Müslümanlar ve gayri Müslümanlar Kuran’da anlatılan gerçek İslam’ı nasıl öğrenebilirler?


Çok teşekkür ederim. Bunların yanı sıra özellikle Kur'an'dan da bildiğim üzere, Allah, Ehl-i Kitap ile bizleri Müslümanlar ile ortak bir noktada buluşmaya teşvik ediyor. Bir başka deyişle, insanları kendi dinine ve belirli dinlere çevirmeye çalışmayan, tam aksine sizin de yaptığınız işin temelini oluşturan hoşgörüyü teşvik eden Kur’an'da mükemmel bir demokrasi bulunmaktadır. Bunu çok iyi bir şekilde belirttiniz ve size teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Muhtemelen, hitap edeceğiniz izleyicilerin çoğunluğunun İslam dünyasından olması nedeniyle Müslüman dünyasına değinmek istiyorum. Müslüman dünyasının büyük bir kısmı ve neredeyse tüm Batı dünyası, radikallere sözde gerekçe sağlayan kaynakların Kur'an'a göre yasak olduğunun farkında değil. İslam'da kadınlara müziği, dansı, sanatı, estetiği ve özgürlükleri yasaklayan radikal fikirler ve batıl inançlar yer almaz. Sizce Müslümanlar ve gayri-Müslim'ler de dahil olmak üzere, insanların tüm bu güzellikleri helal kılan Kur'an'da anlatılan gerçek İslam'ı öğrenmelerini nasıl sağlayabiliriz?

Bence burada iki unsur bulunmakta. Bu kolay bir iş değil. Burada oturup “Bu müfritlerin hepsi deli, dini uyduruyorlar.  Bunu söylemeye hakları yok.” dememiz kolay. Fakat bu müfritleri takip eden insanlar “Hayır, kafir olan esas sizsiniz”  "Benim dediğim tefsiri doğru" diyor.  Sonra olay; o bunu  dedi, bu şunu dedi durumuna dönüşüyor. Bir tefsiri diğerinden daha geçerli kılan şey nedir?  Bu üzeri kolayca kapatılabilecek bir soru değil. Bence yapılması gereken bir çift şey var. Bunlardan biri teorik, diğeri ise pratik.  Teorik olarak, dinin temel ilkelerini bilmeksizin, tatmin edici bir yaşam tarzı olduğu ve içlerinde bir yere dokunduğu için bir dine mensup olan çok fazla insan bulunmakta.  Temel ilkeler her zaman tüm dinlerde büyük önem taşırdı, ama nüfusun yüzde kaçı bu ilkeleri gerçekten irdelemek zorunda kalmıştır emin değilim.  Entellektüeller zorundaydı, ruhban sınıfı da kimi zamanlar zorundaydı ama halk bazen zorunda değildi. Bu biraz değişmiş olabilir. Bence hepimizin dinin özünü görmesi ve “Tamam, Allah sonsuzdur, O varolan her şeyin kaynağıdır, bizler ise faniyiz.  Bizi o yarattı. O’nun bize ihtiyacı yok.  Biz ona muhtacız.  O bize muhtaç değil.  O zaman tüm bunlar neyin nesi?  Yaşam nedir?” diyebilmemiz gerekli. Bu soruları sormalı ve kitleler tarafından anlaşılabilecek yanıtları belirleyebilmelisiniz.   (Diğer bir çok önemli ilkede karşıt görüşte olsak da, sanıyorum ki dinlerimizin bu sorulara verdiği bir çok cevap benzer olacaktır.)   İyi ve merhametli olmasından ötürü Allah'ın dünyayı yarattığı gerçeği buna dahildir. O sizlere imkan tanımak, var olabilecek mutlak yüceliği ve iyiliği vermek istiyor, ki bu ne çok fazla para, ne süslü bir araba ne bir Rolex ne de bunların bir kombinasyonundan oluşur.  Bu onunla bir olma imkanıdır. O tüm iyiliklerin kaynağıdır ve hiçbir şey ebedi yaşamda O'nunla bir olmanın tatmine yaklaşamaz. Şimdi, bunu gerçekleştirebilmek için, doğru kararlar almalıyız.  Bu sizin yaptığınız şeylere Allah’ın Cennet'ten bakıp “Aferin oğluma, aferin kızıma.  Ama buna izin veremem” dediği bir oyun değil.  Tüm bunlar kendimizi değiştirmemizle ilgili.  Eğer amaç kendimizi değiştirmek ise, değişim özgür irade ile olmalı. Hiçbir zorlama yapılamaz.   Diretilen tüm davranışlar, özellikle de dini davranışlar anlamsızdır. Çünkü rolü siz değil, ipleri tutan kişi üstlenmiş olur. Özgür seçim ve özgür irade ürünü olmayan dini davranışların bir anlamı yoktur. Bu insanların üzerine düşünmediği büyük bir farkındalıktır. Enine boyuna düşündüklerinde, dünyaya kılıç zoruyla din değiştirtmenin, veya insanları bir kutuya koyup tüm hareket imkanlarını kısıtlamanın, insanları Allah’a daha da yakınlaştırmayacağını fark edeceklerdir. Dışarıdan daha mübarek görünseler de, aslında daha mübarek olmayacaklardır. Özgür seçim olmak zorundadır. Her gün onlarca soruyla mücadele etmek zorunda kalırız.  Günaha girmemek için mücadele vermek ve bunu başarmak bizi daha iyi insanlar yapar.  İnsanlar gerçek anlamda bunun farkına vardığında, müfritlerin zorlama ve insanları robota çevirme üzerine kurulu metotlarının hiçbir geçerliliğinin olmadığını anlayacaklardır.  Bunu fark ettiklerinde izleyecekleri bir sonraki adım ise sadece reformcu olmayan ılımlı bir yaklaşım edinmek olmalıdır. "Biliyorsunuz eskiden buna inanırdık.  Benim dedem buna inanıyor fakat bugün bizler modern çağda yaşıyoruz.  İslam’ı gözden geçireceğiz ve içine bir tutam Budizm, biraz Hinduizm, biraz da Musevilik katıp, hepsini bir miksere koyup herkesi mutlu edecek bir şey oluşturacağız." mantığıyla bir yere varılamaz. Her dinin kendine ait, henüz her alanda dile getirilmemiş ve o dinin en az diğerleri kadar, hatta belki de onlardan daha sahih ve metne ve geleneklere dayalı olduğunu gösteren bir sesi olmalıdır. Bu tarzda bir çok iş ortaya koyan Endonezya’daki bazı grupların çalışmalarını takdir ediyorum.  Dünya’nın en büyük Müslüman ülkesi, Endonezya’da birçok grup modern ve yenilikçi olmayan bir şekilde, zorla ılımlı İslam'ı dile getirerek, "Biz özgün olanız, metni temel alan grup biziz, bizim bunu kanıtlayacak din adamlarımız var, yetkimiz ve akademik temelimiz var" gibi söylemlerde bulunmakta. Ve bu konuda seslerini duyurmak, bilgili olmak ve diğer herkes gibi sosyal medya gibi araçlar ile pazarlamak ve alternatif üretmek zorundadırlar. İnanıyorum ki, dinsel gelenek bakımından aynı itibara sahip dini bir alternatif varsa, insanların içsel iyiliği ve arzusuyla, aşırılık yanlısı bir izolasyon yerine modern bir dünyanın parçası olmayı istemek, bu tarz inançları daha fazla popüler kılacaktır.

 


DEVAMINI GÖSTER