Yörünge-3 Samanyolu Galaksisi

YÖRÜNGE 3. BÖLÜM

 SAMANYOLU GALAKSİSİ

 

GİRİŞ

Güçlü teleskoplarla gökyüzüne baktığımızda evrenden bize gelen ışık, çoğunlukla yıldızlardan kaynaklanır. Açık bir havada gökyüzünde yaklaşık 3000 kadar yıldız görürüz. Yıldızların milyarlarcası ise galaksilerde bir araya gelmiştir. Galaksiler; yıldızların, gazların ve tozların büyük bir koleksiyonu.... Bizim galaksimiz ise tahmin edilen rakamlara göre evrendeki 300 milyar galaksiden sadece bir tanesi…. Eşsiz..... muazzam büyüklükte...... ve hareketli....  

SAMANYOLU GALAKSİSİ...

Yörünge’nin bu bölümünde Dünyanın da içinde bulunduğu Samanyolu  Galaksisi’nde ilgi çekici bir yolculuğa çıkacağız. Evrendeki adresimizin önemli bir parçası olan Samanyolu hakkında şimdiye kadar bilinmeyen pek çok yeni keşiften söz edeceğiz.

 

Ayrıca Astronomi biliminin tarihinden, gökyüzündeki doğal ışık gösterisi Auroralardan, Uluslararası Uzay İstasyonundaki astronotlarının sağlıklarını korumak için nasıl bir yaşam sürdürdüklerinden bahsedeceğiz. Başlıyoruz....

SAMANYOLU GALAKSİSİ

       Bilindiği üzere Samanyolu adını verdiğimiz bir galakside yaşıyoruz. Tarihi kayıtlara göre ilk olarak antik çağda Yunan filozofu Democritus, geceleri gökyüzünde görünen ve Süt Yolu adını verdikleri bu ışıklı bölgenin uzak yıldızlardan oluşabileceğine dikkat çekmişti.

Samanyolu Gök Adası’nın birçok yıldızdan oluştuğunun ilk gerçek kanıtı ise çok iyi bildiğimiz bir isim olan Galileo tarafından ortaya kondu. Milyonlarca yıldızı güçlü yerçekimi ile bir araya toplayan galaksimiz büyük sarmal kollarıyla, ortasındaki bir tümsekle devasa bir disk şeklindedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar sonucunda Samanyolu’nun yaklaşık 13,5 milyar yaşında olduğu anlaşılmıştır.

Samanyolu evrendeki en büyük galaktik yapı olmasa da kesinlikle küçük değildir. 1000 ışık yılı kalınlığındaki bir disk şeklindedir ve  boyutu 100 bin ışık yılı mesafeye kadar uzanır. Yıldızlarla, gezegenlerle, toz ve kara maddeyle dolu olan Samanyolu’nun güneşin yaklaşık 1,5 trilyon katı ağırlığında olduğu tahmin edilmektedir. Galaksimiz o kadar büyüktür ki dünyanın onun etrafında 1 kez dönmesi bile 200 milyon yıldan uzun sürer. Samanyolu’nun bu ihtişamlı büyüklüğü insanı hayrete düşürür. Sadece Güneş sistemimizin büyüklüğünü göz önüne alırken, en hızlı uzay aracının Satürn’e ya da Jüpiter’e ulaşabilmek için yıllarca yol kat etmesi gerektiğini de aklınızdan çıkarmayın.

 

Açık bir havada genellikle yaz geceleri Samanyolu’nun yıldızları gökyüzünde parıldayan bir kuşak gibi gözlerimizin önüne serilir. Dünyadan Samanyolu’na baktığımızda, bu tıpkı metal bir paraya kesitten bakmaya benzer. Galaksinin gerçek şeklini göremeyiz. Ama galaksiye üstten baktığımızı farz edersek bir disk şeklinde olduğunu görürüz.

 

       Bu Samanyolu... Galaksimizin bu perspektiften resmini elde edebilmek şu anki teknolojiyle imkansız gözüküyor. İzlediğiniz Samanyolunun Avrupa Uzay Araştırmaları Merkezi’nin Şilideki La Silla Paranal Gözlemevindeki VISTA kızılötesi Teleskobundan alınmış verilere göre hazırlanmış gerçeğe en yakın olduğu düşünülen 3 boyutlu bir  illüstrasyonu….

       Özellikle merak uyandıran nokta pek çok galaksi türünde görülen merkezde bulunan tümsektir. Bu yapı, binlerce ışık yılı ömrü olan 10 milyardan fazla yıldızdan oluşan bir buluttur. Söz konusu yıldız kümesi yaklaşık olarak Samanyolundaki toplam yıldız sayısının %10’una denk gelmektedir. Bu tümseğin kökeni ve yapısı çok iyi anlaşılamamıştır. Bu nedenle son veriler doğrultusunda oluşturulan üç boyutlu modeller bilim adamlarının Samanyolu ve çizgili spiral galaksileri daha net anlamalarına olanak sağlamaktadır.

 

Siz bu belgeseli izlerken galaksimiz ve içinde bulunan milyonlarca tonluk kütleler saatte 950.000 km hızla uzay boşluğunda ilerliyor. Samanyolu’nun bu muazzam hızdaki yolculuğu milyonlarca yıldır Allah’ın kontrolünde, Rabbimizin belirlediği yöne doğru devam etmektedir. Allah bir ayette şu şekilde bildirir.

“Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.” (Hicr Suresi, 16)

 

Uzun süreler galaksiler hakkında çok bilgi sahibi değildik. Sadece 100 yıl kadar önce evrendeki her şeyin Samanyolu’ndan ibaret olduğu düşünülüyordu.

Bugün artık Samanyolu’nun evrendeki milyarlarca galaksiden sadece bir tanesi olduğunu biliyoruz. Hatta son yıllarda yapılan araştırmalar sayesinde Samanyolu’nun şimdiye kadar görülmemiş 360 derecelik detaylı fotoğraflarını görme fırsatına da erişebildik.

Samanyolu ile ilgili bu araştırmaların sonuçlarını izliyoruz...

 

SAMANYOLU’NUN 360 DERECELİK GÖRÜNTÜSÜ

       Nasa’nın Spitzer Uzay Teleskopu Samanyolu’nun 360 derecelik panaromik görüntüsünü elde etti. Yıldızlarla dolu Samanyolu’nun bu fotoğrafını elde etmek için Spitzer’in son 10 yıl içinde ilettiği 2 milyondan fazla kızılötesi veri işlendi.

       Elde edilen verilerle  oluşturulan bu yüksek çözünürlüklü görüntüde gökada merkezindeki yoğunluğu, büyük kütleli yıldızların çevrelerine yaydığı güçlü ışımayı görebiliriz. Üstelik daha önce fark edilmemiş olan küçük kütleli sönük yıldızlar dahi fotoğraflara yansımıştır.

Bu panoramik fotoğrafta kısa kızılötesi dalga boyundaki en parlak yıldızlar mavidir, daha uzun dalga boylarındaki toz bulutları kırmızı olarak görülüyor. Kızılötesi ışık galaksimizi dolduran tozlu sistemi geçerek görülebilir ışıkta saklanmış olan detayları görmemize olanak sağlar.

Görüntülerde Samanyolu’nun küçük büyük sayısız yıldız oluşum bölgesini, yıldızlararası uzayda uçuşan tozlu baloncukları ve kendi galaksimizin ardında kalan uzak galaksileri görebiliriz.

Bu toplanan veriler astronomlara şimdiden galaksi merkezimizin etrafında uzanan yıldızların en net haritasını sunarak, konum ve spiral kolların uzunluğunu belirlemede yardımcı oldu.

 

Samanyolu gökyüzünde yaklaşık 30 derece eğik şekilde uzanan  beyaz bir ışıklı yol oluşturur. Aslında bizim gördüğümüz bölüm galaksinin merkezine çok daha yakın olan spiral kollardır. Bunlar merkeze bizden birkaç bin ışık yılı, daha yakındırlar.

 

       İşte biz de tam buralardayız. Güneş sistemimiz Samanyolu’nun spiral kollarının arasında yer alıyor. Avcı kolunun üzerinde.... Heyecan dolu merkezden tam 26 bin ışık yolu uzakta....

 

         Galaksimizin tam merkezinde değiliz..... Hatta merkezi ile uzaktan yakından alakamız bile yok. Her galaksinin merkezinde dev bir süper kütleli kara delik olduğu teorisine göre mesafeyi baz alalım. Bu durumda  NASA’ya göre galaksimizin merkezinde bulunan karadelikten yaklaşık 265 katrilyon km uzaktayız. Oldukça büyük bir rakam....

MERKEZDEKİ DEV KARA DELİK  (seslendirme)

Samanyolu Galaksisinin merkezinde, 4 milyon güneş kütlesine sahip büyük bir karadelik olan Sagittarius A’yı buluruz. Bu rakam inanılmaz gelebilir. Ama bazı galaksilerdeki karadeliklerin Güneşin 1 milyar katına ulaştığı dahi olur. Karadelikler ışığı emdikleri için görülmezler. Dev karadelik kendi içine düşen gaz ve tozlarla beslendikten sonra dışarı yoğun radyo yayımları atar. Samanyolu’nun merkezindeki karadeliğe ise süper yoğun karadelik adı veriliyor.

Galaksinin aktiviteleri iç kısımlarda yoğunlaşmıştır ve burası oldukça hareketli bir yerdir.  Örneğin merkezdeki kara delik hızla dönüyor. Bu dönüş hızının 11 dakikada 1 tur olduğu varsayılıyor. Kara delik dönerken merkeze yakın yıldızlar onun çekimine kapılır ve yörüngeye girerek saatte 4.5 milyon kilometre hızla dönmeye başlarlar. Bu, müthiş bir hızdır. Süper kara delik en çok merkezi etkiler. Ama dünya, galaksinin merkezinden çok uzakta olduğu için, bu etkileri biz hissetmeyiz.      

      

       Samanyolu’nun geniş spiral kollarının arasında, en güvenlikli bölgelerden birinde, galaksinin sınırında yaşıyoruz. Merkezden uzak olmamız aslında çok hikmetli... Allah’ın dünyanın konumunu özel olarak yaratmış olduğunu gösteren gerçeklerden biri... Çünkü Samanyolu galaksisinin iç bölgeleri çok aktif....

       Galaksimizin iç bölgelerinde sürekli yeni bir yıldız doğar, yaşlı bir yıldız ölür ve sıra dışı bir patlamayla yaşamı son bulur. Patlamadan ortaya çıkan maddeler ise yeni yıldızları oluşturur.  Yıldızlar sağa sola kayar ve bunu inanılmaz bir ivme ile saatte 1.5 milyon km gibi çok yüksek bir hızla yaparlar. Samanyolunun merkezinin içine girdiğimizde burada hayranlık uyandırıcı bir hareketlilik vardır. Biz bu hareketliliğe göre Samanyolu’nun çok sakin ve korunaklı bir bölümünde yaşamımızı sürdürüyoruz... Akıl almaz tehlikelerden, dev patlamalardan, hızdan uzaktayız. Hayat için gereken tüm şartların bir arada olan olduğu, tam olarak da olmamız gereken yerdeyiz.  Sadece bu detay bile tesadüf fikrini ortadan kaldırmak için yeterlidir. Allah evrende mükemmel bir düzen ve denge yaratmıştır.

       Allah Kuran’da insanlara evrendeki düzenin yaratılış sebebini  (kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım) “... sizin gerçekten Allah’ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz ve öğrenmeniz için” (Talak Suresi, 12) şeklinde bildirir.

Her karesi ayrı bir mucize olan evren ve Samanyolu galaksisi çok açıktır ki onu eşsiz bir ilim, kudret ve sanatla var eden Yüce  Allah’ın eseridir. Ayette şöyle buyrulur:

       “Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.” (Furkan Suresi, 2)

 

2. BÖLÜM

ASTRONOMİNİN BAŞLANGICI ....

Güneş sistemimizin en küçük parçasından en uzak galaksilerdeki oluşumlara  kadar tüm evreni inceleyen astronomi biliminde bilginin  hiçbir sınırı yok… Şu ana kadar  çok fazla araştırma ve keşif yapılmasına rağmen- evren hakkında öğrendiklerimiz ve bilgi birikimimiz -cevabını bilmediğimiz soruların yanında çok küçük bir yüzde teşkil ediyor.

Şimdi biraz da astronomi biliminde başlangıca dönelim ve gökbilimin tarihini inceleyelim…

Uygarlığın başlangıcından itibaren insanlar gökyüzündeki objelerin hareketlerini merak etmişler ve bir anlam vermeye çalışmışlardır.

Bu yüzden de Astronomi en eski bilim türü olarak bilinmektedir ve bu tanımlama çok doğrudur. Antik kalıntıları incelediğimiz zaman gözleme dayalı gökbilimin temellerinin binlerce yıl öncesine dayandığını görürüz.

İlk zamanlarda astronomi yıldız konumlarından yön bulmada, Ay ve Güneş'in konumlarından da zamanı belirlemede kullanılmıştır. Ay ve Güneş’in görünür hareketlerine dayalı olarak takvimler oluşturulmuştur

Bazı antik yapıların astronomi ile yakından ilişkisi de dikkat çeker. Örneğin  İngiltere’deki Stonehenge Meksika’daki Chichen Itza ya da Maya piramitleri gibi eski çağlara ait yapıların  yıldızlara atfedilerek inşa edildiğinin çok fazla kanıtı var. MÖ 2686’da inşa edilen Mısır Piramitlerinin konumlandırılmasında ise dönemin gökbiliminin  önemli bir rolü olduğu düşünülüyor.

Bu örnekler tarihin en eski zamanlarından beri insanların evren ile ne kadar ilgili olduklarının ve meraklarının önemli bir göstergesi….

Tarihi bilgilere göre 5000 yıl önce Antik Çağda Çinliler en eski astronomik gözlemleri yapmışlar ve ayrıntılı gözlem kayıtları tutmuşlardı.

Çinliler MÖ 2679’da aniden parlayan bir yıldızı yani novayı, MÖ 2316’da ise bir kuyruklu yıldızı kayda geçirdiler.

Babilliler ise hayatlarında çok önemli bir yer teşkil eden güneş, ay ve gezegenlerin hareketlerini düzenli olarak haritaya çizdiler. İlk Babil takvimleri ayın birbirini izleyen iki dolunay arasındaki 29, 5 günlük hareketlerini temel alarak geliştirildi.

 

Güneş yılına dayanan ilk takvimi ise Antik Mısırlılar uygulamaya geçirdiler.

Ardından Eski Yunanlı düşünürler Babil ve Mısırlılardan etkilenerek astronomi diye adlandırabileceğimiz günümüz bilimine ilk şeklini verdiler.

Ortaçağda Arap astronomları ve düşünürleri bilimin gelişmesinde etkin rol almışlardır. Arap, Osmanlı ve Türk bilim adamlarının yayın ve gözlem dökümanları halen kayda değer bilgileri kapsamaktadır. Battani Farabi, Beyruni, Ömer Hayyam, Ali Kuşçu, döneminin ünlü isimleriydi. Onların geliştirdiği teoriler üzerine Rönesans sonrasında çok temel kuramlar kabul edilmeye başlanmıştır.

Rönesans döneminde ise Newton, Kepler, Galileo, Kopernik en bilinen isimlerdendir.

Kopernik, 16. Yüzyılda güneş sisteminin merkezinde güneşin yer aldığını ve dünyanın da onun çevresinde döndüğünü ileri sürerek dönemin bilim anlayışını değiştirmiştir.

19. yüzyıldan sonra ise Astronomi bilimi, teknolojiyi de yanına alarak müthiş bir hızla ilerlemiştir. Einstein bu dönemin en göze çarpan isimlerinden biriydi.  21. Yüzyılda ise teleskopların gelişmesi ve uzay araçları sayesinde  milyonlarca veri elde edilebilmekte, bu bilgilere sürekli olarak yenileri eklenmektedir.

 

Neredeyse her gün yeni keşiflerin yapıldığı günümüz teknolojsi ile evrendeki mucizevi yapılar yavaş yavaş gün ışığına çıkıyor. Evren ile ilgili yakın zamana kadar hiç  erişemeyeceğimiz görsellere ve bilgilere erişebiliyoruz. Tüm bunlar Allah’ın tüm kainatı ne kadar ihtişamlı, ne kadar olağanüstü bir düzende  yarattığını bizlere gösteriyor. Gördüklerimiz ve öğrendiklerimiz Rabbimizin gücünü ve kudretini daha iyi anlamamızı ve takdir etmemizi sağlıyor.

 

 

3. BÖLÜM

 UZAYDA YAŞAM

Uzayda Daha Farklı mı Yaşlanıyoruz?

Yörüngedeki uzay araçlarında yerçekimi olmaması bir şekilde  yaşlanmayı hızlandıran bir mekanizmaya benziyor. Örneğin kaslar egzersiz yapılmadığı için erimeye başlıyor ve kemiklerinizin gücü aynen kemik erimesindeki gibi kötüleşiyor. Kalbiniz de yerçekimine karşı pompalamak zorunda kalmadığından daha yetersiz bir duruma gelir. Neyse ki Dünyaya dönünce bu etkiler kısa süre sonra tersine dönebilir.

Bu yüzden astronomlar  yerçekimsiz ortamın zararlı etkilerinden korunmak için çeşitli spor programları uyguluyorlar. Şimdi  Uluslararası Uzay İstasyonundaki astronomların sağlıklarını korumak için neler yaptıklarına bir göz atalım....

 

Görüntüleri izledik... Uluslararası Uzay İstasyonundaki  astronotlar günde yaklaşık 2 saatlerini mutlaka spora ayırmak zorundalar. Ama bu düzenli spor programına rağmen birçok rahatsız edici etki oluşuyor. Örneğin astronotların kasları ve kemiklerinde ciddi kütle azalmaları ve deformasyonlar meydana geliyor. Özellikle kas yapısı, uzayda pek de kullanılmayan bir sistem olduğu için spora rağmen her geçen gün bir miktar eriyor.

Bu nedenledir ki astronotlar dünyaya indiklerinde kendi başlarına yürüyemezler. Üzerine herhangi bir ağırlık binmeyen kemikler de giderek zayıflar ve kemik kütlesi de önemli oranda azalır. Yaşanan bu kemik kaybı, yeryüzünde yaşlı insanların yaşadığı osteoporoz hastalığına benzer. Bu zayıflamaya bağlı olarak şekil bozuklukları oluşabilir. Uzun süreli uzay görevlerinde astronotlar kemik dokularının %40’ına yakınını kaybederler. Bunun doğal sonucu ise yeryüzüne döndüklerinde kemiklerinin çok kolay biçimde kırılmasıdır. Sırt omurları ağırlıksız ortamda birbirinden ayrıldığı ve zayıfladığı için Dünya’ya dönüldüğünde üzerlerine birden aşırı yük biner. Bu binen yük, dayanılmaz sırt ve bel ağrılarına neden olabilir.

 

Yerçekimi oranındaki bir miktar azalma dahi işte insan bedenini bu derece olumsuz etkiler. Dünya'da bütün fizik kuralları bizim lehimize iken uzayda bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Bu da Allah’ın dünyadaki tüm şartları, ortamdaki tüm detayları ve insan bedenini birbirine uyumlu ve özel bir plan içerisinde yarattığını gösteren delillerden bir tanesidir.

 

4- ASTRONOMİ SÖZLÜĞÜ

AURORALAR

Aurora: güneşten gelen ve kutuplardaki manyetik alanlara sürüklenen elektrik yüklü parçacıkların yol açtığı değişik renklerde oluşan ışımalara denir.

 

 

Auroralara sebep olan şey, Dünyayı çevreleyen ve normalde zararlı radyasyonun sapmasına yardımcı olan manyetik alandır. Bu alan güneşten rüzgarla gelen parçacıkları hızlandırıp kutuplardaki manyetik alanlara doğru yöneltir.

Güneş, saniyede yaklaşık olarak 300 ile 1200 km arası bir hızla etrafa saçtığı enerji yüklü parçacıklar (iyonlar) üretir. Bu parçacıkların bir araya gelmesiyle oluşan bulutlara plazma adı verilir. Güneş’ten gelen plazma akışına ise güneş rüzgârı denir.

Güneş rüzgarı, atmosfere çarptığında yüklü parçacıklar atomlarına ve moleküllerine ayrılırlar ve enerjilerini gaz enerjisine çevirirler. Bu gaz enerjisi hızlanır ve ışık enerjisine dönüşür.

Auroralar, renkli televizyonlardan gelen ışığa oldukça benzerlik gösterirler. Televizyonda, görüntü tüpündeki elektrik ve manyetik alanlar tarafından kontrol edilen elektron demetleri, ekrana çarpar ve ekranı kaplayan kimyasal fosforlu maddenin türüne göre onu parlatır. Aurora ışığında da ortaya çıkacak renk, yüklü parçacıklarla çarpışan atom ve moleküllerin türüne bağlıdır.

Atmosferimiz çoğunlukla oksijen ve nitrojenden oluşur ve bunlar çok çeşitli renklerin oluşmasını sağlarlar. Bir nitrojen atomu mavi renk oluşturur. İki nitrojen atomu mor renk ortaya çıkarır. Renk ayrıca yüksekliğe de bağlıdır. Oksijen atomları yaklaşık 100 km yükseklikte yeşil ışık verir ancak yaklaşık 240 kilometrede kırmızımsı bir ışık verirler. Ve renkler bir araya geldiklerinde pembe ve sarı gibi farklı tonlar oluştururlar.

Bilim adamları, auroraların sadece güzel bir gökyüzü gösterisi olmadığının farkındalar. Auroralar sırasında ortaya çıkan bu yüksek enerjiden nasıl faydalı bir şekilde yararlanabileceklerini araştırıyorlar. 



Auroraların üzerinde yapılacak araştırmalarla, solar rüzgarlarını, bu rüzgarların atmosfere olan etkilerini  daha iyi anlamayı umuyorlar.

 

 

İşte auroralar hakkında bilmeniz gereken 3  bilgi…

 

1-AURORALAR NEREDE GÖRÜLEBİLİRLER?

Kutuplarda görülebilirler ama halkaları çok geniş alanlara yayılabilir. Eğer auroraları kendiniz görmek istiyorsanız kutuplara yakın ülkelere doğru gitmeniz gerekir. Bunlar arasında ABD’nin Alaska Eyaleti, Norveç, Finlandiya, Kanada, İzlanda, İsveç, İskoçya gibi ülkeler var.

 

2- Diğer Gezegenlerde Meydana Gelen Auroralar 



“Hubble Uzay Teleskobu”nun yaptığı gözlemler sonucunda Dünya dışında diğer gezegenlerde de auroraların oluştuğu saptanmıştır. Auroraların gözlemlendiği gezegenlerden olan Jüpiter ve Satürn’ün manyetik alanları, Dünya’nınkine göre çok daha güçlüdür. Jüpiter’de görülen auroralar, Dünya’da üretilenlerden yaklaşık bin kat daha fazla bir güce sahiptir. Dünya’daki auroraların oluşum sebebi solar rüzgârları iken, Jüpiter’deki auroraların kaynağı ise uydularıdır. Araştırmacılar, Io adlı uydunun üzerinden kopup saçılan materyallerin, Jüpiter’in manyetik alanı tarafından hapsedildiğini gözlemlemişlerdir.

 

3-Auroraların YAN ETKİLERİ

Auroraların oluşmasını sağlayan güneş aktivitesinin aynı zamanda istenmeyen etkileri de vardır.

Gezegenimizin yüzeyindeki yüklü solar parçacıklar uydu iletişimine engel oluşturabilmektedirler. Radyo, televizyon ve telefon sinyallerini etkilerler. Pusula gibi yön bulma cihazlarını dengesiz hale getirirler. Aynı zamanda yüksek elektrik gerilimlerine de neden olabilirler.

Örneğin 1989 yılında Kanada’nın Quebec şehrinde, auroraların oldukça yoğun olduğu bir gecede ortaya çıkan yüksek elektrik akımı, bölgedeki bir güç istasyonuna zarar vererek radyo sinyallerini ve haberleşmeyi bozmuş ve 9 milyon insanın elektriksiz ve iletişimsiz kalmasına sebep olmuştur. Aurora sırasında elektrik akımları 50.000 voltta 20.000.000 ampere ulaşabilirken evlerimizdeki akım 120 voltta 15-30 amperi aştığında akım, vericiler tarafından kesilmektedir. 



 

         Kutup bölgelerine yakın yerlerde de auroraları görmek için çok karanlık bir geceye ihtiyaç var ve şehir ışıklarından da çok uzak durmanız gerekir. Bundan sonrası ise yalnızca Rabbimiz’in Sani (Sanatçı) isminin tecellisi olarak yaratığı bu  muhteşem renkli ışıkları seyredip hayran kalmaktır.

Bizden milyonlarca ışık yılı uzaktaki gök cisimlerinin hareketlerinden Güneş’te meydana gelen olaylara, Dünya atmosferine giren ışınlardan yeryüzünün katmanlarında yaşanan gelişmelere kadar kainatta meydana gelen bütün olaylar Yüce Allah’ın kontrolünde ve O’nun dilemesiyle gerçekleşirler.

Rabbimiz bir ayette şöyle bildirmektedir: 



         “Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.” (Talak Suresi, 12) 

 

7- SORU- CEVAP

Dünyadan Başka Gezegenlerde de Mevsimler Görülür mü?

Evet bir çoğunda! Bizim algıladığımız gibi mevsimlerin bir gezegende olması için gezegenin ekseni ya da rotasyonu belli bir açıda eğimli olmalıdır.  Böylece onun farklı yüzeylerine ulaşan güneş ışığının miktarı Güneşin etrafında dönerken değişir. Bizim güneş sistemimizde Mars, Satürn ve Neptün yaklaşık Dünyayla aynı açıda bir eksen eğimine sahiptir. O yüzden bu gezegenlerde de benzer bir şekilde ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış (çok daha uzun bir süre) yaşar. Uranüs daha keskin bir açıya sahiptir, o yüzden çok daha çetin sezonlar yaşar. Jüpiter, Venüs ve Merkür neredeyse diktir ve mevsimleri yaşamaz.

 

KAPANIŞ

Tüm evreni, yıldızları, gezegenleri, galaksileri, dev süper kümeleri, dünyayı kusursuzca yaratan Allah’tır.

İnsana ve tüm canlılara hayat veren, her şeyi yoktan var etmeye güç yetiren, yarattıklarını insanın emrine veren, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah'tır. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten deliller vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 190-191)

Yörünge belgesel serisinin bu bölümünün sonuna geldik. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.

 

 



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler