. Yahya (as)’ın bulunduğu hapishaneye “gel buraya” dediler yatırdılar elini kolunu bağlayıp boynuna bıçağı dayayıp kestiler kafasını. Gördü, direkt gözünün önünde bıçağı hazırladılar, imtihan oluyor. Diğer insanlara yapılanların aynısı oluyor peygamberlere de. İftira, hakaret. Peygamberimiz (sav)’e yapılan iftiralar yazılmıyor, akıl almaz ağza alınmayacak hakaretler ettiler binlerce ve yıllarca sürdü bu hakaret küfür. Şimdi de var ya böyle alçaklar sürekli küfreden ahlaksızlar, belki onların yüz katı. Çok haysiyetsiz adamlardı yani.

 

(“Her insanın Allah’a bağlılığı kendisine özgü müdür?” izleyici sorusu)

Öyle görünüyor. Etrafa baktığımızda çünkü bazılarını hiç ilgilendirmiyor ben ona şaşıyorum. Ama genelde insanlar Allah’a pek önem vermiyorlar o şaşırtıcı. Museviler çok önem veriyorlar Allah’a, onlar hakikaten o yönde üstünler benim gördüğüm çok dindarlar. Sabahtan akşama kadar Allah’ı düşünüyorlar. Yeraltı mağaralarında ayakta Tevrat okuyorlar böyle sürekli sallanarak. Ağlayarak dua ediyorlar. Museviler çok dindarlar. Müslümanlardan dindarlar tarikatlarda oluyor bazen. Nakşibendi, Kadiri tarikatlarında ben görüyorum. Nurcularda bazen var dindar kişilere rastlıyorum ama nadir çünkü hayatı kaymış tipler bir kısmı. Süleymancılar dindarlar benim gördüğüm. Hep böyle Kuran kursunda Kuran öğretmek, bayağı gayretli çalışkanlar kendilerini çok adamışlar Allah’a. Ama birçok insan da dindar değil benim gördüğüm hiç alakaları yok.

Dindarlık değişiyor. Ben mesela bazı Katolikler gördüm çok koyu dindarlardı hakikaten. Buraya gelmişler, koskoca adamlar 60-65 yaşında adamlar işi-gücü var bırakmış buraya tebliğ yapmaya gelmişler. Mesela benim yanıma geldiklerinde bile işaret bekliyorlardı bir şeyi yapacakları vakit. Allah’tan işaret bekleyerek hareket ediyorlar. Yine Museviler gelmişti bizim eve, onlara yenidünya kayısı falan sunmuştuk, her birinin ayrı duası var çok koyu dindarlar yani gerçekten dindar Museviler. Zaten yüzlerinden belli oluyor onların, görünümlerinden, yüz ifadelerinden. Yüzleri çok temiz nurlu oluyor yüzleri, çok çok temiz yüzleri ve masum oluyorlar. Çok çekingen, mazlumlar, çok derin düşündükleri anlaşılıyor. Özellikle yüksek dereceli üstat hahamların hakikaten metafizik bir bilgiye sahip oldukları yüzlerinden anlaşılıyor. Normal olmuyorlar yani halk gibi değiller. Ve gece-gündüz Allah’ı düşündükleri anlaşılıyor. Ama pek olmuyor o kişiler çok nadir olur. Ayette geçer “Rabbaniler ve yüksek dereceli hahamlar” diyor Allah ayette “onlara sorabilirsiniz” diyor.

Ne hikmettir insanların Allah’la pek alakaları olmuyor. Ama muhtemelen ölüler öyle kitlevi olarak insanlara gösteriliyor olabilir onlar. Protestanların bir kısmı çok dindar oluyorlar. Şeyh Nazım Hocam mesela çok dindardı. Onun gördüm ben dindar olduğunu. Mahmut Efendi çok dindardır. Pek Nakşibendi şeyhi de kalmadı yani dünyada. Bilmiyorum belki orada burada kenarda köşede kalmış şeyh efendiler olabilir. Erbakan çok dindardı bayağı dindardı. “Kardeşim, sen nasıl Allah’ın hükmünü terk edersin?” diyor bayağı şaşırıyordu çok şekerdi o, maşaAllah. “Cenab-ı Allah’ın hükmü açık” diyor, siyasetçilere açıkça söylüyordu. Zübeyr Gündüzalp onu çok beğeniyor Bediüzzaman, Allahualem o çok dindar anladığım kadarıyla. Zaten Hz. Mehdi (as)’ı bekliyor o. Mesela Süleyman Hilmi Tunahan o çok dindar, açıkça belli oluyor yüzünden ve hayatından, çok koyu dindar. Bir hal ehli olduğu, bayağı sır biliyordur o. Mormonlar çok dindarlar bayağı dindarlar. Budistler de dindar ama yazık onlara, o enerjiyi çok acayip yere sarf ediyorlar. Biraz Kuran öğrenseler Kuran’la birleştirseler Budizm’i olur. Kuran’a, Kuran’daki ana kaidelere uyduktan sonra sabır, sevgi Kuran’la çelişmeyen bütün Budist hükümlerini uygulayabilirler bir mahsuru yok. Ama dindar o kadar çok olmuyor dünyada benim gördüğüm. Hatta dindarlık çok azalmış bazı yerlerde öyle görülüyor. Saadet Partisi çok dindardı eskiden daha dindardı, daha dine karşı coşkuluydu. Yeniden olabilir fakat ev sohbetlerine gelmiyorlar. Ev sohbetlerine yeniden başlamaları lazım otuz kere söyledim. Böyle zenginler var evleri güzel geniş ferah. Halktan insan mesela ayakkabısını çıkarıp geliyor oturuyorlar falan güzel ev sohbetleri olurdu orada. O silsile olarak gelişirdi, herkese çok faydası olurdu. Onu yine tavsiye etmek lazım ev sohbetlerini. AK Parti’nin içinde kabadayılar iyi, kabadayısı çok AK Parti’nin o yönden iyi, dindarlar da yani. Dağılmış partilerin içine belli olmuyor nerede çıkacağı belli değil dindarın. Tayyip Hocam çok dindar bayağı dindar. Ama onu Erbakan Hocam yetiştirdiği için sağlam yetişti o, çok iyi yetişti. Dizinin dibinde yetiştirdi onu Erbakan Hocam, aynı onun bir kopyası gibi oldu. Ama böyle zeki, derin düşünen dindar nadir oluyor. Bir kısmı saftirik oluyor o çok kötü. Dindar ama saftirik kafa pek çalışmıyor. Namaz niyaz hepsi var ama derin düşünemiyor. Nakşibendi ve Kadirilerde böyle yol almış olanlar derin oluyorlar daha iyi oluyorlar. Ama onlar da nadirdir dersli olanlar var özel ders alıyorlar, onlarda oluyor. Ama herhangi bir Nakşibendi, herhangi bir Kadiri’de bu pek olmuyor. Bir kulüp gibi, dernek gibi kabul ediyorlar bir kısmı.

Muhsin Yazıcıoğlu rahmetli o çok dindardı bayağı dindar, hem derin düşünüyordu o, çok efendi, çok mazlumdu. O yaşasa bir taneydi o dehşetti. Mesela onu bir partinin başına getirsen dehşet yani. Çok adil, çok aklı başındaydı. Tayyip Hocam da bak ne yaparsan yap onu kötü bir çizgiye çekemezsin. Vicdansızlığa çekemezsin onu. O vicdanı ne diyorsa onun peşinde gider, Allah’ın kontrolünde olduğunu düşünür. Onun için bazı çakallar it gibi ürüyorlar ama Tayyip Hoca hiç onları kaale almaz. Helale harama Kuran’a göre hareket eder o. Allah ne diyor, vicdanı ne diyor o.

Recai Kutan da çok dindardır. Meclis Başkanı da o da çok hal ehlidir, çok dindardır o. Onlar hep efendi Osmanlı terbiyesi almış insanlar sayıları az değerleri iyi. Ama hayret, Allah onları hep önemli yerlere getiriyor. Hiç gözden kaçmıyorlar. Normalde gözden kaçabilir. Halbuki onların bir hırsı falan da olmuyor “bizi şuraya getirin buraya getirin” falan demiyorlar ama gidip onları buluyorlar Allah’ın hikmeti. Mesela Hocamız’ın öyle bir talebi yoktu, onu özel gidip bulup getirdiler. Hatta çekiniyorlardı bile yani böyle, öyle şeyleri yok. İsmail Kahraman Hocamız, o çok çok efendi çok terbiyelidir tam Osmanlı’dır. Ama kalmadı işte öyle insan, öyle insan yetiştirmek lazım çok önemli, sayısı çok az. Öyle insan bir daha o kadar zor ki. Erbakan Hocamız’ın ekolü. Ehemmiyet vermiyorlar, kardeşim yetişmiyor yeni genç işte yok. Özel yetiştirilmeleri lazım. Tasavvuf terbiyesi alması gerekiyor. Çok vahim olmaması, az olması vahim.

Mesela Atatürk de öyle hem Allah’ı çok iyi düşünen bir insandı hem çok zekiydi, hem de çok ileri görüşlü. Mesela 50 yıl, 100 yıl sonrasını düşünebiliyor. Bir de çok kibar, çok görgülü, çok kaliteli, klas. Bir de kaliteden acayip zevk alıyordu rahmetli Atatürk. Şık giyinmek, güzel masa olsun, güzel ortam, güzel mekan acayip hoşuna gidiyordu öyle az-boz değil. Baksana şu klaslığa, her hareketi şık. Bir kere güzel olmaktan, çok yakışıklı olmaktan çok zevk aldığı açık açık anlaşılıyor. Mesela masada falan derdi yemek değil; güzellik olsun, kalite olsun. Şanlı kabadayıdır Atatürk şanlı, tabii. Kabadayının hasıdır. 

 

İnsan Kalitesinde Düşme Olmasını Önemli Bir Konu Olarak Görmek Gerekir. Daha Nefret Dolu, Daha Basit, Daha Bencil ve Dar Görüşlü Sıradan İnsanların Sayısının Artması Toplum İçin Önemli Bir Tehlikedir

Şimdi Türkiye’de bir insan kalitesinde düşme oldu. Daha evvel daha yüksek akla sahip, daha asil, daha değerli insanlar vardı. Sonra toplumun bir kısmı basitleşti. Daha adi böyle kindar, daha nefret dolu, daha basit, daha çıkarcı egoist bencil ve çok basit düşünen dar görüşlü sıradan insanlar haline geldiler bir kısmı. Bir de şimdi bunları modern olma sevdası sardı mesela gelenekçi kesimi. Adam pantolonunun rengiyle kıyafetiyle falan modern olmaya çalışıyor, homoseksüel renkleriyle modern olmaya çalışıyor. Ve homoseksüel olarak modern olabileceğini düşünüyor. Bak çok vahim bu. Uzun vadede on yıllık, yirmi yıllık vadede bu Türkiye’yi mahvedebilir. Homoseksüel lobisi dünyadaki en büyük, en tehlikeli lobidir. Komünizmden daha tehlikeli şu an. Bak komünizmden çok çok daha tehlikeli homoseksüel lobisi. Dünyanın her yerinde birbirlerine destek veriyorlar. Sadece İstanbul’da yirmi homoseksüel barı var. Homoseksüel lokantaları ayrı, homoseksüel otelleri ayrı, homoseksüel hamamları ayrı ve akıl almaz bir destek var. Gençler akın akın homoseksüel oluyorlar. Liselerde, üniversitelerde falan gençlere hep bakıyorum el ele geziyor aslan gibi delikanlılar elele tutuşmuş geziyorlar. Kadınlardan uzak durmaları, kadını beğenmeme, kadını tehlikeli gösterme, kadını suçlu bir varlık gösterme, kadına sevgiyi gayri ahlaki göstermek şeklinde bir program uyguluyorlar. Bunun sonucunda gençler kadınlardan tamamen soğudu birçoğu. Kadın dedin mi fellik fellik kaçıyorlar. Hep erkek aramaya başladılar. Genç oğlan çocukları, genç delikanlılar gelenekçi kesim içerisinde de bir kısmında acayip bir yuvalanmaya ve yapılanmaya dönüştü. Bu devlet için ciddi bir tehlike, bunu Milli İstihbarat Teşkilatı’na da bildirelim, Cumhurbaşkanlığına da bildirelim. Hiç ummadık yerlerde muazzam bir homoseksüel yapılanması oluşuyor. Ve devam ediyor bu. Hastanelerde gelişiyor, kulüplerde gelişiyor ve birbirleriyle dayanışma halinde oluyorlar. Aslan gibi delikanlılar, yiğit delikanlılar bakıyorsun boylu-boslu pehlivan gibi hep homoseksüel. Sakallı-bıyıklı aklının ucundan geçmez pehlivan gibi çocuklar homoseksüel. Müthiş bir facia ve dünya çapında bir dayanışma halindeler. Mesela Brezilya’ya gidiyor hemen orada anlaşıyor. Mesela Homoseksüel kulübüne giriyor hemen kapıda karşılıyorlar. Mesela homoseksüel bir hakim oluyor bir işi düşüyor hemen işini hallediyor. Homoseksüel savcı hemen işini hallediyor. Homoseksüel polis hemen işini hallediyor. Masonluğun nasıl bir dayanışması var, mesela tarikatların nasıl bir dayanışması oluyor, homoseksüel dayanışması bunun çok çok üstünde. Akıl almaz bir dayanışma sistemi meydana geldi. Çok fazla homoseksüel hamamı oluştu. Homoseksüel saunaları, homoseksüel masaj salonları, homoseksüel spor salonları. Mesela badi salonu deniliyor, çaka çaka homoseksüel dolu. Homoseksüelliği hiçbir yerde anlattırmıyorlar. “Aman aman” diyorlar tak hemen bir düdük sesi geliyor. Peki nasıl anlatacağız? Siz gösterin yolu da anlatalım. Homoseksüeli çıkarıp dans ettiriyor oynatıyor, adam kırıtarak falan yürüyor bunlara ses yok. Homoseksüelliği eleştirirken düdük sesiyle kapatıyorlar. Bu böyle olmaz. Bunu dilekçeyle bildirelim. Homoseksüelliğin telkin edilmesi yasak değil. Homoseksüelliğin propagandası serbest, homoseksüelliğin çirkin olduğunu anlatmak yasak.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan bugünkü toplantıda lidere uymanın öneminden bahsetti. “Güçlü olmamız için sadakat ve teslimiyet şarttır. Bunun dışında yolumuz açık değildir ve burada başarıyı asla beklemeyin. Eğer herkes ben ben derse, benim bildiğim doğrudur derse kusura bakma bizim bu noktadaki hareket tarzımız bütün işlerimizde istişaredir. İstişare neticesine uyacaksın. Bu istişarede son kararı verecek olan kimdir? O toplantının lideri kimse odur. Ben daha iyi bilirim; Hayır arkadaş sen daha iyi bilmezsin. Biz daha iyi biliriz. Çok önemli üniversiteler bitirebilirsin, zengin olabilirsin, makam sahibi olabilirsin bunlar gelip geçici asıl olan o ekibin içerisinde sadakat ve teslimiyettir” dedi.)

Doğru söylüyor tabii. Ulul emre itaat farz. Allah onun için söylüyor. Bak istişareden de bahsediyor istişare eder imam yahut ulul emr konuşur. Mesela genelkurmay başkanı ile konuşur, başbakan ile konuşur, bakanlar ile konuşur. Her yerden fikir alır. Ortak bir karara varılır. Ama son karar liderindir. Kuran’da bu açıkça böyle geçiyor. Diyor ki Hz. Süleyman (as) kısassında askerler diyorlar ki “Biz güçlü bir topluluğuz. Güçlü bir askeri yapıyız. Ama son karar senin” diyorlar. İstişare edebilirsin istişare sor ama son karar senindir. Ben onun için gece gündüz söylüyorum Tayyip Hoca’ya itaat farzı ayn. Lamı cimi yok bunun. Aksinde facia. Allah esirgesin. Tek bir akıl ile hareket edilmesi lazım. Hayır istişare etmiyor değil ki MİT ile istişare ediyor, genelkurmay ile istişare ediyor. Orada konuşuyor bakanlar ile istişare ediyor. Bizim bilmediğimiz bilgilere ulaşıyor. Yok sen bilmezsin ben bilirim dersek bu ayıp olur. Çünkü onun bildiği bilgilere biz ulaşabiliyor muyuz? Ulaşamıyoruz. Bitti. O zaman vardır bir bildiği deyip itaat edeceksin.

 

(Sayın Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “YPG, PYD terör örgütüdür. DHKP/C terör örgütüdür diyebiliyor musun?” sözlerine şöyle cevap verdi. “Bunu defalarca söyledim. Millet meclisi kürsüsünden bile kaç kez söyledim. Tekrarlıyorum. Evet DHKP/C de, PKK da, YPG, PYD de, el Nusra da, IŞİD de terör örgütüdür” diye yanıt verdi.)

O konuda bir sorun olmaz tabii ki o anlamda bir şey dediği yok. Ama tabii Tayyip Hocam çok gergin çünkü Türkiye’nin etrafının sarıldığını görüyor. Dehşetli bir durum olduğunu anladı. İngiliz derin devletinin şakası olmadığı görülüyor. Ama ben bunu beş yıldan beri söylüyorum. Gece gündüz söyledim bak bu safhaya kadar beklenilmemesi gerekiyordu. İyice sardıktan sonra müdahale başladı. Ama tabii bir hayır vardır.

 

Bu kadın istismarı lafı çok samimiyetsiz bir ifade, o kadar samimiyetsiz ki. Her yerde kadınlar bir güzellik sembolü olarak ortadalar ve büyük bir nimet. Niye istismar edilsin kadının güzelliği? Diğer televizyon kanalları da yapıyor. Kadın güzelliği büyük bir nimettir. Kadının güzelliğini bir televizyon gösteriyorsa bu Allah’ın sanatını gösteriyor demektir, kadın istismarı niye olsun? Bir kere kadının istismar edilmesi için kendi rızası dışında zor ve cebirle kullanılması lazım. Kadının kendi rızası ve arzusuyla bir şey yapıyorsa, bundan mutluysa kadın istismarından bahsetmek kadınlara hakarettir, çok büyük bir hakarettir ve onları adam yerine koymamaktır, kişiliklerini yok saymaktır. Onları bir cisim gibi görmektir çünkü onları yöneten başka bir güç oluşmuş oluyor o zaman, onları kaale almamış oluyorsun. O kendi isteğiyle, arzusuyla dans ediyorsa, süsleniyorsa, güzel görünmek istiyorsa bu nasıl kadın istismarı oluyor? Böyle şey olur mu? Kadına hakaret olur. Ama bir zorlama olsa aklım alır. Mesela silah zoruyla bilmem ne falan çıkartsan tamam istismar ediliyor denir ama kadın kendi arzusuyla, kendi güzelliğini görmek, kendisinin beğenilmesini istiyorsa bunu bilmek istiyorsa bu bir güzelliktir. Burada kadına müdahale saygıya uygun olmaz, kadına karşı bir hakarettir, kadına karşı büyüklük taslamaktır, kadını adam yerine koymamak demektir ve çok ayıp.

 

(“Kimler Kuran’ı eksiksiz olarak yaşar?” izleyici sorusu)

Allah’tan çok korkuyorsa, Allah’ı çok seviyorsa bir mümin yani hakkıyla iman ettiyse Kuran’ı tabii ki eksiksiz yaşar. Ama samimi iman edemediyse, imanı zayıfsa namaz da kılmaz, oruç da tutmaz, Kuran’ı çok az hatta “bir kenarından” diyor ayette. Çok lakayt bir İslam anlayışı da yaşar. Gerçek anlamda Allah’tan korkanın Kuran’dan taviz vermesi tahayyül dahi edilemez dolayısıyla gerçekten Allah’a aşık olan, Allah’ın yüceliğini, gücünü tam kavrayan, büyüklüğünü tam anlayan bir insanın Kuran’ı eksik yaşaması diye bir konu olmaz.

 

(“Ayette geçen ‘geceyi gündüzü emrinize verdi’ ne demek?” izleyici sorusu)

“Geceyi gündüzü emrinize verdi” gece bir süs güzellik mesela şu an gece gündüzde ortalık aydınlanıyor güneş doğuyor her seferinde o bıkkınlık meydana getirecek sistem böylece yarılmış oluyor. Sürekli gündüz olsa bu sıkıcı olur ama bir gece, bir gündüz olunca bir de mevsimler olunca hayat çok renkli hale geliyor. İlkbahar yapıyor mesela Cenab-ı Allah yaz yapıyor, sonbahar yapıyor, kış yapıyor hayat renkleniyor. Gece yapıyor, gündüz yapıyor, gündüz şafak vakti yapıyor, güneş batarken bir ayrı güzellik yapıyor hayatı renklendirmek için Allah’ın yaptığı nimetler, meydana getirdiği nimetler, yarattığı nimetler.         

 

(Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre harekatta PKK/PYD IŞİD’e ait sığınak, barınak, mühimmat deposu ve silah mevziisi olarak kullanılan otuz altı hedef imha edildi. Harekatın başlangıcından itibaren etkisiz hale getirilen teröristlerin sayısı bin yüz kırk bire ulaştı.)

Bak sayılan şeye bak IŞİD, PKK, YPG, PYD hepsi İngiliz derin devletinin gizli ordusu, hepsi hıyanet şebekesinin emrine girmiş gizli ordu ve Türk devleti bu İngiliz derin devletinin gizli devşirme ordusuyla mücadele ediyor. Allah ordumuza güç kuvvet versin, askerlerimize başarı ve zafer nasip etsin, hayırlar nasip etsin. Allah muhafaza etsin askerlerimizi, komutanlarımızı hayırla, bereketle, güzellikle zafer kazanmalarını nasip etsin inşaAllah.

 

(“İnsanın canı neden sıkılır?” izleyici sorusu)

Allah’ı unutunca insan vücudu alarm verir. Sıkılmaya başladığında bilsin ki Allah’ı unutmuştur, şirk devreye girmiştir o zaman Allah onun canını yakar yani bir imdat işareti gibidir yani vücut ondan kurtulmak istiyor, şirkten kurtulmak istiyor. Allah’a orada yakın olmamanın verdiği acıyla vücut sahibini uyarır ‘beni bu azaptan kurtar’ diye ve insan da o zaman şirkten kendini korursa vücut yeniden ferahlar ve rahatlar dinginleşir.

 

Dünya Çapında Birbirini Koruyan ve Bir Klan Gibi Hareket Eden Homoseksüel Yapılanma Var. Bir Komünistle Bir Muhafazakar Homoseksüellikte İttifak Edebiliyor

Hem Türkiye’de, hem dünyada, hem bütün İslam aleminde en büyük tehlike bir homoseksüel yapılanması oluştu bu komünizmin de üstünde, dinin imanın da üstünde gördükleri bir yapı. Mesela bunda bir komünistle bir dindar anlaşabiliyor. Bir Müslümanla bir komünist homoseksüelse eğer bunlar ikisi canciğer arkadaş olabiliyorlar. İkisi birbirini koruyup mesela komünistse ona yardımcı oluyor. Komünist Müslümana yardımcı oluyor, Müslüman da komüniste yardımcı oluyor destek oluyorlar, ittifak ediyorlar çok büyük bir tehlike bu. Dünyanın her yerinde artık adamlar için çünkü üst kimlik olmuş homoseksüellik. Dinin imanın üstünde onlar için. Mesela bir komünist için de komünizmin daha üstünde, komünist olmanın üstünde. Mesela bir PKK’lı için homoseksüel olmak daha üstte. Bir gelenekçi için homoseksüel olmak daha onun üstünde onun için dikkat ederseniz rahatça anlaşabiliyorlar, rahatça ittifak edebiliyor. Mesela PKK’lıyla IŞİD’çi tam anlaşabiliyor veyahut o kafadaki olan adamlar birbiriyle anlaşabiliyorlar, bu çok büyük bir tehlike.

 

(“Hz. Hızır (as) yemek yiyor mu?” izleyici sorusu)

Onun durumu iki türlü oluyor. İstediğinde yemek yemesi mümkün oluyor. Ama melek gibidir. İsterse yer, isterse yemez. Nitekim “bir kasabaya geldiler” diyor. “Yemek istediler” diyor. Mesela orada yiyor, Hz. Musa (as) ile birlikte. Ama bildiğimiz et ve kemik tarzında bir şey yok. Kemik yok yani vücudunda Hızır (as)'ın; insanda oluyor ya, kaval kemiği şu bu öyle bir kemik yok. Sadece et olarak var o şekilde, eli ile mesela tokalaşınca anlaşılıyor. Hatta derler, “Baş parmağına dikkatlice bastırırsanız oradan anlarsınız” diyorlar. Kemik yok ellerinde, kemik olmamasından anlaşılıyor. Hızır (as) halk arasında gezer, yüksek kademeli insanların bulunduğu yerlerde toplantılara katılır. Önemli toplantılara katılır. Atatürk'ün gördüğü bir insandır Hızır (as). Bediüzzaman'ın gördüğü. Abdülhamit de Hareket Ordusu İstanbul'a yaklaştığında Abdülhamit askerleri hazırlıyor. Normalde darmaduman eder Osmanlı ordusu, Hareket Ordusu’nu. “Ama baktım ki, başlarında Hızır (as) var” diyor. “En önde o gidiyordu. Hızır (as). O zaman vazgeçtim” diyor. Abdülhamit'in kendi ifadesi. O tip şeylerde devlet başkanları ile tanıştırıldığı anlaşılıyor.



DEVAMINI GÖSTER